24 Aralık 2015 Perşembe

Memlekete Dönüş

Sabah annemleri ziyaretten döndüğümde telefon çaldı..
Kızkardeşimdi arayan..
Amcam vefat etmiş..
Erkek kardeşim sabah herkesin telefonuna mesaj yollayıp yola çıkmış bile..
Bir kararsızlık yaşadıktan sonra yola çıktık..
Üç kız kardeş ve ikisinin kocaları..
Cenaze ikindi namazını takiben kaldırılacağı için acele etmek gerekiyor memleket yoluna düşmekte..
Üç saatlik yolculuktan sonra cemaat ikindi namazından çıktığında cami avlusundaydık..
Amcamın tabutunu orada gördüm..
Namazı kılındı,helallik alındı,amcam da tabutu omuzlarda son seferine çıktı..
Hastalığı nedeniyle aylardır çıkamadığı gezintiye çıkabilmişti sonunda..
Mezarlıktaki defin törenine de katıldık..
Rahmetli babamın hayatta kalan son kardeşi küçük amcamı da orada gördüm..
Altı kardeşten hayatta kalan en küçük kardeş..
Vefat eden amcam da onun bir büyüğüydü..
Yaş sırasıyla vefat ettiler,önce babam,sonra bir küçük kardeşi,şimdi bir küçük kardeşi..
Hepsinden önce annelerine kavuşan halalarımı ayrı tutuyorum elbette..

En son otuz beş sene önce gitmiştim..
Liseden mezun olup üniversiteyi kazandığım yıl rahmetli babamla gitmiştik,bütün akrabaları ziyarete..
Sebebini anlamamıştım o zaman..
Sonradan düşününce babamın benimle ne kadar gurur duyduğunu,bunu bütün ailesine göstermek istediğini anladım..

Dün bir yandan akrabalarla selamlaşıp,taziye dileklerini iletirken,bir yandan da bunları geçirdim zihnimden..
Bir de geçen zamanda ne çok şey kaybettiğimi..



22 Aralık 2015 Salı

Ayın On Dokuzunda On Dokuz Kişi Toplandık

19 Aralık Hakan Türkyılmaz'ın şehit oluşunun yıl dönümüydü..
Devre arkadaşları her yıl olduğu gibi mezarının başında toplanacaklardı..
Bu nedenle sabah erkenden gidip Hakan'ın ve diğer şehitlerin mezarlarını silip temizleyeyim dedim..
Hepsinin mezarını silip yerlerdeki çam iğnelerini süpürürken Şehit Selahattin Şen'in babası geldi..
Selamlaştıktan sonra o abdest almaya gitti,ben de Hakan'ın mezarındaki çam iğnelerini toplamaya başladım..
O esnada arabalar peşpeşe park etmeye başlayınca anladım ki geldiler..
On dört devre arkadaşı,ki çoğu kıdemli albay olarak emekli olmuşlar,mezarının çevresini sarıverdi..
Onlarla selamlaşırken Hakan'ın aile bireyleri de geldiler..
Bir de dua etmek için müftülükten bir hoca efendi gelince merasim başladı..
Hoca efendi,Kur'an'dan ayetler okuduktan sonra güzel bir dua etti,biz on dokuz kişi de..
Hakan'ın ayak ucundaki ziyaret defterine,her zamanki gibi,Sevgili Hakan diye başlayan dokunaklı mesajlarını yazdılar,hepsi de imzaladı..
Üzerinde 85'liyiz Biz Derneği'ni simgeleyen 85 yazılı,kırmızı beyaz karanfillerle hazırlanmış çelenklerini bıraktılar..
Hakan'ın annesi Şermin Teyze,her zamanki gibi oğlunu sıkı sıkı tembihlemiş,herkesi eve getirmesi için,eve gidildi..
Şermin Teyze'nin gelin ve kızına hazırlattığı sofrada ağırlandı,şehit oğlunun vefalı arkadaşları..
İki saat kadar süren ziyaret sonunda geldikleri şehirlere dönmek için vedalaşıp ayrıldılar..
Her yıl arkadaşları Ruşen Ülker için29 Ekim'de,Hakan için 19 Aralık'ta ziyaretlerini aksatmadan sürdüren 85'liyiz Biz Derneği üyeleri ile seneye görüşmek dileğiyle..

18 Aralık 2015 Cuma

-Neyim Var Doktor?

-Yaşlısınız han'fendi !

Bir aylık bekleme süreci bitti ve kolumdaki alçı çıkarıldı sonunda..
Bileğimdeki kırık tutmuş galiba,çünkü röntgende görünmüyormuş artık..
Aman ne iyi..
Benim gördüğüm daha doğrusu hissettiğimse bileğimin çevresine beton dökülmüş olduğu..
Kısacası gitti kırık,geldi kireçlenme..
Haydi bakalım günlük fizik çalışmalarına..
Bu arada doktora boynumdaki ağrıdan söz etmiştim..
Bir röntgen de onun için çekildi..
-Neyim var,doktor?
-Boyun omurlarınızdaki sinirlerde sıkışma görünüyor..
-Neyi yanlış yapıyorum?
-Sizden kaynaklanmıyor,yaşa bağlı bir gelişme..(Kısacası yaşlısınız han'fendi,anlayınız artık)
-Peki,anladım..
-Bu arada tiroidinizde kalsiyum birikmesi görüyorum,sizi KBB doktoruna yönlendiriyorum,bir baksın..
-Olur..
Kulak Burun Boğaz poliklinik doktorunun karşısına çıktım,ortopediden yönlendirildiğimi,tiroidimdeki kalsiyum birikmesini değerlendirmesinin istendiğini söyledim..
Röntgene baktı, kocaman tiroidime ben de baktım anlarmış gibi..
-Neyim var doktor?
-Yaşa bağlı olarak bu kalsiyum birikmesi çok sık görülen bir durumdur,endişe etmeyin..(Yaşlısınız han'fendi,evinize gidin,uslu uslu yaşlanmaya devam edin !)
-Anladım,teşekkür ederim..
Yani saçların ağarmış ise bedenin yaşlı demektir,duydukların da bedeninin giderek eskisi gibi olmadığının ve olmayacağının göstergesidir.Şikayet etmeyi bırak,sağlıklı kalmaya çalış..Peki..

15 Aralık 2015 Salı

Bugün Benim Ölüm Günüm-3(Can Dinçer)

Hafta sonunda mezarındaki çam iğnelerini temizledim biraz..
Biraz da toprağını suladım,çiçeği olmasa da..
Bugün de ölüm yıldönümü..
Dolayısıyla bu sabah annemleri ziyaret ettikten sonra ona da uğradım..
15 Aralık 1988'de henüz yirmi yaşındayken,askerliğini yaptığı Siirt'te vefat etmiş..
1968'in 2 Şubat'ında doğmuş,yani dünyaya bir kış günü gelmiş,yine bir kış günü de gitmiş..
Ama kendisi henüz hayatının baharındayken..
Tıpkı diğer şehitler gibi..
Mezar taşında yazdığına göre şehit..
Ama şehitlik içinde değil,mezarlık içinde bir parselde gömülü..
Bu yaz,sanırım ailesi tarafından, tüfeği elinde,nöbet tutarkenki haliyle çekilen bir resmi mezar taşına yapıştırıldı..
Mazlum bir görüntüsü var..
Adı Can Dinçer..
Şehit Jan.Kom.Çvş...



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 266.gün)

14 Aralık 2015 Pazartesi

Samsun Sanat Tiyatrosu Aziz Nesin'i Gururla Sunar

Dün akşam ilçemizdeydi..
Bu yılki turne programında bize de uğradılar..
Doğrusu gelişlerini hevesle bekliyordum..
Önceki yıllarda oyunları ile çok beğenmiştik..
Bu yıl Aziz Nesin'in doğumunun 100.yıl dönümü..
Bu nedenle ülkemizin tiyatro sahnelerinde bu yıl onun oyunlarına yer veriliyor..
Samsun Sanat oyuncuları da öyle yapmış..
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez oyununu seçmişler..
İyi etmişler..
Ancak oyunu sergileyiş biçimini iyi etmemişler..
Oyunda verilmek istenen politik siyasi taşlamaları, gereksiz ölçüde seyirci sohbetleriyle bölerek etkiyi zayıflatmışlar..
Zaten kısıtlı sayıda olan oyuncu kadrosuyla sıkıntılı olan oyun sergilemeleri,bu nedenle gereksiz laf kalabalığına boğulmuş..
Bir de oyun metnini,artık bilemeyeceğiz, nasıl kırptılarsa kesik kesik bir anlatımla,arada bir şeyler kopuk galiba duygusuyla izledim(k)..
Neticede ağzımızda buruk bir tatla çıktık salondan..



8 Aralık 2015 Salı

Bugün Benim Ölüm Günüm-2 Mustafa Çetinkaya)

Adı Mustafa Çetinkaya..
Niğde'den,Ulukışlalı..
1944 doğumlu,1Ocak diye yazıldığına göre,muhtemelen gerçek doğum günü bilinmiyor..
9 Aralık 1966'da askerliğini yaparken burada şehit olmuş..
Galiba yine eğitim zayiatı diye tanımlananlardan..
22 yaşında zayi olmuş kısacası..
Yaşasaydı 71 yaşında olacaktı..
Oysa hep mezar taşının üzerindeki fotoğrafındaki gibi 22 yaşında bir delikanlı artık..
Dün ziyaret ettim,mezarının üzerindeki çam iğnelerini temizledim,dua ettim onun için..
Buralı olmadığı için Şehit Aileleri Derneği üyeleri ziyaret etmeyecek onu yazık ki..
Işıklar içinde ol genç Mustafa,şehit Mustafa,garip Mustafa..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi !(İade edilene dek geçen 259.gün)

4 Aralık 2015 Cuma

Bugün Benim Ölüm Günüm-1(Mehmet Attila)

Bunu tam 51 yıl önce bugün şehit olan Bodrumlu Mehmet Attila için söylüyorum..
Henüz 21 yaşındaymış..
Ordunun eğitim zayiatı diye tanımladığı bir ölüm galiba..
Bizim şehir mezarlığının şehitliğinde mezarı..
Geleni gideni ise hiç olmuyor..
Anneciği de hayatta değildir artık sanıyorum..
Belki çoktan unutulmuştur yakınları arasında da adı..
Dün mezarına uğradım..
Hava çoktan dona çektiği için mezarını yıkayamadım,tek kolumla da olsa..
Duasını okudum,selamlayıp çıktım..

26 Kasım'da da Mezarcı Ali Dayı'nın birinci yılıydı..
Mezarına uğradım,suladım..
Meslektaşı Eyüp Usta,mezarını tamamlamış,üzerine de çiçek dikmiş..

Ali Dayı'dan iki buçuk ay önce,cumhurbaşkanlığı seçimi günü,kalp krizi geçirip vefat eden Mezarcı Hacı'nın da mezarı tamamlanmış..
Şimdi onlar da,bir yıl öncesine kadar yanından geçtikleri, suskunlar bahçesinin suskunları arasındalar..
Hepiniz ışıklar içinde olun..

Engelliyim Engellisin Engelli

Dün Engelliler Günü'ydü.
İlçemiz belediyesi de bir program düzenlediğini,oyunlar,animasyonlar,sürprizler olacağını günlerdir ilan ediyordu ..
Tahir ve annesiyle pazarda karşılaştık..
(Tahir 7.sınıf öğrencisi bir engelli,geçen yıl okula gidiyordu,bu yıl evden eğitim alıyor;evleri bize yakın,bazan balkonda, bazan yolda birbirimizi görünce selamlaşıyoruz,hatta ufaktan ahbap olduk gibi..)
Tahir tekerlekli sandalyesinden el salladı her zamanki gibi..
Onlar da programa davetliymiş..
Orada görüşmek üzere ayrıldık..
Düğün salonundaki program başlamak üzereyken salondaydım..
Kapıda görme engelli Nevin Hanımla karşılaşıp ayak üstü biraz sohbet ettik..
Bizim mezun öğrenciler Neslihan ve Sinem çoktan gelmiş,eğlenceye sabırsızlanan minik engellilerle oynamaya başlamışlardı bile..

Geçen seneki Engelliler Günü programına da katılmıştım..
İlçedeki bütün engelliler okulları,özel eğitim kurumlarının öğrencileriyle sahnede performans gösterdikleri çok canlı,kıpır kıpır bir program olmuştu..
Hele üç minik öğrencinin yaptığı bir mutfak programını hala unutamıyorum..

Dünkü program sadece belediyemizin gövde gösterisi şekline dönüştüğü için,bence,amacına ulaşamadı..
Belediye folklor ekibi oyunlar sergiledi..
Belediye tiyatro grubu palyaço kılığında ortalıkta gezindi(Yine de çocuklar için renkli bir görüntüydü,haklarını yemeyelim)..
Belediye tarafından bir grup engelliye tekerlekli sandalye dağıtım töreni yapıldı..
(Ki bu sandalyelerin tekerlekleri üç ayda eskidiği için, zaten sürekli Engelliler Merkezi'nde onarıma geliyorlarmış..ve yazık ki,Tahir'in tekerlekli sandalyesi kullanım için çok da pratik değilmiş;program  sonunda birlikte eve dönerken,annesi yollarda çok zorlandı..)
Belediye tarafından ayarlanan bir delikanlı oyun havaları söyledi elektro bağlaması ve ekolu mikrofonuyla,böylece biz  salondakiler bir süre için sağırlara döndük,sesten kulaklarımız uğuldadı..
Engelliler ne yaptı,dersek;
Bir engelli şiir okudu..
Bir engelli şarkı söyledi..
Böylece bir Engelliler Günü kutlama programı daha yapılmış oldu..

24 Kasım 2015 Salı

Aziz Öğretmenlerimiz

Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
 aziz öğretmenlerimizin sonsuz alemde olanlarını rahmetle anıyor,
hayatta olan bütün öğretmenlerimize saygılarımı sunuyorum..
"Gelecek yeni nesillerin,
yeni nesiller de öğretmenlerin eseridir"
sözünü her gün hatırlayarak derslerine başlayan
elleri öpülesi
aziz öğretmenlerimize..
Selam,saygı ve öğrettikleri her bilgi için minnet duygularımızla..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 244.gün)

23 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Ölümün Anatomisi


2013'ün Ağustos'unun 26'sında vefat etti..
Çocukluk günlerimizden aşina olduğumuz ahbaplarımızdan..
Döndü Abla..
Buraya kadarı ölüm Allahın emri..
Ölüm şekli kafalarımızda bir muamma..
İlaçlarını yazdırmak ve bu arada geçmeyen soğuk algınlığı ve öksürüğü için de iğne yaptırmak üzere sağlık ocağına gidiyor..
Orada vurulan iğne sonrası fenalaşıp yere yığılıyor..
Müdahale ediliyor ama sonuç kaçınılmaz..
Döndü Abla yürüyerek girdiği sağlık ocağından ambulansla hastaneye kaldırılıyor ve bir saat sonra da morga konuyor..
Haberi duyunca hepimiz şoke olmuştuk..
Kocası Mehmet Amca'nın vefat haberine daha az şaşıracaktık sanki..
Her şeye herkese koşturan mahallenin "Meraklı Melahat"ı Döndü Abla'nın ölümüne ise ..
Hele de böylesine..
Sağlık ocağı doktorları eve taziye için geldiklerinde" iğne vurulmadan önce öksürükten boğulma"demişlerdi..
Oysa evden eve,ağızdan ağıza yayılan "Bir hemşirenin vurduğu iğneden sonra solunumunun durduğu" şeklinde..
Bileğimi kırdığım için geçmiş olsuna gelen Nurten Teyze ile ordan burdan konuşurken,aynı apartmanda oturduğu komşusu Döndü Abla'yı da andık..
Onun da içinde ukde  (onun deyimiyle nokta) olarak duran bu meselenin doğrusu nasıl ve ne zaman ortaya çıkacak bakalım?
Nurten Teyze,birgün sağlık ocağına gidip kendince konuyu soruşturduğunu,doktorların hala ne ne kadar tedirgin olduğunu görünce iyice şüphelendiğini anlattı..
Zavallı Döndü Abla..
Gariptin,herkese koşardın,darda kalana teselli olurdun..
Çevrende tanıdığın,seni koruyacak kimsen olmadan hoyrat ellerde yapayalnız öldün..
Yoksa ağızdan ağıza söylenenler doğru mu?
Sen orada bir ihmal kurbanı mı oldun?

17 Kasım 2015 Salı

Sol Elim

"Sol elim
Acemi elim
Zavallı elim"
Der,bir şiirinde Orhan Veli..
Ben de birkaç gündür aynı sözleri yineliyorum..
Pazar günü annemleri ziyaretten dönerken ayağım takıldı ve düştüm..
Her zamanki gibi, düşmeyi beceremediğimden,elimi kaldırım taşına şiddetle vurunca da çıkan tok sesle birlikte "Eyvah!" dedim ama olan oldu,bilekte kırık var..
Şimdi sol elim alçıda..
Muhtemelen bir ay kullanamayacağım..
Eskisi gibi olması ise seneyi bulacak..
Üstelik 25 sene önce kırılan yerden..
Filmi başa sardık kısacası..
Buna da şükür,ne yapalım!
Sol elim,zavallı elim,talihsiz elim!

16 Kasım 2015 Pazartesi

Kurnaz Aşıklar ve Fırlama Yönetmenler

Geçen cumartesi Kurnaz Aşıklar'ı izleyebildim sonunda..
Daha önceki oyun Ankara  Garı önündeki bomba faciası gününe denk gelmiş ve iptal edilmişti,haklı olarak..
Devlet Tiyatroları sahnelerinde ilk kez oynuyormuş..
G.Farquhar'ın 1700'ler İngiltere'sinde geçen oyunu basit bir durum komedisi..
İki Perdelik oyun,iki buçuk  saat sürüyor..
Harala gürele koşturan genç oyuncular ellerinden geleni yaptılar elbette..
Yönetmen İlham Yazar da çok hareketli kurguladığı oyuna ,galiba televizyon programlarından seçilmiş izlenimi veren,komik olacağı düşünülen cümleler serpiştirmiş..
Ben pek gülmedim ama yanımdakiler yıkıldılar..
Demek ki televizyon izleyicisini de hesaba katmalı,oyun yönetiminde..
Mesut Turan ve Meltem Baytok..
Oyun boyunca bu iki oyuncuyu izledim,demeliyim..
Döktürdüler..
İkisi de kıdemli,role bürünme konusunda deneyimli..
Öyle olunca da keyifle izleniyorlar..
Diğer oyuncular da rollerinin hakkını vermeye çabaladılar elbette..
Neticede 'kuru gürültü' izlenimi veren oyundan iki usta sanatçıyı izlemenin keyfiyle ayrıldım..
Bir de bu iki ustayı daha nitelikli bir oyunda yine 'döktürürken' görebilmek dileğiyle..

12 Kasım 2015 Perşembe

Şahin'im.. Canım..

Annem ve Döndü Abla'nın ortak ahbapları..
Annem de Döndü Abla da rahmetli olduktan sonra,onların anısına ben de ahbaplık ediyor,zaman zaman ziyaret ediyorum..
Geçen pazartesi akşamı telefonla aradı..
Kocasını kaybetmiş,bir kazada..
Telefonla taziye diledim;ama eve de gitmem gerek elbette..
Çarçamba günü okul çıkışı evine uğradım..
Yalnızmış,televizyonu açmış,onu izleyerek dertlerini uyuşturuyor..
Oturduk,tekrar taziye diledim..
Kendimden biliyorum,insanın çok sevdiği birini kaybedince neler hissettini..
Hep onu anlatmak,onu konuşmak,arada kendine yanmak,sonra yine ondan söz etmek..
O da öyle yaptı..
Anlattı,anlattı,anlattı..
İkindi vakti annemleri ziyaret ederim,diye düşünüyordum;ama yapamadım tabii..
Üçte gider,dörtte kalkarım,diye düşündüğüm ziyaret,onun sözünü kesmeyeyim diye, altıya kadar sürdü..
Kocası ile memleketleri Afyon'daki köylerine gitmişler,evlerinin tadilatı ile uğraşmışlar..
Her şeyi bitirmek üzere iken,kocası bir inşaat elemanı ile birlikte yolda bir tırla çarpışmış..
Araba otogazlı imiş,tırın altına girmekle kalmamış, alev almış,kocası da yanındaki işçi de yanarak ölmüşler..
Cesetleri teşhis etmek bile güç olmuş..
"Zaten ben görmedim."dedi..
Oğlu görmüş babasının son halini ve hala etkisi altındaymış..
19 Ekim'de olmuş kaza..
Henüz olayın üzerinden  üç hafta geçmiş,nasıl etkisinden kurtulsun..
Üstelik bir de ölen işçinin ailesi dava açmış,sigorta avukatları gelip hukuki konularda görüşmüşler..
İnsanın kafası yaşadığı acı şokun uğultusu içindeyken söylenenleri anlamakta güçlük çekiyor,kaldı ki hukuk meseleleri..
Ama kendisini toplayıp hem çocuklarına moral vermiş,hem avukatlara danışıp yol haritası oluşturmaya çalışmış,bir yandan da olabildiğince hızla toparlanıp günlük hayatını yeniden düzenlemeye..
Tıpkı 28 yıl önce babamın ani ölümüyle  annemin yaptığı gibi..
Kocası ona hep "Şahin'im"dermiş,o da kocasına "Canım"..
"Canım gitti !"dedi..

11 Kasım 2015 Çarşamba

Müfettişler

Melih Cevdet Anday'ın bir oyunu..
İlk kez sahnelenmiş..
Öyle yazıyor verilen bilgide..
Ölüler Konuşmak İsterler ve Kahvede Şenlik Var adlı oyunlarını da daha önce öğrencilerimle sahnelemiştik..
Küçük Tiyatro'da bu hafta sonuna dek oynayacak oyunu geçen cumartesi gidip izledim..
Tek perdelik..
Bir saat on dakika sürüyor..
Dört kişilik oyuncu kadrosu tecrübeli oyunculardan oluşuyor..
Ancak sahnelenme tarzı nedeniyle olsa gerek,soğuk bir oyun olmuş..
Melih Cevdet'in üslubuyla soyutluğa yaslanmayı yönetmen de absürdlüğe yönlendirince oyuna ısınamadan izledim..

Tek güzel olan şey eski bir öğrencimle çıkışta karşılaşmamızdı..
Hukuk öğrenimini bitirip hakimlik sınavına giren öğrencim,arkadaşlarıyla birlikte oyun izlemeye gelmişler..
Sahneye koyduğum bir oyunda görevli olduğu günlerden sonra şimdi tiyatro,opera,konser izlemeyi alışkanlık haline getirdiğini söylemesi de günün en mutlu anıydı..
Oyunu anlamadığını söyleyince de üzüldüm doğrusu..
Seyircisini yakalamaya çabalayan bir tiyatro anlayışı geliştirilmeli diye düşünürüm hep;gelen gelsin,beğenen beğensin,beğenmeyen bir daha gelmesin anlayışı değil..


10 Kasım 2015 Salı

Bugün 10 Kasım

Her gün olduğu gibi Atamızı bugün de andık..
Her gün olduğu gibi;çünkü günlük dualarımda O'nu da anıyorum..
Ama bugün 10 Kasım olunca anmalarımız daha bir duygulu..
Onunla ilgili anılar;milletine,hele çocuklara ve gençlere sevgisi..
Eserleri;hele o eserleri meydana getirirkenki azmi,çalışkanlığı,engel tanımazlığı,ileri görüşlülüğü..
O'nu okudukça O'na olan saygının kaçınılmaz artışı..
Sonunda O'na olan duyguları anlatabilmek için şairlere ve şiirlere yöneliş..
Fazıl Hüsnü'nün dizeleri gibi..

Mustafa Kemal

O su ateş rüzgar
Parıl parıl yeryüzünce
O hak

Dalgalanır Hindistan'dan Roma'dan
Konfüçyüs'ten beri Aristo'dan beri
O bayrak

Güzelliğin kişiliğin sevginin
Sınırlarında
O inanmak

Öyle ulu ki öyle kahraman ki
Vardığınızı sanırsınız
O uzak

5 Kasım 2015 Perşembe

Gülten Akın

Rahmetli babamla aynı yıl doğmuş..
Yani  1933'de..
82 yaşındaymış..
Çarşamba günü evde mutfakta çalışırken açık olan radyodan işittim  vefat ettiğini..
Bugün de cenazesi defnedilecek..
Ankara'da..

Şair olarak tanıyoruz..
Kimbilir nasıl bir insandı..
Fotoğraflarından çok naif olduğunu düşünürdüm hep..
Bir de o ünlü dizesini söylerdim fotoğraflarına baktıkça:
"Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya.."

Yaşadığımız sıkıntılı günlerde, inceliğe düşkün o ruh neler düşünür,nelere kaygılanırdı acaba?
Artık hiç bilemeyeceğiz..
"Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden,gitti giden.."


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 227.gün)

28 Ekim 2015 Çarşamba

En Büyük Bayram

"Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz !"
demişti..
Tam 92 yıl önce..
Onuncu yıl konuşmasında da:
 "En büyük bayramdır !"diye seslenmişti..
Nutkunda da en büyük eserinin Cumhuriyet olduğunu vurgulamıştı..
Büyük Atatürk..

Yarın Cumhuriyet Bayramı..
En büyük bayramımız kutlu olsun !
Hepimize..

Bize Cumhuriyeti armağan eden Atatürk'e de şükranlarımız ve minnet duygularımız yüreklerimizi doldursun..
Cumhuriyet yolunda ve uğrunda hayatını adayan şehit ve gazilerimize de..



Maviş Nine

Adı gibi maviş gözleri,pamuk gibi bembeyaz saçları ve bembeyaz teni,minicik bedeni ile mahallenin sevgilisiydi..
26 sene önce mahalleye taşındığımızda küçücük bir kulübede oturuyordu..
Kızı yanıbaşında,oğlu yakınında olduğu halde ilgilenmedikleri için ona mahalleli sahip çıkmıştı..
Kimi yemek taşır,kimi banyo yaptırır,kimi çamaşırlarını yıkar;hiçbir şey yapamayan da onunla sohbet etmeye giderdi..
Kendisinin evden çıktığını hatırlamıyorum,galiba hep evinde otururdu..
Bayramlarda mahallenin bütün kadınları kendi annelerine gider gibi onun evine gider,elini öperdi..
Öldüğünde de yine mahallenin bütün kadınları kendi anneleri ölmüş gibi üzülmüşlerdi..
Sonra o da unutulanların arasına katıldı..
Yıkılan kulübesinin yerinde çoktan apartmanlar yükseldi,
Tatlı dili ile kendini herkese sevdiren bu kadıncağızı dün eve giderken hatırlayıverdim nedense..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 218.gün)



27 Ekim 2015 Salı

Fatoşum

Hafta sonu bir şehit ailesini ziyaret ettim..
Daha doğrusu uzun zamandır yapmak istediğim bir ziyareti sonunda gerçekleştirebildim..
Altı yıl önce 30 Ağustos'ta şehit düşen Abdullah Erkmen'in anne ve babasıyla şehitlikte görüşüyorduk zaten..
Onlar haftada bir gelip oğullarını ziyaret ediyor,mezarını yıkayıp çiçeklerini suluyorlar ve bunu hiç aksatmıyorlar..
Daha önce de yazdığım gibi,diğer şehitlerin aileleri artık pek gelmiyor ya da gelemiyor;mezarlar sadece görevlilerin ilgisine bırakılmış durumda..

