27 Mart 2019 Çarşamba

Kanser

Yirmi gün önce Kayıplar başlıklı yazıda adını andığım,aile dostumuz Resmiye Teyze'nin, ilerlemiş evrede pankreas kanseri olduğu doktorları tarafından ifade edilmiş..

Bu tanıya yeni varılması da ailesinde şok etkisi yaratmış elbette..
Çünkü ağır bir beyin kanaması ile vücudunun sağ tarafı felç olan,konuşma yetisini yitiren annelerini fizik tedavi ile iyileştirme çareleri arayışında olan aileye,bu arayışın artık gereksiz olduğu haberi de verilmiş oldu..

Pankreasında yedi santim boyutunda kanserleşmiş bir kütle bulunduğu,kanserin karaciğer ve akciğerlere de sıçradığı,böbreklerin de ağır hasarlı olduğu, üstelik akciğerinde de emboli oluştuğu belirtilince,felcin etkisi diğer gelişmelerin altında eziliverdi..

Bir ayı biraz aşkın süredir yatalak olduğu için yatak yaraları da açılmış ve yaraların  ciddî boyuta geçmiş olduğunu aktardı dün oğlu..

Dün sabah okula giderken,Resmiye Teyze'nin yakını olan bir hanım,felcin yanı sıra  kanser olduğunun da öğrenildiğini söyleyince ilk şoku yaşamıştım..
Gün boyunca okulda bulunmam gerektiği için ancak akşam üzeri oğlunu arayabildim..
Sabah duyduklarımı doğruladı..
Üstelik eksik kalanları da ekleyince vahim durum iyice ortaya dökülmüş oldu..

Ne diyeceğimi bilemedim..
kırık dökük teselli cümleleri sıralayabildim sadece..

Yedi yıl önce annemi de pankreas kanseri nedeniyle yitirdim,yitirdik..
Onun da rahatsızlığı aniden gelişmiş,ya da başka bir deyişle,geç farkedilmiş;hızla ilerleyip dört ayda annemi ölüme götürmüştü..
Nasıl bir acı ve yıkım olduğunu biliyorum ve unutamıyorum..

Verdiği çaresizlik duygusunu da..

Telefonla konuştuktan sonra,oğlu beni annesiyle de görüştürdü..
Ben kendisiyle görüşmemizin sonunda,annesine selamlarımı iletmesini rica etmiştim..
Annesine söylemiş..
Sonra da,isterse benimle görüştürebileceğini eklemiş..
Gözleriyle istediğini belirtmiş;oğlu beni aradı..
Telefonun mikrofonunu açarak bizi konuşturdu..
Daha doğrusu ben,moral verici bir sesle iyilik,esenlik dileklerimi söylerken,Resmiye Teyze de,anlaşılmaz seslerle bir şeyler söylemeye çabalıyordu..
Kimbilir neler neler anlatmaya çabalayan acı dolu iniltilerdi duyduğum sadece..
Çok üzgünüm..

25 Mart 2019 Pazartesi

Mehmet Akif

Ankara Devlet Tiyatrosunun yeni oyunlarından..
Benim de ekimde başlayan tiyatro sezonunda izlediğim 20. oyun..
Hayal kırıklığı yaratan, dememe gerek yok..
Yönetmen Cahit Çağıran'ın bundan önce sahneye koyduğu "Korkma" adlı oyundaki performansını görmüştüm..
Bu sefer de bir farklılık olmayacağını tahmin ediyordum..
Öyle de oldu..
Emek,zaman,enerji kaybı..
Fotoğraflardan da belli oluyor gerçi oyunun cansızlığı..
Devlet Tiyatrolarında değil de bir ortaokulda veya lisede oynanıyormuş,müsamere imiş havası..
Hele cephe sahneleri ancak lise müsamereleri seviyesindeydi..
(Benzerini hafta başındaki Çanakkale Zaferi resmi töreninde izlemiştik,ilçemizdeki programda..)
"Kıştan sonra bahar gelir"göndermesi..
İstiklal Marşı'nın her kıtasının farklı bir Anadolu kentinin görüntüsü eşliğinde okunması..
Bu illerden birinin mutlaka Rize olması..
Barış temasını vurgulamak için çocuğunu savaşa gönderen annelerin konuşturulması..
Hem de nedense Alman annenin önce Almanca konuşturulup sonra Türkçeyle devam ettirilmesi..
Diğer ülke annelerinin sadeceTürkçe konuşturulması..
Sahneye İtalya,Almanya,Türkiye bayraklarının çıkarılmasının ardından kırmızı ve beyaz bayraklar dolaştırılması..
Sinevizyondan bol bol cephe görüntülerinin verilmesi..
Akif'in ünlü Çanakkale Savaşı'nın dehşetini,Mehmetçiğimizin kahramanlığını anlattığı ünlü şiiri..
Okunmazsa olmazdı elbette..
Tabiî ki Atatürk'e yer verilmesi..
Ama sadece fotoğraflarla..
Yani herkese,her beklentiye göz kırpılarak bir oyun kotarılmış..
Ama Akif biraz karikatür düzeyinde kalmış..
Hele  Akif'in meclis kürsüsünde bol bol konuşuyormuş gibi anlatılması..
(Bizim bildiğimiz kadarıyla Akif,meclis kürsüsünde neredeyse hiç konuşmamıştır..)

