18 Kasım 2016 Cuma

Türküm Ne Mutlu Bana

Akşam Kültür Bakanlığının Türk Dünyası Korosunun konseri vardı..
Haftalardır canımı yakan sol bacağımın derdini kenara koyup gidip izledim..
Bir saat kadar süren konserde Tataristan türküsü de vardı,Türkmen mahnisi de;Kırgız ezgisi de vardı,Kırım ağıdı da..
Hem dinledik,hem eşlik ettik,becerebildiğimiz kadarıyla..
Salon doluydu neyse ki..
Seyirci de keyifli..
Alkış bol olunca sahnedeki koro da keyifli oluyor ve konser daha da güzelleşiyor..
Bu kez de öyle oldu..
Klişe tanımıyla,dışardaki buz gibi havaya inat,içerde sıcacık bir hava vardı..
Türküler hepimizin içini sıcacık etti..
Bir de aralara serpiştirilen danslar..
İzlemesi de dinlemesi de keyifliydi hasılı..
Konserin sonuna doğru,rahmetli Yıldırım Gürses'in "Türküm Ne Mutlu Bana" adlı şarkısı seslendirildi..
Yıllardır bildiğimiz  bu şarkının söylenmesiyle birlikte salondaki havanın nasıl değiştiğine şaşırarak şahit oldum..
Önce adeta salonda bir heyecan rüzgarı esti..
Sonra bütün salon koro halinde şarkıya eşlik etti..
Şarkı bittiğinde de bir alkış fırtınası..
Şarkı adeta bir hasreti dindirmişti..
Bir duygu patlaması yaşanmıştı..
Bütün salon tek yürek..

16 Kasım 2016 Çarşamba

ıl Sıgnor Bruschıno

İyi ki opera var..
Cumartesi günkü Felatun Beyle Rakım Efendi adlı oyunun yarattığı hayal kırıklığından sonra pazar günü gittiğim opera ruhumuzu yıkadı adeta..
Rossini'nin bir perdelik operasını Leyla Gencer Sahnesi'nde izledik..
Bir salon dolusu olmasak da fena değildik..
Matinede opera bulmak,çölde su bulmak gibi olduğundan böyle fırsatları kaçırmamak gerek..
İki haftadır sol bacağım bana hayatı dar etse de dişimi sıkıp gittim ve izledim..
İyi de etmişim,etmişiz..
Çocuklarını kapıp gelenler de vardı..
Çok hoşuma gitti..
Gerçi üç,dört yaşlarındaki küçükler pek dayanamadılar ama..
Biz kulaklarımız güzel seslerle,aryalarla yıkanarak izledik,dinledik..
Evlerimize de pek bir mutlu ve keyifli döndük..
Seslerinize sağlık Beran Sertkaya,Kamil Kaplan,Emre Uluocak,Aslı Kıyıcı..

Felatun Bey ve Falan Filan

Liselerde 11.sınıfların ders konularından biri Ahmet Mithat Efendi ve romancılığıdır..
En önemli eseri olarak da 'yanlış Batılılaşma' diye tanımlanan bir konunun işlendiği Felatun Beyle Rakım Efendi adlı romanı anılır..
Bu yıl Ankara Devlet Tiyatrosu repertuvarına alınmış..
İlk günden beri de seyirci ilgisiyle karşılanan bir oyun oldu..
Ben de izledim..
Sonuç felaket..
Ankara Devlet Tiyatrosu son iki yıldır hayal kırıklığı yaratma rekoru kırma peşindeydi..
Bu yılla birlikte emeline ulaşacak gibi görünüyor..
Romanı almışlar,konuyu güzelce özetlemişler,kostümcüye parlak ve güzel çeşit çeşit kostümler ısmarlamışlar..
Orada kalmışlar..
Televizyonlarda bol miktardaki seviyesiz parodimsi programların taklidini sahneye taşımışlar..
'Yanlış Batılılaşma'konusunu olabilecek en 'müptezel'anlatımıyla sergilemeyi seçerek,yeni osmanlı tezinden girmiş,biz Türküz,böyle yaşarıza dek çeşitlemelerin işportasına geçmişler..
Böylece, kendilerinden beklendiği gibi mi bilmem ama ortaya karışık her şeye barışık,ne idüğü belirsiz bir tuhaflık çıkarmışlar..
Sorun yönetimde mi,yönetmende mi,yoksa hepsinde mi bilmem;ama oyunculara ve seyircilere ayıp oluyor,beyler!
Uzun lafın kısası,izleyelim mi diyenlere,ben de diyorum ki:
Televizyondaki basitlikleri pek bir beğeniyorsanız,bu oyuna da bayılırsınız..
Yok hiç almam,alana da mani olmam diyorsanız,bu oyunu da almayın!

