29 Aralık 2017 Cuma

Biz Vatan Uğruna Ölenlerdeniz

Çarşamba akşamı konserdeydik..
27 Aralık Atatürk'ün Milli Mücadele ateşini Ankara'ya taşımasının 98. yıldönümü..
DOB da bu günün önemine atfen Ankara 1923 adıyla bir konser düzenlemiş..
Aslında konser adını,Ankara Kulübü Derneği'nin bestelettiği eserin adından almış..
Program kitapçığından okuduk..
Mustafa Erdoğan'ın bestelediği eserin metin yazarı da Gülce Çelik Erdoğan imiş..
Nezin Seçkin de orkestrayı ve koroyu yönetti..
Koca sahneyi dolduran 38 hanım,37 erkek koriste 60 kişilik bir orkestra da katılınca pek etkileyici olduğunu söylemek gerek..
Metin Turan'ın davudi sesinden de Karaşar zeybeği'ni dinledik..
Şimdiye dek sözlerine pek kulak vermemişim..
Salonda çok etkileyici geldi..
Hele de:
"Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz
Biz vatan uğruna ölenlerdeniz !" nakaratı..
(Sonra internette okuduğuma göre aslında milli duygularla ilgisi olmayan bir türkü imiş ya neyse!)
Bir saati aşkın konserden Sakarya Marşı'nı söyleyerek çıktık sokaklara..



"Hürmet sana ey şan dolu sancağım
Baştan başa arza hakim ol şahım
Türk ordusu, Türk ordusu sayende
Sakarya'da kurtuldu şan otağım


Dünyalar bedeldir mah cemalin
Allahına emanettir Kemal'im !

 O sevimli yüzün asla solmasın
Hiçbir vakit kalbin yasla dolmasın
Ey mert asker durma,durma ileri
Vatanında bir tek düşman kalmasın

 Dünyalara bedeldir mah cemalin
Allahına emanettir Kemal'im !"




27 Aralık 2017 Çarşamba

Sıladan Kışlaya Selam Var

Geçenlerde eski bir öğrencimin annesiyle karşılaştık..
Hemen evinin önündeymişiz..
Bir kahve içmeye davet etti..
Uzun bir kahve sohbeti oldu..
Eşi asker..
Van'da..
Birkaç gün sonra da aklıma gelen bir düşünce için yine onu aradım..
Askerlerimize,onun eşi aracılığıyla yeni yıl paketi göndersek nasıl olur,diye..
Eşiyle konuşmuş..
Beni aradı..
Eşi teşekkür ettikten sonra,bu gönderiyi Elbab'daki askerlerimize yönlendirmenin daha uygun olacağını söylemiş..
Elbab'dan isim ve adres bulunursa memnuniyetle göndeririz,dedim..
Akşam üzeri isim de adres de ulaştı..
Haydi bakalım,kolay gelsin..

Pazartesi hevesli öğrencilerle birlikte alışveriş planı yaparak başladık..
Sonra alışverişimizin askerler için olacağını düşünerek yanlış yapmayalım diye,asker eşleri ve emekli askerlerle konuştuk..
Çamaşır  ve çorapların ne renk olacağından,ilçemizi temsilen en uygun hediyenin ne olacağına kadar..
Her renk çorap giyilemiyormuş,siyah renk zorunluymuş..
Dikiş seti uygun bir hediyeymiş..
İskambil kağıdı,tavla,tombala amacını aşarmış..
İlçemizin ürünleri buğday,soğan,pancar,kavun ve ayçekirdeği..
O halde gidebilecek en uygun ürün çekirdek..
Üstelik gerçekten lezzetlidir de..
Ve de hafif,diğerlerine göre..
Yılbaşı süslerini de paketlerimizi renklendirmek için ekledik..
Biz kolileri hazırlarken eski öğrencilerimden dört genç hanım da okula ziyarete gelmişlerdi..
Heveslendiler,onlar da birer mektup yazdılar askerlere..
Sonra paketlemeye de yardım ettiler,sevinerek..
Dört koli oldu..

Hafta içi kendisiyle görüştüğüm PTT müdürü Veli Bey,bir jest yaparak koli gönderi masrafını üzerine almıştı..
Dolayısıyla bu konuyu hiç dert etmedik..
Kolilerimizi sardık,bayrak töreninden sonra da,iki öğrenciyle birlikte,müzik öğretmenimiz Halil'in arabasına doluşarak götürüp PTT'ye teslim ettik..
PTT'de koli teslimi için sıra beklerken baktık,yeni yıl kartpostalları masaya yığılmış,isteyen alıyor..
Biz de dört tane seçip yazdık ve her kolinin üzerine bantlayarak yapıştırdık..
Bu arada konuşmalarımızı duyanlar ilgileniyor,sorular soruyorlardı..
Hepsine neyi,neden ve nasıl yaptığımızı anlattık..
Genç bir hanımın gözleri dolu dolu idi,asker eşi miydi,bilmiyorum..
Kargo görevlisi hanım,bize çok yardımcı oldu,kolilerimizi tekrar açtırmadı,telefonla fotoğraf çekmek istediğimizi ancak yanımızda buna uygun telefon olmadığını duyunca,telefonunu çıkarıp verdi..
Bu sayede kolilerimizi gönderdiğimizi hemen alıcıya mesajla bildirdik..
İnternetten kolilerin teslim edilişini takip edebileceğimizi söylediler..
Elimizde makbuzlar pek mutlu olarak dağıldık..
Pazartesi teslim edilmiş gönderilerimiz..
Dün de bir mesaj okudum internette..
Gönderdiğimiz kolilerin teslim edildiği birlikte eski bir öğrencimiz asker olarak bulunuyormuş..
Hem memleketinden hem de eski okulundan kendilerine hediye paketleri geldiğini söylediklerinde inanamamış,doğru olduğunu görünce de sevincini satırlara dökmüş..
Okuyunca da biz çok mutlu olduk elbette..
Bütün askerlerimize selam ve sevgilerimizi  ve yeni yılın hepsine sağlık ve esenlik içinde sevdiklerine ve yurdumuza kavuşmayı nasip etmesi dileklerimizi iletiyoruz ..



26 Aralık 2017 Salı

Sevgili Hakan,Seni Anmaya Geldik

19 Aralık'ta toplandılar..
21 kişi..
85'liyiz Biz Derneği'nin üyelerinden gelebilenler yani..
31 yıl önce şehit olan arkadaşları Hakan Türkyılmaz'ı anmak için..
Henüz gencecik bir teğmen olarak İpsala'da  görevli iken,yaşanan sınır çatışmasında bir Yunan askerinin ateşiyle şehit düşmüş,annesiyle babasını sonsuz kederlere gark etmişti..
Babası çok uzun yaşamadı..
Oğlunun şehitlikteki mezarının yakınına defnedildi..
Annesi ise hiçbir zaman unutmadı oğlunu..
Arkadaşları ölüm yıldönümünde geldikleri zaman evini açıp oğlunu ağırlar gibi onları ağırladı..
Gözlerinden sızan yaşları sessizce silerek..
Bir yandan da oğlunun arkadaşlarının iyi ağırlandıklarından emin olmak için kızına,gelinine  talimatlar vererek..
Son olarak 19 Aralık 2016'da oğlunun 30,şehitlik yıldönümünde evini açmış,ikramlarını hazırlatmış,köşedeki sandalyesine oturup beklemişti..
Oğlunu bekler gibi..
Vefalı arkadaşları mezar başındaki anma töreninden sonra eve geldiklerinde ne çok sevinmişti..
Artık evden çıkamıyordu,konuşamıyordu,oğlunun mezarını ziyaret edemiyordu;ama oğlunun arkadaşlarını da o evde ağırlamadan göndermek istemiyordu..
Bu nedenle yüzündeki memnuniyet ifadesi ziyaret boyunca silinmedi,gözyaşlarının sızması da..

Yaşlı yüreği bundan sonra çok dayanamamış zaten..Bir ay sonra eşinin mezarının yanına onu da defnetmişler..
Yazık ki duymadım..
Oğluna ve eşine kavuştu,diye de sevindim..

Bu yılki anma buluşmasına dernek başkanları,nezaket göstererek beni de davet etti..
Sevinerek katıldım..
Öğleye kadar dersim olmadığı için hiç bu kadar sevinmemiştim..
Kalabalık grup,mahalle camimizin din görevlisi Hikmet Hoca'nın duasını takiben yine aynı davetle karşılaştı..
Hakan'ın annesi Şermin Hanım Teyze artık yoktu ama gelenek de bozulamazdı..
Evde diğer oğlu İlhan,eşi ve kızkardeşi,genç Türkyılmaz'larla birlikte kocaman bir davet sofrası hazırlamış,bekliyorlardı..
Bir de sürprizle..
Hakan'ın fotoğraflarından oluşan bir sinevizyonla birlikte..
Salondaki yaşlı başlı ,çoğu emekli askerler birden otuz yıl öncesine döndüler..
Fotoğraflarda kendi gençlikleri de vardı..
Evdeki ağır havayı dağıtan takılmalar,şakalar da öyle başladı..
Hakan'ı andılar,rahmetli babalarını ve annelerini andılar..
Çokça da,şimdi sayısı azalmış,üzerine karlar yağmış saçlarından kayıp düşmüş gençlik günlerini andılar..
Ve 32.yılda yine buluşmak ümidiyle dağıldılar..

