27 Temmuz 2022 Çarşamba

Yaz Rehaveti

Bu yaz benim için geçerli değil.. Okulların kapanışı ile birlikte her zamanki mezarlık ziyareti rutinim devam ediyor.. Sabah çok erken saatlerdeki ziyaretimin ardından sıcaklar basmadan eve dönüp günlük işlere bakıyorum.. Zorunlu ve can sıkıcı yaz temizliğini de bayram öncesi devreden çıkarınca kitap okumak için vakit de arttı.. I.Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında esir düşen askerlerimizin yürek burkan anılarını bitireli epey oldu.. Hindistan'dan Sibirya'ya,Mısır'dan Yunanistan'a çeşitli esir kamplarında çile dolduran binlerce Türk askerinin hikayelerini tekrar okuyacağım,ileriki tarihlerde.. Kitaplarla ilgili izlenimlerimi de o zaman yazarım.. Yıllar süren esaret ve çekilen çilelerle dolu satırlarla dopdolu anıları peş peşe okuyunca bende uyanan duygu bu oldu.. Kimi Kanal Cephesi'nde,kimi Kafkas Cephesi'nde askerlik hizmetinde iken İngiliz ya da Rus ordusuna esir düşen bu kahramanların anılarını tekrar okuyarak onları yad etmek vicdan borcudur kanaatindeyim.. 18 Temmuz itibariyle başöğretmenlik seminerleri çevrimiçi başladığı,bende de bilgisayar olmadığı için ya okulda ya da eve daha yakın bir noktada (% 100 katılımın zorunlu olduğu) seminerleri izlemem gerektiğinden tercihimi eve yakın bir nokta için kullandım.. İlçemizde 10 yıldır faaliyet gösteren POTA'nın sürekli yaz misafiri oldum.. Yaşadığımız topraklarda 101 yıl önce cereyan eden ve İstiklal Savaşı'nın önemli bir mücadelesi olan Sakarya Savaşı üzerine çalışmak üzere belediyemizce kurulan tarihi alanlar tanıtım ajansı, yaz boyunca mesai alanım oldu.. Çok yoğun bir program olarak hazırlanan başöğretmenlik seminerlerini izliyorum.. Sakarya Savaşı ağırlıklı kitaplardan oluşan kitaplığından yararlanıyorum.. POTA Koordinatörü Kadim Bey'le Sakarya Savaşı ve 101 yıl sonrasındaki projeler üzerine sohbetler cabası.. Gelelim şimdilerde neler okuduğuma..
POTA kitaplığına vaktiyle (ve iyi ki) bağışta bulunmuş olan merhum İhsan Bey'in adını taşıyan raflardan ilk dikkatimi çeken Halide Edip üzerine bir kitap oldu.. Halide Hanım üzerine ne yazılsa okuduğum için bunu da hevesle elime aldım.. Ancak Muzaffer Özekin'in kaleme aldığı kitap,Halide Hanım'ı "övmeye değil,gömmeye" niyet edilerek yazılmış.. Bu nedenle biraz şaşırarak okudum.. Halide Hanım'ın ne mandacılığı ne İngiliz ve Amerikan hayranlığı hatta casusluğu bırakılmış.. İstiklal Savaşı'ndaki varlığının aşırı ve haksızca abartıldığını savunuyor yazar.. Atatürk'e yabancı basından çeviri konusunda ( Ankara'ya geldiği 2 Nisan 1920'den itibaren) sadece üç ay çalıştığını, her yerde yazılan hemşirelik yapmasının,Eskişehir düşmana bırakılmadan az önce ve sadece dört gün olduğunu,bunun da yaralı askerlere çay ve tütün dağıtmakla geçtiğini, orduda bir er olarak vazife istemesi üzerine,İsmet İnönü'nün emrine verildikten sonra Duatepe'nin geri alınışı sırasında, tüfeği sırtında savaşı izleyen 'er' Halide'nin, kendisine gerçek bir er gibi siperden düşmana ateş emri veren komutanına(Şükrü Naili Paşa)kendisini mazur görmesini söyleyip sürünerek siperden geriye çekildiğini, asker selamı verdiği ünlü fotoğrafının, Demokrat Parti'den milletvekili adayı olduğu zaman İzmir'de seçim çalışmaları sırasında verdiği bir poz olduğunu, hatta bütün hayatının bir poz olduğunu.. İlginç bir kitaptı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder