19 Temmuz 2019 Cuma

Ada Rüzgarı-V


           
                 Pire ve  Atina-I
  Akropol Öncesi Panoramik Şehir Turu

Sabah 06.'da yürüyüş için üst güverteye çıktığımda Pire Limanına demir atmıştık..
Limanın karşısında uzanan şehir  henüz uykudaydı..
Güneşin doğmasına da birkaç dakika vardı..
Kahvaltı sonrası limandan başlayacak olan turumuz ,Pire'ye on beş dakika uzaklıkta olan,daha doğrusu Pire ile iç içe geçmiş olan Atina şehir turu ile başlayıp Akropol gezisi ile devam edecekti..
Öyle de oldu..

07.00'da gemiden ayrılıp limanda bizi bekleyen otobüsler ve yerel rehberler eşliğinde Pire ve Atina şehir turuna başladık..
Yerel rehberimiz 70 yaşında,İstanbul doğumlu ,çifte vatandaş Eva Hanım..
Ufak tefek ama çevik ve cin gibi..
Bir yandan bilgi veriyor,bir yandan espriler yapıyor,çeşitli konulardaYunan hükûmeti için öfkeli veya alaylı cümleler sıralıyor..

Limanda bizi ilk karşılayan Aziz Nikola Kilisesi ile başladı anlatmaya..
1844 tarihli bu kilise denizciler için yapılmış..
Her limanda denizcileri koruyan bu aziz adına böyle bir kilise bulunurmuş..
Pire Limanı Akdenizin 3. büyük limanı imiş..
Diğerleri Marsilya ve Sicilya imiş..
Yunanistan'ın  toplam nüfusu 10 milyonmuş !..
Pire'nin ise 835 bin..
Antepfıstığı ağaçlarının yetiştiği Pire'de Paşalimanı'ndan geçiyoruz..
Osmanlı dönemindeki adı imiş bu..

Bu arada Yunanistan'ın iddia ettiği 3000 ila 9000 arasındaki ada sayısına itiraz ediyor..
Resmi sayının 2053 ada olduğunu ve bunların 168'inde yaşam olduğunu belirtip,denizin ortasındaki her kayalığı ada olarak niteliyorlar,diyor !..
Yanından geçtiğimiz Castella'nın Pire'nin en lüks semti olduğunu belirtip  lafın arasına da burada 13. yüzyılda bir kale olduğunu,adının buradan
geldiğini sıkıştırıyor..
Mikro limandan geçerken de lafın nasıl geldiğini anlamadığım bir şekilde,Yunanistan'daki ücret politikasından söz açıyor..
Asgari ücret 480 avro imiş..
Gençler için asgari ücret ise 420 avro imiş..
Normal bir dairenin aylık kirası ise 330 avro civarında imiş..
Yani buralarda hayat çok zor ve pahalı,dedi kısacası..

Yolumuzun üzerinde Pire'nin ünlü Olimpiyakos takımının stadı var..
Onu gösterdi..
Yeni limanı gösterdi..
Pire Limanından önceki liman bu imiş..
Barış ve Dostluk Stadı'nı gösterdi..
Umarım barış ve dostluk içinde spor karşılaşmalarına sahne olur..
Bu arada daldan dala konarak anlatmayı seven rehberimiz Eva Hanım,Atina'da dört dağ olduğunu,birinin adının Parnas olduğunu söyledi..
(Bizim edebiyat derslerinde Parnasizm akımında adını andığımız,mitolojide esin perilerinin oturduğu dağ ile adaş olanı..)
Nea Smirni diye bir semti işaret etti..
Yeni İzmir anlamına gelen bu semti,mübadele ile Anadolu'dan gelen Rumlar kurmuş
ve bu adı vermişler..
Yunanistan'da 52 il varmış..
Akropolün civarında da zengin su kaynakları mevcutmuş..
Tapınakların inşası için o tepenin seçilmesinde bir etken bu imiş..
Bir de tepenin üzerinin inşa çalışmaları için yeterince düz oluşu..
İlk tapınak inşası M.Ö.3000'de başlamış..
Pelaskoslar imiş bu faaliyete girişenler de..
Pelaskos da deniz demekmiş..
Kısacası denizden gelen insanlar burada tapınaklarını kurup,yeni bir kültürü başlatmışlar..
(Ki bu Pelaskosların da Anadolu'dan geldiğini okumuştum çeşitli kaynaklarda..)
Yanından geçtiğimiz yapı eski bir bira fabrikası iken şimdi modern Sanatlar Müzesi'ne dönüştürülmüş..
Fabrikanın ölen sahibinin eşinin vasiyeti bu imiş..
Antik kalıntılardan biri olan Zeus Tapınağı'na geldik..
Depremde yıkıldığı için sadece iki sütun ayakta..
Hadrianus Takı da hemen onun yanıbaşında..
Bu arada ünlü Zapyon Parkı'nın önünden geçiyoruz..
Ve metro kazıları sırasında bulunan Roma Hamamı kalıntılarının..

