22 Temmuz 2019 Pazartesi

Ada Rüzgarı-VII

  Mikonos

 Ege  Adaları turunda son ziyaret edeceğimiz yer burası..
Öğleye doğru (11.30) Pire'den yola çıktıktan sonra ikindi vakti (18.00) Mikonos'tayız..
Masmavi Ege,pırıl pırıl güneş ve bol bol rüzgarla vaktin nasıl geçtiğini anlamadık..
Gemi personeli de yolcuların sıkılmamaları için duraksız çalışıyor..
Barlar her daim dolu..
Animasyon ekibi dans eğitimlerinin birini bitirip diğerini başlatarak,aktivasyon meraklılarının enerjilerini tüketmeleri için ellerinden geleni yapıyor..
Bir ara sirkaki eğitimine kenardan kenardan ben de katıldım ama öğrenmek için daha epeyce ders almak lazım..
Bu arada yanından geçtiğimiz Ege adalarının sayısını bilemeyeceğim..
O kadar çok ki..
Atinalı rehberimiz Eva Hanım'ın iğnelediği Yunan hükûmetinin iddia ettiği gibi 9000 değil ama yüzlerce ada olduğu kesin..
Adalar konusunda resmî sayının 2053 olduğunu,bunların da sadece 168'inde iskan olduğunu bir kere daha yazayım..
(Az önce gazetede Yunanistan'ın bir adamızı
daha işgale hazırlandığı haberini okudum.)

Mikonos da önce ufukta belirdi,sonra karşımızda sere serpe serildi..
Küçük bir ada..
Ama turist yoğunluğu bakımından olağanüstü
kalabalık..
Hiçten nasıl bir kazanç elde edilir'in güzel bir örneği..
Turistik bölgenin her santimetre karesi titizlikle işlenmiş..
Çirkin,boyasız,sıvasız,kirli,yıkık,dökük hiçbir yer
görmüyor,göremiyorsunuz..
Sokaklarda yerlere döşeli kocaman taşların ara sıvaları bile alçıyla doldurulup tertemiz sıvanmış ve öyle göze hoş gelen bir görüntü oluşturulmuş ki..
Bize verilen serbest saat süresince gezebildiğimce adanın birçok sokağına dalıp
çıktım..
Turistik noktanın dışında her yer bildiğimiz gibi..
Salaş,biraz ihmal edilmiş,bakımsız yerler de var..
Ama vitrindeki bölgede en küçük bir eksik yok..
Daracık sokaklara açılan küçücük dükkanlarda zevkli tasarımlardan oluşan binbir ürün göze hoş gelen sunumlarla alıcısını bekliyor..
Kimse sizi sıkboğaz etmiyor..
İstediğiniz sokağa dilediğiniz gibi dalabiliyor,istediğiniz gibi bakınabiliyorsunuz..
kimse kimseyi rahatsız etmiyor..
Dünyanın birçok yerinden bu adayı görmeye gelen binlerce insanla birlikte,ortak dil olan nezaket ve alçak gönüllülükle zaman geçirebiliyorsunuz..
İşte istenen de bu !..
Lüks değil,marjinallik değil,üstten bakan uçuk tasarımlar değil..
Hele restorasyon adına ucubeleştirme hiç değil..
Basit,sade,yöreye uygun..
Örneğin Mikonos'un batısında yer alan ve Küçük Venedik diye anılan bölümünde sokak diyemeyeceğim,kimi yerde yarım metre eninde bir kaldırım bulunuyor bina ile deniz arasında;en geniş yerde ise üç dört metrelik boşluklar..
Bulunabilen her boşluğa basit tahta masalar ve sandalyeler dizilmiş..
Bu arada dalgalı deniz gelip masanızın,sandalyenizin dibine köpüklerini bırakıyor..
Kimi yerde ise deniz o kadar kibar değil..
Şiddetle dalgalarını suratınıza çarpıveriyor..
İşte sadece bu alana kalın naylon branda germişler,böylece ıslanmadan oturuyor,sohbetinizi sürdürüyorsunuz..
Sıçrayan dalgacıklardan dolayı da kimse afra tafra yapmıyor,herkes zamanın akışının keyfini çıkarmakla meşgul..
Küçücük,birbirine bitişik eski zaman evleri;hepsinin altları dükkan,lokanta,bar,kafe,artık ne olursa.. Üstelik sadece boyası badanası yapılmış ama restorasyon adına kesinlikle yapmacıklaştırılmamış.. Yeldeğirmenlerinin yanından baktığınızda fotoğraf karesini dolduruyor ,hele gün batımında izlemesi pek de keyifli olan anlar yaşatıyor..
Deniz,güneş,tarihî geçmiş,yerel motifler,kasmaya gerek olmadan sere serpe
eğlenebilme..
Daha ne ister insan !..
Hiçbir dükkan da özerkliğini ilan etmemiş,oturanların arasından rahatça geçip gidebiliyorsunuz..
Zaten  kıyı hattında geçebileceğiniz başka yer de yok..
Kısacası gezdikçe beğendim Mikonos'u,beğendikçe de gezdim..
Ayaklarım pes edene dek yürüyüp gün batımı saati gelince kıyıda kendime bir yer beğenip güneşi uğurladım..
 Aynı daracık sokaklardan bu kez gecenin ışıkları içinde geçtim..
Bir kez daha beğendim..
Bu 10 bin yerleşik nüfuslu adayı..
Granit üzerine taş binalarla,yeldeğirmenleriyle,minyatür kilisesiyle,ucundan gördüğüm eğlenceleriyle,çırpıntılı deniziyle minik ama turizm dünyasında adını dev gibi tanıtabilmiş..

İlk olarak 1207'de Venediklilerin deniz üssü
olmuş burası..
Bu ada da 1537-1829 arasında da Türk toprağı ..
Ancak bizden hiç iz göremedim..
1829'da Yunanistan'a bağlanınca denizcilik üzerine olan tüm ekonomisi çökmüş.
Tekstil üzerine sıfırdan yeni bir ekonomi kurmuşlar..
1960'larda da hippiler ve sanatçılar keşfetmişler..
Giderek turistik bir ada olmuş çıkmış..
10 binlik nüfus, yazın 100 bini buluyor belki de geçiyor..
Bu nedenle pahalı olduğunu da söylemek gerek..
Ama sokaklarında yürümek bedava..

Benim dikkatimi çeken bir şey de küçücük adadaki müze ve sanat galerisi bolluğu..
Mikonos Deniz Müzesi(Türkiye ile ilgili çok eser bulunduğunu okudum),Mikonos Kültür Müzesi ve 30 kadar sanat galerisi..
Bu sanat galerilerinden biri olan Efimerides Gallery,eski Yunan Haber Ajansı binasında imiş..

Bir de Panagia Paraportieri adlı kilise kompleksi çok ünlü..
Kompleks sözü aldatmasın..
Küçücük bir yapılar topluluğu..
13.-15.-16.-17.yy.lar içinde dört farklı kilise dip dibe bir yapıda birleştirilmiş..
Fransız-İsviçreli mimar Le Courbusier'in en güzel mimarî eserlerinden sayılıyor..
Bir ortaçağ kalesinin hemen yanına inşa edilmiş;bu nedenle kalenin kapısı işlevi de görüyor..
Dört tane tek katlı yapının ortasındaki beşinci yapı asıl kubbeli kilise ve bunların sadece biri ziyarete açık..
Ama ne çok ziyaretçisi var !..
Yapının çevresi fotoğraf çekmek isteyenler tarafından tavaf ediliyor..
Her köşeden ayrı bir güzellikte fotoğraf çekiliyor çünkü ..



(Benim yaşadığım 123 bin nüfus  olmakla öğünülen yerde ise tek bir sanat galerisi bile yok !..
Müze olarak ise biri açık diğeri kapalı olmak üzere kent içinde iki,Gordion'da bulunan ile toplam üç müze mevcut!..
Üstelik Frig bölgesi olmakla hem antik tarihin,
Sakarya Savaşı'nın üzerinde cereyan etmesi nedeniyle de millî tarihin yaşandığı topraklar burası..)

Küçücük Mikonos ise,Apollon ve Artemis'in
doğduğu ada diye tanıtıyor kendini..
Herkülün öldürdüğü devlerin denize düşmesiyle oluştuğunu anlatıyor ada gelen geçene..
Yanında komşu ada Delos ile..
Delos'un kralının oğlunun adı da ,ne tesadüf ki,Mykonos'tur !..
Bunun dışında otantik bir Yunan köyü görmek isteyenleri 7,5km uzaklıktaki Ano Mera Köyüne davet ediyorlar..
Ya da plajlara..
Merkezde de plaj var elbette..
Ancak bu çok ünlü adanın çok ünlü misafirleri olabiliyor elbette..
Onların genelde gittiği Nammos Plajı'na paparazzi plajı da deniyormuş bu nedenle..
Gialos,Ornos,Platis,Paradis,Super Paradis diğer plajlar..
Bu arada  Su
per Paradis olanının çıplaklar kampı olduğu heyecanla fısıldanıyor..
Bunlara tekneyle gidildiği de..
Bizim o kadar vaktimiz yok ki !..
Şaka bir yana ,Mikonos'un bu kadar ünlü olmasının bir ,belki de asıl nedeni eşcinsellerin rağbet ettiği ada olması..
Sıradan insanların da görmek istediği yerler arasına girmesi biraz da bu nedenle..
Ama ne olursa olsun bu ilgiyi çok güzel değerlendirmiş,hiçten kazanç elde edilmesinin örneği olarak gecenin içinde ışıldayan Mikonos'u arkamızda bırakıp bizi gemiye götürecek olan otobüslerin bulunduğu alana doğru gidiyoruz artık..
Biz yüzlerce kişiyiz..
Otobüsler ise birkaç tane..
Nitekim kırk dakika bekledikten sonra ancak sıra geldi ve limanda bekleyen gemiye ulaşabildik..
Hoşçakal Mikonos !..



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder