24 Ocak 2017 Salı

Ben Bir Güneydoğu Gazisiyim

Cumartesi günü Yaşlı Kadının Ziyareti oyununun başlamasını bekliyordum..
Yanımdaki koltuklara üç hanım oturdu..
Yaşlarına bakınca anne ve kızları diye tahmin yürüttüm..
Anne epey yaşlı,kızları da orta yaşlarda..
Asıl dikkatimi çekense..
Kızlardan birinin kocaman siyah gözlüklerle gelmiş olması..
Gözleri görmüyor demek ki..
Oyunu hepimizden daha ilgiyle izledi elbette..
Oyun bittiğinde,hemen önünden geçtiğimiz orkestraya teşekkür etmeyi de elden bırakmadı..
Sonra ben onları gözden kaybettim..

Metroda oturmuş kalkış saatini beklerken baktım aynı hanım vagona doğru ilerliyor..
Bir hanım da ona yardımcı oluyor..
Yanımdaki boş koltuğa oturttuk..
O zaman tanıştık..
Oysa iki saatten fazla yan yana oturup oyun izlemiştik..

Yirmi sene önce güney doğuda öğretmen iken bir patlamada gözleri hasar görmüş..
"Ben güneydoğu gazisiyim..Şimdi öyle değil yazık ki; ama o zaman sayımız azdı..Devlet beni İngiltere'ye tedavi için gönderdi..Doğrusu bakımım için her şey yapıldı..Ancak bu kez de glokom diye bir şey çıktı gözlerimde..Bütün tedavi başa döndü..Sonunda da gözlerimi kaybettim..Annemle ve kızkardeşimle oyun izlemeyi çok seviyorum..Çünkü küçük bir kızken annem bize bu sevgiyi aşıladı..Şimdi de biz onu tiyatroya götürüyoruz..Evlerimiz de yakın..Onlar burada oturuyor..Az önce evlerine gittiler..Ben de Ümitköy'de kızımla oturuyorum..Buraya kadar bir hanımın yardımıyla geldim..Şimdi de aynı durakta ineceklerle birlikte çıkıp evime gideceğim.."
 Ümitköy durağına geldik..
Ayakta duran iki genç hanım,"Biz de burada ineceğiz,yardımcı olalım."diyerek koluna girdiler,kapıdan çıkardılar..
Beni selamlayarak gitti..
Adını soramadım..

Yaşlı Kadının Ziyareti

Geçen cumartesi günü izledim..
Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde..
Sezonun yeni oyunlarından..
F.Dürrenmatt'ın oyununu Deniz Gökçe Yersel sahneye koymuş..
Kalabalık bir oyuncu kadrosu var(27 kişi)..
Bir de sekiz kişilik orkestra elemanları..
Otuz beş kişi..
Sahne arkasında ses,ışık ve diğer görevlilerle birlikte elliye yakın kişi..
Biz seyirci tayfasını memnun etmek için çabaladı..
Ben memnun oldum mu?
Genç oyuncuların canla başla uğraşmalarına,evet..
Oyunun dekoruna ,evet..(Hasan Yavuz'un ellerine sağlık)
Onun dışında..
Heyecansız,etkilemekten uzak bir oyundu..
Aynı duyguyu Yanık oyununda da hissetmiştim..
Oyuncularda mı bir heves eksikliği var,yönetmende mi,bilmiyorum..
O eksikliği oyunun tamamına yayılmış olarak izlemek gibi bir eziyet izliyor oluyorsunuz sonuçta..
Ya da bende bir heyecan eksikliği var..
Tiyatro salonlarına hevesle gidip hüsranla dönüyorum..

16 Ocak 2017 Pazartesi

Tolstoy ve Anna

Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu sezon oyunlarından..
İlk günden beri de kapalı gişe oynuyor..
Bilet bulmak müşkül..
Stüdyo Sahnenin küçücük salonunda oynarsa,bilet de bulunmaz tabii..
Neyse,şansım yaver gitti,bir bilet buldum,pazar günü gidip izledim..
Bir perdelik bir oyun..
Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun'un yönetmeni Funda Mete yönetmiş..
O oyundaki mütevazı ama sevimli yönetimini beğenmiştim..
Bakalım bu kez neler yapmış diyerek izledim..
Yine aynı ..
Mütevazı ve sevimli bir oyun..
Bağırmıyor,abartmıyor,yapmacıklığıyla bezdirmiyor..
Halkın sağduyusuna güvenmek gerek,seçmesini biliyor,yeter ki seçilebilecek bir şey verilsin eline..

Günnur Orhan güzel kostümler yapmış,Anıl Ateş Işık da dekorları..
Oktay Dal Tolstoy'da iyiydi,Anna Karenina'yı canlandıran Ebru Uysal sahnede pek güzeldi..Tolstoy'un Sofiya'sını canlandıran Mine Haktanır da oyununu sadelik içinde oynadı..
Harika,şahane,muhteşem,fevkalade,fevkalbeşer,olağanüstü değil ama..
Eli yüzü düzgün bir oyun izleyip, çıkışta da hakikaten şahane olan tiyatro kedisini sevip okşayıp evimize döndük..

Yanık

Bir süre önce filmini izlemiştim..
Oyunun konusunu okuyunca hatırladım..
Film çok etkiyeyiciydi..
Oyunu izlemeyi de bu nedenle çok istedim..
İzmir Devlet Tiyatrosu sahnelemiş..
Hayvan Çiftliği'ndeki yönetimine hayran kaldığımız Barış Erdenk yönetmiş..
Ankara'ya bir haftalığına turneye gelmişler..
Ancak sadece 20.00 seansı var her gün..
Matine yok..
Olamaz da..
Oyun üç saat sürüyor..
Da ben gece 23.00'da eve nasıl döneceğim?
Metro 22.00'da kapanıyor..
Otobüsler seferini bitiriyor..
Ankara'da..
Dolmuşlar da 23.00'da son seferini yapıyorsa,Küçük Tiyatro'nun önünde gece yarısı dikilip kalabilirim demektir..
Taksiye binmek de yalnız biri olarak beni ürkütüyor..

Yine de ,eve dönmek için bir yol bulurum,deyip gidip izledim..

Tiyatroyu sevmeyenlerden çok işittiğim bir eleştiri var,yapmacık ve abartılı buluyorlar..
Özellikle yapmacık..
Bu oyun için benim de kanaatim aynı oldu..
Yapmacık ve abartılı,hem de nasıl..
Neyin yanlış gittiğini bilemem,oyuncular iyi,yönetmenin yaptığı işler ortada..
Ancak bir şeyler birbiriyle 'imtizac'edememiş anlaşılan..
Bir hayal kırıklığıyla ayrıldım oyundan..

Eve dönüş ise hiç sorun olmadı..
Son dolmuşa yetiştim..
Otobüs terminalinde de aktarma yapan bir Antalya otobüsüyle eve döndüm..
Genzimde de buruk bir tat..


Ağaçlar Ayakta Ölür

Pazar günü akşam eve gelirken gördüm..
Yıldırımla vurulmuş gibi gövdesi ortadan ikiye ayrılmış, yerdeydi..
Gövdesine dokundum,sünger gibi olmuş,dokunudukça lif lif dağılıyordu..
İçin için çürümüş,son anına kadar direnmiş,en sonunda yere yıkılmış ya da yığılmış..
Dün akşam eve giderken baktım,görevliler ondan kalanları kesmiş,biçmiş,toplayıp götürmüşler..
Geriye talaş kalıntıları kalmış..

 İki hafta önce Şehit Abdullah Erkmen'in annesini ziyaret ettim..
Uzun bir süredir mezarlıkta göremiyor,merak ediyordum..
Meğer yaz sonundan beri kanser tedavisi görüyormuş..
Tedavi süreci iyi gidiyormuş ama yorucu da geçtiği için oğlunun mezarına gidemiyormuş..

Dün de Hakan'ı aradım..
Birkaç gündür içimde hep onu aramak isteği vardı..
Sesi öyle halsiz geliyordu ki..
Yine Ankara'ya gelmiş..
Yine GATA'ya yatacakmış..
Anlaşılan sürecin sonuna geldiler..
Kanser onu yiyip bitirdi..
Sesinin halsizliğinden anladım..
Daha kırkında bile değil..
Ömrünün yarısı da mesleği gereği son derece stresli koşullarda geçti..
Güzel eşi Funda da onunla harap,bitap..

Dayan acılı yürek dayan,gücünün hepsi bitip yere yığılıncaya dek..