Sonunda Parlamento Binasının önüne geldik..
Otobüsten inip biraz yürüyerek ünlü Evzon askerlerini ve yine ünlü nöbet değişimini izlemek üzere binanın önüne gittik..
Şansımız varmış..
Askerler de tam o sırada plili eteklerini savurarak kaz adımları ile yürüyorlardı..
İzledik ve fotoğraflarını çektik..
Rehberimizin verdiği bilgiyi de hüzünle not ettik..
Yunan ulusal askeri kıyafetinin bir parçası olan plili eteğin pli sayısı 400 imiş ve bu Türk yönetiminde geçen yılların sayısı imiş..
Bunu bize kendisi de İstanbul doğumlu bir Rum olan ve Yunan vatandaşı olan Eva Hanım söyledi..
Hani dostluk ve barış !..
Parlamento duvarlarında yazılı olanların anlamları ile ilgili bir açıklama yapılmadı..

Kıyafetin altında,ayaklarında gördüğümüz kocaman ayakkabılar tahta ve deri malzemelerden yapılırmış ve altında 120 kabara(ayakkabı çivisi)bulunurmuş,ayakkabının ağırlığı üç kiloyu buluyormuş !..
(Bu çivi sayısı da bir anlam ifade ediyor mu bilmiyorum,anlatılmadı..)
Resmi bayramlarda beyaz plili etek giyilirken,diğer günlerde taba rengi etek giyiliyormuş..
Bizim gördüğümüzde de etek rengi taba olduğuna göre "sair günlerden biri" idi..
Askerlik süresi dokuz ay imiş ve erkekler için zorunluymuş..
Bedelli askerlik var mı,diye sormayı akıl edemedik !..