Annesine böyle seslenirmiş,Abdullah..
"Fatoşum !"
Oğlundan "Abdullah'ım !" diye öyle bir söz edişi var  ki..
Anne ve oğulun birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını onu dinledikçe anlıyorsunuz..
Oğlundan içi titreyerek söz ediyor ve yaşlar hiç eksilmeksizin gözlerinden süzülüyor..
Onlara bir apartman dairesi almakta nasıl önayak aldıktan sonra da destek olduğunu,
Sevdiği kızla söz kesmek için nasıl hazırlık yaptığını,
Şehit olmasa idi iki hafta içinde sözlü olacağını,
Ve elbette onu anmadan günlerinin geçmediğini...
O anlattı ben dinledim;ben anlattım o dinledi..
Evladını kaybetmiş bir anne ile annesini kaybetmiş bir evlat olan iki kişi,o akşam üzeri söyleştik..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 217.gün)

22 Ekim 2015 Perşembe

Hazan Mevsimi

onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları

yolculuk sabaha mı yoksa akşam üstü mü
aylardan bu ay mı günlerden acaba ne gün
yılan gibi çöreklenmiş bu boğuk kördüğümü
çözebilirsen çöz çözememekten üzgün
kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün
şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü
bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü
ya uykuda giderse söylemeden son sözünü
ölmek var mı farkına varmadan öldüğünü
yılan gibi çöreklenmiş bu soğuk kördüğümü
çözmeye uğraşırlar çözememekten üzgün

bakılan her resim bütün bir ömrü saklar
ellerini kaldırsalar yıllar dökülüşür
birazdan yalıda sanki buluşacaklar
bir yerde saat çalsa o sevgili görünür
umut heykeli midir ay ışığı örtünür
bir pencere açılsa unutulmuş şarkılar
çocuk bahçelerinden nasıl yankılanırlar
kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür
Attila İlhan, İhtiyarlar Balladı'nda böyle yazar onlar için..

Önceki gün Huzurevi'ne gittim ziyarete..
İki ihtiyarcık daha ölmüş,biri doksanlık biri seksenlik..
Kabirden önceki son durakta yaşadıklarını kendileri söylüyor ve anlıyorlardı gerçi ama yine de tanıdığınız insanların artık bu dünyada olmadıklarını duyunca üzülüyorsunuz..
Işıklar içinde olsunlar..

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 212.gün)

20 Ekim 2015 Salı

Bir Tutam Helva

Hafta sonu tiyatrolarına banliyö treniyle gidip döndüğüm için o facianın yaşandığı Ankara Gar'ındaydım..
Garın önünde patlamanın olduğu noktalardan biri karanfillerin bırakıldığı,mumların yakıldığı,keder ya da isyan dolu satırların yazıldığı bir matem köşesi haline dönüştürülmüş..
Gelen geçen bir duraklıyor,bakıyor,bazıları ellerini açıp dua okuyor..
Ellerdeki cep telefonlarıyla fotoğraf çekenler hiç eksik değil..
Kendilerini çekenler de..
Benim o köşeye bırakılanlar arasında dikkatimi çeken ise bir peçete üzerine bırakılmış bir tutam un helvası oldu..
Kim için kavrulmuştu bilemem,şimdi hepsinin adının yazılı olduğu levhanın üzerinde duruyor..
Yanında da kanlı bir okul süveteri,hırkası,eteği..



Son Tango

Ya da şöyle demek gerekirdi..
Yeniden özgür,onurlu,bağımsız olabilmenin mücadelesini verirken;umudunu yitirmişlerin son tangosu..
Yeni sezonun yeni oyunlarından biri de Son Tango..
Pazar günü Akün Sahnesi'nde izledim..
Cunta dönemi Arjantin'inde umutlarını,onurlarını kaybedenlerle,direnenlerin öykülerini anlatıyor..
Bir yanda devleti yönetenler Amerikalılarla işbirliği içinde ülkeyi yağmalarken,
Çaresiz yoksullar her şeylerini ve onurlarını satarak hayatta kalma savaşı verirken,
Umut hep vardır ve olmalıdır diyerek baskı ve sömürüye direnenlerin öyküleri anlatılıyor,
Pedro ve Maria'nın umutsuz aşklarının geri planında..
Oyunu bizden biri yazmış:Özcan Özer..
O kaleme alırken neler düşündü bilmem ama ben izlerken bağımsızlığımızı ve bütünlüğümüzü yitirirsek neler olacağını düşünerek izledim,bizim gibi kitlelere..
Yoksullaşınca ve hayatta kalma güdüsü devreye girince ne çok duygu yerini' ne pahasına olursa olsun yaşa ya da onurunla öl'e bırakıyor..
Atatürk'ün "Çalışmadan,öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler,evvela haysiyetlerini,sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar."sözü oyundaki durumun kahredici sebebini anlatıyor diye düşündüm, bir yandan oyunu izlerken..
Bir de Bilge Kağan'ın "Temiz kız çocukların cariye oldu,bey olacak oğulların köle oldu"sözünü..
Bir milletin geleceğiyle oynanınca sonuç ne kadar tehlikeli olabiliyor,bu ibret verici oyunda gördük..
Ya da ben böyle izledim..
Yoksa 29 kişilik oyunda şarkılar,güzel ve güzel kostümler içinde çok hareketli danslar yapan oyuncular da vardı..
İhtimal başkaları da 'ne eğlendik ne eğlendik !'diye anlatmışlardır,kimbilir..
Hakan Çimenser yönetmiş oyunu..
Kerem Çetinel ışık ve dekor tasarımını yapmış..
İnci Kangal kostümleri hazırlamış..
Fırat Akarcalı da besteleri..
Volkan Erdemli de koreografiyi..
Özge Mirzalı Maria rolünde iyiydi..
Mehmet Demiralp İşkenceci rolünde çok iyiydi..
Çocuk oyuncu Mert Duru da pek sevimliydi..
Hepsi bir arada 29 kişi, iki perdelik oyunda, iki saat boyunca hünerlerini gösterdiler..
Oyun metinden çok müzikal havasına yaslandığı için oyunculuk çabası gerektiriyor,onlar da çabalıyorlar..
Yolları açık olsun..

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 210.gün)

19 Ekim 2015 Pazartesi

Grönholm Metodu

Yeni sezonun yeni oyunlarından biri bu..
Cumartesi matinesinde Şinasi Sahnesi'nde izledim..
Tek perde, bir saat otuz beş dakika sürüyor..
Oyuncu kadrosu da dört usta isimden oluşuyor..
Cüneyt Mete,Deniz Gökçe Yersel,Ünsal Coşar,Nur Yazar..
Oyunu sırtlayıp götürdüler..
Asıl ağırlığı sırtlayan Cüneyt Mete bu oyununda da iyiydi..
Partnerleri de öyle..
Oyun metnini de beğendim..
İnsanı düşünmeye iten oyunlardan..
Salondan çıkar çıkmaz unuttuğunuz sabun köpüklerinden değil..
Jordi Galceran'ın yazdığı oyunu Beliz Coşar çevirmiş..
Sinan Pekinton yönetmiş..
Gözde Yavuz dekor ve kostüm tasarımını üstlenmiş..
Zeynel Işık ışık tasarımını,Ali Erel müzikleri üstlenmiş..
Günümüz insanının modern cangıllar olan metropollerde ayakta ve hayatta kalabilmek için rakiplerini ekarte ederken bütün insanlıklarını unutmaları gerektiğini; ama bunun için de yine onlardan bunu isteyenlerce suçlu görülmelerini anlatıyor oyun..
Modern psikoloji yöntemleri ile iş mülakatları oyunun konusu..
Bir satış müdürü pozisyonu için görüşmeye gelen aday ve tabii tutulduğu psikolojik zorlamalarla dolu görüşmeyi oldukça etkileyici performanslarla seyirciye aktarıyor oyuncular..

Bu sezonun güzel bir yeniliği de her oyunla ilgili küçük bir broşür hazırlayıp girişlere yerleştirmeleri olmuş,satın almak zorunda değilsiniz,isterseniz alıp okur,sonra da oraya bırakabilir ya da alıp götürebilirsiniz,ince bir düşünce olmuş...

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 209.gün)

13 Ekim 2015 Salı

Beraberiz

                                      Beraber Yaşadık
                                       Beraber Gezdik
                                           Beraberiz

Babamın mezarının ayak ucundaki bir ikiz mezar taşında yazıyor bu sözler..
Bir karı kocanın mezarı.
Aynı gün defnedilmişler..
3 Nisan 1987'de..
Adları Sabahat ve Refik Devşeli..
Babamdan iki hafta sonra..

Sabahat Hanım babamla yaşıtmış;Refik Bey biraz daha kıdemli,60 yaşındaymış..

Hiç ziyaretçileri yok..
Yani 28 yıldır hiç denk gelmedim..

Mezarlığın bu bölümü artık eski mezarlık sayıldığı için ziyaretçi sayısı da az zaten..
Yine de gelen geçenin dikkatini çekiyor..
Okuyanlar yanlarındakini dürtüp,hafif tebessümlerle bir daha okuyarak geçiyorlar yanlarından..

İşte o zaman Sabahat Hanım'la Refik Bey de  gülümsüyormuş gibi gelir bana ..
Ben de gülümserim..


Ekim Dökümü

Sabah yıkandı,silindi,olası ziyaretçilerine hazırlandı..
(Umarız ziyaretçileri olur)
Ekim şehitlerimizin ilki,şehir mezarlığında..
Künyesinde Topçu Er İbrahim Yenilmez yazıyor..
1954 doğumlu..
13 Ekim 1975'te şehit olmuş,21 yaşında,hep..

Yarın da Ahmet'in yıldönümü..
O da sabah yıkandı,silindi,yarınki olası ziyaretçilerine hazırlandı..
(Umarız gelirler)
J.Atğm.Ahmet Kara..
1966 doğumlu..
14 Ekim 1996'da şehit olmuş,20 yaşında,hep..

Cuma günü Orhan'ın yıldönümü..
Onun mezarını perşembe günü yıkayıp sileceğim,cumaya hazır olur..
İs.Kd.Çvş.Orhan Korkmaz..
1965 doğumlu..
16 Ekim 1990'da şehit olmuş,25 yaşında,hep..

Sonra  sıra Yalçın'ın..
P.Atğm. Yalçın Dölcü..
1968 doğumlu..
23 Ekim 1993'de şehit olmuş,25 yaşında,hep..

Sonra Siirt Şirvanlı Hasan var sırada..
Topçu Er Hasan Arzak
1944 doğumlu..
28 Ekim 1965'te şehit olmuş,yaşasaydı 71 yaşında olacaktı;ama hep 21 yaşında..

Ekim ayının son şehidi Cumhuriyet Bayramı günü şehit olan Ruşen..
J.Ütğm.Ruşen Ülker..
25 Ekim 1963'te doğmuş..
Doğum gününden dört gün sonra..
29 Ekim 1989'da şehit olmuş,26 yaşında,hep..
Arkadaşları her yıldönümünde geliyorlar mezarı başına..
Hepsi orta yaşlı,saçları ağarmış,kimi emekli asker..
Ruşen,
  Yalçın,
     Orhan,
       Ahmet,
          İbrahim ise mezar taşlarındaki fotoğraflarındaki mahzun gençliklerinde,hep..
Hasan'a gelince ..
Ne fotoğrafı var,ne gelen gideni..
Güneydoğu'da şehit olmadığı gerekçesiyle, Şehit Aileleri Derneği üyeleri de ziyaret etmiyor..
Mezarını rüzgar süpürüyor,yağmur yıkıyor,güneş kurutuyor;kuşlar,kelebekler, böcekler ziyaret ediyor..
Bir de ara sıra şehitliğe gelen ziyaretçiler;gözünün yaşı hiç dinmeyen şehit anneleri,yakınları..


Sen Ölüm

Sen ölüm,
Evlerde pissin ama,
Dağlarda iğrençsin.
Sen ölüm,
Birinin adı silinir de,
Adın geçer ancak.
Sen ölüm,
Eli tutmaz olur da,gözü görmez olur da
Tutarsın,görürsün oralarda ancak.
Sen ölüm,
Ülkelerde kötüsün ya ülkelerarası daha çirkinsin.
Sen ölüm,
Sayrılıklardan sonra gelirsin peki,
Şu dev gibi,şu dipdiri gençlerle işin nedir?

                                                                   Fazıl Hüsnü Dağlarca



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 203.gün)

12 Ekim 2015 Pazartesi

Can Kırıkları

Cumartesi günü her şey olağandı bizim için..
Sabah motolu taşıtlar sınavında görevli olduğum okulun kapısından girerken Ankara'da kopan kıyametten haberimiz yoktu..
Sınav başlarken kapıdaki görevli polislerden aldık ilk haberi..
"İki canlı bomba,Ankara Garı önünde patlama..20 ölü,100 yaralı..
Ankara'da bugün miting vardı,dedi o sırada Alparslan ve hemen arkadaşlarını aramaya başladı..
Öğleden sonra Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde Kurnaz Aşıklar'ı izlemeye gidecektim..
Salon kapısında öğrendik ki oyunlar iptal edilmiş..Mesajla bildirselerdi keşke..
Ankara'ya gelmiş bulundum, kitap bakayım bari,diyerek Kızılay'a çıktım..
İki saat sonra da gara doğru yürüyordum..
Opera Köprüsü'nün yanından itibaren birden trafik sesi dindi..
Yolu trafiğe kapatmışlar..
Yol kenarında o gün yapılacak olan mitingin dövizlerinin bulunduğu kutular..
İçlerinde "Barış,hemen şimdi !" yazılı dövizler,pankartlar,şapkalar,bayraklar...
Yanından öylece geçtik bu hiç kullanılamayan materyallerin..
Patlamanın olduğu yere yaklaşınca polis  ve geçişi yasak bölgelerin yoğunluğu başladı..
Gara girebilmek için yan yollardan geçmek zorunluluğu vardı..
Gar lokantasının içinden geçerken açık olan televizyonda son durum özeti:85 ölü,200 yaralı..
Aradan yedi saat geçmesine rağmen olay yeri inceleme ve ceset parçaları toplama işleri sürüyordu..
Dönüş biletini aldıktan sonra dışarı çıktım..
Gar pencereleri patlamanın şiddetiyle paramparça olmuş,her yer cam kırığı..
Hemen kapının önünden itibaren meydana geçiş yasak..
Kanla ıslanmış meydanda tulumlar giymiş görevliler çalışıyorlar,yanlarında ceset torbaları..
Biri hemen yanıbaşlarındaki çınar ağacını gösteriyor..
Patlamanın etkisiyle ağaca fırlayan her ne ise onu almak için itfaiye merdiveni getiriliyor..
Bir kadın  ölen arkadaşlarının isimlerini telefondaki arkadaşına sıralıyor hıçkırıklar içinde..
"Nil öldü !" cümlesi aklımda kalmış..(Bugün öğrendim,Nilgün Çevik imiş,Malatya'dan gelmiş..)
Meraklı,endişeli,üzgün yüzlü insanlar polis barikatının yanında sıralanmış..
O sırada bir görevli yerden aldığı bir parçayı daha ceset torbasının içine koyuyor,bir kol mu yoksa  uzun siyah saçlarının örttüğü bir kafa mıydı?..
Suskun,sessiz insanlar bekleşiyor,deminki kadın telefondaki arkadaşına ölenlerden tanıdığı isimleri saymayı sürdürüyor..
Gece yarısı son haberler: Ölen 97,yaralı 246..
Bugün okulda bilgisayar başında haberleri tararken okudum,içlerinde dokuz yaşında bir çocuk da varmış,Yusuf Atılgan..
Babası ile katıldığı mitingden köyüne babası ile cenazeleri gönderilmiş Yusuf'un..




6 Ekim 2015 Salı

Saksağan Lokantası

En sadık müşterilerim..
Hatta bir şeyler getirmemişsem "Gaak,gaak!"sesleriyle protestolarını çekerek tepemde uçuşur dururlar..
Bu sabah da sevecekleri şeyleri götürüp her zaman alıştıkları yere bıraktım..
Ekmek içi ve önceki gün yapıp kıvamını tam tutturamadığım un helvası..
Dakikası geçmeden birbirlerine gaklayarak haber verip yiyeceklerin tepesinde bittiler..
Açgözlülükleriyle ağz dolusu doldurup birbirlerini iteleyerek yediler..
On beş dakika içinde koca bir tabak helvayı dört saksağan yedi bitirdi..
Yarın protestoya devam..
 


Okulumun adı iade edilsin.Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 196.gün)

5 Ekim 2015 Pazartesi

Güllü Teyze

Uzun ve buruk bir bayram tatili daha geldi ve geçti..
Yaz boyunca peşpeşe gelen şehit haberlerinden,ne oluyoruz yoksa bölünüyor muyuz endişelerinden,yaşadığımız şehre de düşen ateşten sonra bayrama girerken içimizden taşan bir sevinç yoktu esasında..
Çok şükür ki gençler hele de çocuklar var;onların pırıl pırıl yüzleri,coşkuları,yaşam sevinciyle dolu cıvıltıları içimizin pasını alıyor bir parça..
Bir de aramızda yaşayan ama farkına varmadığımız, insanlık cevherine sahip olanlar var ki asıl onlarla karşılaşmak  insan olduğunuza sevindiriyor sizi..
Bayram sabahı erkenden annemle babam,şehitler- özellikle şehitlik yıldönümü bayrama denk gelen Hasan Hüseyin Atik'le(Işıklar içinde ol güzel çocuk!)- başlayan ziyaret maratonu Huzurevi,aile büyükleri,mahallemizin büyükleri ile devam etti.
Mahallemizin hem büyüklerinden hem yalnızlarından olan Güllü Teyze'nin kapısını çaldık..
Gözleri çok az görüyor..
Yaşı oldukça ileri..
Okullarda hademelik yaparak kendini ve çocuklarını geçindirdikten ve hepsini evlendirdikten sonra emekli olmuş Güllü Teyze..
Kimseye muhtaç olmadan,kendi işini de kendi görerek bodrum kattaki evinde yaşıyor..
Birkaç hafta önce apartmanın aydınlığında yavrulayan kedi bir arabanın altında kalınca öksüz kalan iki yavrunun bakımını üstlenmiş..
Evinin bir odasını onlara ayırmış,bir battaniye üzerinde uyuyan kediler çok gariban görünüşlülerdi..
Kimsesizliğin garibanlığı diyesim geldi..
Azıcık olan emekli maaşı ile onlara hazır mamalar almış,birazcık yaramazlıklarına hoşgörü göstermiş,biraz büyüyünce de kedi severler tarafından sahiplenileceklermiş,şimdiden talip varmış..
Apartman komşuları ise onun bu alicenaplığıyla alay etmiş,dedikodu yapmışlar;hatta bazılarını kulağıyla duymuş,insanlar gözleri görmeyince kulakları da duymuyor sanıyor galiba onu..
O da bu alaylara aynı şekilde alaylı karşılıklar vermiş:"Evet,eve kedi aldım,on beş tane de ısmarladım,bütün evi kedilerle dolduracağım!"
Sen çok yaşa e mi Güllü Teyze!


Okulumun adı iade edilsin.Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 195.gün)


Kamyon

Tiyatro sezonu açıldı..
Benim için de..
Hafta sonu Altındağ Sahnesi'nde,turne oyunu olan Kamyon'u izleyerek..
Van Devlet Tiyatrosu iki hafta için Ankara'da konuk olarak bu oyunu sahneliyor..
Mehmet Baydur'un yazdığı oyunu Sertel Uğur yönetmiş,Murat Gülmez de dekorlarını hazırlamış..
Karlı ve soğuk bir kış günü dağ yolunda bozulan bir kamyonun şoförü,muavini ve yüklerini taşımak için yanlarına aldıkları iki hamalın kendi aralarındaki çekişme,tartışmaların yanına,yakındaki bir köyün iki sakini de katılır..
Oyun metninde mi bir zaafiyet var yoksa yönetimde mi bilemedim;oyun çok tutarlı gelmedi ve zaten çok da sürmeden bir saat on beş dakikada bitti,hem de dur bakalım galiba şimdi bir şeye benzemeye başladı dediğim yerde..
Oyunculuklar da fena değildi;ama dediğim gibi zaafiyet var dediğim oyunlardan biriydi Kamyon..
Espri yapmak için zorlayarak söylersek, oyundaki kamyon gibi bu oyun da yolda kalmış diyelim..
Sezonun ilk oyunu biraz hayal kırıklığı yaşattı,umarız gerisi iyi gelir..

Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi

Dün erken yaşta vefat eden öğrencilerimden Nedim'in güllerini suladıktan sonra aşağıya doğru inerken gördüm onları..
Askerdeyken vurulduğu söylenen Şahin'in annesi,kardeşleri,yakınları..
Mezarını ziyarete gelmişlerdi..
Selamlaştık..
Sonra onlar Şahin'in üzerine bayraklar dikili mezarına doğru gittiler..
Ben de birkaç mezarı daha sulayıp onlara  doğru yaklaştım,yanlarına bir damacana su bıraktım..
Yüreği kaybettiği evladının acısıyla yanan,hele de oğlunun nasıl öldüğü konusunda içini aydınlatan cevapları henüz bulamamış bir anneyi nasıl teselli edebilirsiniz ki..
Edemedim zaten..
Elimi omuzuna koyup sabır diledikten sonra on beş sene önce bir trafik kazasında eşi ve iki bebeğiyle birlikte can veren Halim'lerin mezarına doğru ilerledim..


18 Eylül 2015 Cuma

Bayram Yaklaşıyor

Kurban Bayramı yaklaşıyor..
Şehit yakınlarının evlerine uğramayacağını biliyorum bu bayramın..
Aynı sebeple bütün Türkiye'de de buruk bir bayram olacağını da..
2,5 günlük tatil kararı nedeniyle gelecek hafta okullar da kapalı olacağı için bu yazıyı şimdiden yazmam gerekiyor..
Herkese gönlünce bir bayram temenni ederim..


Okulumun adı iade edilsin.Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 177.gün)

15 Eylül 2015 Salı

Sayımız Artıyor Mu Ne?

Sabah bir yandan mezarlığa doğru yürüyor bir yandan da duaları mırıldanıyorken birinin seslendiğini duyar gibi oldum..
Şaşırdım,sabahın bu erken saatinde kim benim gibi mezarlığa gider ki?
Yoksa artık kalabalıklaşıyor muyuz?
Arkaya dönüp baktım,bir hanım hem bana sesleniyor,hem de adımlarını hızlandırmaya çalışıyor..
Durup bekledim,az sonra yetişti..
Selamlaştık ama tanımıyorum da..
Acaba daha önce karşılaşıp da unuttuklarımdan mı?
Hafızamın böyle kötü bir huyu var çünkü..Bir kere gördüğüm insanları tekrar gördüğümde hatırlayamıyorum ve onlara  mahcup oluyorum;tanımazmışım gibi davrandığımı sanıyorlar yazık ki..
Neyse ki hiç tanışmamışız..
Adı Düriye imiş..
16 yaşında kaçarak evlenmiş..17 yaşında anne olmuş..Bir kızı olmuş..Hatta şimdi bu kızından bir de torunu dünyaya gelmiş..Kocası çok hırçınmış..Çok çekmiş..Sonra bir de engelli oğlu doğmuş..Bu sabah onun kahvaltısını yedirip çıkmış..Saat ona kadar dönmesi gerekiyormuş..Kocası yeniden çalışmaya başlamış..Elifkent kavşağına kadar o bırakmış..Beni görünce aynı yöne giden bir hanım daha var diye sevinerek arkamdan seslenmiş epeyce..
Bunların hepsini peş peşe sıraladı..
Anne ve babasını ziyarete gidiyormuş o da..
Mezarlarına diktiği çiçeklerin kurumasından endişeleniyormuş..
O nedenle biraz hortum satın almış,sık sık çiçekleri sulamak için mezarlığa gidiyormuş..
Komşuları yadırgıyormuş..
"Ama ben annem ve babamla dertleşiyorum biraz da"dedi..
Anlıyordum elbette..
Köpeklerden korktuğunu,bu nedenle biraz tedirgin geldiğini söyledi..
Teskin edici şeyler söyledim..
İçimden de seviniyorum bir yandan..
Benim gibilerin sayısı artıyor mu ne ?

Not 1:Kendi çöplüğüne kaçan kızımız bu akşamki trenle anne evine dönüyor,bayram sonuna kadar ötüşler sılada berdevam ..
Not 2:Sonunda bu sabah Dağlıca Karakolu santralini düşürebildim.Hiç tanımadığım o delikanlı aracılığıyla bütün karakola selamlarımı, esenlik dileklerimi ve bütün memleketin dualarının onlarla olduğu inancımı ilettim.


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 174.gün)

11 Eylül 2015 Cuma

Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş

Pir Sultan'ın bu deyişini söyleyerek şehitlikteki mezarların çiçeklerini suladım bu sabah..
İki gün önce sabah ordu halinde şehitliğe gelen görevliler ortalığı süpürüp,temizleyecek,ağaç ve çiçekleri sulayacaklar diye sevinmiştim..
Elhak,hepsini yapmışlar ama mezarların üzerindeki menekşeleri de temizlemişler..
Asıl acısı da,önce şehit olduğu belirtilen Şahin için mezar yeri kazmak üzere iş makinesini şehitliğe sokabilmek için girişteki birkaç çam ağacını kesmişler..
Şahin şehitliğe gömülmedi,şehitlikteki menekşeler söküldü,çamlar kesildi..
Şimdi bu kayıpların hesabını kimden sormalı Pir Sultan?



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 171.gün)


10 Eylül 2015 Perşembe

Şahin Şimşek

10Eylül,Sakarya Savaşı sırasında  Duatepe'nin tekrar Türk ordusunun eline geçtiği günün yıldönümüdür..
Geçen yıl bugün,etkinlikler kapsamında Duatepe'ye meşaleli yürüyüş düzenlenmişti..
Duatepe eteklerinde başlayan yürüyüş,tepe üzerindeki tören alanında saygı duruşu ve İstiklal Marşı, kahramanlık şiirleri okunması,tören konuşmaları ile sona ermişti..
O kahramanlık şiirlerini okuyan gençlerden biri de dün toprağa verilen gencecik asker Şahin Şimşek'ti..
Yürüyüş öncesinde,benden istendiği gibi şiir okuyacak gençleri toplamış,yağmur nedeniyle otobüs içinde prova yapıyorken,otobüsün arkasında oturan gençler grubuna seslenmiş,şiir okuyan grubun daha kalabalık olmasını istemiştim..
İsteğime olumlu karşılık veren ve arkadaşlarını alıp çalışmaya katılan o delikanlıya adını sorduğumda "Şahin" demişti..
Dün toprağa verilen fidan,işte o imiş..
Tam bir yıl önce bugün tanıdığım,zaman zaman karşılaşıp selamlaştığım,heyecanlı,idealist,ülkülerle dolu,ilerde çok şey yapacakmış izlenimi veren delikanlı imiş..
Son olarak geçen şubat ayında arkadaşlarıyla birlikte Özgecan Arslan cinayeti nedeniyle bir basın açıklamalı etkinlikte adını yerel gazetede okumuştum..
Geçen mayıs ayında da askere gitmiş,henüz birkaç aylık askermiş..
Dün isim bana bir şey anlatmamıştı..
Sanayi esnafının tanıdığı bir isim olduğunu,aktif kişiliğini yazanları okuyunca jeton düştü..
Sanayide çalıştığını söylemişti..
Aralarında öğrencilerimin de olduğu kalabalık bir grubun saygıyla andığı bir isimdi..
İşte dünden beri adını herkesin konuştuğu Şahin, geçen yıl Duatepe yolunda yanımda marşlar söyleyerek yürüyen Şahin'miş..
Sabah şehitliğe gittiğimde onun için nereyi hazırlamışlar diye bakındım..
Hiçbir yer hazırlanmamış,sadece şehitlik güzelce temizlenmişti..
Acaba köye mi götürdüler,diye düşünerek belediyeye uğrayıp sordum..
Köye de götürülmemiş,şehir mezarlığında sıradan bir mezara dün ikindi vakti defnedilmiş!..
Yani ve hani dün şehit olduğu söyleniyordu?
Sebep?
Kesin bilgi vereni henüz bulamadım..
Milliyet'te yazana bakılırsa yaşanan olaylar sonucu arkadaşının tüfeğiyle intihar etmiş..
Fotoğraflara bakılırsa tabutunu askerlerin taşıdığı  bir cenaze töreniyle toprağa verilmiş..
???
Gerçek olan şu ki Şahin Şimşek adı gibi uçtu,soyadı  gibi geçti gitti bu dünyadan, henüz yirmi yaşındayken..




9 Eylül 2015 Çarşamba

Hava Kurşun Gibi Ağır

Bu sabah menekşelerini ve güllerini ancak sulayabildiğim şehitlikten,annemle babamı da ziyaret edip dönerken tekrar geçtiğimde bir görevli ordusu süpürgeleri,hortumları ile gelmiş,yıkayıp süpürmeye,kuru dalları budayıp,çevreyi düzenlemeye başlamışlardı..
Nihayet !..
Aylardır(tam altı aydan beri) şehitlik temizlik görmedi desem yalan olmaz..
Mart ayındaki Şehitler Haftası'ndan beri ne bir ilgili ne bir görevli..
Şehitliğe uğramıyor..du..
Bu sabaha kadar..
Aman çok şükür,nereden akıllarına geldi acaba,diyerek eve döndüm..
Yol üzerindeki tabelalarda Sakarya Zaferi için yapılacak tüm etkinliklerin iptal edildiğini yazıyordu..
Hayırdır inşallah!
Yoksa..neyse okula giderken yolumun üzerindeki belediyeye sorar,öğrenirim..
Eve geldim,hazırlanıp çıktım,seminer için okula doğru yollandım..
Havada bir ağırlık..
En son altı yıl önce Abdullah Erkmen'in şehit düştüğü gün böyle bir hava vardı..
Belediyeye uğradım,basın görevlisi Ali'ye sordum..
Ne yazık ki Dağlıca'daki ana kuzularından biri de burada oturan ve dört aylık asker olan Şahin Şimşek imiş..
Ailesine dün haberi vermişler..
Bu sabah şehitlikteki temizlik faaliyeti bunun içinmiş..
34 şehit mezarının yanında yenisine yer açmak için..
Adı Şahin Şimşek..
Zaten Dağlıca'da yaşananları sıcağı sıcağıyla yazdığı satırlarını herkes çoktan okuyup tanımış onu..
Şimdi de yaşadığı şehir tanıyacak,yaşarken tanıyamadığı bu gencecik fidanı..
Anneciği Meryem Hanım'a sabrın en büyükleri..


7 Eylül 2015 Pazartesi

Bütün Şehitlerimiz İçin Üç Kez Saygı Duruşu

Sakarya Zaferi'nin 94.yıldönümü için yapılacak etkinlikleri 1.Meclis Binası'nda başlatan belediyemizle birlikte Ankara'ya gittik,cumartesi günü..
Meclis önünde protokol konuşmaları yapılıp mutad zevatın mutad basın fotoğrafları çekimi yapıldıktan sonra 1.Meclisimizi bir kez daha ziyaret edip döndük evimize..
Pazar günü de Zafer Tepe'den Duatepe'ye Saygı Yürüyüşü için yola çıktık saat 15.00'da..
İstikamet Zafer Tepe..
Oradan, 10Eylül 1921 günü Duatepe'nin Yunanlılardan alınması için savaşan Türk ordusunun zorlu mücadelesini izleyen komuta heyetinin oturduğu yerden önlerine serilen (ve bizim de önümüze serilen)geniş ovayı ve tam karşıdaki Duatepe'yi izlerken şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk..
Aynı saatlerde Dağlıca'da vatan toprağını muhafaza için canlarını veren askerlerimizden habersizdik elbette..
İçimizden okuduğumuz fatihalar biraz da onlar içinmiş meğer..
İki saat sonra bu kez Basrikale eteklerindeki siperler önünde bütün şehitlerimiz için bir kez daha saygı duruşundaydık..
Yine içimizden fatihalar..
Ve yine bilmeden Dağlıca şehitlerimize de fatihalar okumuşuz..
Son olarak akşam, Sakarya Şehitlerine Saygı Yürüyüşü'nün son etabı için yürüyerek çıktığımız Duatepe'de saygı duruşundaydık..
Yine içimizden fatihalar..
Dün sabahtan öğle ezanına kadar altı buçuk saat mezarlıkta çiçek ve fidan sulama mesaisinden sonra üç saatlik Şehitlere Saygı Yürüyüşü'ne  de katılınca yorulan bedenimin hemen dinlenmeye geçişi nedeniyle akşam haber dinleyemedim
Hiçbir şeyden habersiz ben bu sabah okula giderken yolda karşılaştığım eski öğrencim Filiz'den dünkü felaketi,henüz sayısı verilemeyen kayıpları öğrendim..
Vatan için kendini feda eden kahramanları andığımız dünden vatanımız için kendini feda eden kahramanların haberini aldığımız bugüne geçince insanın aklı ve dili tutuluyor..
Şimdi tek düşünebildiğim şey o çocukların aileleri,ne haldeler kimbilir?



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 167.gün)

1 Eylül 2015 Salı

Ömercik

Geçen cuma akşamüzeri eve giderken kapılarının önünde gördüm Şakir Amca'yı..
Rahmetli annem hastanede yatarken Şakir Amca da bitişikteki odada tedavi görüyordu,tanışıklık oradan..
Yanında bir ufaklık,torunu olmalı,diye düşünürken kendisi de söyledi zaten..
"Benim kızım Hava'nın çocuğu olmuyordu.Bu sabinin de annesi ile babasıgeçen yıl bir trafik kazasında vefat etmişler.Çocuğa ninesi bakıyormuş,daha doğrusu bakamıyormuş.Benim Bursa'daki bir akrabam haber verdi.Biz de kızımla gittik.Uykudaymış.Uyanınca 'Anne!'diye kızıma sarıldı.Çocuk kucağına atılınca kızım da'Ben bunu bırakmam!'dedi.Ninesi de iyi bakmak,evlat edinmek üzere bize verdi.Aldık geldik.Evlat edinme işlemlerine başladık.Yakında işlemleri tamamlanıyor.Dört aydan beri her şeyimiz o oldu.Bana da çok düşkün.Bir gün görmese  'Dedeme gidelim !'diye tutturuyor.Şimdi de onu parka götürüyorum."
Yüreğim cız etti..
Şakir Amca bir buçuk diyor ama iki buçuk üç yaşlarında görünen çok sevimli bir çocuk olan Ömer de biz konuşurken dedesinin bacaklarına sarılıyordu.
Afacanlık yerine gözlerinden neden olgunluk aktığı da böylece belli olan Ömer'le dedesini parka doğru giderken bırakıp ben de yoluma devam ettim,aklımda Ömer'in derin, durgun bakan gözleri..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 161.gün)

28 Ağustos 2015 Cuma

Evceğizim Evceğizim Sen Bilirsin Halceğizim

Tatilin sonu göründü..
Öğretmenlerin seminer dönemi de geldi..
İsteyen öğretmenler tatillerini geçirdikleri yerde seminerlere katılabilecekler,dedi yetkililerimiz..
Ancak evini özleyenleri tutabilene aşkolsun
Evimizin küçük kızını bugün evine uğurladık..
"İlle de kendi çöplüğünde olmalıymış,kendi okulundaki seminere katılmalıymış,zaten evine dönmek için gün sayıyormuş.."
Eh,ne yapalım,pekala..
Şimdi kendi çöplüğünde..
İyi ötüşler şekerim...


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 157.gün)

25 Ağustos 2015 Salı

Güzel Gözlü Kuzum,Kalk Da Bir Bak Annene !

Yaz sıcakları hükmünü sürdürürken kabir ziyaretleri de aksatılmadı elbette..
Sulamanız için yalvaran menekşelere nasıl kayıtsız kalabilirsiniz ki zaten,hele de şehitlerin mezarlarının üzerindekilere..
Zaten mart ayında dikildiklerinden beri hiçbir yetkili onlarla ilgilenmediği,ben de düzenli olarak ilgilenebildiğim zaman artık çok geç olduğu için,çoğu kurudu,kalanları yaşatmaya çalışıyoruz,ben ve birkaç şehit yakını..
Onlardan biri geçen hafta çocuklarının mezarı başındaydı..
1984'te,32 yaşındayken şehit düşen Pilot Celal Altunbaş'ın yaşlı (ve yaslı) anne ve babası..
İlk kez geçen yıl kurban bayramı arifesinde karşılaşmıştık onlarla,yine şehitlikte..
Bu yıl daha da yaşlanmışlar..
Ama acılar hiç yaşlanmıyor,hafiflemiyor,eskimiyor..
Yaşlı baba bir elinde çeşmeden doldurduğu su bidonu,diğer elinde bastonu, sendeleyerek oğlunun mezarına yürürken,yaşlı  anne de elindeki bidondan oğlunun mezarına su döküyordu,ben onları gördüğümde..
Sabah erkenden mezarların hepsinin gül ve menekşelerini sulamıştım..
Yine de bir bidon daha su ile yanlarına gittim,selam verdim,hatırlarını sordum..
Sevindiler..
Çocuklarının mezarındaki çiçeklerin kurumasından,mezarların bakımsızlığından şikayet ettiler..
Haklılar,ne diyeyim..
Bir şehit anne babası da 30 Ağustos 2009'da şehit olan Abdullah Erkmen'in..
Onlar henüz orta yaşlarında..
Her hafta aksatmaksızın oğullarını ziyaret ediyor,hem oğullarının hem de yanıbaşındaki 1951'de şehit olan iki pilotun mezarını temizliyor,çiçeklerini,fidanlarını suluyorlar,kaybettikleri fidanlarıyla ilgilenir gibi..
Onlar da hafta sonunda oğullarının yanındayken karşılaştık,selamlaştık,hatta bu kez bütün menekşeleri ve gülleri birlikte suladık..
Biri oğlunu 31 yıl önce diğeri 6 yıl önce şehit vermiş iki annenin de acısının nasıl taze olduğunu anlatmak isterim asıl..
Şehit Pilot Celal Altunbaş'ın annesi Zeliha Teyze, hem oğlunun mezarını yıkıyor,hem de "Güzel gözlü kuzum,Atatürk gözlü kuzum,kalk da bir bakıver annene !"diye sesleniyordu..
Şehit Abdullah Erkmen'in annesi Fatma Hanım oğluna seslenmiyor yüksek sesle,ama oğlunun mezarına öyle bir bakışı ve her seferinde gözlerinden süzülen yaşlarla mezarı öyle bir yıkayışı var ki,yüreğiniz sıkışıyor..
Dün de bir başka şehidin yıl dönümüydü..
Sabah onun da mezarına gidip yıkadım,kalan bir tanecik menekşesini suladım,çam iğnelerini temizledim..
O da mezar taşındaki fotoğrafından, her zamanki, hafif gülümsemesiyle izledi..
Top.Onb.Feridun Yücesoy
Doğum yeri Kırklareli
Anne adı Nigar
Baba adı Nazmi
Doğum tarihi 15 Ocak 1946
Şehitlik tarihi 24 Ağustos 1967
Askerliğini yaparken şehit olmuş,21 yaşındayken..
Şimdi hayatta olsa 68 yaşında olacaktı,belki de torunlarını sevecekti..
Nigar Hanım ve Nazmi Bey de hayatta değildir belki,oğullarına kavuşmuşlardır..
Mezarına geleni ise hiç yok,kuşlardan,kelebeklerden başka..
Bir de yılda bir kez mart ayında Şehitler Haftası için hazırlık yapmak amacıyla gelen görevliler dışında..
İki yanında kendisi gibi şehit arkadaşları Niğdeli Mustafa ve Kahramanmaraşlı Mustafa ile onları ziyarete gelen kimse olmaksızın sessizlik içinde bekliyorlar..
Neyi mi?
Bilmem..
Ölüm uykusundan uyanmamızı belki de..



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 154.gün)


11 Ağustos 2015 Salı

Vatanın Bağrına Düşman Dayamış Hançerini

Adı Ali Osman Zeybek..
10 Şubat 1962'de doğmuş..
10 Ağustos 1995'te şehit olmuş..
33 yaşındaymış..
Muhtemelen evlidir,çocukları vardır..
Yüreği yanan,gözü yaşlı bir ailesi vardır..
Dün sabah mezar komşusu Bekir Pehlivan gibi onun da mezarını yıkayıp temizledim,ziyaretine gelecekler temiz ve bakımlı bulsunlar diye..
Bu sabah tekrar baktım,gelen olmamış galiba,ne bir çiçek,ne bir iz yoktu..
Unutuldu mu,bilemeyeceğim..
Yürekteki acı unutulmuyor da..
Bu türden ziyaretler ihmal edilebiliyor..
Şehit Aileleri Derneği üyeleri de gelmemişti..
Galiba sadece asker şehitleri ziyaret ediyorlar..
Her şeydeki bölünmüşlüğümüz burada da kendini gösteriyor yazık ki..
Her gün haber bültenlerindeki acı haberleri dinlerken yüreği yanan ve asıl ateşin düştüğü ailelerin acılarını yüreğinde hisseden bir Anadolu kızı olarak bunları yazmak istedim..
Gencecik yaşta toprağa verdiğimiz vatan evlatlarının acıları varken başka bir şey yazmak insanı çok zorluyor zaten..
Ne çileli toprakların ne bahtı kara çocuklarıyız..
Vatan Mersiyesi'nde Namık Kemal yazmıştı:

"Vatanın bağrına düşmün dayadı hançerini
Yoğ imiş kurtaracak bahtı kara maderini" diye.. (mader:anne)

Yıllar sonra, Anadolu'da Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatmış olan Mustafa Kemal,  bir gün Meclis kürsüsünde,ezbere bildiği otuz üç kıtalık Vatan Mersiyesi'ni okumuş ve sözünü şöyle bağlamıştı:

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini !"

