Yazının başlığına Gül Yetiştiren Adam diyecektim ama sonra asıl amacım edebiyat eleştirisi yapmak olmadığı için öylece yarım bıraktım.Rasim Özdenören'in bu kısa romanını lisedeyken okumuştum.Ama dediğim gibi asıl amacım edebiyat eleştirisi yapmak değil şimdi..
Artık sürekli meşgalem haline gelen mezarlıkta çam ve gül fidanlarını sulamak işinde azıcık daha ilerleyip budama ile de ilgilenmeye başladım bir süredir..
İki hafta kadar önce güllerin bir kısmını, yeniden gül versinler diye, budadım.Bazılarına göre aşırı denebilecek kadar kısa budadım hem de.Her gün sulamaya devam ediyorum elbette..Bir haftaya kalmadan biri hemen filiz verdi,sonra da diğerleri..Üç tanesi ise sopa görünümlerini ısrarla koruyor.
Şimdi ilk filiz verenin gülünü kokluyorum üç gündür.Bir acele filiz verdi.Bir acele gül açtı.İkinci gülün tomurcuğu da yolda..Her gün hepsiyle olduğu gibi onunla da konuşuyorum.Hangisi daha faydalı bilmiyorum,Su mu onlarla konuşmak mı?Galiba ikisi de..
Hepsini aynı zamanda budadığım,aynı şekilde suladığım güllere bakarken zihnimden hep şunu geçiriyorum:Öğrencilerimle geçirdiğim ders zamanlarında da aynı şeyi yaşıyorum aslında.Onların hepsine aynı zaman içinde aynı mevzudan söz ediyor,aynı bilgileri aktarıyor,aynı soruların cevaplarını veriyorum;ama onlardan geri dönüşüm aynı eşitlikte olmuyor.Kimi hemen algılayıp istediğim zihin olgunluğuna erişirken kimileri farklı uzunluklarda hazım dönemine ihtiyaç duyuyor;çok azı ise farklı uzunluklarda sopa olmaktan öteye geçemiyor..Bazen insanlık bahçesi deyimini kullanıyoruz ya boşuna değil aslında..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder