28 Mayıs 2018 Pazartesi

Tamamen Doluyuz

Tiyatro sezonu henüz bitmedi..
Uzatmalarda..
İstanbul'dan gelen ödüllü bir oyunu da bu sayede izleme fırsatımız oldu..
Tek kişilik oyunu Efe Erkekli sırtlanmıştı..
Altından da kalktı doğrusu..
Bir buçuk saat süren oyunda sahnede koşturdu durdu..
Becky Mode'un yazdığı oyunda, bir lokantanın rezervasyon görevlisi olan Sam'in aralıksız çalan telefonlara yanıt vermeye çabalamasının yanında şef aşçının kaprislerine de amade olmak zorunda kalışının,noel kutlamalarında yanında olması gereken babasının gönlünü almaya çalışmasının,aynı lokantada çalışan  elemanlardan Stephanie'ye duyduğu hisleri açmaya çabalarının yanı sıra bir de asıl mesleği olarak bellediği oyunculuk seçmeleri için çırpınmasının  öyküsü anlatılıyor..
Asıl ortam Amerika,kişiler Amerika'nın çeşitli sınıflardan kişileri,espriler de aynı coğrafyaya özgü olunca genç kuşağın çok komik bulduğu espriler,salonda pek de gülüşmelerle karşılanmadı..
Arka sıralardan.olasılıkla tiyatrocu dostlardan birkaçının gürültülü gülmeleri salona hareket getirmeye çalıştı..
Ancak yaş ortalaması ortanın üzerinde olan seyirci buna pek de prim vermeyince,oyun doğal akışı içinde, herkesin kendine uygun bulduğu cılız birkaç gülüşmeyle sürüp gitti..
Sahnedeki oyuncu Ankara seyircisini nasıl buldu,bilmeyiz ;ama Ankara seyircisi olarak, biraz yavan bir oyun
olduğunu söylemeliyim..
Oyunun yavanlığını,sesleriyle katkıda bulunan 32 tiyatrocunun(biri de Efe'nin babası Altan Erkekli ve de oyundaki babası bölümünü üstlenmiş) gerçekten eğlenerek telefondaki seslere can  verdikleri bölümler ve sahnedeki oyuncunun onlarla diyalogları gideriyordu diyeyim; ama sık saate baktığımı da belirterek..
Neticede farklı bir bakış,farklı bir ortam,sıyrılmaya çalışan genç bir oyuncunun(Efe Erkekli),genç bir oyuncunun çırpınışını(Sam) aktardığı bir oyun olarak izlenebilir..

Sadri Alışık'ın tiyatro oynadığı yıllardaki bir yakınmasını hatırladım oyunu izlerken..
"George'un Jane'in değil,bizim oyunlarımızı oynamak istiyorum,bizim isimlerimizi canlandırmak.."

Geçenlerde bir yazıda,bir psikolog hanımın günümüzle ilgili bir saptaması vardı..
Bana bir bölümü ilginç gelmişti..
Yeteneksizlik çağı yaşadığımızı,daha doğrusu şimdiki kuşağın yeteneksizlikten muztarip olduğunu,bilhassa da ülkemiz kuşağının..
Son yıllardaki oyunlarımızı,sahnelenişlerini izleyince hak veresim geliyor..
Ancak bu oyundaki Efe Erkekli'ye bir sözüm yok..Elinden geleni yaptı doğrusu..
Benim eleştirim eser ve yönetmenlere;ya da toptan tiyatro yönetimine..

14 Mayıs 2018 Pazartesi

39 Basamak

Eskişehir Belediye Tiyatrosu'nun Ankara turnesinde izleme fırsatımız oldu..
Daha önce başka sahnelerde,başka yönetmenlerce sahnelenmiş elbette..
Biz de Oğuz Utku Güneş'in yorumuyla sahneye konulanı izledik..
Her yönüyle emek verilmiş bir oyundu..
Dört oyuncuyu olabildiğince ekonomik kullanarak onlarca tiplemeyi canlandırtması güzeldi..
Bizim meddahlık yöntemiyle hemen sahnede kılık üstüne kılık değiştiren oyuncuların nefes nefese koşturmaları oyunun temposunu arttırmıştı..

1935'te İngiltere'de geçen bir polisiye kovalamacayı Anadolu'ya uyarlaması da ilginçti..
İzlediği oyundaki kadın öldürülen bir seyircinin(Richard Hannay),bir casus olduğu ortaya çıkan kadının cinayetini ortaya çıkarmak (ve de kendisini  temize) için Akşehir'e yaptığı yolculuk ve bu yolculuk boyunca karşılaştığı çeşitli tipler,onların diyaloglarıyla önümüze serilen Anadolu panoraması,çeşitli Anadolu ağızları ve hepsinin yaslandığı komedi..

İki perdelik oyun toplamda iki saat on dakika sürdü..

Richard Hannay rolündeki Alp Sunaoğlu(Ses tonu çok etkileyiciydi),
Arada seslendirdiği türküyle sesi hiç de fena olmayan Ali Eyidoğan,
Çok başarılı bulduğum ve sesini rahmetli Vahi Öz'e benzettiğim  Hakkı Güneş
Tek kadın oyuncu Gülden Yakut,
O kadar çok tiplemeyi canlandırdılar ki,sayamadık bile..
Sadece izledik ve güldük..

Birkaç esprinin televizyonlardaki skeçlerden ödünç alındığı izenimine kapıldım..
Bir de sürekli tekrarlanan biraz açık diye niteleyebileceğim birkaç espriye gerek var mıydı diye düşündüm..

Ama çok da takılmamaya çalıştım bunlara..
Çünkü gerçek bir emek sarf edilmiş,her ayrıntısı ince ince düşünülmüş bir oyunla her zaman karşılaşmıyoruz..
Dekor,kostüm,ışık,ses,koreografi
..bütün ayrıntılarda emek veren herkese de teşekkür etmem gerek,ellerine sağlık..
Eskişehir Belediye Tiyatrosu bizleri hayal kırıklığına uğratmadı hiç..
Eskişehir için;ama aslında hepimiz
için ne kazanç !
Alkışlıyorum !

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Bir Yarışın Anatomisi

Dün koşuldu..
Yani Hıdrellez'de..

Gordion Yarı Maratonu..
İsteyen 21,isteyen 10 kilometrelik etabına katıldı..
Yaşadığımız şehirde ilk kez düzenlenen ve ciddi bir hazırlık yapılan maratonun ilginç olan bir yönü de katılımcılar arasında yıllardır adını duyduğumuz ünlü atletlerin olmasıydı..
Veli Ballı..
Mehmet Yurdadön..
Zeki Öztürk..

Bir de benim adlarını duymadığım ama atletizm dünyasında adları iyi bilinenler:
Haydar Doğan,Gazi Aşıkoğlu,Necdet Ayaz,Gülten Ayaz;

Çocuk felci nedeniyle engelli olan ama bu engeli aşıp beş kıtada bütün maratonlara katılan Yavuz Çap,
Emekli albay ve milli atlet Metin Değirmenci,
Milli atlet Elif Tozlu..
İstanbul'dan gelen sınıf öğretmeni atlet Necla Erbay,
2006'da annesini kaybettikten sonra koşuya başlayan ve uluslararası maratonlarda koşan Emine Semra Hanım,
Daha ilginci kıdemli kadın atletler Bakiye Duran,Ülker Mutlu,
1984'te Avrasya Maratonunu koşan ve kezenen ilk Türk kadın atlet olan Serap Aktaş.
Bu arada sporcuların üçü de Kıbrıs gazisi imiş..

Bir de günün sürprizi(yani benim gibi bu konunun cahilleri için) Salim Dündar..
Yıllar önce hafif müzik şarkıcısı olarak bildiğimiz Salim Dündar da atletizmde bilinen bir isimmiş..
Hem de ilerleyen yaşına rağmen..
1977'de ,kendisi de atlet olan Ahmet Gülhan tarafından yönlendirilmiş,40 yaşındaymış o zaman..
Şimdilerde 80 yaşını sürüyor olmalı..
O akşam yemekte ünlü Aynalar şarkısını söylerken sesi kırk yıl öncesinden farksızdı..
Coşkuyla alkışladık..
Bu arada Ahmet Gülhan'ın Devekuşu Kabare Tiyatrosu kurucularından biri olmaktan öte,sporcu olduğunu öğrenmek hepimizi şaşırttı..
Bir zamanlar ne kadar çok niteliği bir arada barındıran Cumhuriyet gençleri yetişiyormuş meğer..
Şimdilerde bunlara ne çok hasretiz..

Cumartesi ilçemizde konaklayan sporcular,pazar günü koşuda yerlerini aldılar..
Halkın da katıldığı maraton daha çok şenlik havasında geçti..
850 civarında katılımcı vardı..
İçlerinde  Irak,Erbil'den gelen bir atlet,Etiyopya'dan gelen iki atlet de vardı..
Zaten yarışın birincisi de Etiyopyalı atlet oldu..
Yani şimdiden uluslarası oldu bile Gordion Yarı Maratonu..
Ben de 10 kilometreyi yürüyerek aşmak niyetiyle gittim..
Yürüdüm..
Ancak yarışma organizasyonuna başvurmadığım için, herkese dağıtılan rulman biçimli  madalya bende yok..
Onun yerine engelli koşucu,daha doğrusu yürüyüşçü Yavuz Çap'la birlikte bütün etabı birlikte yürüyüp hem ona eşlik ettim hem yoldan papatya topladım..
Topladığım papatyaları da, arabalarıyla beni eve kadar bırakan  yeni evli ve nazik bir çifte hediye ettim..
 Maraton yolu olarak belirlenen köy yolunun iki yanı gelincik ve papatyalarla donanmış,yanı başındaki yemyeşil ekin tarlalarıyla enfes bir manzara sunuyordu..
Maupassant'ın Kırlardaki Kaymakam'ı gibi manzaranın güzelliği nedeniyle geliş sebebini bir yana bırakıp çiçek toplamak daha cazip geldi doğrusu..
Hem de kendisine eşlik ettiğim engelli sporcunun hızı ancak o kadardı..

Sonuçta kendi hızımda iki saatte aşacağım mesafeyi iki buçuk saatte tamamladık..
Engelli sporcu madalyasını ve sunulan diğer armağanları aldı..
Ben de eve dönmek için yola çıktım..
Bu türlü koşuların ne çok meraklısı olduğunu görmek ise çok öğreticiydi..
Yaşadığım şehrin sorumlu yöneticileri de bunu gördüler ve anladılar sanırım..
Eğlenen,evlenen,yarış ciddiyetiyle kendini adadığı koşuda terleri şortunun ucundan damlayanlar,ileri yaşlarına rağmen bu tutkudan kopmayanlar..
Koşuyu ödül avcılığına dönüştürenler ya da tam tersine yararlı bir amaç için koşanlar..
Etap boyunca yanımdan sel gibi akan yüzlerce insanı izlemek ilginçti..

Evlenen sözünü boşuna yazmadım..
Sponsor firmalardan birinin hediye çeki kurada kendisine isabet eden bir genç,birlikte koştuğu kız arkadaşına mikrofondan evlilik teklif etti..
Yüzlerce kişinin alkışları arasında cebinden çıkardığı yüzüğü kızın,yani artık nişanlısı olan kızın parmağına taktı..
Bu arada arkadaşları kızın önünde diz çökmesi için tezahürat yapıyordu..
Olaydan haberli olan arkadaş grubu kız için  beyaz çiçeklerden bir taç hazırlamış.kızın başına kondurmuştu bile..
Taze nişanlılar alkışlarla meydandan ayrılırken kızcağız yüzüğünü öpüyordu..
Yeni nesil yeni gelenekler oluşturuyor demek ki..

Herkes için güzel bir Hıdrellez Günü olarak anılarda kalacak olan koşu fotoğrafları için de 10 kilometrelik etabı hem koşan hem fotoğraf çeken Arruzo'ya (Arzu Koloğlu)teşekkür ederim..