22 Şubat 2016 Pazartesi

Çamaşırhane

Ankara Devlet Tiyatrosu bütün eleştirilere kulak tıkıyarak uzun bir kış uykusuna devam ediyor..
Hala..
Derken yeni bir oyun ilk gösterimini yaptı geçen hafta..
Pazar günü gidip izledim,Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde..
1.Dünya Savaşı yıllarında Fransa'da bir çamaşırhanede çalışan yoksul,çaresiz kadınların bir günü anlatılıyor..
Yaşama nasıl tutundukları,hayatın onları nasıl savurduğu,örselediği,yine de umutlu,neşeli kalabilmeye çabalamaları..
Kendi aralarındaki çatışmaları,hırçınlıkları,kavgaları da oyunu hareketlendiriyor..
İki perde diye yazıyordu;ancak galiba biraz kırpılmış olmalı ki,tek perdelik olarak izledik..
Bir saat otuz beş dakika sürdü..
Hala oturmayan,sarkan ya da eksikmiş hissi veren yerleri vardı bana kalırsa..
Zaman içinde oturacaktır elbette..
Aynı oyunların dönüp durduğu Ankara sahnelerinin bu en yeni oyunu gidilip görülebilir..
Ali Cem Köroğlu'nun ilginç gelebilecek dekoru için..
Fatih Veli Sönmez'in müziği için..
Kader İlhan'ın canlı oyunu için..
Tiyatro emektarı Gönül Orbey için bir de..
En çok da her şeyin durmadan yerle bir olduğu dünyayı 'temizlemek' zorunda kalan kadınlar için..

Güneşin Sesi

Cumartesi Mozart konseri günüydü..
Yaşadığımız günlerde yapılabilecek en iyi şey;her ne ile uğraşıyorsak,işimizi en iyi şekilde yapmak,gündemi dikkatle ve ibretle takip etmek,bir de olabildiğince yaşama tutunmak gibi geliyor bana..
Bu nedenle de Mozart konseri matinesi olduğunu öğrenince Elif'ten bilet almasını istemiştim,gittim dinledim,izledim..
Mozart'ın bestelerinden seslendirilen orkestra parçaları ve aryalarla dolu iki saat ilaç gibi geldi..
Sadece konser değildi izlediğimiz,anlatım ve canlandırmaya da yer vererek daha da etkileyici kılmışlar..
Yorulan ruhlara dinlendirici bir tedavi seansı gibiydi..
Ruhumuz yıkandı..

Tesadüf

Geçen cuma henüz okuldayken telefon çaldı..
Arayan Sezer'di..
İki yıl önce Ankara'da GATA'nın rehabilitasyon merkezinde tanıştığımız genç gazilerimizden..
Henüz yirmili yaşlarında..
Askerliği sırasında girdiği çatışmada çenesinden,kolundan,bacağından yaralanmış;protezi yok ama zaman zaman tedaviye geliyor,diğerleri gibi..
Bir trafik kazası geçirmiş,bacağına platin takılması gerekmiş,ameliyat için gelmiş,şimdi fizik tedavi için biraz daha kalması gerekiyormuş..
Hastanede durum nedir,dedim..
Son dönemde artan olaylar nedeniyle yaralanan asker ve polislerle doluymuş..
En kısa zamanda ziyaret etmek için sözleşerek vedalaştık..

Aynı gün akşama doğru eve dönüş yolundayken de Hakan'la karşılaştık..
Asker öğrencilerimden..
Uzun süredir güneydoğuda görevliydi..
Kanser..
Geçen seneden beri tedavi için GATA'da..
Ciddi ameliyatlar geçirdi,tedavisi sürüyor,..
Kanser akciğere de sıçradığı için yakında yine ameliyat olacak..
Çarşıdan geliyormuş..
Şeker yemesi yasak olduğu için,kendine hurma almış,eve dönüyormuş..
Kayınpederinin evinde misafir..
Tam da onların kapısının önünde karşılaşmışız..
Birlikte eve çıktık..
Gündemdeki ameliyatı için Ankara'ya gittiğini,henüz ameliyat gününün kesinleşmediğini,
çarşamba akşamı yaşanan askeri servis saldırısında yaralananların tedavi edildiği askeri hastanede,yaralıların durumunun çok ciddi olduğunun anlatıldığını,
şehit sayısının artmasının hiç de sürpriz olmayacağını,
yaralıların tamamen yanmış olduklarını..
Kendi derdi kendine yetmez gibi üzülerek anlattı..

Cuma günü, aynı olayda hayatını kaybeden Cüneyt Sertel için de cenaze töreni düzenlenmiş,cenazesi şehitliğe defnedilmişti..
Eski öğrencilerimden Ediz'in de ağabeyi Cüneyt Sertel..

Cumartesi sabahı annemle babamı ziyaret için mezarlığa gittiğimde şehitliğe de uğradım..
Beş ay önce,Şahin için kazılıp da şehit olmadığı gerekçesiyle kapatılan yer bu kez Cüneyt için kazılmış,demek ona kısmet olacakmış..

Cumartesi Mozart konseri için Ankara'ya gitmek üzere servisi beklerken de genç bir hanım yaklaştı..
Selamlaştık..
Eski öğrencilerimden Sibel imiş..
Evlenmiş,şimdi beş yaşında olan güzel bir kızı varmış,eşi askermiş..
Doğu görevinden sonra eşiyle birlikte Ankara'ya tayin olmuşlar..
Ankara'da görevli olan eşi de servisle dönenlerdenmiş..
O akşam onun bindiği servis geçtikten sonra olmuş olay..
Şaşkınlığı hala üzerindeydi..

15 Şubat 2016 Pazartesi

Bir Yıldönümü

Bugün de Alparslan'ın yıldönümü..
Alparslan Sarıkaya..
Jandarma er olarak askerliğini yaparken 15 Şubat 1999'da şehit olmuş..
Henüz 22 yaşındaymış..
Hep de öyle kalacak..
Dün mezarının başındaydım..
Mezar taşının üzerindeki tozları sildim..
Toprağının üzerine güller serdim..
Diğer şehitlerin her birine de karanfiller..
27.yılında da unutulmadın güzel çocuk!
Unutulmadınız!

1 Şubat 2016 Pazartesi

Anne Ben Evleniyorum

Pazar günü izlediğim operetin adı bu..
Azeri besteci Rauf Hacıyev'in eserinin prömiyeriydi..
Saat 16.00'da Leyla Gencer Sahnesi'nde..
Ben de oradaydım..
Prömiyere gelen protokol üyeleri de..
Fuayede temsil saatini beklerken orada bulunan Genel Müdür Rengim Gökmen'e biz taşradan gelenlerin sorunlarını iletme fırsatını da kaçırmadım..
Opera,bale,konser için matine kovalamak zorundayız..
Suarelere katılmanın keyfi, dönüşte vasıta bulamamaktan dolayı ıstıraba dönüşüyor bizler için..
Bir de Ankara'da metroların akşam 22.00'da,otobüs ve dolmuşların 23.00'da seferlerinin bittiğini düşünürsek..
Yani operadan otobüs terminaline ulaşmakta saniyelerle yarışıyoruz..
Vaziyet sefalet..
Bunları kendisine ilettim..
Ankara'da bulunan ve yaşı ileride bulunanların da matinelerin arttırılması talebi olduğunu,bir de ben ve benim gibi dışarıdan gelenlerin sorunları olduğunu öğrenmenin kendileri için bu talebi değerlendirmede daha güçlendirici olduğunu belirtti..
Artık her ay en az üç oyunun matineye konacağını da..
Çok sevindim elbette..
Operetin keyfi daha da arttı..
İki buçuk saat neşeyle ve güzel seslerden aryalarla geçti gitti..

Akdeniz Esintisi

Hafta sonu bale ve operet izleyerek geçti..
Yani keyifli..
Cumartesi, Akdeniz Esintisi adıyla sahneye konulan balenin matinesine gittim..
Sahnede kelebekler gibi uçuşan balerinleri izlemek insanı ne güzel duygulara taşıyor..
Kızlı erkekli bale sanatçılarımızı izlerken gurur duyduk..
İçlerinden biri ise özellikle alkışları hak ediyor:
Burak Kayıhan..
Sahneye çıktığı andan itibaren o nasıl bir seyirciyi ipnotize etmektir öyle..
Rolünü  sadece teknik olarak bale yaparak değil,bütün varlığıyla kendini adayarak..
Hepimizi mest etti..
Ancak haklarını yemeyelim,sahnedeki herkesin selama çıktıklarında körük gibi şişen göğüsleri,yüzlerinden boyunlarına akan terleri nasıl bir emekle karşı karşıya olduğumuzu bize gösterdi..
Alnının teriyle başarıya ulaşmak dediklerinin hem gerçek hem mecaz anlamı bu olsa gerek..

Dansla dolu,günlük kaygılardan azade, uçuveren bir buçuk saat..güzeldi !

Güller ve Karanfiller

29 Ocak'ta iki genç beden toprağa girmiş..
Biri 19 yaşındaki Hasan Erdem..
Vurulmuş..
1977'de..
Diğeri 26 yaşındaki Ömer Yazgan..
İdam edilmiş..
1983'te..
Farklı ideolojilerin ölüme savurduğu iki genç beden..
Ömer Yazgan'ın doğum günü de 28 Ocak..

İkisi için de ayrı ayrı gruplar tarafından anma törenleri düzenlendi mezarları başında..
Ömer için hem 28 Ocak'ta,hem 29 Ocak'ta..
Hasan için sadece 29'unda..
İki ayrı siyasi parti kendi ideolojilerine yakın gördükleri mezarın başında toplanıp konuşmalar yapmışlar..
Ertesi günkü yerel gazetede okudum konuşma metinlerini..
Mezarların üstlerini partilerinin isimleri,simgeleri ile birlikte çiçeklerle donatmışlar..
Hasan Erdem için kırmızı güller..
Ömer Yazgan için kırmızı karanfiller alınmış..
Kan rengi ikisi de..
Ancak hiçbir grup diğerinin mezarına uğramadan dönmüş..
İkisi de bu ülkenin genci ve ailesinin kıymetlisi..
Birbirlerine de o kadar yakın ki mezarları..

Şimdi Hasan'ın mezarının üzerinde Ömer'in karanfillerinden biri duruyor..
Ömer'in mezarının üzerinde de Hasan'ın güllerinden biri..
Onları görmezden gelenlere inat birbirlerine çiçek yolladılar..