3 Mayıs 2024 Cuma

Yine Füruzan

Bir Füruzan kitabı daha bitti.. Bu seferki bir araştırma,inceleme,deneme.. Yeni Konuklar.. Davetli olarak gittiği Almanya'da,1976'da Türk işçileriyle,bizim "Almancılar"la yaptığı görüşmelerin toplandığı kitap.. 400 sayfalık.. Sayfasının çokluğu değil,içinin ağırlığı okuma süresini uzattı biraz.. İşçilerimizin neler yaşadıklarını,neler çektiklerini okurken insanın içi daralıyor.. Almanya hakikaten "acı vatan" olmuş onlara..
Benim okuduğumun kapağında iki fotoğraf var.. Ruhr bölgesindeki kömür madenlerindeki işçilerimizle çekilmiş.. Onlarla yapılan görüşme çok etkileyiciydi.. Memleketlileri olarak onu nasıl bağırlarına bastıklarını,oradaki yabancılıklarını,işverenlerinin onları hırpaladıklarını,işin ne kadar yıpratıcı olduğunu uzun uzun anlatıyorlar.. Maden ocağına da inen Füruzan,çalışma koşullarını yakından görüyor.. Memleket sıcaklıklarının hiç değişmediğini de.. Aile birliğini sağlayabilenlerinse ev bulmakta yaşadıkları güçlükleri,Almanların onlara kolay kolay ev vermediklerini,buldukları evlerin de barınması çok zor olan,rutubetli,eski,harap,bütün apartmanın tek ortak tuvaleti kullanması gereken,banyonun,mutfağın olmadığı ama kiranın çok pahalı olduğu evlerden şikayetleri uzun uzun anlatılıyor.. Nitekim başka bir kapakta da bunu betimleyen bir fotoğraf var..
Bir de çocuklar elbette.. Annenin ve babanın para biriktirebilmek için çok uzun saatler çalıştığı Almanya'da çocukların hem ev işi yapmak,hem kardeşilerine bakmak hem de okula gitmik zorunda oluşları,okulda öğretmen ve Alman çocuklar tarafından dışlanmaları,başarılarının düşük olmaları onların ağzından anlatılıyordu..
Bir başka kapakta köyünden Almanya'ya çıkan bir ailenin resmi vardı.. Nitekim kendi kültürünü hiç değiştirmediği için yadırganan işçi ailelerimizin hikayelerine de değinilmiş kitapta.. "Almancı"olmanın ne demek olduğunun burukluğunu,"Almanya acı vatan"ın ne olduğunu acı acı anlatan bir kitaptı..

2 Mayıs 2024 Perşembe

Akasyalar Açarken

Açtılar bile.. Şimdilerde nereye baksam ağaçları birer duvak gibi saran bembeyaz salkım çiçekleriyle ve mis gibi kokularıyla akasyaları görüyorum..
Bu yıl dikkatimi çekense akasyaların daha çok çiçeklenmiş olmaları.. Ya daha önce dikkatimi bu kadar çekmediler ya da bu yıl daha çok çiçeklendiler..
İkinci ihtimal daha kuvvetli ama.. Mutlaka dikkatimi çekerdi o kadar çiçek.. Hayırlara vesile olsun umalım.. Fotoğrafları internetten aldım ama benim gördüğüm akasyaların ve çiçeklerinin bolluğunun yanından bile geçmiyor.. Fotoğraf çeksem daha iyi olurmuş.. Hem sadece beyaç çiçeklisi değil pembelisi de var bizim şehrin sokaklarında..

24 Nisan 2024 Çarşamba

Okuma Saati

Okuyup bitirdiğim kitapların dökümünü yapayım.. Suat Derviş'ten Çöken İstanbul,yine Suat Derviş'ten Yeniden yaşayabilseydik,Füruzan'dan tekrar okuduğum Benim Sinemalarım,yine Füruzan'dan Berlin'in Nar Çiçeği,Ayfer Tunç'tan Kırmızı Azap,yine Ayfer Tunç'tan Mağara Arkadaşları,Halide Hanım'dan Sevda Sokağı Komedyası ve yine Halide Hanım'ın Kerim Usta'nın Oğlu romanları.. Şimdi elimdeki de yine Füruzan'ın Yeni Konuklar'ı.. Suat Derviş'le başlayayım..
Çöken İstanbul,Suat Hanım'ın gazeteci olarak çeşitli gazeteler hesabına yaptığı röportajlarının kitap basımı.. İstanbul'un yoksullarının haberleri hepsi ve okudukça insanın içini acıtıyor.. 1937'de yapılan bu röportaj dizileriyle sanki bir anlamda Cumhuriyet'in kurulması ile bu yokluklar içinde yaşayanların yaşamlarında bir şey değişmemiş ya da Cumhuriyet yoksul ve işsizlerin derdinin devası olamamış gibi bir anlam da çıkıyor.. Varlıklı bir aileden gelen Suat Hanım ve onun gibi Osmanlı dönemi zadeganlarından bazılarının hayatları Cumhuriyet sonrası bir çöküş olmuştu.. Belki bunun kırgınlığı yaşamına ve yazılarına yansımıştır,kimbilir..
Suat Hanım'dan okuduğum ikinci kitap Yeniden Başlayabilseydik bir aşk romanı.. Suat Hanım'ın birçok romanında olduğu gibi kendi yaşamından veya tanıdığı insanlardan izler taşıyor..
Füruzan'ın Benim Sinemalarım'ı bir öykü kitabı.. Oradaki incelikle yazılmış küçük,kırgın,kırılmış ,yoksul,kimsesiz insanların yüreğe dokunan öykülerini bir kez daha okudum..
Füruzan'ın Berlin'in Nar Çiçeği romanı ise bizim "Almancı"larımız üzerine.. Almanya'ya işçi olarak giden iki çocuklu bir Türk ailenin orada yerleştiği bir dairede komşuluk ettikleri yaşlı bir Alman hanımla giderek sıcaklaşan ilişkileri anlatılıyor.. Berlin'in Nar Çiçeği,Türk ailenin Berlin'de doğan üçüncü çocukları,sevimli bir kız bebek.. Yaşlı Alman hanım onu o kadar seviyor ki,o zamana kadar mesafeli olduğu aileyle yakınlaşmaları hep bu bebek üzerinden oluyor.. Ailenin,yaşlı hanımın,apartmandaki diğer sakinlerin anlatımları da Füruzan'ın bildiğimiz incelikli,derinlikli anlatımı.. Yine içe işleyen,dokunan bazen acıtan..
Sevdiğim yazarlardan biri olan Ayfer Tunç'un Kırmızı Azap'ı da öykü kitabı.. Bazı yönlerden onu da Füruzan'ın anlatımlarına yakın buluyorum ve onun için çok severek okuyorum galiba..
Mağara Arkadaşları ise ana karakter olarak bir apartmanı almasıyla enteresan.. Her bir dairesinde oturanların öykülerini okuduktan sonra apartmanın hepsini içine almasını haklı gördüm doğrusu..
Halide Hanım'ın Sevda Sokağı Komadyası ve Kerim Usta'nın Oğlu romanları,yazarın ne kadar kolaylıkla yaza.ildiğinin birer örneği adeta.. Bir de 1950-1960'lar Türkiyesinin birer fotoğrafı..
Kolaycacık okunan iki roman.. Diğerleri gibi..

19 Nisan 2024 Cuma

Yine Leylaklar...

Leylak mevsimi geldi..
Leylak âşıkları için düğünü,bayramı,cümbüşü,senfonisi,balesi..
İyi ki leylaksever bir şehirde yaşıyoruz..
Eski evlerin, apartmanların bahçelerinde mutlaka bir leylak fidanı dikilmiş,buranın iklimini sevdiği için serpilmiş,ağaca dönmüş..
Çiçeklerinin kısacık ömründeki nefis kokularının esintiyle salınışıyla burunlara koku;beyaz,mor ve adını verdiği leylak rengi çiçeklerinin enfesliğiyle gözlere renk ziyafeti sunuyor..
Her leylak mevsiminde de Oktay Rıfat'ın güzelim dizeleriyle geçiyorum yanlarından.. "Köşeyi tutan leylak kokusu, Yakamı bırak,gideyim !"..
Keşke hiç bırakmasa yakamızı..
Ama o zaman da belki bu kadar düşkün olmaz,her sene açma zamanını sabırsızlıkla beklemezdik..
Hoş geldin leylak mevsimi,bir kere daha !..
Koklamaya,seyretmeye.fotoğrafını çekmeye bu yıl da doyamadık !..

17 Nisan 2024 Çarşamba

Trendeki Kız

Konya Devlet Tiyatrosu'nun oyunu.. Ankara'ya turneye geldiği geçen hafta sonunda Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde izledim.. Paula Hawkings'in yazdığı eseri Ekin Tunçay Turan dilimize çevirmiş.. Zeki Gürdal Karaoğlu yönetmiş.. Küçük bir oyuncu ve kocaman bir emekçi kardosu olan oyunla ilgili aklımda pek bir şey kalmadığını,üstelik aradan sadece dört gün geçmişken, utanarak yazıyorum.. Demek ki,oyunun içine girememişim.. Bunda tiyatrodan çok sinevizyona yaslanmasının beni sinirlendirmesi de etkili olmuştur belki.. Filmleri de yapılan bir eserden tiyatroya uyarlanan Trendeki Kız'ın konusu kısaca şöyle: Hayatıyla ilgili birçok sorun yaşayan,evliliği sona eren Rachel'in işine giderken bindiği trenin penceresinden gördüğü başka bir çifti dikkatle izlemesi,hayatını değiştirir.. İşinden de ayrılmasına rağmen sadece o çifti görmek için trene binmeye ve görebildiği kadarıyla o çifti tren penceresinden izlemeye başlar.. Sonra izlediği çiftten kadını başka bir adamla görür.. Çok şaşırır elbette.. Onları mutlu bir çift olarak görmüştür.. Sonra da hiç hatırlamadığı bir olay sonucu o kadın cinayete kurban gitmiş,kendisi de kan içindedir.. Ne olup bittiğini hatırlamamaktadır.. Sürekli tükettiği alkol de hafıza bulanıklığında bir etkendir..
Cinayeti araştıran polis onu sıkıştırdıkça bunalımı artar.. Finalde de bizi bir sürpriz beklemektedir.. Ancak bu sürpriz oyunu sahnede en önden izleyen bizler için o kadar acemice oynandı ki,doğrusu izlediğimiz oyundan hiç tat alamadan çıktık.. Ya da ben çıktım,diyeyim.. Yanımdan geçen genç izleyiciler heyecanla,pek etkilendiklerini anlatıyorlardı.. Onlar adına sevindirici.kendi adıma hayıflandırıcı bir izlemeydi kısacası..

25 Mart 2024 Pazartesi

Kitap Dünyası-2

Eski öğrencilerden birinin bütçesinden biraz para ayırmasıyla okul kütüphanesi için aldığım kitapları okuyup kitap raflarına yerleştirme işine başladım..
İlk okuduğum Osman Balcıgil'in Kızıl Çengi kitabı oldu.. Kısa süre önce Bir Düş Gibi oyununda da anlatılan Cahide Sonku'nun biyografisinin roman kurgusunda anlatıldığı kitap su gibi aktı bitti..
İkinci olarak Selçuk Baran'ın Öğle Saatleri adlı öykü kitabı oldu.. 128 sayfalık küçük kitapta,yaşadığımız toplumun kendi halinde,sıradan,silik görünenlerinin hikayeleri kaleme alınmış.. Yer yer Füruzan'ı andırsa da onun kadar derinlikli ve iç acıtan bir üslubu yok Selçuk Baran'ın.. Yaşasaydı daha neler yazardı acaba?..
Üçüncü kitap Halide Hanım'dan Kerim Usta'nın Oğlu.. Kısa bir roman.. Çok da akıcı.. Dönemin dilini bilemeyecekler için her sayfanın altına sözlükçe de eklenmiş.. Babası Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Kuvayı Milliye hareketine katılan,döneminin çok ünlü bir doktorunun kendi ağzından yazılmış hikayesi gibi kurgulanmış..
Son olarak gelip gidip elime aldığım Füruzan kitaplarından birisi Kuşatma.. Daha önce okumuştum,bir kere daha okudum bu iç acıtan,insanın içine işleyen,boğazına yumrular oturtan hikayeleri.. Daha çok da yazarın vazgeçemediğim üslubunu.. Füruzan hep yaşayacak..

20 Mart 2024 Çarşamba

Kitap Dünyası

Topçu Okulu Kütüphanesinden aldığım dört kitabı bitirdim.. Bir hafta sürdü hepsinin okunması..
Önceliği, merakla beklediğim "Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl"'a verdim.. Orhan Kemal'in bir süre Bursa Cezaevi'nde birlikte mahkum oldukları zamana ait anılarından,sonrasında da devam eden mektuplaşmalarından oluşuyor.. Su gibi bitiverdi 128 sayfalık kısacık kitap.. Okurken insanın içi cız ediyor.. Nazım'ın kişisel özelliklerine dair satırları da tatlı tatlı gülerek okuyorsunuz..
İkinci sırada, "Kurtuluş ve Çanakkale Savaşlarındaki Kahraman Öğrenciler" vardı.. Oktay Sipahi ve Ö.Faruk Reca'nın birlikte hazırladıkları kitapta okullu gençlerimizin kendilerini vatana feda edişleri anlatılıyordu.. Kitabın adında Kurtuluş Savaşı ibaresi olmasına karşın sadece Çanakkale Savaşı'na katılanlar anlatılmıştı.. Kitabın devamında mı düşünülmüştü,bilemiyorum.. Adıyla uyuşmamıştı.. Ben özellikle Kurtuluş Savaşı'nın okullularını okumak için almıştım.. Bulamadım.. Yine de çoğu adsız kahramanları okumak için değerdi elbette.. 172 sayfalık kitabın sonunda bir de DVD var..
Üçüncü kitap, Atatürk'ün refakat subayı olan Mahmut Soydan'ın Kurtuluş Savaşı boyunca ve sonrasında Hakimiyeti Milliye gazetesindeki "Millici"başlıklı köşesindeki yazılarından oluşuyor.. Özellikle 1933'te Ankaralı'nın Defteri başlığıyla,kendi kurduğu Milliyet Gazetesi'nde yayınlanması ve bu yayındaki bazı bölümlere itirazı olan Kazım Karabekir ile girilen polemik.. Öyle ki, bu polemiğe dönemin pek çok ismi katılır.. Epey uzun süren bir yazı atışması yaşanmış.. Kitap 437 sayfa..
Son olarak, Leonid ve Friedrich ön adlı "İki Komintern Gözlemcisinin Kurtuluş Savaşı Değerlendirmesi" alt başlıklı küçük,gerçekten küçük,75 sayfa,kitap vardı.. 1922'de gözlem için yola çıkan iki kafadar,ağustos ortasında Trabzon,Samsun üzerinden Ankara'ya gelir ve eylül ortasına kadar kalırlar.. Son raporları bir yıl sonrası içindir.. Dönemin Büyük Millet Meclisi,Meclis Başkanı ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal,Türkiye,Ankara ve insanımız üzerine ilginç tespitler var..

19 Mart 2024 Salı

Gişe

Geçen cumartesi Kadınlar,Filler Vesaireler'le birlikte, aynı gün Oda Tiyatrosu'nda akşam seansına da biletim vardı.. Böylece ekonomik davranıp bir günde iki oyun izlemiş olacaktım.. Ankara'ya gidiş dönüşler pahalanınca böyle fırsatları kaçırmıyoruz..
Bu oyun da sahneye konduğundan beri kapalı gişe gidiyor.. Vardır bir hikmeti ,diyerek biz de peşine düştük..
Jean Tardieu'nun yazdığı oyunu,Yıldırım Keskin dilimize çevirmiş,Ergin Özdemir yönetmiş.. İki kişilik oyunda Mehmet Onur Kocabaş ve Burçak Kaya rol almışlar..
Küçük bir istasyonda bir araya gelen bir görevli ile yolcunun diyaloglarına yaslanan oyunda,istasyon memuru olan Onur Kocabaş'ın ses tonunu beğendim..
Absürt tiyatro olarak nitelense de, oyundaki kararsız yolcunun görevliyle konuşmaları izleyiciyi düşündürüyordu doğrusu..

Kadınlar Filler Vesaireler

Geçen cumartesi Küçük Tiyatro'da izledim..
Yunus Emre Gümüş'ün oyununu yazdığı oyunu izleyip övenler vardı.. İzleme sırası bana gelince de fırsatı kaçırmadım.. Yani bilet bulunca..
Sibel Erdenk'in yönettiği oyun tek perde olarak sahneye konmuş.. Bu nedenle iyi bir yerden seyredince keyfi de çıkıyor.. Önlerden seyretme fırsatı da buldum..
Kadın erkek ilişkisi gibi dünyanın en eski meselesinin işlendiği oyunda müzikli bölümler de eklenmiş..
Dekor ve kostüm olarak da gotik esintiler tercih edilince hepsi biraz yapay ve uzak geldi bana başta..
Neyse ki oyuncuların başarısı ile oyun açıldı,keyifli hale geldi.. Salonu dolduran kadınlı erkekli seyirci oyun boyunca kahkaha attığına göre,oyun epeyce bam teline dokunmuş olmalı.. Yani dekora,kostüme,şarkılara değil ama oyunculara bayıldım.. Neyra Kayabaşı,Filiz Demiralp,Gül Öz veGizem Koçer'e kocaman alkış !..

12 Mart 2024 Salı

Bir Düş Gibi

Alt başlık Cahide Sonku..
Hafta sonu Şinasi Sahnesi'nde izledim..
İzmir'den gelen turne oyunu.. Tek kişilik..
Güldeniz Türküstün Cahide Sonku'yu canlandırıyordu.. Yaşlı,yorgun,yoksul,hasta,alkolün pençesinde kıvrandığı,emsalsiz güzelliğinin yok olduğu zamanlarını..
Geri dönüşlerle,acı tatlı hatıralarla,başarılarla,başarısızlıklarla,hayal kırıklıklarıyla,talıhsizliklerle,felaketlerle..
Dekoru (Hasan Yavuz),kostümü(Yıldız Köse),ışığı(Osman Uzgören),müziği(Kemal Günüç) ile mütevazı,iyi yönetilmiş(Ebru Nil Aydın),iyi yazılmış(Gökhan Erarslan) bir oyundu.. Tek perdelik olması ve bir saat beş dakikalık oyun süresi genç ve çocuk seyirciler için sıkıcı olabilir .. Nitekim arka sırada oturan çocuk annesine sürekli olarak sıkıldığını söyleyip durdu.. Ama bizim için giderek açılan,izlenesi bir oyundu.. Emeklerine sağlık.. Alkışlar yürekten.. Zaten seyirci dakikalarca alkışladı oyundan sonra..
Bu fotoğrafı da internette fotoğraflarına bakarken gördüm.. Onu hastanede ziyaret eden Gönül Ülkü,Gazanfer Özcan,Filiz Akın ve Adile Naşit ile birlikte çekilmiş.. Şu son fotoğraf da o dönem gencecik Türkan şoray ile bir filmden..