25 Eylül 2014 Perşembe

Eylül Şehitleri ya da Eylül Kırgınları

Eylül ayında sonsuzluğa uğurlanan şehitlerimiz iki kişiymiş.
Biri görev şehidi olarak tanımlananlardan:
Adı  İsmail Aydın
Bursalı
Baba adı Ahmet
Ana adı öğrenilememiş galiba,yazmıyor taşının üzerinde
Doğum tarihi 1941
Şehitlik tarihi 14.09.1962

52 yıl önce,21 yaşında görev şehidi olan İsmail'i yıldönümü olan 14 Eylülde,mezarı başında anmak üzere kimse toplanmadı.Tek ziyaretçisi yine bendim.Sabah taşını yıkadım,toprağını suladım,belki gelen olur diye hazırladım mezarını.Ertesi sabah baktım,gelen olmamıştı.
Nereden mi anlaşılıyor?
Resmi ziyaretçiler çiçeklerle geliyor,onları mezarlara serpiyorlar..Diğerleri mezarları suluyorlar..
Ne çiçek ne de sulanmış toprak vardı..Benim suladığım toprak da kurumuştu..Yani tek ziyaretçi bendim..

İkinci şehidimizin künyesi ise şöyle:

Adı:Lv.Kd.Çvş. Hasan Hüseyin Atik
Doğum yeri:Polatlı
Baba adı:Ömer Lütfi
Ana adı:Nermin
Doğum tarihi:1973
Şehitlik tarihi:24.09.1995

Maalesef Hasan Hüseyin'i de ziyaret eden kimse olmamıştı..Sabah dersim olduğu için, okul çıkışında mezarlığa gidebildim.Toprağı kupkuru,taşı yıkanmamı..;Ne bir çiçek ne bir ziyaretçi anısı...Anlaşılan anne babası hayatta değiller..Ya da gelemeyecek durumdalar..Unuttular diyemem,unutulamaz..
Ama Şehit Aileleri Derneği nasıl unuttu ya da atladı,bunu anlayabilmiş değilim..Galiba atladılar.
Hasan Hüseyin de 22 yaşının güzelliği ile mezar taşındaki fotoğrafından gülümsemeye devam ediyor,hayatın güzelliklerine ve diğer şehit arkadaşlarının mezarlarına  bakarak....




16 Eylül 2014 Salı

Okula Başladık Heyya Okula Başladık !

Okullar açıldı.
Okulların neşesi,varlık sebebi öğrenciler okulları,sınıfları doldurdu.
İki haftadan beri bizler gelip gidiyorduk okula ama dersler başlamadığı için ziyaretçiler gibiydik.Ya da bana öyle geliyordu.Şimdi ise ,eski deyimle uhdemize verilen sınıflarımızla birlikte derslerimize başlıyoruz,başlayacağız,başladık.
Şu anda okul cıvıl cıvıl..Eski öğrenciler arkadaşlarına kavuştu,okulda katlar arasında dört dönüyorlar..Yenilerse şimdilik ürkek kuşlar gibiler;orta okuldan tanıdıkları arkadaşlarına sokulup,teneffüslerde okulu tanımaya çalışıyorlar..Çok sürmez,yakında okulun kurdu olurlar..
Geçen seneki öğrencilerimden birinin annesinin vefat ettiğini duydum dün ve çok üzüldüm.Şimdi 11.sınıf öğrencisi ve annesini kaybedeli henüz iki hafta olmuş..Bu yıl onun için çok zor geçecek demektir..Geçen sene de derslerine pek çalışmıyordu..Meğer sebebi bu imiş.Evde hasta anne ile yaşarken ona üzülen çocukcağız ne yapsın..O zaman bilmiyordum.Keşke bilseydim..Atlatacak elbet;ama zamana ihtiyacı olacak.
Her yenilik umuttur,hayata dair umutları arttıracak yenilikler dolsun günlerimize,en çok da geleceğimizin umudu gençlerimize,çocuklarımıza..

12 Eylül 2014 Cuma

Ağustos Şehitleri

Geçen ay yazamadığım konuyu daha fazla ertelemeden yazmak istedim;eylül şehitlerini de ilerleyen günlerde yazarım.
Bu sabahki mezarlık ziyaretimde taşlarının üzerindeki künyelerini not etmiştim.Bu kısacık bilgi kendi öyküsünü anlatıyor zaten,fazla söze gerek yok.

Adı,soyadı:   Top.Onb. Feridun Yücesoy
Doğum yeri:Kırklareli
Baba adı:Nazmi
Ana adı:Nigar
Doğum tarihi:15.1.1946
Şehitlik tarihi:21.8.1967

Adı,soyadı: Polis Memuru Ali Osman Zeybek
Doğum yeri:Polatlı
Baba adı:Aziz
Ana adı:Dudu
Doğum tarihi:10.2.1962
Şehitlik tarihi:10.8.1995

Adı,soyadı: J.Kd.Çvş.Bekir Pehlivan
Doğum yeri:Polatlı
Baba adı:İsmet
Ana adı:Safiye
Doğum tarihi:5.7.1971
Şehitlik tarihi:3.8.1994

Ruhları şad,kabirleri ışıklarla dolu olsun !Onların ve yanlarında yatan diğer 31 şehidin ve bütün vatan uğruna can verenlerin...

ZAFERE DOĞRU Duatepe

Tarihe saygı yürüyüşünün son etabı 10 Eylülde Duatepe'ye fener alayı düzenleyerek yapıldı.Tıpkı 93 yıl önce olduğu gibi sağanak yağmurla başlayan gün,akşama da sağanak yağmurla girdi.Ancak yürüyüşten vazgeçilmedi ve Üçpınar Köyünden Duatepe'ye kadar olan 1100 metrelik tırmanışı genç yaşlı kalabalık bir grup yürüdük.Gece saat dokuzda tepede buluştuk.Etkinliğin finali olduğu için protokol konuşmalarından sonra öğrencilerimden oluşan yirmi beş kişilik bir grup da Sakarya Savaşı konulu şiirlerden oluşan bir oratoryo seslendirdi.Tepeye çıkışta ve inişte hep bir ağızdan türküler,marşlar seslendirildi.Gelecek yıl ve yıllarda bu etkinliklerin artarak devamı dileğiyle dağılındı.
Kendi adıma bu tarihsel alanlara yürüyüş etkinliğinden ben çok yararlandım.Hatta belki de en çok ben yararlandım.Derslerde anlattığım alanları ilk kez görme fırsatım oldu.Görmeden anlatmanın ne kadar eksik olduğunu da bir kez daha idrak ettim.Bilmediklerimi öğrendim.Her zaman olduğu gibi, bilmediklerimin daha ne kadar çok olduğunu bir kez daha fark ettim.Bazı şiirler, dizeler şimdi daha anlamlı geliyor.Bunu artık daha bilerek vurgulayacağım.Ama asıl halka daha fazla kulak vermek gerekiyor.Her zaman olduğu gibi asıl kaynak o.
Mesela daha önce duyduğum bir türkünün hikayesinin farklı anlatımını, bu yürüyüşe katılan bir hanımdan dinleme şansım oldu.Doğrusu bunu değerlendirmek gerek diye düşünüyorum.
Savaşın en yoğun yaşandığı bu topraklarda daha kim bilir ne hikayeler derlenmeyi bekliyor.Üzerine düşen vatanı kurtarma vazifesini alçak gönüllüce yerine getiren  Anadolu halkı,yaşadıklarının en acısını unutup,kimini de türküye dönüştürerek gündelik hayatına dönmüş,çektiklerine kulak verecek birini bekleyen türkülerini de çocuklarına ninni olarak söyleyip bugünlere ulaştırmış.Şimdi de bu türküleri,hikayeleri yazıya dökme,kayıt altına alma görevi bu işi bilen,yapabilecek olanlara düşüyor diye düşünüyorum.
Liseli Şehitler Destanı'ndan birkaç dize ile yazıyı sonlandırmak istiyorum:

Kanla yıkana yıkana
Temizlendi
Sakarya nın doğusu
Onlar,
Geri dönmeyi düşünmeyenler
Onlar,
Onbinler
Yüzbinler
Bu toprak için
Can veren erler
Sanılmasın
Belirsiz mezarlarda kaldılar
Hür ufuklardan vatanın
Hem gece
Hem gündüzüne
Doğacak aylara yıldız oldular.
(FAZIL AHMET BAHADIR/YENİDEN KUVAYİ MİLLİYE)

11 Eylül 2014 Perşembe

ZAFERE DOĞRU Nefeslerin Tutulduğu An

Tarihe saygı yürüyüşünün 9 Eylüldeki güzergahı Kocadere mevzilerinin gezilmesiyle başladı.Yine bir tepe,yine arazinin elverişsizliği nedeniyle askerlerimizin taşlardan hazırladığı siperler,yine koyu bir sessizlik..
Her savaş mekanını gezerken aynı hüzün hissi hakim oluyor..Bugün baktığımızda sıradan birer tepe olarak gördüğümüz bu coğrafya parçalarında 93 yıl önce kan gövdeyi götürüyormuş..Ana baba kuzuları son nefeslerini bizim şimdi dolandığımız bu arazi üzerinde vermişler...
Üzerlik adıyla bildiğimiz bir yabani bitki var..Aile dağarcığımızda nazara karşı iyi geldiği inancı vardır.Rahmetli annem yazdan toplayıp kuruttuğu üzerlikleri, kışın nazar olduğuna inandığı zamanlarda bir parça kor üzerine koyar,çıkan dumanı dualar okuyarak evde dolaştırır;hatta bizlerin de içimize çekmemizi isterdi..Evdeki nazarı,kötü duyguları(bizimkiler ' pis nefis' derdi !)böylece uzaklaştırdığına inanırdı..Taze üzerlik taneciklerini de kumaş kırpıntılarıyla birlikte dizerek duvara asmak üzere nazarlık hazırlardı..Canım anacığım,nur içinde olasınız babamla birlikte..
Bizim gezdiğimiz savaş mekanlarında bol bol üzerlik var elbette.Bilmediğim ise bu bitkinin genellikle eski bir yerleşim yeri,sürülerin barındığı yerler,ama daha ilginci cesetlerin üzerinde bittiği..Tarihçi ve arkeologlar bunu bilirlermiş..Aslında bu bilgiye sahip olan halk elbette..Biz de her zaman olduğu gibi halkın bilgisine kulak verdiğimizde bilmediğimiz ,bilemeyeceğimiz bazı malumata erişebiliyoruz..Bana çok ilginç geldi..Şimdi üzerliklere başka bir gözle bakmaya başladım..
Yürüyüşün ikinci bölümünde İnler Köyündeki Gazi Tepe'ye gittik.Atatürk'ün Savaş hazırlık planları yapmak için geldiği ve bir anlık dikkatsizlikle belki,attan düştüğü yer burası..Genelkurmay tarafından buraya bir anıt yaptırılmış..Nefeslerin tutulduğu o günün anısına..Bir de burada şehit olan on üç mehmetçiğin anısına..İsimleri yazılmış bir mermer bloğun uzerine..Ancak on iki erin adı var..On üçüncünün adı bilinememiş her halde..Ya da bir karışıklık oldu,bilemiyorum artık...
Tepede iken o günü bir düşündüm..Kimbilir herkes ne kadar korkmuştur..Düşmenin etkisiyle kısa bir baygınlık geçiren Atatürk'ün yüzünü yıkadıktan sonra sapsarı yüzüyle gülümsemeye çalışıp,çevresindeki komutanlarını teskin etmeye çalıştığı anlatılır anılarda..Ama o sırada herkesin sapsarı kesildiğini tahmin ederim..
Toydemir köyündeki siperleri göstermeye götürdü rehberimiz bize..İçinde rahatça dolaşabildikleri o siperler bugün hafifçe içe eğimli bir uzantı halinde sadece..Yani bize siper olduğu söylenmese asla fark edemezdim.Ama asker gözü hemen ayırt ediyor..Tabii hemen şarapnel parçaları bulundu yine..Hatta ben bile minik bir teneke parçası buldum.O döneme ait midir bilmem tabii..
Sonuç;yine hüzün elbette..Ben hep aynı şekilde, o günlerde savaşarak ölen o insanların bu fedakarlıklarını nasıl hak edebiliriz,diye düşünüyorum.Yalnızca bir kez yaşanabilecek bir ömür,yokluklar içinde,savaşın korkunçluğu içinde burada sona erdi.Hayatın güzelliği ve keyfi adına belki hiçbir şey yaşayamadılar.Şimdi onların bu fedakarlıklarını nasıl ödeyebiliriz,nasıl hak edebiliriz bilmiyorum..Hak etmediğimizi düşünüyorum.
Hak etmediğimizi düşünmeme neden olacak o kadar çok şey oluyor ki..Mesela bugün okula gelirken,çarşıda,heykel dediğimiz meydandan geçerken saygı duruşuna çağıran boru sesini duydum,şaşırdım.Bugün ne vardı diye düşünüp sesin geldiği yere doğru bakınırken,boru sesi kesildi.Arkadan İstiklal Marşı'nın geleceğini bildiğim için kımıldamadım artık.Marşa bulunduğum yerden katıldım.Tam karşımdaki otelin altındaki pastanenin kaldırıma çıkardığı masalarda kahvaltı eden üç grupla da karşı karşıya kaldım.Marşın sesi gümbür gümbür duyuluyor.O kahvaltı grubunun hemen yanı başında resmi görevliler selam durumunda marşa katılıyorlar.Ancak grup hiç istifini bozmadı.Kahvaltılarına devam ettiler.Sonra onlara baktığımı sanan ortadaki kalabalık grup ayağa kalktı.Sonra sağdaki grup ayağa kalktı.Soldaki grup,ki selam durumundaki resmi görevlilere en yakın olanlar da onlardı,hiç istifini bozmadan,hatta ayağa kalkanlara,selam duranlara bakınarak kahvaltısına devam etti.Ben de bu durumu izledim,şimdi ne yapmalıyım sorusunu kendime sorarak..Marşı ayağa kalkarak dinleyen o grubu tebrik edip,ayağa kalkmayan gruba da neden kalkmadıklarını sorayım mı;yoksa hiçbir şey yapmadan yola devam edeyim mi?
Marş bitince hem yola devam ettim,hem de kendime de kızmaya..Gidip o saygısızlara sormalıydım aslında..

8 Eylül 2014 Pazartesi

ZAFERE DOĞRU Sarıçaltepe

Alagöz'den Mangaldağı'na Tarihe Saygı Yürüyüşü'nün 7 Eylüldeki etabında Yıldızdağı,Sarıçaltepe ve Karatepe(Sivritepe) vardı.
Önce Sarıçaltepe'ye gittik.Sakarya Savaşı'nın gerçek mevzilerini gördük.Askeri bilgiler verildi,gezi koordinatörü tarafından..Gurur ve hüzünle karışık duygularla dinledik..Ovaya hakim yüksekçe bir tepe...Uzaktan Çaldağı,Duatepe,Basritepe,Beştepeler görünüyor..Tabii ben henüz yön tayininde pek iyi değilim..Bazılarını hemen seçebiliyorum..Bazı mekanları seçemiyorum..Buranın yerlileri,askerler hemen biliyor,işaret ediyorlar.Ben şimdilik bakınma devresindeyim.Bilinçli bakma dönemi de inşallah gelecek..
Bu geziye yeğenlerim de dahil küçük bir  öğrenci grubum da katıldı.Dört ay önce Gençlik Haftası'nda gerçekleştirdiğimiz" Duatepe'de Kurtuluş Savaşı Edebiyatı" dersinin bir bölümünü burada katılımcılara sunduk.Güzel oldu.Teknik bilgiden çok anlamayan benim gibiler için Milli Mücadele dönemine ilişkin anı ve şiirlerden oluşan bir sunum daha etkili oluyor.Atatürk ile bir gazetecinin milli meclis ve Milli Mücadele'ye ilişkin söyleşisi de dönem kostümüyle, gerçek savaş meydanında çok etkileyici bir sunuş oldu.Aynısını mayıs ayında Duatepe'de arkadaşlarına sunan öğrencilerim burada da başarılı oldular.Gurur duydum..
Yürüyüşün ikinci noktası Yıldızdağı idi.Yine çevreye hakim bir noktada bir yükselti.Buranın özelliği biraz dramatik..Savaş boyunca asker kaçaklarının sayısı artınca bunu engellemek için İstiklal Mahkemesi'nde yargılanan ve idama mahkum edilenlerin idam sehpası burada..Her tepede sonsuz gibi duran sessizlik, burada biraz daha dramatik geldi bana..Burada kimbilir nasıl dramlar yaşandı.Ya da belki trajediler. İdam sehpası bir ağaçlandırma çalışması sırasında kazayla devrilmiş;ancak bana orada yaşananların ağırlığı nedeniyle gibi geldi nedense..Tabii bunu kimseye söyleyemedim.
Yürüyüşün üçüncü noktası bizim Sivritepe dediğimiz Karatepe 'ydi.Sakarya Savaşı'nın ilerleyen günlerinde bizim ordumuz ve Yunan ordusu arasında adeta inat çatışmasının yaşandığı bir nokta burası..Halk arasında bir günde yedi defa el değiştiren tepe diye biliniyor.Antik çağda bir kale bulunan bu sipsivri tepeyi elde tutabilmek için ne yiğitlerimiz burada son nefeslerini verdi kimbilir.. Bizler işte o topraklarda olağanüstü bir şehir panoraması izlerken , o fedakar nesil şimdi yanımızda olsalar, tam 93 yıl önce bugün düşmanla boğaz boğaza geldikleri o tepenin eteğinde uzanan, parsellenmiş ve burası için astronomik fiyata satılan bağ evlerine baksalar ,bize dönüp ne söylerlerdi acaba diye düşünmedim değil...Tabii bunu da kimseye söylemedim;çünkü o tepenin de içinde bulunduğu arazinin daha doğrusu tarlanın sahibi ve şu anda belediye meclisi üyesi olan zat da yanımızdakilere arazisinin nasıl değerlendiğinden bahsediyordu...
Böylece bugünkü tarih yürüyüşümüz de bitti.Tabii gönlüm karmakarışık..Ah o ölenler,vatanımız için bir günde sonsuzluğa karışan 700'ler,900'ler..O sayılarla ifade edilen; ama esasında bir kerecik yaşayabileceği ömrünü vatanına bağışlayanlar..Ve biz bunu bilerek yaşamanın ağırlığını taşımak zorunda kalanlar..Hele de bu kadarını bile anlamadan yaşayanlar...

5 Eylül 2014 Cuma

Anneler Melektir Yavrum !

Bu sabah seminer çalışması için okula gelirken bir ana oğulun yanından geçtim.Oğlan henüz çok küçük..Ne dersen ona inanacak yaşta..Annesinin söylediği bir cümle beni durdurdu."Bundan önce de yaramazlık yapmıştın,o zaman seni yutmuştum.Şimdi yine yaramazlık yaparsan seni tekrar yutabilirim!"
Zavallıcık, anne tarafından tekrar yutulma tehdidi üzerine gıkını çıkaramadan yürüyordu.Daha fazlasını dinlemedim,yürüdüm.
Okula gelene kadar da zavallı küçüğün yerinde olmadığıma şükredip, onun haline acıdım.Garipceğiz kimbilir nasıl korkmuştur..O yaşta olsam ben de korkardım.Neyse ki benim anacığım böyle psikopatça ifadeler kullanmazdı.
Bazen öyle ailelere denk geliyorum ki,o zavallı çocukları o ana baba elinden derhal almak gerek diye düşünüyorum.Ana babanın,ana baba olmakla hiç ilgisi yok.Çocuk kazaen onlara düşmüş.Şayet onların elinde ölmeden büyüyebilirse de ilerde toplum için sakıncalı birey olması işten bile değil..O ana babadan insanlık için iyi,güzel,faydalı;çocuk için eğitici,nitelikli bir şey öğrenmesi imkansız..
Nasıl böyle değiştik,ne ara bu kadar insan olmayı öğrenmeden,öğrenemeden büyüyüp aile kuranların sayısı nasıl bu kadar arttı?Ailelerdeki çözülme nasıl böyle ışık hızıyla çoğaldı?
Birkaç yıl önce hiç olmazsa aile değerlerimiz yerinde duruyor diyordum.Meğer bilmeden konuşuyormuşum..

4 Eylül 2014 Perşembe

Gül Yetiştiren..

Yazının başlığına Gül Yetiştiren Adam diyecektim ama sonra asıl amacım edebiyat eleştirisi yapmak olmadığı için öylece yarım bıraktım.Rasim Özdenören'in bu kısa romanını lisedeyken okumuştum.Ama dediğim gibi asıl amacım edebiyat eleştirisi yapmak değil şimdi..
Artık sürekli meşgalem haline gelen mezarlıkta çam ve gül fidanlarını sulamak işinde azıcık daha ilerleyip budama ile de ilgilenmeye başladım bir süredir..
İki hafta kadar önce güllerin bir kısmını, yeniden gül versinler diye, budadım.Bazılarına göre aşırı denebilecek kadar kısa budadım hem de.Her gün sulamaya devam ediyorum elbette..Bir haftaya kalmadan biri hemen filiz verdi,sonra da diğerleri..Üç tanesi ise  sopa görünümlerini ısrarla koruyor.
Şimdi ilk filiz verenin gülünü kokluyorum üç gündür.Bir acele filiz verdi.Bir acele gül açtı.İkinci gülün tomurcuğu da yolda..Her gün hepsiyle olduğu gibi onunla da konuşuyorum.Hangisi daha faydalı bilmiyorum,Su mu onlarla konuşmak mı?Galiba ikisi de..
Hepsini aynı zamanda budadığım,aynı şekilde suladığım güllere bakarken zihnimden hep şunu geçiriyorum:Öğrencilerimle geçirdiğim ders zamanlarında da aynı şeyi yaşıyorum aslında.Onların hepsine aynı zaman içinde aynı mevzudan söz ediyor,aynı bilgileri aktarıyor,aynı soruların cevaplarını veriyorum;ama onlardan geri dönüşüm aynı eşitlikte olmuyor.Kimi hemen algılayıp istediğim zihin olgunluğuna erişirken kimileri farklı uzunluklarda  hazım dönemine ihtiyaç duyuyor;çok azı ise farklı uzunluklarda sopa olmaktan öteye geçemiyor..Bazen insanlık bahçesi deyimini kullanıyoruz ya boşuna değil aslında..

1 Eylül 2014 Pazartesi

ZAFERE DOĞRU Çaldağındaki Bayrak Direği

31 Ağustos'ta "Tarihe Saygı" yürüyüşünün 3.etabına katıldık.İstikamet Çaldağı idi.Yine Haymana yolu üzerinden bir saat kadar otobüs yolculuğu yaptık.Tepenin eteğine kadar ilerledikten sonra yarım saat kadar süren bir tırmanışla Çaldağı zirvesine ulaştık.Bunlar aslında orta ölçekli tepeler bence..Ancak ovaya en hakim olanlar oldukları da gerçek..
Taşlıktan oluşan Çaldağı zirvesinde kırık bir direk var.Bir bayrak direği..Betondan yapılmış..Haymana'ya karşıdan bakan Çaldağı'nı ele geçiren Yunanlılar dikmişler.Haymanalılar da on gün boyunca dalgalanan Yunan bayrağını izlemişler demek ki..Hem de canlar pahasına oraya dikilen bir bayrağı..Ne acı..
1 ve 2 Eylül 1921'de bu tepeyi savunmak için çok yetersiz cephaneyle çarpışmak zorunda kalan askerlerimiz 3 alay komutanı,5 tabur komutanı ve 900 erin kanını üzerinde dolaştığımız bu toprağa akıtmış..İki gün içinde bin üç yüz metre yüksekliğindeki bu tepeyi savunabilmek için bin kadar gencimiz bu tepede canlarını feda etmiş yani ..
Yerlerde yine kekikler,adaçayları..Geçmişin sessiz tanıkları..
Tam karşıda Haymana..İç Anadolu'nun cefakar,mütevazı şehri..Karşısında cereyan eden boğazlaşmanın,askerlerimizin yürek paralayan fedakarlığının tanığı..
Tepedeki beton direği zaferden sonra bizim askerlerimiz parçalamış..Dolayısıyla o da bir kırık tanık..
Hepsi dile gelse neler söyler kim bilir?
Tepenin hemen eteğinde Ahırlıkuyu Köyü.Elinde bayraklarla tepeye çıkan grubumuzu gören köy muhtarı ve birkaç köy sakini dönüşte araçlarımızın yanında bizi karşıladılar.Savaşın tanığı olan köylerini de ziyaret etmek isterdik ama yola koyulmak gerektiği söylendiği için onlarla vedalaşıp döndük..
Önce Malıköy,sonra Mangaldağı,sonra da Çaldağı; üçünden de buruk ayrıldım.Bize zaferi ve vatanı hediye eden sessiz yığınlarımızın emanetleriydi hepsi de..Rüzgarın sesinden başka ses duyulmayan,bulutlardan  ve kuşlardan başka ziyaretçisi olmayan bir zamanların savaş alanları..'Bizim' diyebilmek için önce' bizim 'kendimizi feda etmemiz gerektiğini pek güzel anlatan topraklar..