14 Kasım 2016 Pazartesi

Radyasyon Mahkumları

Dün yine hastanedeydim..
Bu kez kemik sintigrafisi için..
Ondan üç gün önce kontraslı mrg için..
Ondan bir hafta önce mr için..
Artık boş vakitlerimde hastanelerdeyim yani..
Sol bacak kasılmasıyla başlayan hikaye bakalım nerelerde bitecek?
Sabah onda nükleer tıp önünde başlayan bekleme çilesi öğleden sonra üçte mr masasında göğsüme bırakılan bir kağıt ve damarlarımda,sanırım,hala dolaşan radyoaktif maddeyle bitti..
Koca bir bekleme salonunda oturup bekleyen biz kader mahkumlarının yabancılığı, adlarımız okunarak içeri alınıp damarlarımıza enjekte edilen (eskiden zerk edilen derdik) radyoaktif maddeden sonra( kapatıldığımız desem yalan olmaz)radyasyon bölgesi odasında geçecek üç buçuk saatlik bekleyişle, zorunlu ahbaplığa döndü..
Dışarda birbirini hiç tanımadan yan yana oturan bizler içerde dertleştik,söyleştik,birbirimize yaklaştık..
Dışarda bizi bekleyen yakınlarımıza ya sabır çektiren uzun saatler bizim için sohbet ve dert dinleme seansı oldu..
Ah ne dertler,ne hastalıklar varmış meğer,benimkine çok şükür dediren!
Bu arada sürekli su içiyor ve tuvalete taşınıyoruz..
Biz radyasyon yayar canlılar için koridorun sonuna itilmiş bekleme salonunun bir bölümü de iki kabinli tuvalet olarak düzenlenmiş..
Kadın ve erkek ayrımı olmaksızın aynı tuvaletleri kullandık hiç çekinmeden ve hastalığın zorunlu yakınlaştırmasıyla..
Neredeyse yirmi dakika arayla yapılan bu tuvalet ziyaretleri arasında da sohbetler hiç kesilmedi elbette..
Kimi bizden uzak duran,kimi yaklaşmaktan çekinmeyen sağlık görevlileriyle olan hallerimiz de başka bir komediydi..
Sonunda bedenimizde yaymaya devam ettiğimiz radyoaktif maddeyle şehre  ve evlerimize dağıldık..

Son Yaprak

Küçük amcam vefat etmiş..
Ailenin baba tarafından son fert de sonsuzluğa göçtü demektir..
Annelerini yani babaannemi kırk  küsur yıl önce kaybetmişlerdi..
Babalarını da otuz küsur yıl önce..
Kız kardeşleri de yani halalar da erken gitti..
Sonra yaş sırası ile en büyük erkek kardeş yani babam gitti yanlarına neredeyse otuz yıl önce..
Onu bir küçük biraderi olan ortanca amcam izledi birkaç yıl sonra..
Geçen aralık ayının sonlarında diğer ortanca amcam da onlara katıldı..
Hayatta kalan son büyüğümüz dediğimiz,ailemizin fıkralarına konu olan amcam da onlardan uzak kalamamış olmalı ki, yıl geçmeden sonsuzluk kervanına atladı..
Işıklar içinde ol amca,senden önce gidenlere selamlarımızı söyle..
Yeniden görüşünceye kadar senden ve bizden önce giden sevdiklerimize selamlarımızı söyle..

10 Kasım 2016 Perşembe

10 Kasım'da Hastanede Atamızı Andık

10 Kasım'da hastanedeydim..
Muayene saatini beklerken anonslar da başladı..
Saat 09.05'te hastane önünde yapılacak törene hastane personeli davet ediliyordu..
Şimdiye dek hep okullarda yapılan törenlere katıldım ya da bizzat tören hazırladım..
Şimdi hastanede olduğuma göre burada yapılacak olana katılmak üzere ben de aralarına karıştım..
Atatürk Köşesine mor renkli kasımpatılar serpiştirilmiş..
Fizik Tedavi Servisi'nin görevlileri gönüllü olmuş bunun için..
Çiçekleri getirmiş ve düzenlemişler..
Kalabalık topluluk doktor,hemşire ve diğer hastane görevlilerinden oluşuyordu..
Bir görevli günün anlamını belirten konuşmasıyla hepimizi  Atatürk için saygı duruşuna davet etti..
Sonra da İstiklal Marşımızı okumaya..
Güvenlik görevlisi bayrağı gönderde yarıya indirirken,polis arabasının sirenleri de çalıyordu..
Kısa süren törenin ardından herkes işinin başına döndü..
Ben de muayene olacağım doktorun odasına yöneldim..
Koridor başındaki diyetisyen hanım da o sırada odasındaki televizyondan Ankara'daki töreni izliyordu..
Televizyondaki saygı duruşu anonsuyla odasında o da ayağa kalkıp saygı duruşuna geçti..
Hemen sonrasındaki İstiklal Marşımıza da hafif sesle odasında tek başına eşlik etti..
Açık olan kapısından ben de izledim..
Sevinerek..
Atamız bütün yurtta saygıyla anıldı..
Hastanede de..
Kapısında hastaların saygıyla beklediği doktor odalarında da..


1 Kasım 2016 Salı

Merhaba Ruşen Biz Yine Geldik

29 Ekim Cumartesi günü bütün yurtta Cumhuriyet Bayramımızın 93.yıl kutlamaları vardı..
Aynı saatlerde şehir mezarlığının şehitlik bölümünde de küçük bir tören yapıldı..
29 Ekim 1989'da şehit olan Jan.Tğm. Ruşen ÜLKER'in şehitlik yıldönümünde devre arkadaşları,annesi,sevenleri,sayanları mezarı başında toplandılar..
Müftülükten bir görevlinin duasının ardından şehidin ziyaret defteri bugünün anısına yazıldı,gelen on üç arkadaşı tarafından imzalandı..
Kocaman bir karanfil çelengi de mezarın üzerine bırakılarak vedalaşıldı..
Henüz 26 yaşındayken el bombasının patlamasıyla şehit olan Ruşen'in annesi Gülümser Hanım'la bu kez tanışma fırsatı bulabildim..
Oğlunun kaybı üzerinden 27 yıl geçmiş..
Kocasının ise 31 yıl..
Çocuklarının en küçüğü Ruşen'miş..Nişanlıymış..Bir öğretmen hanımla..
Bütün hayaller,umutlar onun ölümüyle yıkılmış elbette..
Diğer çocukları şehir dışındalarmış..
Yalnız yaşıyormuş..
Üstelik çok da yakın oturuyormuşuz..
Bu kendisini zaman zaman ziyaret edebilirim demek oluyor elbette..
Yani umarım..
Arkadaşlarıyla tekrar görüşmemiz ise, kısmetse, 19 Aralık'ta Hakan TÜRKYILMAZ'ın şehitlik yıldönümünde olacak..
Duygu dolu bir buluşmaydı..