24 Aralık 2014 Çarşamba

Ali Dayı İçin Kitabe-i Seng-i Mezar ( Mezarcı Ali Dayı-3 )


             1
Hiçbir şeyden yakınmazdı dünyada
Kimsesizlikten yakındığı kadar
Hatta kardeşi olmadığına her hayıflanışında bile
İyimserliğini kaybetmezdi
Yazık oldu Ali Amca'ya
           
              2
Hakikaten mesele falan değil artık
Dünya meseleleri onun için
Geçen ay hayattaydı
Şimdi ölü
Onu da aldılar,götürdüler
Yıkandı,namazı kılındı,gömüldü
Alacaklısı varsa
Hakkını helal eder elbet
Alacağına gelince...
Umarım dul eşine öderler...
   
                3
Kulübesini yıktılar mezarlıktaki
Tam karşısına da gömdüler
Artık o da öyle bir ruzigar ki
Kendi gitti
İsmi kaldı yaptığı mezarların üzerindeki
Bir de bana verdiği kartvizitteki:
"Mezarcı Ali Dayı
Ali Osman Yıldırım
Her türlü Mezar İşleri Yapılır
Adres:Şehir Mezarlığı"

(Kartvizitteki telefon numarasını her akşam çeviriyorum,açan olursa,eşine bir başsağlığı dileyeyim diye,ama hiç kimse açmıyor.Işıklar içinde kalasın Ali Amca.Anneme ,babama, senden dört ay önce giden mezarcı arkadaşın Hacı'ya selam söyle..Bir gün yine bir araya gelebiliriz umarım...O zamana dek dualarımda olacaksınız.İmza:Deli Kızın)

23 Aralık 2014 Salı

Mezarcı Ali Dayı_2

1937 doğumluymuş.
77 yaşındaymış yani..
Oysa daha birkaç ay önce mezar yapıyordu,bir yandan da eski gücünü bulamadığından yakınarak...
"Bu sene kendimi hiç beğenmiyorum."sözünü birkaç kere tekrarlamıştı.Buna rağmen kasımın ortalarına kadar iyi havalarda her gün mezarlığa gelir,kulübesini kolaçan eder,varsa oradaki diğer mezarcılarla biraz sohbet edip giderdi.Üstelik mezarlığa kadar olan iki kilometreyi aşkın yolu yürüyerek..hem de gidiş dönüş olmak üzere..Ondan daha az yaşlı olanlar bunun yarısı kadar efor sarf etmiyorlar.
Mezarcı olmasına rağmen, küçücükken  kaybettiği ve mezarının yerini unuttuğu kızına bir mezar yapamadığına yanardı.
Hiç kardeşi olmadığı için dünyada kimsesiz olmaktan yakınır,iki oğlunun geçinememesine ise çok üzülürdü.
İlk eşinden çocuğu olmadığı için ayrıldığını,şimdiki eşiyle evlendiğinde doğup küçük yaşta kaybettiği kızının erken ölümünü,ilk eşinin gönlünü kırmasına bağlardı.
Sabahları beni göremezse,gözlerinin beni aradığını, basbayağı kendi kızıymış gibi özlediğini anlatır,elinde o an yiyecek ne varsa,küçük bir çocuğu besler gibi, bana ikram etmek isterdi.
Sabah beni görür görmez hep aynı cümleyle seslenirdi:Mezarlığa kimler gelir?"Sonra cevabını da kendi verirdi:"Ölüler bir de deliler !"Birlikte gülerdik.
Küçükken rahmetli babaannesinin onu öğretmen okuluna göndermeyip camiye hafız olmaya gönderdiğini,eğer okusaydı benim gibi öğretmen olacağını,şimdi torunlarını okuttuğunu anlatırdı.
Birlikte mezarlığı dolaşırken yaptığı mezarları gösterir,taş çeşitleri üzerine bilgi verir,diğer mezarcıların işlerindeki falsoları ya da üçkağıtçılıkları gösterirdi.
Demiryolu işçiliğinden,ayar memurluğuna,taş işçiliğinden mezar yapıcılığına dek geçen koca bir ömürden neler anlatmazdı ki...Onun deyimiyle"Laf lafı açıyor"du.
Pazar günü yıkılan kulübesinin karşısına denk gelen mezarını ziyaret ettim.Mezarcılar çiçeklerle süslemiş,düzgünce biçimlendirmişler.Adını da özenerek yazmışlar baş tahtasına...
"Ben geldim,Ali Amca !"diye seslendim."Deli kızın geldi !"
Birkaç kadife çiçeği diktim,can suyunu verdim,bir yandan da eskiden olduğu gibi sohbet ettim ama artık konuşan sadece bendim.
Işıklar içinde kal Ali Amca,annemle babama selam söyle.Yeniden görüşürüz inşallah !


22 Aralık 2014 Pazartesi

Mezarcı Ali Dayı ­-1

Cumartesi günü annemle babamı ziyaret ettikten sonra,mezarlığın yeni bölümüne doğru gideyim dedim.Merhum dostları da ziyaret ederim ve yeni defnedilenlerden tanıdığım isimler var mı bakarım..Böyle tuhaf insanlar da varmış denilmesin..Şehir büyüdüğü,bazı aşinalarla bağlantı koptuğu için bazen mezarlıkta dolaşırken"Aa,falanca da vefat etmiş !"demek gayet normal olabiliyor...Neyse..
Mezarlığın yeni bölümünde, zaman zaman önündeki sıraya oturup sohbet ettiğimiz kulübenin yerinde yeller esiyor !
Amanın!Ali Dayı görmesin,kimbilir ne kadar üzülür,diyerek ziyareti bitirmiş giderken mezarlık görevlisi Ünal'la karşılaştık.Kulübenin yıkıldığından söz ettim."Orayı biz yıktık,mezarlık yapacağız;zaten Ali Dayı da sizlere ömür,onu da tam kulübenin önüne gömdük !"demesin mi?
O an hissettiklerimi,sabah ayrıldığı aile bireyinin öğleye varmadan vefat haberini alan biri anlayabilir.
İnanamadım.
İki yıldır,annemi de toprağa verişimle birlikte sürekli ziyaret etmeye başladığım mezarlıkta tanıdığım biriydi.Birlikte neler konuşmamıştık ki!
Beni,üç yaşındayken kaybettiği kızının yerine koymuş,bana "kızım!"diye seslenir olmuştu.Sabahları annemin ve babamın mezarına uğrar,ben oradaysam(ki bahar ve yaz sabahları genellikle karşılaşırdık )beni selamlar,hatırımı sorar,dikkatli olmamı tembihler,ondan sonra kendi işine giderdi.
Bazen ziyaretimi ve mezar bakımı işimi bitirince onun kulübesinin yanına gider,mutlaka hazır olan çayını içer,sohbet ederdik.Bazen diğer mezarcılar da katılırdı ve benim Hamlet Sohbetleri diye içimden isimlendirdiğim o dereden tepeden konuşmalarla biraz baba kız gibi olurduk.
Babamı kaybedeli 28 sene oldu.İnsanın babası olması nasıl bir şey unutmuşum.Ali Dayı bana bunu tekrar hatırlatmıştı.
Sanıyorum o da bir daha hiç sahip olamadığı(iki oğlu vardı)kızının yerine koyduğu bana,belki de evde kimseye anlatmadığı neler anlatmamıştı ki !







Sevgili Hakan İmza:85'liyiz Biz

19 Aralık  2014 Cuma günü, şehir mezarlığının şehitlik bölümünde medfun Hakan Türkyılmaz'ın şehitlik yıl dönümüydü.Perşembe günü annemle babamı ziyaret etmek için mezarlığa gittiğimde,Hakan'ın mezarına da uğradım.Ertesi gün ,üç yıldır olduğu gibi,arkadaşları gelecek ve mezarı başında toplanacaklardı.Mezarının mermerini sildim,dökülen çam iğnelerini topladım,ziyaret defterinin olduğu kutuyu kontrol ettim.
Yine devre arkadaşları olan Şehit Ruşen Ülker'in mezarını da sildim.Tabii bütün bunları eski bir bulaşık bezi ve küçük bir kap içindeki suyla yapıyorum;çünkü kış nedeniyle çeşmelerden su verilmiyor mezarlıkta..Üstelik yağmur da yağıyor.Sildiğim mermerin tekrar kirlenmesi de cabası...
Üç yıldır gelen arkadaşlarının temiz bir mezar bulması umuduyla, biraz boşuna ama,çabalıyorum ve ertesi gün dersim olduğu için mezar başı toplantısında bulunamayacağıma,bu arkadaşları bizzat göremeyeceğime de üzülüyorum...
Bütün bunları da küçücük bir kağıda yazıp ziyaret defterinin üzerine bıraktım.Gelecek olurlarsa görürler ümidiyle..Bir de ekledim:"Vaktiniz olursa okulumda bir çay içmeye beklerim.İmza,adres,telefon vs."
Ertesi gün okulda derslere dalmış,sınıftan sınıfa koştururken telefon çaldı.6.derse girmek üzereydik.Bir bey kendini tanıtıyor,yazdığım notu okuduklarını,çok duygulandıklarını,şehit Hakan Türkyılmaz'ın ailesinin evindeki buluşmada kendilerine katılmamı arzu ettiklerini söylüyordu.
Şaşırdım ve sevindim.
Dersten çıkışımın saatini söyledim,gelip alacaklarını söylediler.
Tam 14.50'de,dersten çıkış ziliyle birlikte telefon tekrar çaldı.Aynı ses,okulun önünde beklediklerini söylüyordu.Hemen aşağıya indim.
Orta yaşlı iki bey kapının önünde bekliyordu.Kendilerini tanıttılar.Birisi eski bir öğrencime ne kadar benziyordu.Meğer ağabeyi değil miymiş!Üstelik benim de ilkokul 2. sınıftan arkadaşım...Dünya ne küçük !
Eve vardığımızda bir ev dolusu ziyaretçi oturmuş,hem yemek yiyor hem sohbet ediyordu.Şehit Hakan Türkyılmaz'ın annesi Şermin Hanım Teyze de oğlunun arkadaşlarını izliyordu.Çok dramatik bir görünüştü doğrusu...Şermin Hanım Teyze ne düşünüyordu bilmem,ama  "Demek Hakan şimdi hayatta olsa bu ak saçlı, bazıları oldukça göbekli arkadaşları gibi olacakmış,oysa şimdi olanca gençliğiyle,umut dolu gözlerle fotoğrafından bize bakıyor!" sözleri zihnimde dolaştı durdu...
Beni büyük bir ilgiyle,sevecenlikle,nezaketle karşıladılar,o küçücük kağıttaki sözleri okuduklarını, çok duygulandıklarını,böyle bir sürprizin kendilerini hem çok şaşırttığını hem de çok sevindirdiğini,tanışmaktan ziyadesiyle memnuniyet duyduklarını anlattılar.
Elbette ben de aynı duygular içindeydim.
Üç yıldır arkadaşlarının mezarı başında toplanan ,ziyaret defterinde gördüğüm isimleri karşımda gördüğüm, incelik,vefa ve dayanışma ruhunu yansıtan dostlarla tanışmaktan duyduğum memnuniyeti kendilerine ilettim.Birlikte bir dostluk çayı içtik,Hakan Türkyılmaz'ı andık..
İçlerinden biri de bir şehit babası imiş.Şehit Selahattin Şen'in babası Necdet Şen Bey.Oğlunun arkadaşlarının buluşmasına katılmak için o da İzmit'ten gelmiş.Cumartesi günü mezarlık ziyaretinde Hakan'ın mezarına uğradım,defterin son sayfasını açtım.Necdet Bey de bir cümle eklemiş"Sevgili Hakan,benim oğlumla  cennette buluşun, huzur içinde olun inşallah !"
İlhan Ertekin,Mertaşk Kilciler,Yaşar Dündar,Ömer Uçar,Gürcan Levent,Erim Şirin,Erhan Halıcı,Erhan Canbolat,Vehbi Sermeti,Vedat Bulduk,Mehmet Özcan,Ayhan Girgin,Cengiz Kayın,son iç yılın buluşmalarında bulunmuş olan Haluk Üçok ve 85'liyiz Biz derneğinin başkanı Ferhat İnanç Beyler,çelenklerininizdeki kırmızı beyaz karanfillerin güzelliğinde ömürler dilerim sizlere...

15 Aralık 2014 Pazartesi

Niyazi Bey

Hafta sonu eski bir arkadaşımla birlikte huzurevine ziyarete gittik.
İki hafta önce gidişimde,huzurevi sakinlerinden Sabiha Hanım,Niyazi Bey'in 4.kata taşındığını söylediğinden beri tekrar gitmek için sabırsızlanıyordum.4.kat yatalak hastalarla,bakımı güçleşen,zihin sorunları olanların katıdır.
Daha önce yazmış olduğum üzere kısa bir özet geçmek gerekirse eğer,aktif bir genel müdürlük yaşantısından sonra,emeklilik günlerini huzurevinde geçirmek isteyen Niyazi Bey,huzurevinin en çok ziyaret edilen müstesna kişilerinden aynı zamanda..ya da idi...
Tam bir İstanbul beyefendisi..zarif,kibar,kültürlü..her konuda konuşabileceğiniz,sohbetinden çok keyif alabileceğiniz bir insan...ya da idi...
Arkadaşım Nevin'le birlikte odasının kapısına vardığımda önce görevliden müsait olup olmadığını sordurduk,sonra kapısını tıklatıp odasına girdik,çünkü etiket kurallarına riayet eden ve edilmesini isteyen biridir...ya da idi...
İlk şok, tek kişilik yatağının üzerine çaprazlama yat(ırıl)mış olan ve minicik kalmış  Niyazi Bey'i görünce başladı.Her zaman genel müdür edasıyla koltuğunda hafif mağrur oturan Niyazi Bey, bu kez, çarşafsız yatağa yan uzatılmış,,muhtemelen sonda takılı olduğu için çıplak olan belden aşağısını örtmek üzere üzerine ince bir pike örtülmüş bu insan yığını mı şimdi?
Dilim tutuldu.Kendime hakim olmaya çalışıp,hatırını sordum.Cevap olarak, yaşlı bir adamın kısık sesle okuduğu anlaşılmaz duaları işitebildik.
Tekrar seslenip,hatırını sordum.Tanır gibi oldu,ancak verdiği cevaplar mantığını,belki bilincini yitirmiş bir insanın sözleriydi.
Artık görevde olmayan müdürün göreve getirildiğini,şimdiki sorumlu hemşirenin nezarete atıldığını,kendisine ve aynı huzurevinde kalan yatalak kardeşine komplo kurulduğunu,bütün bunların kendisini şu anda rahatsız eden(bizim göremediğimiz) 'gülenciler'in işi olduğunu...
İki ay önce bayram ziyaretinde sohbet ettiğimiz Niyazi Bey miydi bunları söyleyen?
Annem rahmetlinin duası geldi aklıma:"Allahım aklımı alma !Sen aklıma mukayyet ol!"
Bir ay önce katarakt ameliyatı için Ankara'ya gitmiş,prostatlarındaki büyüme nedeniyle de tedavisine başlamıştı.İki gözündeki kataraktı alınmış,ancak yaşı nedeniyle(82 yaşında)prostat ameliyatı yapılamamış.Başka nesi var ki,bu adamcağız bu hale gelmiş,anlayamadım?Neden böyle kısa sürede demans durumuna geçti?Hafta sonu nedeniyle ortada sorumlu bir sağlık görevlisi olmadığı için de kimseye soramadım.Sabiha Hanımla bile uzun süre oturamadan üzüntüyle ayrıldım.
Niyazi Bey,Allah yardımcınız olsun.Hem sizin hem kardeşiniz Müjgan Hanım'ın...

5 Aralık 2014 Cuma

Gemilerde Talim Var Gözleri Görmeyen Oyuncular Oynar

Çarşamba günü Dünya Engelliler Günü idi.Gün boyunca bizim yöremizde de etkinlikler yapıldı.Eğitim Uygulama Okulunda eğitilebilir engelli öğrencilerin etkinlikleri ile başlayan etkinlik trafiği (ne yazık ki katılamadım,dersim vardı) Engelsiz Eller adıyla açılan standın önünde devam etti.Dükkan demeliyim aslında..Belediyenin yönettiği Cemil Meriç Engelsiz Yaşam Merkezi'ne devam eden engelli bireylerin ürettiği el işleri burada satılacak.Onlar için çok moral verici bir uygulama olacak umarım ki.
Etkinliğin üçüncü ayağı engellilerden oluşan müzik topluluklarının sunulması idi.Kültür merkezindeki etkinliğin elli dakikasına katılabildim.Başlangıçta sıkıcı protokol konuşmaları nedeniyle sabırla beklemek zorunda kaldık.Neyse yirmi dakikayı aşan konuşma faslı bitti,bu kez de tanıtım filmini izledik.
Salonda engelli ve yakınlarından bir de protokol üyelerinden başka kimse olmadığı için o tanıtım filmi de havada kaldı.Çünkü engelliler o güzel mesajları ne yazık ki yine kendilerine vermiş oldular.Kent halkından kimseler yoktu,yani engelli yakını olmayan...
Etkinliğin son bölümü akşamki tiyatroydu.En çok merakla beklediğim de buydu;çünkü oyuncularının çoğunun görme engelli olduğunu duymuştum.Üstelik Tuzla'dan geldiklerini..Turneye çıktıklarını...
Akşam salonda seyircilerin neredeyse hepsi yine engelliler ve yakınlarıydı..Belediyenin günler öncesinden astığı kocaman afişler yine görülmemiş,okunmamıştı,yazık ki...Ah bu ilgisizliğimiz,tepkisizliğimiz...
Oyun iyiydi,hem de çok iyi..Ama asıl oyuncular çok iyiydi..Ahmet Öngen,Geylani Akçay,Hülya Köseoğlu,Nihal Çağlar,Yaşar Türkan,İnci Kaynarpınar..Çok çok iyiydiniz..İsimlerinizi yazmada bir yanlış yaptıysam, benim körlüğüme veriniz...
Tuzla Sanat Sahnesi Benan Tiyatrosu adıyla bu işe kimler emek vermişse ne kadar doğru bir iş yapmışlar..Gerçekten çok ve yürekten bir çalışma ile sahneye çok yakışan oyuncular bize engelli olduklarını unutturdular !Kendilerini tebrik ederken bunu onlara da ilettim..
İlk oyunlarını bize oynamışlar,buradan sonra turneye devam edeceklermiş.
Bulunduğunuz yere Gemilerde Talim Var oyunu gelmişse mutlaka gidiniz ve izleyip,sanatın engelleri nasıl kaldırdığına tanık olun diyorum.
Umarım başkalarına ilham kaynağı olurlar ve böyle gruplar çoğalır,umarım.