19 Temmuz 2019 Cuma

Ada Rüzgarı-VI

                            Pire ve Atina-II

                                   Akropol

Aziz Paul Kayası..
Hristiyanlara için kutsal olan bu kayada ilk kez Roma halkına hitap etmiş o kutsal kişi..
Şimdi Hephaistos ve Artemis Tapınağı olarak da biliniyor..
5. yy.'da yapılmış..
1865'te ilk arkeoloji müzesi olarak da kullanılmış..
Her dönemde,her inançta kapışılmış kısacası..

Ünlü Parthenon tam karşımızda..
Sol yanda da küçük tapınak yer alıyor..
Yeraltı tanrısı Erekhtheion için yapılmış tapınak..
Önünde altı kadın heykeli var..
Aslında sütun vazifesini görüyorlar..
Bizim gördüklerimiz elbette orijinal değiller..
Orijinal heykellerin beşi Atina Arkeoloji Müzesi'nde,biri Londra'da..
Güneş tanrısı Helios için kapıları doğu yönüne bakan tapınak etkileyici görünüyor..
Olabildiğince yakından fotoğraflarını çektik..
Tabiî kendimizin orada olduğunu kanıtlayan fotoğraflar çektirmeyi ihmal etmedik..

Gözümüz hep Parthenon'da..
Karşıdan çok etkileyici görünüyor..

Belgesellerde çok izledik..
Masmavi göğün altında bütün cephelerinden kendi gözümüzle görmek ise bambaşka..

M.Ö.432'de tanrıça Athena'nın fildişi ve altın kaplamalı ahşap heykelinin bulunduğu bu yapı göz alıcı..
Heykelin daha göz alıcı olduğunu ise ancak tahmin edebiliyoruz..
Bir milyondan fazla altın plaka ile kaplı olan heykel çalınmış..
Altının cazibesine direnmek kolay değil !..

Bu arada,Parthenon bakire demekmiş !..
Her dört yılda bir civardaki bakireler hazırladıkları bir elbiseyi tanrıça Athena'ya sunarlarmış..
Ahşap heykelin önüne serilen elbise takdiminden sonra da kurban faslı gelirmiş..
Yüz kadar hayvan Athena onuruna kurban edilirmiş..

Tabiî zeytin faktörü burada da geçiyor..
Şehrin kurulması sırasında tanrılar huzurunda bir yarışma düzenlenmiş..
Yarışmaya katılan Poseidon suyu getirmiş..
Athena da bir zeytin fidanı getirip dikmiş ve yarışmayı  kazanmış..
Böylece yeni kurulan şehre onun adı verilmiş..
Akropolde de zeytin ağacı var ama iki bin yaşında olanını görmedim,görmedik..
Olanlar en fazla kırk elli yıllık olanlardı..
Athena'nın diktiği zeytinin yerinde de yeller esiyor..

Parthenon, mermer sütunların üzerinde yükselen ahşap çatılı bir yapı olarak inşa edilmiş..
Bulunduğu tepenin güney eteğinde bulunan Dionisos Tiyatrosu,17 bin kişi kapasiteli olup,en eski tiyatro olarak niteleniyormuş..

Tepede dört ana yapı bulunuyor imiş..
Propilaia yani giriş kapısı..
Parthenon Tapınağı..
Erekhtheion Tapınağı..
Muzaffer Atina ve Zafer Tapınağı..

Akropol,yüksek şehir,bir şehrin en yüksek noktası demekmiş..
İlk olarak Mikenler sonra Akhalar gelip yerleşmişler bu tepeye..
Savaş zamanında halkın sığınağı olan bu yer aynı zamanda siyaset merkezi olmuş..
İlk binalar ahşap ağırlıklı iken,hatta heykeller de ahşaptan yapılırken sonra mermer tercih edilmeye başlanmış..
Bunda yangınların etkisi olmalı..
Tarih boyunca durmadan istila ve savaşla baş etmeye çalışan bir bölge sonuçta..
Dışarıdan bir istila olmasa bile şehir devletleri olarak kendi aralarında çekişme hiç bitmiyor..
Gerçi Büyük İskender şehir devletlerini bir araya getirerek  Yunan birliğini kurar ve gürültüyü keser..
Sonra da M.Ö. 168'de Roma dönemi başlar..
Haydi bir kere daha savrulma..
Romalılar değerli ne varsa Roma'ya taşıyıp,şehri de yakarlar..
M.S. 330'a kadar süren bu dönem de biter..
Hıristiyanlığın etkisindeki Ortaçağ başlar..
Sonra da,öğünmek gibi olmasın,1458'de Türk hakimiyeti dönemi başlar..
Parthenon camiye çevrilir..
Akropole giriş kapısı olan yapı karakol ve komutan evine..
Parthenon daha sonra cephaneliğe çevrilir..
1893'e kadar süren Türk hakimiyeti,ne yazık ki,Yunanistan'ın ,elbette bütün Avrupa'nın desteğini arkasına alarak,bağımsızlığını ilanıyla biter..
435 yıl Türk toprağı olan bir bölgeyi geziyoruz kısacası..

Bu arada rehberimiz Eva Hanım,bir arkeoloji dedikodusu aktarıyor..
"III.Selim döneminin İngiliz Büyükelçisi  Lord Elgin,Akropol'de değerli ne varsa söktürüp,böldürüp İngiltere'ye götürür..
Büyük bir hazinenin sahibi olarak evine geldiğinde karısının başka bir erkekle birlikte olduğunu ve kendisini kapı önüne koyduğunu
görür..
Bunun üzerine bu eserleri satmaya çalışır ama buna da fırsat bulamaz..İngiliz hükûmeti bütün eserlere el koyar.."
Oh olsun,diyeceğim ama,geçmişteki gafilliğimiz de bugün hüsranla bakakalmamıza neden oluyor,yazık ki..

Akropol'ün her zamanki hali mi yoksa o gün mü öyleydi,müthiş rüzgarlı olduğunu söylemeliyim..
Bildiğiniz rüzgarlı bayır !..
Hem de yerdeki tozları kaldırıp ağzınıza,burnunuza,kulaklarınıza,
gözlerinize,saçlarınıza dolduracak kadar..
Akropol'e değil,çölde kum fırtınasına tutulmuş gibiydik oradaki yüzlerce kişi..
En büyük şikayet de kadınlardan geldi elbette..
Akropol'den gelen kadınların hepsinin,istisnasız ,yüzüne çarpan toz ve kumlardan dolayı ifadesi çarpılmış,saçları karman çorman olmuş vaziyetteydi..
 Huysuz ve aksi Athena'nın hiçbir kadının kendisinden daha güzel olmasına dayanamadığı
için,kendisini ziyarete gelenlere cilvesi olduğunu söyleyip gülüştük, biz zavallı ölümlüler de..
Yani kısacası Akropol'de havalı fotoğraflar çektirme arzunuz Athena'nın havasının gazabına uğrayabilir..
1 Temmuz 2019 Pazartesi günü öğleden önce öyleydi en azından..
Akropol için verilen serbest zaman bu esintilerde tepeden aşağıya uçmamaya çalışarak,gözümüze dolan kumları ayıklayıp çevremizi görmeye çalışarak bitti ne yazık ki..
Yine de herkes memnundu böyle bir mekanı dünya gözüyle görebilmekten dolayı..
Lenslerini düşürdüğü tozların arasında bulmaya çalışan Japon delikanlı da dahil..

Saat 09.30'da Akropol'den tekrar şehre indik otobüslerle..
Ünlü Klapa'yı görmezsek,alışveriş etmezsek olmazdı elbette..
Nitekim rehberlerimiz bizi caddenin başına kadar getirip bıraktılar ve 45 dakika verdiler,kendi başımıza gezebilmemiz için..
Caddede önce doğu-batı,sonra da kuzey-güney ekseninde hızla yürüyerek tanımaya çalıştım..
Doğu-batı ekseninde geniş bir cadde olarak epeyce uzayıp gidiyor ve Akropol'ü aşağıdan dolanıyor..
Hatta Akropol'e girmek için
buradan da bir kapı var,bilet kuyruğuna girip,aşağıdan yukarıya tırmanarak başka bir açıdan antik bölgeyi tanımak da mümkünmüş..
Hatta tırmana tırmana çıkan yolda belki bizim göremediğimiz başka görüş açıları da vardır..
Artık kısmetse başka sefere öyle yaparız..
Alışveriş meraklılarının biraz hayal kırıklığına uğradıklarını tahmin ederim..
Sabahın o saatinde henüz dükkanların çoğu açılmamıştı..
Sadece birkaç kahve,kafeterya,lokanta..
O da,kuzey-güney ekseninde, küçük bir cadde üzerinde..
Başka açık bir yer olmadığı için  erkenci turistler de masaları doldurmuşlardı..
Sokak müzisyenleri ve tarihî kostümlü figüranlar çoktan mesailerine başlamışlardı..
Akropol'e cadde üzerinden çıkan kapının tam karşısında bulunan,yeni Arkeoloji Müzesi'ni gezmek için vakit olmamasına bir kez daha hayıflanarak buluşma yerine yürüdüm..
Otobüslerimiz bizi Pire Limanına götürmek için bekliyor..
11.00'da gemimiz yola çıkacak..
İstikamet Mikonos !..









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder