28 Mart 2014 Cuma

Ne Doğru Demişsin , Sait Faik

Geçen hafta sonu izlediğim diğer oyun Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye oldu.Aslında nihayet demeliydim..Bu oyuna da bilet bulmak müşkül çünkü..Gerçi bu yoğunluğa sevinmiyor da değilim..Tek sorun bizim bilet bulamamamız..Neyse sonunda izleyebildim..Çok güzel,ince düşünülmüş bir metin,ona aynı incelikle yaklaşan bir yapım ekibi elinde su gibi akan bir oyuna dönüşmüştü.Bunda tüm oyunu yüklenen Erdinç Doğan'ın katkısı ise çok etkileyiciydi.Zarif bir silueti olan oyuncuyu rolüne çok yakıştırdım(k).Kendisi de oyunu içselleştirince biz seyircilerin aradığı içtenlik oyunu daha da güzelleştirmiş.Kısacası ellerine sağlık rahmetli Savaş Dinçel,ellerine sağlık Murat Çidamlı ve yüreğine sağlık Erdinç Doğan diyerek haftanın tiyatro bültenini tamamlamış olayım.
Hafta sonu izlediğim oyunların ikisi de üç hahta önce bir gece baskınıyla kesilen,kopartılan ağaçların bulunduğu bölgede idi.Ağaçların parçalanmış,kökünden sökülmüş,çiçekleri üzerinde kurumuş halleri içler acısıydı.Böyle bir katliam ancak gece yapılabilirdi galiba,dedim ;çünkü gündüz gözüyle o ağaçlara bunu insan olarak doğan hiç kimse yapamaz...Şimdi hepsi bitki cesetleri olarak orada burada yatıyor,durumun hazinliğini,bana göre vahametini daha da arttırıyorlar.Ağızları dilleri olmadığı için de hal diliyle seslenebiliyorlar hallerinden anla(ma)yanlara..
Ne doğru demişsin , Sait Faik:"..kuşları boğdular,çimenleri söktüler,yollar çamur içinde kaldı...Dünya değişiyor dostlarım.Günün birinde gökyüzünde,güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz.Günün birinde yol kenarlarında,toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz.Bizim için değil ama çocuklar,sizin için kötü olacak.Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük.Sizin için kötü olacak.Benden söylemesi..." (Son Kuşlar)
Bu hafta Kütüphanecilik Haftası..Dolayısıyla bütün kitap severlere ve onlara hizmet veren kütüphane görevlilerine kutlu olsun demek isterim..

Jerry ve Tom

Geçen hafta sonu iki oyun izleme fırsatı buldum.İkisi de çok güzeldi.İlk izlediğim oyun Jerry ve Tom'du.İki yıl önce sezon başında izlemiş ve çok beğenmiştim.Bu kez öğrencilerimle gittik izlemeye..İki yıldır kapalı gişe oynuyorlar zaten..Çok başarılı bir yapım ve ben de bunu her vesile ile söylüyorum.Oyun da yönetim ekibi de oyuncular da çok iyi.Özgür Öztürk'ü ilk kez bu oyunda fark etmiş ve oyunculuğuna hayran olmuştum.Hayvan Çiftliği'nde de yine çok başarılıydı.Sahne ömrü uzun ve başarılarla dolu olsun dilerim.
Tek eleştirim bilet alıp da gelmeyen seyircilere..Zaten 84 kişilik salonda o seansta 70 kişi kadardık.Oysa bilet almak isteseniz bulamıyorsunuz.Gelmeyecek olanlar bari internetten bilet iadesi yapsalar da gelmek isteyip de bilet bulamayanlar yer bulabilseler..Güzelim oyun daha dolu bir salona oynasa..

17 Mart 2014 Pazartesi

Nalınlar

Geçen hafta sonu Ankara'da Altındağ Tiyatrosu'nda Nalınlar adlı oyunu izledim.Volkan Benli'nin yönettiği oyun ünlü yazarımız Necati Cumalı'nın bir eseri..Genellikle Ege yöresini anlattığı hikaye,roman ya da oyunlarında,yöre insanını hem ince bir duyarlılıkla hem de çok akıcı bir yalınlıkla anlatır..Kısacası çok sevdiğim yazarlardandır.Sinemaya da uyarlanan eserlerinden bazılarını hatırlayanlar olacaktır:Mine,Dila Hanım..
Bu oyunda da Ege yöresinde sık görülen (yani oraya gittiğim dönemlerde benim de duyduğum vakalardan bildiğim,şimdi belki değişmiştir) kız kaçırma olayları işleniyor ve tabii ülkemizin hiç dinmeyen yarası olan,kadınlarımızın kendi hayatları üzerinde söz sahibi olamayışı konusu..
Oyun dramatik sayılabilir aslında ancak yazar o sahneye de çok yakışan bir güldürü sergilemeyi tercih etmiş.Doğrusu çok da iyi etmiş.İki saati aşkın güldük,güldük,güldük.Yönetmen oyun metnine bağlı kaldığı için tüm konuyu da izlemiş olduk.
Keşke diğer sahnelerde de oynasa,diye düşündüm sonra;buraya gelemeyen veya gelmeyenler de izleseler..En Son O Gitti'yi Şinasi'de izlemiştim mesela..Bu oyun da övgüyü hak ediyor doğrusu..Özellikle de Aysın Işımer..Döndü rolünde harikaydı...Bir seyircinin deyimiyle"Bu rolü canlandırmak için doğmuş!" Ana rolündeki Rengin Samurçay da öyle..Oyuncu keyif alarak oynayınca oyun nasıl da güzelleşiyor..Tüm ekip çok iyiydi.

Aynı gün akşam seansında izlediğim Kuğunun Ölümü'ne neden bilet bulmakta zorlandığımı oyunu izleyince anladım.Başlangıçta biraz sıkıldığınız oyun(Hatta bir seyirci hafif horultularla uyumaya başlayınca birkaç kişi kıkırdamaya başladı) sonra birden vuruyor sizi..Çok etkili ifadeler vardı,ya da kendi adıma konuşayım,beni çok etkileyen ifadeler vardı.Azrailin nefesini ensesinde hisseden yaşlı bir oyuncunun hem kendi oyunculuğuna hem tiyatro sanatına hem de seyirci denen 'nankör' varlıklara ilişkin düşünceleri üzerinden yürüyen oyunda,bir yandan da iyi bir Shakespeare yorumcusu olduğu anlaşılan 'oyuncunun dünyası'nda bir saat geçirdikHafta sonu için iyi seçimler yapmışım,yol yorgunluğuna değdi doğrusu..

Ama tüm hafta böyle geçmedi tabii..

11 Mart 2014 Salı

Hacı Ali Amca

Geçen cumartesi Ankara'ya gitmek için banliyö trenine girdiğimde oturacak yer kalmamıştı.Şöyle bir ilerleyeyim,bakalım bulabilecek miyim diye birkaç vagon boyu yürüdüm.Benim de oturmayı sevdiğim iki kişilik köşe bankında bir bey amca oturuyordu.Yanı boştu.Oraya simit poşetiyle şemsiyesini koymuş,hareket saatini bekliyordu."Yanınıza oturabilir miyim?"deyince "Tabii "dedi ve şemsiyesiyle poşetini kaldırdı.Koltuğun üzeri susamlarla dolmuştu.Elimle süpürüp oturdum.Tren hareket etti.Yolculuk başladı.
Yolculuklarda okumak için yanımda hep kitabım olur.Okumak için açtım ama amcanın hali,duruşu sohbet etmeye çok hazırmış gibiydi..Lafı açtım.Sincan'a gidiyormuş.Basri köyündenmiş.Köy camiine bir bahçe bağışlamış,onun işlemleri için gelmiş ,şimdi de dönüyormuş.
İnce bir yüzü ,seyrek kır sakalının örtmediği ince bir çenesi vardı.Tarık Buğra'nın 'Türkmen çenesi' diye tarif ettiklerinden..Yaşını sordum.1923 doğumluymuş.Yakınındaki bütün yolcularla birlikte "maşallah" dedik.Çok dinçti.Laf arasında adını öğrendim.Hacı Ali imiş.Bir ara Almanya'ya gitmiş,işçi olarak çalışmaya.."Orada soyadınla hitap ederler,bana da Ergin diye seslenirlerdi"dedi.Hacı Ali Ergin yani.
Yeni evli iken babası sormuş,hangi partiye oy vereceğini..Hacı Ali Amca da "Demokrat Parti'ye" demiş."Babam beni evden kovdu"dedi."Peki,sen ne yaptın?"dedim."Ne yapacağım,hanımı aldım,çıktım"dedi.Evini,memleketini taşımış."Beni kovan babamın bütün borçlarını da ben ödedim"dedi gülerek.Diğer kardeşleri yanaşmamış."Hem evine sahip çıktım,ocağını tüttürdüm,hem borçlarını ödedim;ama o baba da beni evden kovdu"dedi.Belli ki hala affedemiyor..
Şimdi de kızkardeşine kızgın.Şimdi köy camiine bağışladığı bahçenin bedelini ona ödediğini,ama tapuyu almaya gerek görmediğini,şimdi o nedenle buraya geldiğini,bu haksızlığın da canını sıktığını söyledi.
Hanımı hayattaymış.Birlikte ,pek bir sağlık sorunu yaşamadan yuvarlanıp gidiyorlarmış.
Biraz politika,biraz aile sorunları,biraz geçen 91 yıllık ömrün unutulmayan anıları derken Sincan'a geldik.Şu sözü çok tatlıydı:"Hay Allah senden razı olsun,kızım!Ne iyi oldu!"
Vedalaştık.Kalkması için yardım etmek istedim ama hiç gerek kalmadan yerinden kalktığı gibi yürüyüp gitti.
Maşallah Hacı Ali Amca,sağlık dilerim sana da kendime de..Eğer yaşlanmak senin gibi olmaksa hiç de fena değil doğrusu!