Neyzen Tevfik ile olan dostluğuna geniş yer verilmiş..
Ancak konuyu bilmeyenler için yeterince açıklayıcı olmamış..
Sadece bir ayyaş ile olan dostluğu gibi görünüyor..
Neyzen'in ney üflemedeki yeteneği ile memleket çapındaki şöhreti es geçilmiş..
Ama Mehmet Akif rolünü icra eden oyuncunun ney üfleyebilmesi güzel bir sürprizdi..
Asıl sürpriz ise Neyzen Tevfik rolünde sahneye çıkan yönetmen Cahit Çağıran'ın ney üfleyememesiydi !..
Fotoğraflarda bu rolü başka bir oyuncunun canlandırdığı görülüyor..
Bizim izlediğimiz gün iş başa düştü anlaşılan !..
Bunu da artık demode bir tarzda yapınca[ (Seyircilere,güya sarhoş taklidi yaparak,birkaç kere)"-Akif'i arıyorum,hanımefendi,gördünüz mü?"] iş iyice orta oyununa döndü..
Tabiî komedi olmadığı için gülünmedi..

Dikkatimi çeken  bir cümle de şu oldu..
Akif bir yerde şu repliği söyledi:"Benim sevdiğim üç Tevfik vardır..Neyzen Tevfik,Tevfik Fikret..."
Üçüncüyü hatırlayamadım maalesef..
Akif'in Tevfik Fikret ile şiir üzerinden tartışmalarını bildiğimiz için,böyle sitayişle söz etmesi enteresandı doğrusu..
Gerçekten Akif'in sözü mü yoksa yazarın sözü mü, bilmiyorum..

İki perdelik,her perdesi birer saat olan uzunca oyun,birkaç kıdemli oyuncunun hatırına izlenebilir..
Bir de sesi güzel okuyucu kızların..
Ve de bütün içtenliğiyle salonu tıklım tıklım  dolduran seyircinin ilgisini izlemek için..



11 Mart 2019 Pazartesi

Divane Ağaç(Yunus Emre)


Ankara Devlet Tiyatrosu'nun yeni oyunlarından..
Benim de bu sezonda izlediğim 19. oyun..
İzlemediğim bir oyun kaldı bundan sonra..
Bu oyunu da cumartesi günü İrfan Şahinbaş Sahnesi'nde izledim..

Konu bize yabancı değil..
Liselerde Yunus Emre,tasavvuf konusunu işlerken üzerinde durduğumuz meseleler..
13.yüzyıl,Moğol tehlikesi,kargaşa içindeki Anadolu,yaşam tehlikesi içindeki insanlara aktarılması gereken insan oluşun yüceliği,sevgi ve barışın önemi,Orta Asya'dan getirdiğimiz şaman geleneklerinin izleri,Mevlana'nın,Hacı Bektaş Veli'nin Yunus Emre'nin yetişmesindeki etkisi..
Oyun metninde de sanırım bunlar anlatılıyor..
Oyunda da soyut imgelerle verilmeye çalışılmış..

Çok emek verilmiş..
İncelikle hazırlanmış..
Dekoru,kostümü,ışığı,müziği,aksesuarı..
Seyirci eleştiri defterine değin..
Her şey düşünülmüş..

Ancak yapmacıklığın giderilmesi unutulmuş..
Ancak çok güçlü bir oyunculuk
gücünün üstesinden gelebileceği sahicilik hissi
olmayınca geri kalan her şey 'teferruat' oluyor maalesef..
Turgay Nar'ın  yazdığı oyunu Hüseyin Köroğlu yönetmiş..
Dekor tasarımı Ayhan Doğan'a,
Işık tasarımı Zeynel Işık'a,
Dekor tasarımı Funda Karasaç'a,
Müzik Nedim Yıldız'a emanet edilmiş..
Eldeki imkanları,sahne ortamını düşünerek farklı bir dekor oluşturmuşlar..
Ancak bu kadar soyut olunması gerekmezdi,diye düşünüyorum..
Daha bilindik usullerle oyun tasarlamaktan özenle kaçınılıyor..
Farklılık yaratma adına giderek daha soyutluğa başvuruluyor..
O zaman da yapmacıklıktan kurtulamayan oyunlar çıkıyor..
Ya da ben iyice huysuz seyirci oldum,bir türlü oyun beğenemiyorum..
Ama sezon başındaki Misafir adlı oyundaki sadelik ve sahiciliği yakalayan da olmadı 19 oyun içinde..
Oyunculara bir şey söyleyemem..
Kendilerinden isteneni vermeye çabalıyorlar..
Bu kez de öyle..
Ellerinden geleni yaptılar..
Ancak sahneleme yönteminde bir şey var,eksik olan..
Seyrettiğimiz oyunun güzel bir oyun olmasına engel olan..
Bunun da yönetmenin kendi dünyasını yansıtmakla yetinmesi;oyunun verdiği duygunun seyirciye geçmesinin eksik bırakılması olduğunu düşünüyorum..
Ya da yanlış düşünüyorum..
 19 kez..

6 Mart 2019 Çarşamba

Kayıplar

Tanıdığımız,sevdiğimiz insanlarla hayat yolunda uzun zaman yürüyüp gideceğimiz yanılgısı hiç bitmiyor..
Yavaş yavaş çekiliyorlar hayatımızdan..
Giderek ıssızlaşıyor hayatımız.

Can havliyle yeni tanışlar bulma, ahbaplıklar tesis etme de yetmiyor bazen..
Gözler ,gönüller kaybolup gidenleri aramaktan vazgeçmiyor bir türlü..

İki hafta önce rahmetli annemin arkadaşı olan Resmiye Teyze,beyin kanaması geçirmiş..
Neyse ki oğlu yanındaymış..
Hemen ambulans çağırmış..
Müdahalede geç kalınmamış..
Ancak bedeninin sağ tarafı  felç..
Konuşamıyor..
Yardımsız hayatını sürdüremez durumda..
Bugüne dek de hastanede..
Yarın taburcu edilecek..
Bir süre evde bakımı yapılacak..
Çünkü rehabilitasyon merkezleri için sıra beklemek gerek..
Huzurevi için de erken olduğunu düşünüyor aile üyeleri..

Umarız iyileşecek..
Ancak uzun ve çok sabır ve dirayet isteyen bir süreç gerekeceği belli..
Kesin olan bir şey de bayramda ziyaret edilecek bir kapı daha kapandı..
En azından şimdilik..


Huzurevi alternatifi için geçen hafta yaşadığımız şehirdeki huzurevine gittik Resmiye Teyze'nin geliniyle..
Hem görmek hem de koşulları öğrenmek istedi..
Ben de eşlik ettim..
Katları gezerken tanıdığım simaları da görebilirim ümidindeydim..
Aile üyesi olmayanlar katlara çıkarılmadığı için,eskisi gibi serbestçe ziyaret edemiyorum..
Tanıdığım simalar ise artık odalarından çıkamıyorlar..
Bu nedenle huzurevi ziyaretlerini epeydir yapamıyordum..
Ama şimdi huzurevi tanıtımı turu yaptıracakları için benim de yukarı çıkma iznim olmuş demekti..
Oysa tanıdığım o insanlar  sonsuzluk bahçesine göçmüşler artık..
Huzurevi sorumlusu hanım bunu söyleyince ne çok üzüldüm..

Niyazi Bey vefat etmiş..
19 yıldan beri huzurevinde yaşıyordu..
Tam bir İstanbul beyefendisiydi..
Eski insanların zarafet ve kibarlığını özledikçe yanına uğrar,sohbet ederdim..
Son yıllarda sağlığı ve maneviyatı biraz bozulmuştu..
Ama kibarlığı asla..

Sabiha Hanım vefat etmiş..
Yedi yıldır huzurevinde yaşıyordu..
"İstanbullu Hanım"dı..
Huzurevine gelen protokolün tanıyıp sevdiği bir şahsiyet olmanın ötesinde,huzurevi tanıtım turları onun odasından başlar,buraya gelecek olanlar önce onunla tanıştırılırdı..
Dört çocuğu vardı..
Hepsi İstanbul'da yaşayan..
Bir de vücudunun sol tarafını etkilemiş olan felci..
Sol kolu ve sol bacağı tutmuyordu..

Ama odasının temizlik ve tertibi bambaşkaydı..
Odası her zaman ziyarete ve ziyaretçilere hazır,temiz,düzenli,mis gibi..
Küçük etajerin üzerinde çeşitli oda kokuları,kendisi için parfüm veya losyonlar..
Hatta onların boşalan şişeleri..

Bir köşesi çiçek saksıları ile dolu..
Çiçek açan,açmayan bir dolu çiçek saksısı..
"Kimse yokken onlarla konuşuyorum."derdi..
Sevildiklerini bilen o çiçekler de ne güzeldiler..
Ve onunla sohbet ne keyifliydi..
Zarifti, kibardı..
Ama hayat bilgisi konusunda birer vecize gibi cümleleri de yeri geldiğinde söylemekten kaçınmazdı..
Herkesin sevdiği,aradığı,görmek istediği Sabiha Hanım'dı..

Artık yok..

Işıklar içinde olsunlar....



4 Mart 2019 Pazartesi

Suç ve Ceza

Hafta sonunda izledim..
Aslında birkaç sene önce yine Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmişti..
O zaman izlememiştim..

Şimdi de acaba o zamanki sahneleme daha mı iyiydi,o zaman mı izleseydim,diyorum..
Yani en baştan söylersem;beğenmedim..
Bunu otuz kişilik oyuncu kadrosuna karşı söylemek ayıp oluyor;ama ne yazık ki,durum bu..

Biraz eski,hayli demode bir bakış açısı ile sahnelenmiş demek geliyor içimden..
Bunu oyun boyunca da kendi kendime tekrarladım..

Daha genç,daha yaratıcı bir yönetmenin elinde nasıl olurdu acaba?
Bu da yine kendi kendime tekrarladığım ikinci cümleydi..

Oyunun konusu malum..
Üniversite öğrencisi Raskolnikov,yoksulluk içinde bunalırken kendisi gibi yoksulların kurtuluşunu bir tefeci kadının ölümünde bulur..
Kapısına gelmek durumunda kalan herkesin elindeki eşyayı üç kuruşa alan bu kadın,yoksulların kanını emen bir kenedir ona göre..
O yok olursa herkes kurtulacaktır..
Karar verir,onu öldürür..

Ancak yoksullar yokluktan kurtulamamış;üstelik vicdan azabı kendisini kavurmaya başlamıştır..
İnsanlar yine yoksulluktan ölmekte,sokağa düşmekte;polis de bu cinayet vakasında kendisinden daha fazla şüphelenmektedir..

Daha fazla dayanamaz,itiraf eder..
Hiç olmazsa vicdan azabını biraz dindirebilmeyi ummaktadır..

İki saat otuz beş dakikalık oyunda bu duyguyu hissedemedim ama..
Takdir ettiğim başka hususlar oldu..
Örneğin teknik ekip çok iyiydi..
Işık,müzik,dekor ve aksesuar ekibi çok başarılıydı..
Hepsine alkış !..

Oyuncu kardosu içindeki kıdemli oyunculardan Gönül Orbey'i hayranlıkla izledim..
İlerleyen yaşına karşın sesi ile koca salonu doldurdu..
Bir alkış da ona ..
Gerçi oyuncu kardosu ağırlıkla kıdemli oyunculardan oluşuyordu zaten..
Genç oyuncu sayısı azdı..

Takıldığım bir konu da,üniversite öğrencisi olan Raskolnikov'u  genç bir
oyuncunun değil de orta yaşlı bir oyuncunun canlandırmasıydı..
Böyle bir rolün altından kalkabilecek pek çok genç aktörümüz olduğunu zannederim..
Örneğin Sonya rolündeki Başak Vural başarılıydı..
Yönetmenlerin böyle oyuncuları arayıp bulmaları ve daha ağırlıklı rollerde kendilerini gösterme fırsatı vermeleri seyirci olarak beklentilerimizden biri aslında..

Ankara Devlet Tiyatrosu'nu bir müddetten beri şevki, heyecanı,yaratıcı yanı eksilmiş olarak görüyor ve üzülüyoruz..

Turne oyunları ile gelen diğer devlet tiyatrosu oyunlarında gördüğümüz yaratıcılık,sahne heyecanı ve oyun şevkinin Ankara Devlet Tiyatrosu'na da geçmesi için de sabırsızlıkla bekliyoruz..
Tiyatro sevmek suç değildir..
Salonları dolduran seyirciler kötü oyunlarla cezalandırılamaz..
Doğru olan, eldeki imkanları en doğru şekilde kullanarak iyi oyunlar sahnelemek,seyircinin ilgi ve sevgisini hak etmektir..

Bu sezon izlediğim 16. oyun bu..
Aradan sıyrılan tek oyun Misafir oldu..
Diğerleri emek kaybı yazık ki..