Çabucak bizi Parlamento Binası önünden toplayan rehberlerimiz,yeniden otobüslere bindirip tura devam ettiler..
Sintagma Meydanı'ndan geçtiğimizi duyurdular..
Antik Truva kazılarının aç gözlü sponsoru Schliemann'ın evinin önünden geçtiğimizi bildiren rehberimiz,evin şimdi Nümismatik Müzesi olduğunu ekledi..
Merkez Bankası ile karşılıklı olan Katolik Kilisesi'ni işaret etti..
Milli kütüphane ve Akademi'yi gösterdi..
Hepsi özenilerek yapılmış,etkileyici binalar..
Yol kenarlarında dut ağaçları dikilmiş,bol gölge vermeleri için;ancak dut vermeyen cinsinden..
Böylece yollar temiz kalıyor..
Bizans Eserleri Müzesi'nin yanından geçiyoruz,dedi rehberimiz..
Yanında da cunta döneminden kalan Savaş Müzesi..
Yedi ton yeşil camdan yapılmış olan maratoncu heykelinin yanından da geçtik..
Sonra da Truman heykelinin..
Marshall yardımının ardından Yunan asıllı Amerikalılarca yaptırılan bu heykeli komünist Yunan gençleri defalarca yıkmışlar,hükumetler de tamir ettirmek zorunda kalmışlar !..
Konservatuar binasının önünden geçerek tarihi stadyumun önüne geldik..
1895'te yapılan ve 1896'daki ilk olimpiyatlarda kullanılan ilk stad imiş..
En ilk olanı ise M.Ö.6. yy.'da tahtadan imiş,birkaç yüzyıl sonra taştan yapılanla olimpiyatlara devam edilmiş..
Zapyon ailesinin kontunun önünden geçtik..
Etkileyici bir yapı..
Bahçedeki zeytin ağaçlarından dolayı rehberimiz daldan dala bilgilerine eklemede bulundu..
Yunanistan'da 127 milyon zeytin ağacı varmış !..
(Tek tek saydılar mı gerçekten acaba?)
Lord Byron'ın heykelinin yanından geçtik..
(Yunan bağımsızlık savaşına verdiği destekten ötürü heykelini dikerler elbet,yazık ki bize düşman olan bu İngiliz romantik şairinin..)
At üstünde İskender heykeli de hemen o civarda idi..
Yeni dikilen bu heykel esasında 10 yıl önce yapılmış,bu arada heykeltıraşı ölmüş,Yunan hükumeti de şimdi bu küçük meydana dikmeye karar vermiş..
Meselenin Makedonya ile ilgisi olduğu açık..
Geçen sene Balkan gezisinde görmüstük..
Makedonya hükumeti dünyanın parasını harcayarak İskender,annesi Olympia,babası Kral Philip,ünlü devlet adamları,düşünürlerinin dev boyutlarda heykellerini yaptırıp meydanlarda diktirmişti..
Yunanistan hükûmeti de kararlar çıkartıp,İskender'in Yunan olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor..
Hatta İskender heykellerini kendi toprakları içinde her yerde  dikmeye,ismin kullanımının sadece kendine ait olduğunu ispatlamaya çalışıyor..
İnsanın gülesi geliyor yemeklerimizi,kahvemizi,yoğurdumuzu,lokumumuzu,Karagözümüzü alıp kendisininmiş gibi afra tafra yapan bu anlayış karşısında..
Mahallenin hem yaramaz hem yaygaracı bücürünün tavırları içindeler..
Ve Akropol Müzesi önündeyiz..
Yeni açılmış..
M.Ö.3000'den,M.S.13.yy.'a dek kalıntılar sergileniyor imiş..
Tabiî vakit yok bizim için..
Ancak Akropol tepesini gezebileceğiz..

Bu arada daldan dala Eva  rehberimiz bilgilere devam ediyor..
"Vasilaus kral demektir..
Roma döneminde ikinci bir eş almak isteyen adam önce birinci karısından kurtulmak zorundadır..
Bunun için de karısını öldürüp ona güzel bir anıt mezar yaptırır,sonra da ikinci karısı ile yaşamına devam eder..
Atina'nın tepelerinden biri olan Filopappos Tepesi'nde bulunan yapılardan bazıları bu talihsiz kadınların anıt mezarlarıdır..
Üçüncü bir kere daha evlenmek isterse o zaman da ikinci karısının suyu ısınmış demektir.."
(Görüldüğü üzere,Roma döneminde de kadının adı yok..)
(Bizim Anadolu usulü biraz daha insancıl  adeta,adam karısının üstüne kuma getiriyor ama öncekini
de öldürmüyor en azından..)
 Odeon'dan geçiyoruz..
Zülfü Livaneli'nin vakti zamanında konser verdiği yerlerden biri de burası..
Sonunda Akropol Tepesi'ne geldik..
Giriş kapısının önünde toplandık..
Biletlerimiz alındı..
Ellerimize tutuşturuldu..
Giriş 20 avro..
Yüzlerce insan girmek için sırada..
Çok daha fazlası da tepenin her yerinde karıncalar gibi dolaşıyorlar..
Biz de az sonra bunların arasına katılacağız..















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder