27 Mayıs 2014 Salı

Öyle Bir Geçti Ki Zaman

Yılın ortalarına yaklaşırken ,eğitim yılının da sonuna yaklaşıyoruz.
Bu yıla başlarken korktuğumu söyleyeyim önce..Sebepsiz ve saçma biliyorum ama sonu çift sayı ile biten yıllardan ürküyorum artık diyeyim..Annemi 2012'de kaybedince bu fikir yerleşip kaldı zihnimde..Oysa babamı da 1987'de ve yine  aniden kaybetmiştim.Dolayısıyla yılların ne suçu var,suçumuz insan olarak doğmak mı demek lazım,bilmiyorum ama bu satırların saçma bir yazıya doğru gittiğini de görüyorum ve geçen zaman içindeki kayıpları ve kazançları ,aklımda kaldığı kadarıyla, aktarıyorum.
İlk kazancım yeni öğrencilerim oldu.Sonra sanat sezonu daha doğrusu tiyatro,opera ve bale sezonu açılınca seçtiğim oyunları izleyebilmek bire kazanç oldu.Kötü oyunlar vardı ama onlardan da öğrendiklerim oldu.Mesela insanın nelere tahammül edebileceğini öğrendim,sabrının sınırını öğrendim,oyuncular için de kendim için de...
10 Kasım 2013'te Atatürk'ü Anma Programı için bu defa kolları okul olarak biz sıvayıp bulunduğumuz ilçede resmi program hazırladık,hem Atamıza hem okulumuza onur katması için içimiz titreyerek hazırlandık.Sonuç gayet iyiydi.Benim asıl kazancım, yıl sonu için hazırlamayı düşündüğüm tiyatro çalışmasına uygun ekibi oluşturabilmem oldu.
Türkiye'den dünyadan tanıdığımız isimlerin kaybı devam ediyor elbette.Ancak sürekli değişen gündem kadar bendeki unutkanlık da zihnimde isim bırakmamış yazık ki..Sadece iki hafta önce toprağa verdiğimiz eski bir öğrencim var aklımda..Mustafa Özdemir henüz 33 yaşındaydı..Kamu Yönetimi Bölümü mezunu olarak yıllarca iş aramış ama bulamamış ülkemiz gençliğinden biriydi.Bulduğu işi aynı zamanda ölümüne de sebep oldu.İş gezisinden eve dönüş yolculuğunda içinde bulunduğu araçta geçirdiği kaza ağır yaralanmasına,geçirdiği beyin kanaması da beş gün sonra ölümüne sebep oldu.Garip geldiği bu dünyadan  yine garip gitti,inşallah iki yaşındayken kaybettiği babacığına kavuşmuştur ve bu dünyadan murat almadan giden Mustafacık huri kızları tarafından çevrelenmiştir.Ölümüne çok üzüldüm.Garipliğine daha çok..
Yıl sonu için öğrencilerimle birlikte tiyatro oyunu hazırladık ve ilk gösterimini 19 Mayıs'ta Huzurevi sakinlerine sunduk.Öğrencilerim için çok heyecanlı oldu ama sonuçta kendilerine güven de geldi,tabii bana da..Oyunu okul yararına oynama kararında olduğum için bilet satış işleriyle uğraşırken herkesin malumu olan acı haberi aldık:Soma'daki maden faciası.Oyunumdan bir gün önce meydana gelen olayı sabaha karşı televizyonda altyazıdan geçen haber spotunda okuduğumda yanlış gördüğümü sandım ama maalesef değilmiş.Hatta ilk okuduğumda inanamadığım o rakam  ikiye katlandı neredeyse..
Herkes konuştu.Böyle acı konularda asıl konuşması gerekenler o acıyı yaşayanlardır.Dolayısıyla söz onlara ,destek ve yardım bize ait olmalı diye düşündüğüm için bir şey yazmadım.Şimdi de ben ne yapabilirim diye düşünüyorum.Nasıl faydalı olabilirim?
Oyunumuzu geçen hafta okulumuz için oynadık.Şimdi de,yıllardır yaptığım gibi ,ihtiyacı olan kurumlar için oynama fikrini hayata geçirmeye çalışıyorum..Aklımda Engelli Uygulama Okulu ve Şehit Aileleri Derneği var.Biri veya hatta daha güzeli ikisi için de katkıda bulunabilirsem yani ekibimle başarabilirsek bu yılın asıl kazancı olarak bunu göreceğim,göreceğiz.

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Gecikmiş Bir Yazıda Çalıkuşu ve Çöl Fırtınaları

18 Mayıs'ta izlediğim ancak yoğunluktan dolayı yazamadığım Çalıkuşu adlı oyunu değerlendirme yazısıdır.
Sezon başından beri oynayan bir oyun..İlk haftadan beri de kapalı gişe oynuyor  üstelik.Ancak izlemek için acele etmek içimden gelmedi nedense.Sebebi; kitabı,konuyu zaten biliyor oluşum,sinema filmi,televizyon dizisi olanı pek sevmesem de o dönemde izlemişliğim kadar oyunun afişi idi desem,çok mu şımarıkça bir ifade olur,bilmem ama doğru..Afişteki oyuncunun duruşu nedense beni  oyuna hiç heveslendirmedi.Bu nedenle sezonun sonuna bıraktım.Bilet bulunmasa da hiç üzülmeyecektim hatta...Neyse sezon sonu geldi,bilet alındı,gidip izledim ve yanıldığımı hiç utanmadan (ya da biraz utanarak)itiraf etmek için yazıyorum.
Necati Cumalı ne güzel oyunlaştırmış..Kitabın vurucu ifadelerini,herkesi hemen saran duygusallığını,içtenliğini ne güzel ortaya çıkarmış..Hatta gözden kaçan ince dokunuşları ne güzel parlatmış..
Aynısını Halil Akarsu oyunu yönetirken gözetmiş.İnce duyarlıklarla örülü bir oyun ortaya koymuş..Öyle ki toplamda üç saatlik oyunun oldukça uzun olan ikinci perdesinde(bir saat kırk beş dakika) her yaştan seyirci hiç sıkılmadan ilgiyle izleyip duygu yoğunluğuna kendimizi kaptırdık gitti.Alkışlar da tam yerinde geldi.
Bir tebrik de Çalıkuşu Feride'yi oynayan Nur Yazar için elbette.Çok beğendim.Çok yakışmış.Rolünün hakkını veren,doğal ve içten izlenimi veren bir oyunu vardı..Afişteki görüntüsünün aksine çok cana ya
kın,sevimli bir Feride olmuştu.Ön yargılarımı severim ama bu kez yanıldığıma sevindim.
   17 Mayıs'ta da Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde Çöl Fırtınaları'nın  sadece ikinci perdesini izleyebildim .Bir iletişim kazası sonucu oyunun yerini yanlış algılayınca ,Ankara' ya banliyö treniyle gitmeye kalkan ben Sincan'da durumu fark ettim ama oyunun oynanacağı yeri bulup da yetişene kadar yazık ki on beş dakika gecikmiştim.Dolayısıyla içeri giremeyip sinevizyondan takip eden gruba katıldım.Orada gördüm ki, tiyatro sahnede izlenmiyorsa etkileyiciliğini neredeyse tümüyle kaybediyor.Sahne büyüsü denilen şey oyuncu seyirci birlikteliği için de geçerli..Oyunun bir saat otuz dakikalık ilk perdesini sinevizyondan izleyen biz "cezalılar" ikinci perdenin sadece yarım saat sürmesiyle de " oyun tatminsizliği " içinde salondan ayrıldık.Neticede dersimi aldım elbette.Oyun yerine dikkat et,dalgınlığın sonucu tiyatroyu sinevizyon işkencesi ile izlersin !

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Dışarda Yağmur Yürekte Hüzün

Nisan ayı boyunca gözlerimizle gökyüzündeki bulutları izledik.Şehrin üzerinde dolaşan bulutlar,yağmur yükünü bırakmamak kararındaydı.Hafta sonları neredeyse her köy(toplam sayı 88 var, aralarından bazıları birkaç köy birleşerek) yağmur duası merasimi düzenliyor,bunu izleyen saatler ve günlerde gözler yine gökyüzünde,  şehrin( ve sanıyorum köylerin) üzerindeki bulutların dolanıp kaçar gibi uzaklaşışını çaresizce izliyordu.Kışın kar yağışı sembolik bir kar atışı dışında gerçekleşmediği için umutların bağlandığı nisan yağışı da olmayınca umutsuzlukla yağmur dualarının sayısına hız veren ilçe köyleri ve aslında hepimiz sonunda yağmura kavuştuk.
"Şehir halkı niye bunca dertlendi?" denirse susuz kalma korkusu diyeceğim.Kuraklık yaşadığımız yerde bir döngü..Yıllar önce böyle kurak geçen mevsimler dolayısıyla şehir halkı olarak yaz boyunca susuzluk çektiğimiz için,aynı sıkıntıyı yaşama korkusu benim gibi "su yoksa ben de yokum '" diyenlerin kabusu durumunda..Son bir haftanın yağışlı geçmesi korkularımızı hafifletti.Umarız ki bu yağışlar sürer.
Bugün İstanbul'da on dört yaşında bir orta son öğrencisi kız ağız ve damak kanseri nedeniyle damağının tümüyle alınması da dahil bir ameliyat geçirecek,belki de şu anda her şey bitti,bilmiyorum;çünkü olayı bana aktaran,İstanbul'da öğretmen olan kardeşim,o kızcağızın da geçen yıl öğretmeni imiş ve olayın duyulması, birkaç gün önce çocuğun ailesinin okula gelip,ameliyat esnasında gerekli olabilecek kan için yardım istemesiyle olmuş.Hafta sonunda öğretmenlerden bir grup kan bağışına gitmişler.Bugün de ameliyat günü..Tanrım sen yardım et,şifa ver ona ve bütün derman arayanlara..

2 Mayıs 2014 Cuma

22 Nisan 2014-2 Mayıs 2014 ve Minik Duru'nun Feryadı

"Köşeyi tutan leylak kokusu" deyip kaldığım günden beri leylaklar köşeyi dönüp gitti.Yazmayarak tembellik etmişim.Haftalardır ağzımızda dualarla,gözlerimiz bulutlarda beklediğimiz yağmur sonunda geldi,çok şükür !
Bu yıl kurak olduğu için midir,birden bastıran sıcaklar nedeniyle hemen yandığı için midir;yoksa hepsi mi neden olmuştur,bilmem ama leylak safamız pek kısa sürdü.Bir hafta bile dayanamadılar ve zaten pek az açan çiçekler soldu.Evde bardağa koyduğum son dört daldan başka çevrede leylak kalmadı artık..Ömrümüz varsa,seneye göreceğiz artık !
Hafta sonunda hasta öğrencim Ömer'i evinde ziyaret ettim.En son hastalandığı gün olan 8 Nisan'da görmüştüm.Sonrasında önce korkulu sonra umutlu bekleyişimiz sürmüş;nihayet 24 Nisan'da taburcu olarak evde nekahat dönemine geçmişti.Ziyaretçileri kabul edebildiğini görünce çok sevindim.Görünüşü iyi..Hastalığı nedeniyle hassas olduğu noktalar var elbette ama onun dışında gayet iyi..Işık,gürültü gibi kafa içi basıncı nedeniyle çok duyarlı olduğu etkenler dışında arkadaşlarıyla neşeli sohbetler yapabiliyor,ziyaretçilerini karşılayıp uğurlayabiliyor.Çok ihtiyaç duyarsa diye verilen ağrı kesici dışında artık ilaç da almıyor.Zamanla ve çok sevdiği ve kendisini çok seven arkadaşlarının sıcacık yakınlıklarıyla eski sağlığına kavuşacaktır eminiz ki.Şimdi arkadaşları her gün küçük gruplar halinde onu ziyaret ediyor,birlikte vakit geçiriyor,sessiz ve loş odasına canlılık katıyorlar.
İki gün önce Yılmaz Özdil'in köşesinde hikayesini okuduğum Murat Albay bu kadar şanslı olamamış ne yazık ki..Vefat etmiş.Bugün cenazesi kaldırılacakmış.Allah rahmet etsin.Gencecik eşi,çocukları acılar içinde kalakaldılar.Hep birlikte oldukları fotoğrafta ne mutlu bir aile tablosu çiziyorlardı...Hele küçücük kızı..Birlikte oyun oynarken beyin kanaması geçiren babacığının ölümü onun için daha acı olacaktır.Allah yardımcıları olsun.Sevdiklerini kaybedince acıdan kıvranan.düğüm düğüm olanlar grubuna katılıverdiler.Sevdikleriniz söz konusu ise, her ölüm erken ölüm oluveriyor.Geriye yaslı,yaşlı gözler,kırık geçen günlerle dolu bir ömrü sürükleyerek boğazında hep bir düğüm gezdirenler...
Bu sabah altıda şiddetli gökgürültüleriyle uyandığımda sevinmiştim.Beklediğimiz bahar yağmurları sonunda geldi diyerek..Meğer Murat Albay'a göklerin feryadı imiş...