Bugün biz de bahtı kara Anadolu'yu düşman hançerinden kurtaracak olanı mı bekliyoruz acaba?


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi:(İadeye kadar geçen 140.gün)




7 Ağustos 2015 Cuma

Mavi Sürgün

Okuma kulübümüzün ağustos toplantısında tartışacağımız kitap Halikarnas Balıkçısı'nın Mavi Sürgün adlı romanı olacak..
Okul kütüphanesinde 2002'den beri okunan kitabı bir kez daha okudum..
Zaten iki günde bitiyor..
Aynı isimli 1993 tarihli filmi izlediğim zaman merak edip okumuştum yıllar önce..
Her ikisi de güzel..
Yani filmi de, kitabı da..
Ülkemizin hakkı tam teslim edilmeyen sanatçılarından biri olan Cevat Şakir Kabaağaçlı'yı Halikarnas Balıkçısı'na dönüştüren olaylar dizisini bu kitapta okuyorsunuz..
Bir yandan da yeni kurulan Cumhuriyet Türkiyesi'ni..
Yani nereden nereye geldiğimizi..
Hele de bugünün turizm beldesi Bodrum'un nereden nereye geldiğini..
Daha güzeli ise Oksford'da Yakın Çağlar Tarihi okumuş çok dilli,çok kültürlü bir insanın hayatın basitliği içinde inancı ve insan sevgisiyle neler başarabileceğini,'bizim olan bu cehennemi nasıl cennete döndürdüğünü'...
Tepeden tırnağa insan ve doğa sevgisiyle dopdolu olan yazarın,kendisi buna yaratılış sevgisi demeyi seviyor, sürgün gittiği yöreyi nasıl benimseyip,güzelliğine güzellik katmak için çırpındığını,insanıyla kaynaşıp 'balıkçı'olarak anıldığını...
Dili de o kadar coşkulu ki,siz de kendinizi o coşkuya kaptırıp okurken bakıyorsunuz ki kitap bitivermiş..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 136.gün)

Hakan Amca

Adı Bekir Pehlivan..
Gözlerini dünyaya açmaya beş gün kala astsubay babası Bekir Pehlivan şehit düşünce,annesi babasının adını oğluna vermiş..
Şimdi 21 yaşında..
Babasına ne kadar da benziyor..
Annesi ona her baktığında, henüz 23 yaşındayken yitirdiği eşini görür gibi oluyordur..
Bekir Pehlivan'ın şehitlik tarihi 3 Ağustos 1994..
Bu yazıyı beş gün önce yazacaktım aslında..
Ancak okula gelemeyince(çünkü bilgisayarla olan işlerimi okuldaki bilgisayarda yapabiliyorum yazık ki)yazısı da bugüne kaldı..
İsabet de oldu..
Geçen salı günü şehitlikteki bütün mezarların otlarını temizleyip,çiçekleriyle ilgilenmiştim..
Zaten bir gün arayla çiçeklerini,çam fidanlarını suluyorum..
Dün gece sağnak yağmur vardı.
 Bu sabah da  şehitliğe de uğrayıp,sulamaya gerek var mı diye baktım..
Yokmuş..
Yağmur  her mezarı,fidanı pek güzel sulamış..
Ben de şehitlere bir selam verip çıkmadan önce,Hakan Türkyılmaz'ın ayak ucundaki ziyaret defterini alıp baktım..
Epeydir okumamıştım..
Kimler gelmiş,neler yazmış,baktım..
Önceki defter 2012'den beri ziyaretçiler tarafından yazılmış ve sayfaları tükenmişti..
Yenisini koymuşlar..
Bekir Pehlivan'ın aynı adı taşıyan oğlu  da 21 Temmuz'da ziyaret edip bu satırları yazmış:

"Hakan Amca,
Size amca diyorum;çünkü benim babam da ön sırada yatan Bekir Pehlivan ve ikiniz de şehitlik mertebesini paylaşarak kan kardeşi oldunuz ve benim amcam sayılırsınız.
Mekanınız cennet olsun."


27 Temmuz 2015 Pazartesi

Doğum Gününe Beş Gün Kalmışken..

Bu sabah,şehitlikteki mezarını yıkayıp,güllerini sularken fotoğrafından gülümsüyordu..
27 Temmuz 1993'te şehit olduğunda henüz 19 yaşındaymış..
Doğum tarihi de 1 Ağustos 1973..
Doğum gününe beş gün kalmışken şehit olmuş..
Asker arkadaşlarıyla nasıl bir 20 yaş kutlaması yapacaklardı acaba?
Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim..
Bildiğim tek şey,mezar taşının üzerindeki bilgiler ve Birol'un neşeyle gülerken çekilen fotoğrafından yansıyan 19 yaşın canlılığı..
Birol AKSU,şimdi 42 yaşında ve kimbilir ne halde olacaktın..
Oysa artık hep 19 yaşının iyimser gülüşüyle bakıyor olacaksın..
Işıklar içinde ol,güzel çocuk!


24 Temmuz 2015 Cuma

Gencim,İşsizim,Umutsuzum;Umut ve İş Arıyorum

Dün okuma kulübümüzün temmuz ayı toplantısında Tarık Buğra'nın Dönemeçte adlı kitabını tartışmak üzere toplandık,Halk Kütüphanesi'nde..
Yıllar önce TRT'de Dönemeç adıyla, yine yazar tarafından senaryolaştırılarak, dizi olarak da izlediğimiz güzel bir kitaptır.
Ne okusam diyenlere öneririm,bu kitabı ve yazarın tüm kitaplarını..
Okumasam da diziyi seyretsem,diyenlere ise maalesef diyeceğim;çünkü sadece jeneriği izleyebilirsiniz.Youtube'a yüklenmemiş..
Ancak yine Tarık Buğra'nın eserlerinden dizi yapılan Küçük Ağa ve Osmancık'ı izleyebilirsiniz..
Yazarın İbiş'in Rüyası adlı eseri de dizi yapılmıştı;fakat onu da Youtube'da bulamıyorsunuz..
Abuk sabuk milyon şey yanında işe yarayabilecek böyle eserleri de yüklerler umarım..
Neyse...
Toplantımızın sonuna doğru gencecik bir kız geldi.
Yerel bir gazetenin muhabiri imiş,kütüphane yöneticisi ile görüşmeye gelmiş..
Toplantı bitip çoğunluk dağıldıktan sonra,yönetici hanım,genç muhabiri toplantı masasına davet etti.
Sorularını soran,aldığı cevapları kaydeden genç kıza birkaç soru da ben sordum.
İşe yeni başlamış.
Fen bilgisi öğretmeni imiş.
Ücretli öğretmenlik yapmış ancak şu anda işsizmiş.
KPSS ve öğretmenlik alan sınavlarından ise sıtkı sıyrılmış,vazgeçmiş o sınavlara girmekten..
Öğretmenliği çok sevmiş(Sınıfta öğrencilerinizle kurduğunuz o bir derslik dünyaların tadını kime anlatabilirsiniz ki zaten!)
Şimdilik bu işi yapıyormuş..
Sonra bir iç çekip toplandı ve gitti..
Ne kadar tatlı,genç ve yürek burkacak kadar umutsuzdu...
Aklıma artık meslektaşım olan ve atanabilmek için yıllardır sınav mücadelesi veren ve şimdi pazarcılık yapan başka bir öğrencimin şaka yollu bir sözü geldi yine..
Sınavı başarıp atanamazsa kendini şehir meydanında yakacağından söz etmişti..
Dün sabah yine pazar tezgahının başına geçmişti..
Hala atanabilmek için uğraşıyor..
On binlercesi gibi..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 122.gün)

23 Temmuz 2015 Perşembe

Bugün Benim Doğum Günüm Artık Babamın Öldüğü Yaştayım

Bugün benim doğum günüm..
Bugün babamın öldüğü yaştayım..
Ne kadar erken ölmüşsün babacığım,ne kadar.
Hayatta olsaydın tam 82 yaşında olacaktın..
28 yıl önce bir beyin kanamasıyla bu hayattan çektin gittin..
Üç yıl önce de annemi yanına aldın..
Şimdi bir yıl boyunca dinleyeceğim şarkı bu olacak:
Bugün benim doğum günüm
Ne neşeli ne de tasasızım
Hem kederli hem de hüzün havasındayım
Bugün babamın öldüğü yaştayım
İkiniz de ışıklar içinde olun,tekrar kavuşuruz inşallah !

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Önümüz Bayram

Bugün şerife..Yani arifeden önceki gün..
Yarın arife..
Sonrası ..
Otuz günlük orucun ardından hep birlikte kutlayacağımız Ramazan Bayramı..
Huzurlu,sağlıklı,sevdiklerimizin gülen yüzleriyle geçen bir bayram temennisiyle,
Bütün tanıdıklarımın (tanımadıklarımın da),
öğrencilerimin,öğretmenlerimin,meslektaşlarımın,
arkadaşlarımın,sevenlerimin (sevmeyenlerin de) bayramlarını kutlar,bayram tadında günler dilerim.



Sütünü İçemedin Kedicik

Temizlik fırtınası sırasında sık sık çıktığım balkonun önünde bana bakarken gördüm altı gün önce..
Tekir bir yavru kedi..
Çok ama çok sevimliydi..
Kafacığını  hafif yan yatırıp dünyayı tanımaya çalışan meraklı kocaman gözleriyle  hemen tavlamıştı beni..
Anneciğini kayıp mı etmişti,terk mi edilmişti,bilemeyeceğim;ama henüz çok minikti..
Bir de ürkek..
Ben bir şeyler silkelerken hemen en yakın arabanın altına kaçacak kadar..
Balkonun çevresini kendine mekan edinip akşama kadar kendi kendine oynuyor,geziniyor,kendisini görüp tatlılığına kapılarak onu sevmek isteyenlerden yine ürkerek kaçıyor,akşam olunca da gözden yitiyordu.
İki gün önce sabah balkona çıktığımda o da her zamanki gibi yerini almıştı.
Ben çiçekleri suladım,çamaşırları astım,yine bir şeyler silkeledim,o da her zamanki gibi beni izledi.
Alış verişe çıkmadan önce de bir kaba koyduğum sütü vermek üzere aşağıya inmeden önce gerinirken gördüm son defa..
Balkonun önünde bakınırken birden yoldaki bir tuhaflık dikkatimi çekti.
Bir kedi yerde çılgın gibi kıvranıyor,sonra birden havaya fırlıyor,bu kez havada kıvranıyor,sonra yere düşüp yerde aynı çılgın kıvranmasına devam ediyordu.
Ne olduğunu anladığımda da, ne yapacağımı bilemeden elimdeki süt kabıyla kalakaldım.
O kıvranan kedi bizim sevimli yavru imiş.
Karşıya geçmeye çalışırken hızla giden bir araba hemen alnının üzerinden geçerek kafacığını ezmiş.
Neye uğradığını bilemeyen hayvancık olayın şokuyla belki de canının acısıyla o çılgın kıvranmaya tutulmuş.
Onu ezen arabanın sürücüsü de dayanamayıp gerisin geriye dönüp gelene kadar ben de şaşkınlık içinde kımıldayamadım.
"Birden önüme çıktı."diyerek arabasından inen adam artık hareketleri yavaşlayan zavallı yavruyu yolun ortasından alıp balkonun önüne koydu.
Zavallıcığın güzel gözleri donuklaşmış,minik bedeni hareketsizleşmişti bile..
Ona sunamadığım süt kabı elimde,o çılgın gibi kıvranması gözümün önünde,cansız bedeni yerde kalakaldık..
Zavallı kedicik,
Küçücüktün,tanımıyordun dünyayı,tanıma fırsatın da olamadı yazık ki..
Koruyamadım seni..





The Long Hot Summer Week

On gün önce başladığımız yazlık/bayramlık/yıllık temizlik sonunda bitti.
Oda oda başlayıp,elden geçirmedik köşe bucak bırakmamacasına,
yıkanabilecek her şeyi yıkamacasına,
silinmek zorunda olan her şeyi,duvarlar dahil,silmecesine,
ikisi de yapılamıyorsa havalandırıp silkelemecesine;
rahmetli annemin sevgili evini baştan başa temizledik.
Kendisini de sık sık anarak..
Her ayrıntıda şimdi bunun böyle yapılmasını isterdi, diyerek..
Artık omuzlarımın ağrısına kulak verebilirim,fena sızlıyorlar çünkü..
Ellerimin,kollarımın,ayaklarımın sızlanmalarına daha sonra geçeceğim.


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 113.gün)

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Tatil Geldi Evde Çalışmaya Devam

Yaz tatili başladı..
Şimdi  senede bir yapılan büyük temizlik için kolları sıvama zamanı..
Silinecek tüm duvarlar,elden geçecek tüm dolaplar,güneşletilecek bütün yorgan, yastık,battaniyeler,yıkanacak tüm eşyalar,silkelenebilecek her şey ve silkelenemiyorsa silinecek her şey her yer;kısacası el değmedik yer bırakmadan temizlenecek koca bir ev..
Düşünürken bile insanı tüketiyor ama yapılacak çare yok..
Dayan ellerim,kollarım, hele omuzlarım,dayanın..
Sabah mezarlıkta çiçek,fidan sulama,öğleden akşama kadar evde temizliğe gömülmece..
İşte benim tatilim!
Şikayet etmiyorum,sağlıkla yapabileyim,yeter..Değil mi ki yalnız değilim,Elif de yardım ediyor,nasılsa bitiririz bütün o dağ gibi işi..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 104.gün)

3 Temmuz 2015 Cuma

İki Kitap

Yaz tatili ve ramazan rehaveti arasında okumadan yapamayanlara iki kitap önerisi:
Pala Hayriye

Figen Şakacı'nın kitabını halk kütüphanemizin yeni kitaplar rafında görüp almıştım.Yazarın farklı bir dili.sürükleyici bir anlatımı var.Yeni yazarları tanımak,yeni bir bakışla karşılaşmak isteyenlere önerilir.
Tadımlık:
"Necatigil'in evin yalın hali dediği bu muydu acaba?Şimdi ben bir cüce miydim yoksa bir dev mi?Nerede, ne zaman iş bulacağım da kirayı ödeyeceğim diye düşünüp dertlenmeli miydim,özgürlük bayrağını dikerek sevinmeli mi?Şaşkınlıktan somyaya uzanıp içime kıvrıldım.Üzerime en dalayanından incecik battaniyeyi örttüm.Gözlerimi evin boşluğuna diktim,sessizliği dinledim.Yalnızca bana ait olan sessizliği..."(Sayfa 22)

Sırça Fanus

Sylvia Plath'ın kitabını da yine kütüphanede yeni kitaplar rafında görüp aldım.Sylvia Plath'ın yaşamıyla ilgili çekilen bir filmi birkaç yıl önce izlemiştim.Yazarın kendi yaşamından izler taşıyan kitabını da aynı merakla alıp okudum.Deliliğin anlatımını  ya da deliliğinin anlatımını okuyacaksınız.
Tadımlık:
"Bayan Huey merhemi şakaklarıma yayıp başımın iki yanına elektrik düğmelerini yerleştirirken alçak,yatıştırıcı bir sesle konuşmaya başladı.'Çok iyi olacaksın,hiçbir şey hissetmeyeceksin,yalnızca şunu ısır...'Dilimin üzerine bir şey koydu ve ben panik içinde ısırdım.Karanlık,tahtanın üzerindeki tebeşir gibi beni silip götürdü.
........
Bütün o ateş ve korkudan arınmıştım.Şaşılacak kadar sakindim.Sırça fanus başımdan bir metre kadar yukarıda asılı duruyordu.Artık hava alabiliyordum."(Sayfa 221)

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 101.gün)












2 Temmuz 2015 Perşembe

Dediler Ki Issız Kalan Kabrinde...

İlçemiz belediyesi geçen gün bir parkı daha hizmete sundu.
Çocukların cıvıltılarıyla doldurup,ihtiyarların temmuz güneşine sırtlarını vererek söyleşecekleri bir mahalle parkımız daha oldu böylece..
Sevindim.
Hele de parka, dokuz yıl önce, 15 Temmuz 2006'da şehit olan Sedat Akça'nın adını verme kararına..
Daha çok sevindim.
Şehidin babasının dediği gibi,artık oğlunun adı bir mahallenin içinde yaşayacak..
Umarım,bu güzel girişim Sedat'ın ve diğer şehitlerin sonsuz dinlenme yerleri olan kabirlerine de ilgiyi arttırır..
Bayramlarda,Şehitler Haftası'nda ziyaret edilen,temizlenen kabirleri daha düzenli ziyaret edilen ve bakımları yapılan bir şehitlik görünümünü alır..
Adı verilen park açılalı üç gün oldu ama henüz kabrine gelen kimse olmadı ..
Yıllardır güdük kalan gül fidanı sonunda bu sene pembe güller açtığı halde bir koklamaya gelen,bir sulayan,kabrini kaplayan ayrık otlarını bir temizleyen olmadı, yazık ki..
Sen niye yapmadın da yakınıyorsun diyenler merak etmesinler,hepsi yapıldı..
Ama asıl şehitlerin yakınları ve sevenleri gelsinler isterdim, bir de adını taşıyan parkın ziyaretçileri; sanırım o da bunu isterdi...

Evde Bir Şenlik Havası

İstanbul'dan kardeşim geldi,evde bir şenlik havası...
Elif,anne evinde şimdi..
Beş ay aradan sonra yeniden görüştük,yani yüz yüze..
Ben kendi görev yerimde,o kendi görev yerinde;sömestre ya da yaz tatillerinde ikimiz bir arada...
Sabah treniyle geldi,o yalnız yaşamanın alışkanlığıyla kapıyı kendi anahtarıyla açarak;ben de hem onu bekler,hem de onun sevdiği gibi bol pirinçli sütlacı pişirirken mutfakta..
Akşama da bir başka sevdiği olan zeytinyağlı taze fasulye olacak sofrada,zaten sadece o evdeyken pişiyor taze fasulye..bol pirinçli ve şekerli sütlaç da..
Hoş geldin !

Bağırsam Neye Yarar...

Sivas'ta yakılarak  öldürülenlerin son çığlıklarının üzerinden 22 yıl geçti..
O çığlıklardan biri olan, şair Metin Altıok'un kızı Zeynep'in sonradan gazetecilere verdiği demeçteki gibi ...
"Ben babamı kaybetmedim.
Sizler geleceğinizi kaybettiniz.
Bağırsam neye yarar,nasılsa duymazlar,ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;içimde cesetler ve daha ölmemişler var."


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İadeye kadar geçen 100.gün)

26 Haziran 2015 Cuma

"Üşüyen Ellerimden Tutmalıydı Birisi..."

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Yalnızlığım şiirinden bir dize bu..
Dün Okuma Kulübümüz onun şiirlerini okumak için toplanmıştı..
Katılımcılar şiirlerinden örnekler sundular:Kızılırmak Kıyıları,Ankaralı Hasan Bağlamasını Yanından Ayırmazdı,Deli Kuşun Öttüğü..(Birçok kişinin bildiği ,Tahsin İncirci'nin bestelediği,Ahmet Kaya'dan Leman Sam'a dek birçok kişinin yorumladığı şarkı olan bu son şiir özellikle beğenilerek dinlendi.)
Ben de onun,20 Mayıs 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan, son şiirlerinden birini yazmak istedim:
                                              Dilek
Gün doğar doğmaz/Bakınırsın ya dört yana/Dağlarını sayarken/Beni de say

Kuşlar kaç/Uçanlar/Daldakilar kaç/Kat o kümelere/ Beni de say

Yollardaki şu gördüğün çocuklar içinde/Buğday benizli, sarışın, kumral/Belki utangaç.../Beni de say

Ağaçlar dizilmişlerdir ya yol kıyılarına hep/İkişer ikişer,tek tek/Aralıklarında dur biraz/Beni de say

Ölülerini sayarken/Bir ülkü uğruna yaşamasını vermiş ölülerini/Unutma/Beni de say.

Işıklar içinde yatasın usta şair,dün seni bir kez daha sevdik...

Aziz vatanımız uğruna hayatlarını feda edenlerimiz,ruhlarınız şad olsun,bu dizeler hep sizi düşündürdü..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 94.gün)

24 Haziran 2015 Çarşamba

Ah Biz Gergedanlar

Dün seminer sonrası eve giderken yolumun üzerindeki belediyemizin çevre koruma biriminde çalışan Serap Hanım'ı ziyaret edeyim dedim.
Oraya gittiğimde de aklıma geldi.Aynı binanın içinde belediyenin hizmete açtığı Giysibank da vardı.
Önce oraya uğradım.
İçeride birkaç hanım gelen giysileri tasnif ediyor,raflara yerleştiriyorlardı.
Raflar şimdiden dolmuş,daha çoğu kadın olmak üzere giysiler,ayakkabılar..hatta ve de abiyeler...
Ben oradayken iki hanım torbalarla giysiler,ayakkabılar getirdiler..İki hanım da neye ihtiyaçları varsa bakmak için geldiler..
Galiba mağazalardan da gönderilmiş,aynı renk ve modelden birçok giysi de vardı..
Bundan sonra tek elden giysi yardımı yapılabilecek demektir,ihtiyaç fazlası giysiler böylece ihtiyaç sahiplerine sürekli çalışan bir merkezden iletilebilecek;çünkü mesai saatleri içinde sürekli açık tutulan bağımsız bir birim olarak düzenlenmiş,birilerinin mesailerine eklemlenmemiş,bu iyi..
Getirilenlerin biraz eski hatta bazılarının çok demode oluşu biraz düşündürücü ama..Gelen ihtiyaç sahiplerine:' fakirsek kör de değiliz' dedirtebilir;umarım nankörlük olarak da anlaşılmaz..

Asıl dikkatimi çeken şey ise orada duyduğum, insanı kahreden bir haberdi..
İlçemizin varoş diye adlandırılan bir mahallesinde,anneleri tarafından terkedilen altı kardeş  üç aydır yaşama mücadelesi veriyorlarmış!
Evet,üç aydır kendi başlarına kalan altı kardeş !
O mahallenin muhtarı olan muhteremin üç aydır konudan haberi olmamış !
O mahallede oturan özellikle de o sokakta oturanlardan hiçbiri yetkili ve ilgili olması gerekenlere haber vermemiş! (mi?)
Neticede burnumuzun dibinde yaşları üç ile on altı arasında altı kardeş üç aydır yıkanamadan,giyinemeden muhtemelen doğru dürüst beslenemeden yaşamaya çalışmış ve hiçbirimizin ruhu bile duymamış!
Kaymakamlığın henüz haberi olmuş,çocuklar sözünü ettiğim birime getirilmiş,yıkanmaları sağlanmış,temiz çamaşırlar giydirilmiş;en kısa zamanda da çoçuk bakım evlerinden birine yerleştirilecekmiş!
Biz de bunları bilmeden bu şehrin sokaklarında insanız diye gezinmişiz!
Dünden beri kafama kaynar sular dökülmüş gibiyim..


Bugün J.Assb.Yaşar Çetinkaya'nın da şehitlik yıldönümü..
24 haziran 1999'da,henüz 25 yaşndayken sonsuzluğa uçan delikanlı,ışıklar içinde ol!Allah, anneciğine sabırlar versin..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 92.gün)

23 Haziran 2015 Salı

Bir Bitmeyen Roman: Çalıkuşu

Seminer dönemini memleketlerindeki okullarda geçiren genç sınıf öğretmenleriyle birkaç kez daha görüşme fırsatımız oldu.
Muş merkez ve köylerinde görev yapan iki çiçeği burnunda Çalıkuşu,
Siirt'in Şirvan ilçesinin bir  köyünde iki yıldır sınıf öğretmeni olan güzel Çalıkuşu,
Erzurum Aşkale'deki Çalıkuşu,
Ağrı'nın Tutak,Diyadin,Doğubeyazıt'ında görevli Çalıkuşları
 ve tanıma fırsatı bulamadığım diğer tüm Çalıkuşları..
Yüreklerindeki görevlerine bağlılık,eğitimci olarak çalışma hevesi ile kendilerine gösterilen her vatan köşesine giden,çalışan,zorluklara göğüs geren pırıl pırıl kızlarımız..

Reşat Nuri,neredeyse yüz yıl önce, idealist Türk kızı Feride'nin kırık gönlünü de bohçasına atarak dolaştığı Anadolu'nun köylerindeki eğitimsizlik ve olumsuzluklara bütün iyi niyetiyle yaklaşma çabasının öyküsünü anlatmıştı Çalıkuşu'nda..
Çalıkuşu romanında anlatılanlar, günlerdir dinlediklerime dayanarak söyleyebilirim ki,devam ediyor..

Öğretmen o bölgeler için yine bir ufuk açıcı,aydınlatıcı olmak durumunda..(Hatta şuna iyice emin oldum ki,tek aydınlatıcı ve ufuk açıcı olanlar yine öğretmenlerdir ve öyle de olmalıdır.)
Öğretmen o bölgelerde yine kadın olarak kendini dikkatle muhafaza ve kontrol etmek durumunda..(Kadının adı hala yok ne yazık ki..)
Öğretmen  o bölgelerde yine en az desteği eğitim yöneticilerinden görmek durumunda..(Yine, ne yazık ki..)
Öğretmen  o bölgelerde bütün olumsuzluklara rağmen umudunu,azmini,hevesini yitirmeden,güler yüzünü soldurmadan 'kardelenler' için umut olmak durumunda..(Dayanın Çalıkuşları!)
Bütün bunları gencecik Çalıkuşlarının narin omuzlarına yükleyip ahkam kesmek de eğitim yönetici ve planlamacılarının mesaileri olmak durumunda..(mı?)

Bir duyarlı kulak,bir anlayışlı göz,bir sorumlu yürek;  Çalıkuşlarına eğilip neler söylemek istediklerini,niye boyunlarını büktüklerini,neden gözleriyle konuştuklarını anlamak isteyecek mi acaba,önümüzdeki yüz yılda?



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 91.gün)

19 Haziran 2015 Cuma

İnsanoğlu İki Ayağının Üzerinde Dikileli Beri...

Türk Edebiyatının usta kalemlerinden biridir Haldun Taner..
Öykülerinde  ademoğullarına(çokça da havvakızlarına)ayna tutarak hepimize hınzırca gülümser,bizi de gülümsetir..
Sancho'nun Sabah Yürüyüşü adlı öyküsünde geçen bir cümledir bu yazıya aldığım:"İnsanoğlu iki ayağının üzerinde dikilmeye başladığı günden beridir ki,doğanın işaretlerini okumayı unuttu ve her seferinde doğanın gazabını gördükçe şaşırıp durdu.."
Biz de dün doğanın gazabını gördük..
İkindi vakti iri yağmur damlalarıyla başlayan göğün yağışı,bitmeyecekmiş gibi gelen dolu sağanağıyla sürdü..
Amanın ne oluyoruz,demeye kalmadan doludan her yer bembeyaz oldu..O nasıl aydınlıktı öyle!..
Hem de ne dolu sağanağıydı öyle,benim gördüklerim fındık iriliğindeydi,sonra ceviz kadar olanlarını da gördüm..
Arkadan da sağnak yağmur,,sokaklar hemen dereye dönüverdi tabii..
Biraz daha sürse nehir halini alan sokaklarda yüzmek serbest olabilirdi..
İşin eğlencesini bir yana bırakmak gerekirse;köylerdeki durum nedir bilmiyorum..
Bahardaki don ,hele 23 Nisan'da yağan kar nedeniyle meyveden yana sezonu kapatan çiftçi hububattan yana da sezonu kapatır duruma geldiyse eyvah eyvah!..
Daha iki gün önce borsaya yılın ilk ürünü arpayı getiren çiftçi haberini okuyup, hayırlı ve bereketli bir hasat dilemiştik..
Galiba şimdi de 'heyhat !' diyeceğiz..
Yaşadığımız dünyayı,gidecek başka dünya varmış gibi,kaynaklarını hor kullanarak,yaşanamayacak hale getirmek için çılgıncasına çabalayan  insanoğlunun aklı ne zaman başına gelecek acaba?
'Dünya değiştirdiğinde' mi?
İki ayağımızın üzerine dikildiğimiz günden beri,efendisi gibi kurumlanarak üzerinde barındığımız dünyamızın bize verdiği uyarı işaretlerini daha ne kadar görmeyeceğiz acaba?
'Dünya değiştirdiğimizde'mi?
İyi de ya çocuklar?
Behçet Necatigil'den ödünç alarak:"Biz bir şey istemezdik/Çocuklar olmasaydı.."


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 87.gün)

18 Haziran 2015 Perşembe

Young and Restless

Okullar kapandı,daha doğrusu dersler bitti,şimdi de temmuz ayına dek seminer dönemindeyiz.
Seminerlerin büyük bölümü ramazana denk geleceği için de, isteyenlerin evlerinin bulunduğu yerdeki seminerlere katılabilecekleri serbestisi nedeniyle, birçok gurbet kuşu, görev yerlerinden evlerine erken döndüler.Hatta birkaçı okulumuzdaki seminere katılıyorlar,üstelik üçü de  eski öğrencilerim yeni meslektaşlarım...
Dün yine eski öğrencim yeni meslektaşım olan sınıf öğretmeni bir arkadaşları da ziyarete geldi,biraz sohbet ettik.
Hepsi de gencecik,çiçeği burnunda öğretmen  olmuşlar,artık kendileri de insan yetiştirme yolunda yürümeye başlamışlar..
Onları böyle görünce sevindim elbette,ilk öğretmenlik izlenimlerini öğrenmek istedim,ikisi de dert küpü..meğer mesleğe yeni başlayanların çoğunun da durumu aynıymış..

Yıllar önce televizyonda izlediğimiz 'kadın dizisi 'diye küçümsenenlerden birinin adıydı bu,biz Yalan Rüzgarı adıyla izlemiştik..

Öğrencilerimi dinleyince aklıma bu isim geldi nedense..

Pırıl pırıl,umut dolu,cıvıl cıvıl, memleketin en ücra yerlerine gönderdiğimiz bu gençlerin  önlerine anlayışlı,şefkatli,insan yürekli idareciler çıkarılmamalı mı?

Bu genç insanların gözlerindeki ışığı söndürmek,onları içine kapanan,suskun ve küskün birer çiçek haline getiren yöneticilerin yaptıkları yanlışları gösteren birileri olmamalı mı?

Evinden ilk kez ayrılan,çalışma yaşamının zorluklarıyla hem de en zor koşullarda birden karşı karşıya kalan gelecek kuşaklarımızın rehberleri,yolgöstericileri,hiç olmazsa hatırlarını sormaya gelen biri bulunmamalı mı?

Genç ve huzursuz olmaları boşuna mı?
Bu genç ve huzursuz ve mutsuz kitleler ülkemizin yönetiminde söz sahibi olduklarında biz eskileri nasıl suçlayacaklar ve o zaman kendimizi hangi yüzle savunabileceğiz?


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 86.gün)

16 Haziran 2015 Salı

Dön De Aynaya Bak

Geçen hafta sonu,cumartesi akşam tiyatrodaydım..Kendi ilçemizin sahnesinde...
İzmir Gaziemir Belediyesi'nin tiyatro topluluğu Artiz Mektebi adlı oyunu (turneye mi çıkmışlar!) sahnelediler..
İzmir'den burayı nereden bulup da gelmişler,derken anlaşıldı ki,oyunu hem yöneten hem de önemli rollerden birini üstlenen kişi buralıymış..
Yani kendi evinde sahne almaya,marifetlerini göstermeye gelmiş..
20.30'da başlaması gereken oyun,akşamüzeri bastıran sağanağın ardından elektrikler de kesilince gecikmeli başlayabilmiş,başlayabilmiş dedim çünkü ben de oyuna 20 dakika gecikmeli gittim;ama zannederim bir şey de kaçırmadım..
Sıkıla sıkıla bir şey izlemek nedir,bir kez daha yaşamış oldum..22.40'ta biten (Nihayet!)oyunu izlerken bir gözüm saatte,bir gözüm de sahnedeydi,şaşı vaziyetteydim kısacası..
Henüz amatörlükte de emekleme düzeyinde olan topluluk üyeleri sahneye ve de turneye çıkmadan önce keşke bir eleştiri aynasından baksalardı kendilerine, düzeltilmesi gerekenleri görür,sahneye öyle çıkarlardı..
Halkımıza güldürü ver,hem de en bayağısından,bak nasıl izliyorlar kolaycılığından  ve aldatmacasından nasıl ve ne zaman vazgeçeriz bilmem;bir de bunu tiyatro diye yutturma çabasından..
Sağduyusu kuvvetli halkımız iyi ve güzel olanı da çok iyi bilir oysa ve değerlendirmesini de...
Eğer önüne çıkanlar basit ve bayağı örneklerse onlarla eğlenip,kendi yoluna gitmesini de..
Oysa hem eğlendirip hem de güzel şeyler anlatan daha nitelikli  ne oyunlarımız var..
Sahnede izlediğim tiyatro heveslisi oyuncularla ne oyunlar sahnelenebilirdi!
Kısacası un var,yağ var,şeker var ama helva yapılamamış!Ah boşa giden hevesler!

Bu arada bir de temennimi dile getireyim oldu olacak,şimdi bağ bahçe zamanı biliyorum ama,İzmir'in Bademler Köyü Tiyatrosu'nun ilçemize gelmesini isterim ..Belki bu temenniyi bir duyan olur,belediyemizin halkla ilişkiler yahut kültür işleri cenahından...
Çünkü bugün duyduğuma göre Artiz Mektebi ekibini getirtebilmek için araç bedelini belediyemize ödetmişler,ki o da 2000 lira tutuyormuş!Bilet satma işinde de gönüllü olarak koşturan birçok kişi olmuş
Eh buna para bulunuyorsa,daha iyisine haydi haydi bulunur,diye düşünmekteyim...
Böylece ülkemizin ilk ve en eski,oyuncuları köylülerden oluşan tiyatro topluluğunu izleme fırsatı buluruz..
Ne denir,isteyenin bir yüzü karaymış!..Duyurması da bedava !...

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 84.gün)



15 Haziran 2015 Pazartesi

Zambaklar Açarken

Filiz Akın ile Kartal Tibet'in başrollerde oynadığı güzel bir sinema filminin de adıdır;( hatta aynı isimli hoş bir  şarkısı da vardır filmin)  ama benim kastettiğim başka..
Zambaklar açıyor şimdi de..
Bembeyaz mis kokulu çiçekleriyle zarafetin timsali olarak şimdi sahneyi onlar devraldılar..
Hanımelilerse sokakların şimdilik tek hakimi;köşebaşlarını ve evlerin girişlerini tutmuş durumdalar,onları koklamadan geçmek yasak..
Ihlamurların da eli kulağında..
Yakında sokaklarımızın yeni sahibi onlar olacaklar,tabii birkaç hafta için..
Nasrettin Hoca'nın dediği gibi,bu bahar gibi havalara kimsenin itirazı yok;yağmurun felaket olarak indiği köyler dışında...
Daha dün akşamüstü gürleyip duruyordu,bir yerlere yağdı mı,yağdıysa zarar verdi mi bilmem?


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(iade edilene dek geçen 83.gün)

12 Haziran 2015 Cuma

Kalp Düşünebilseydi Atmaktan Vazgeçerdi

Bir süredir aklıma takılan  bir isim,Pessoa,Fernando Pessoa..
Bir süre önce,rahmetli Cüneyt Türel'in de o güzelim sesiyle hayat verdiği ,TRT Ankara Radyosu'nun bir radyo tiyatrosunda duymuştum ilk kez..
Portekizli şair ve yazar..
Radyo tiyatrosunda da onun bir şiiri okunmuştu,dilimize yapılan bir çeviriyle..Biraz önce bakınırken ekşi sözlükte yeniden karşıma çıktı aynı dizeler:

"Acıların Dansı

kimsenin masadan kaldırmadığı
dolu bir kadeh gibi işe yaramaz
kederden yoksun kalbim
başkasının acısıyla taşar

yüzü kederli hayaller
heyecan duymak içindir yalnızca
korkulan onca acı
demek ki yok aslında

ipek kâğıtlarla kaplı bir sahnede
oyun değil, bir kurmaca
bir mim, acının dansında
görmesin diye, hiç kimse..."

Bir de şunlar:


"şair aldatıcıdır.
öyle mükemmel aldatır ki
acı çekiyormuş gibi yapacak olur
oysa acıdır hissettiği."

Başlıktaki cümle/dize de onun...

Dışarıda gök gürlüyor,yağmurun eli kulağında..
Çocukların karneleri verildi çoktan her nereye gideceklerse gittiler,okulda öğretmen olarak sadece ben varım,idareciler ve diğer yardımcı personel dışında yani..
Sabah erkenden annemle babamı ziyaret edip,geldiğim için bugünlük yapacak başka ziyaretim de yok,önemli bir işim de...
Şimdi  var olan sadece can sıkıntısı ve tatile alışana kadar geçmesi gereken o tuhaf boşluk hissi...

Bugün Şehit Er Muammer Güler'in de şehitlik yıldönümü..
Sakarya Kaynarcalı Muammer Güler 12 Haziran 1969'da şehit olarak ilçe mezarlığının şehitlik bölümüne defnedilmiş..Annesi Nazmiye Hanım ile babası Muhittin Bey hayatta mıdırlar ,henüz 21 yaşındayken şehit olan oğullarının yasını hala tutmakta mıdırlar bilmem ?
Bildiğim hiç ziyaretçisinin olmadığı;kuşlardan,rüzgarlardan, yağmurlardan,karlardan ve gün ışığından başka...

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 80.gün)

9 Haziran 2015 Salı

Sevgili Hakkı ve Murat

8 Haziran 1985'te, henüz 31 yaşındayken, Siirt'te şehit olan J.ÖYZB. Hakkı AKYÜZ,
Gidişinin üzerinden otuz koca yıl geçmiş,hayatta kimlerin kaldı,bilmem..
Dün öğleden sonra mezarına uğradığımda henüz gelenin olmamıştı..
Şehit arkadaşlarınla birlikte 30. yıldönümü kutlaması yapıyor muydunuz bilmem ama mezarını yıkayarak ve üzerine gül yaprakları serperek kutlamalarınıza katılmak istedim.
Sabah başlayan sağanak yağmur zaten ortalığı şenlik yerine çevirmiş,iyice yıkanan tabiat renklerini parlatmış,bir ağızdan ötüşen kuşlarla  etraf mezarlıktan çok,az sonra çocukların bağırış çağırış içeriye doluşacakları parka dönmüş..
Bu sabah yerel gazeteden okuduğuma göre Şehit Aileleri Derneği üyeleri dün seni ziyaret etmişler,iyi de etmişler..Ziyaret fotoğrafında aile üyeleri çıkmamışlar,belki de görünmek istemediler..
Sadece seni değil,9 haziran 1987'de ,henüz 21 yaşındayken,Nusaybin'de şehit düşen Murat Erdem'i de ziyaret etmişler,daha da iyi etmişler..Ziyaret fotoğrafında acısı yüzünden okunan kadınlar da vardı..
Hafta sonu memleketimizde genel seçimler vardı..
Sizin gidişinizden sonra kaçıncı seçimdir bilemeyeceğim,aziz milletimiz yeni dönem için kararını verdi,daha doğrusu kendi adına memleketi yöneteceklere mesajını..
Umut edelim ki, sonuç hayırlı ve sizin eşsiz fedakarlığınızı hak eden bir netice olsun!
Ruhunuz şad olsun.kabriniz ışıklar içinde olsun!



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 77.gün)

3 Haziran 2015 Çarşamba

Bir Vapur Geçer..


Vapur


Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden, 
teper ha babam teper 
paralanmaz 
teper taşlı yolları. 
Bir vapur geçer Varna önünden, 
uy Karadeniz'in gümüş telleri, 
bir vapur geçer Bogaz'a doğru. 
Nazım usulcacik okşar vapuru, 
yanar elleri..

(27 Mayıs 1957)
   Vatan hasretini,sevdiklerine hasretini dile getirdiği bu dizeleri ve daha birçok dizeyi bize bırakıp sonsuzluk alemine göçen Nazım Hikmet'in ölümünün 62.yıl dönümü bugün..
"İçimde mis kokulu bir gül gibi duruyor "dediği zamana karıştığı günün yıl dönümü..
"...Benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıklarının altından gülen halkım.."dediği milletimizin gönlündeki yeri eksilmeyerek...
"Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması..'Ben' deyip susması,'sen' deyip ağlamaklı kalması.."dizeleri insanın içini yakan..
"..Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını,ben hasretlerin.."dizelerinin sahibi..
"..Yazılarım otuz kırk dilde basılır,
 Türkiye'mde Türkçe'mle yasak.."dizelerindeki kederin sahibi..
Nazım Hikmet eserleriyle Türkiye'de ve Türkçe'de yaşıyor..hala!

 Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 71. gün)