10 Mart 2014 Pazartesi

Korkma , Hüzzam , Macbeth ve İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi

Hafta sonu yine Ankara'da,tiyatrodaydım.Cumartesi günü matinede,dört gün önce başlayan yeni oyun Korkma' yı izledim.Ne yazık ki kötü bir seçim yapmışım.Hayal kırıklığı içinde salondan çıktım.Okullarda 10 Kasım Atatürk'ü Anma programlarında hazırladığımız oratoryolar ayarında ve havasında bir şeydi.Yıllardır bu programlar için kullandığımız şiirlerden bir kolaj yapmayı yenilik olarak görmemek lazım..Üstelik eski örnekleri ortadayken,hiçbir yeniliği ve üstün niteliği olmayan bir oyunla sahneyi doldurmaya çalışmak emek israfından başka bir şey olamaz.Bu da öyleydi yazık ki.Metin vasat,yönetim vasat,oyunculuk vasat..Sadece iki gencecik kız,Zerrin Çağlar ve Derya Şenol,seslendirdikleri güzel türkülerle oyunun vasatlığının bende yarattığı burukluğu giderebildi diyeyim.Eğer," Yönetimin bizden istediği tam da böyle cümleler,böyle oyunlar;işte onun için böyle bir çalışma yaptık.Bakın ve ne kötü taleplerle uğraşıyoruz görün.Sanatı bu hale getirmeye çalışıyorlar.Bu kadar kötü metinleri oyun diye sunmamız için bizi zorluyorlar."demek istedilerse o mesajı aldım(k).Yok ,kendileri ortaya koydukları bu ortaokul ayarında oratoryoyu "yürek isteyen bir oyun"diye bize "yutturmaya"çalıştılarsa,kusura bakmasınlar."Bu mecliste biz de belki çok durmadık amma neler gördük !" İyi bir metin nasıl olur, oyunculuk nedir Hüzzam'a gidip görün,sonra konuşun yani oyun sahneleyin.El insaf !

Cumartesi akşam üzeri ikinci oyun olarak Hüzzam'ı izledim.Galiba dört yıl önce izlemiştim.Henüz "gökyüzünden habersiz uçurtma uçurduğum"günlerimde..Dolayısıyla oyun bana daha da anlamlı geldi.Oyun nasıldı,sen onu söyle,diyenlere gidip görmelerini ­­­­­­­hararetle öneriyorum.Her zaman ve her dönemde seyredilesi oyunlar vardır.Bu da onlardan..Tabii Maral Üner gibi bir oyuncudan..Oyunun her kelimesi,her saniyesi ince ince nasıl işlenir,nasıl anlamlandırılır; üstelik tek kişilik bir oyunda ve tam iki saat boyunca,seyircinin dikkatini bir an bile kaybettirmeden hatta tam tersine neredeyse soluk almadan izlediği bir oyun nasıl olur,gidip görün diyorum.Çünkü altmış kişi böyleydik! Üstelik yaşlılar orkestrası da değildik!Genç seyirciler salonun çoğunluğunu oluşturuyordu.Zaten bu sezon en çok bunu sevinerek gözledim.Gençler tiyatro,opera,bale,operet,müzikalleri dolduruyorlar..Hem de tıklım tıklım!Bazı oyunlar kapalı gişe ,bilet bulmak mümkün olmuyor.Kısacası Hüzzam, insanın burnunun direğini sızlatacak kadar güzeldi,Maral Hanım sayesinde..

Pazar günü matinede Macbeth'i izledim.Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu yılki prestij oyunu..Kıdemli(duayen kelimesini kullanmak istemiyorum) oyuncu yönetmen Bozkurt Kuruç sahnelemiş.Kalabalık bir kadrodan Shakespeare'in ölümsüz cümlelerini dinledik,izledik.Genç oyuncuların hırslı oyunculuklarını izledik özellikle..Macbeth'in cadıları çok sevimliydi..Bay ve bayan Macbeth'i beğenmedin mi,denirse eğer;şunu diyeyim:Bu konu üzerine o kadar çok şey okuduk,izledik,seyrettik,dinledik ki artık şaşırtıcı bir şey görmeyi bekliyoruz(m).Bu nedenle benim için tatmin edici bir oyundu,demek en iyi yorumum olacak.Daha fazlası yapılabilir miydi,bilmiyorum,ama sanırım evet,yapılabilirdi.Aslında şunu demek istiyorum:Her oyuncu bazı rolleri bir kere canlandırmak ister.Ama her rol her oyuncuya uygun mudur,tartışılır.Hele de genç oyuncular arasında hırslı olanlar varsa ,kıdemliler birbirlerini kayırmak yerine gençlere fırsat vermek belki aradığımız o yeni,taze havayı taşıyabilir.Yoksa yapılanların ötesine bir adım bile geçemeyen bir oyun sahnelemek,egolardan başka kime yarayabilir?

Ben bu düşüncelerle oyunun sonunda oyuncuları,özellikle gençleri alkışlarken genç oyuncular arasında bir hareketlenme,dalgalanma oldu.Macbeth'in cadılarından biri öne geldi ve şu haberi verdi:
8 mart gecesi İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'ne giren iş makineleri,bahçeyi darmadağın etmiş, iki yüz kadar ağacı sökmüş !
Donduk.
Kahrolduk.
Bugün de haberin fotoğraflarını hele de yerde yatan çiçekli ağaçları görünce daha da kahroldum.O ağaçlara,o güzelim çiçeklere kıyan,kıyılmasına karar veren, insan olduğunu iddia edemez,etmemeli de.Bu derece aşağılık,kaçak bir kıyım olmaz.Kendisini savunamayan bir canlıya bunu yapan, aynı gün ailesine hangi yüzle bakabildi acaba?Kendi çocuklarına nasıl yaklaşabildi?İyilikten,güzellikten,sevgiden,şefkatten söz edebildi?Bu nasıl insan,baba,koca,sevgili,kul olabildi, olabiliyor?

2 Mart 2014 Pazar

Bozkırın Garip Dervişi Yunus Emre

Geçen hafta sonu Ankara sahnelerinin konuğu "Yunus Emre" oyunuyla Sivas Devlet Tiyatrosu idi.Ankara Devlet Tiyatrosu da "Bizim Yunus"  oyunu ile bu sezon "oyuna katıldığı" için merakla gittik.Dopdolu bir salondu.Bu da iyiye işaret,dedik.Bazen bu da bir ölçü olabiliyor çünkü..Sadece bazen...Fena halde yanılabiliyorsunuz da..Fırtına'da,Tepegöz'de,hele de Son Çıkan Işığı Söndürdü'de..
Oyun boyunca Ruhi Su'nun sesinden ilahiler dinledik..Etkileyiciydi..
Işıklar söndüğünde karşımızdaki panolarda Beliren oyuncuların duruşları ,oyun boyunca zaman zaman koro halindeki konuşmaları,kostümleri ,Kadın Ana'nın makyajı ve kostümü,Tapduk Emre'nin duruşu,görünüşü,kostümü antik tiyatroları anımsattı bana .Karanlıkta beliren oyuncular antik tiyatroların sahne heykellerini andırıyordu.Bir de oyunlardaki koroyu..Kadın Ana "Artemis",Tapduk Emre bir antik tanrı gibiydi..Yani gözlerimde hep o görüntüler canlandı..Yönetmenin farklılık arayışı doğrusu hiç de tuhaf olmamış,hatta tersine çok yakışmıştı.Anadolunun yarattığı kültürler iç içe geçmiş,birbirini tamamlamış adeta..Tasavvufun etkileyici felsefesi,antik çağın süzülmüş zarafeti birbirine çok yakışmış doğrusu..Yönetmen M.Nurullah Tuncer'i kutlamak isterim.Dekor için de Melih Karakurt'u..Kostümlerde Günnur Orhan'ı..Işık için Mehmet Kumru'yu..Ama en çok rahmetli Recep Bilginer'i..Metin  dili çok  güzeldi.Yönetmen de oyunculuktan çok metni ön plana çıkaran bir anlayışla sade bir oyunculuk anlayışına yönelmiş,"artist"likten kaçınmıştı.Dolayısıyla egoları değil oyunu izledik.Ama Tapduk Emre rolündeki Ömer Eryiğit'i, özellikle belirtmek isterim;rolüne çok yakışmıştı.Emek veren herkesi kutlarım.