Hakan'ı İpsala'daki 1.HudutTaburu kışlasının askerleri de anıyorlar..
Hem de her fırsatta..
Adı kışlaya verilmiş..
Orada askerlik yapan bir delikanlının ekşisözlük'e üç yıl önce yazdığı küçük yazıda okudum az önce..
Hatta Hakan'ın şehitliğiyle sonuçlanan çatışmadan sonra ferre kupürü denilen yerdeki Yunan bölüğünün basılıp Türk topraklarına katıldığı da eklenen bilgiler arasındaydı..

Sevgili Hakan ve Bütün Aziz Şehitlerimiz,Ruhlarınız Şad Olsun!

Halit Can Türkan

Dün sabah bayrak töreninden sonra Halil,müzik öğretmenimiz,söyledi..
"Halit'i duydun mu?Vefat etmiş.."diye..
Dondum kaldım..
Nasıl yani..

Tıp öğrencisiydi..
Son sınıftaydı..
En son görüştüğümüzde ikinci sınıfa geçmişti..
Çok zayıflamış görüp sormuştum..
"Hocam,adamı zayıflatıyorlar..On beş kilo verdim.."diyerek derslerin zorluğundan yakınmıştı..
Bir de üniversite sınavlarına hazırlanmanın şimdi kendisine ne kadar kolay geldiğinden dem vurmuştu..
Liseden mezun olduğu yıl kazanamadığı için kendini kampa almış,bir yıl boyunca çalışıp Gazi Tıp Fakültesi'ni kazanmıştı..
Hem de o sene ilçede birinci olarak..
Hepimiz sevinmiştik elbette..
Yolda karşılaştığımızda tebrik etmiş, biraz da takılmıştım..
Gittiği dershane reklam olarak onun resmini  afişlere bastırıp her yere astırmıştı..
Kimi densizler de resimdeki gözlerini kalemle delmiş,çizmişlerdi..
Ben de görmüştüm o afişlerdeki gözleri çizilmiş halini elbette..
Kızıyordu..
"Ne çok sevmeyenim varmış,hocam!"diye..
Son olarak da internet üzerinden yazmışım ona..
6 Ocak'ta, doğum gününü kutlamışım..
O da cevaben teşekkür etmiş..

Dün öğretmenler odasında bulunan eski bir velimiz de hatırlattı..
Hep birlikte Huzurevi'ne ziyarete gidişimizi,Halit'in orada bağlama çalışını,yaşlıları eğlendirişini
..

Bir varmış,bir yokmuş..
Halit Can da artık yok..
Onun için çıkan haberleri okudum..

Böbrek yetmezliği nedeniyle üç aydan beri tedavisi süren Halit, gelişen komplikasyonlar sonucu 23 Aralık'ta ölüme yenik düşmüş..
Son sınıf öğrencisi olduğu Gazi Tıp Fakültesi onun için bir vefat yazısı koymuş resmi sitesine..

İçimden bir tel daha koptu..

20 Aralık 2017 Çarşamba

Ermişler ya da Günahkarlar

Bu kez uyumadım..
Zaten bir perdelik bir oyundu..
Bir de Hayvan Çiftliği'ndeki oyun yönetimiyle hayran olduğumuz Barış Erdenk sahneye koymuştu..
Gözlerimi kocaman açıp izlemeye başladım..
Birkaç dakika sonra da hatırladım..
İki sezon önce izlemiştim bu oyunu..
Sonu sürprizli bitiyordu..
Hem oyunu hem izleyicilerin tepkisini izleyerek oturdum yerimde..
Bir akıl hastanesinde psikoterapi seansını anlatan bir oyun  bu..
Ancak sonuna kadar bunu anlayamıyorsunuz..
Bambaşka bir şey izlediğinizi zannederken son sahnede her şey ortaya dökülüyor..
Siz seyirciler de ters köşe oluyorsunuz haliyle..
Dolayısıyla kim oynarsa oynasın zaten enteresan bir oyun..
Bir de son sahnede dekorun da birden değişmesi;hatta zaman zaman çerçevelerdeki resimlerin birden başka bir şeye dönüşmesi gibi dekor sürprizleri etkiyi iyice arttırıyor..
Emre Satı'yı dekor uygulaması için kutlamak gerek..
Ancak küçük çocuklar izlememeli..
Bir de yüreği ve midesi yufka olanlar..
Kanlı sahneler var..
Şiddet dolu sahneler var..
Bazı hanım seyircilerin midesi bulandı,bir süre bakamadılar örneğin..
Zaman zaman yerinizden kalkıp işkenceye uğrayan karakteri kurtarma güdünüzü bastırmak için siz de oturduğunuz koltuğun koluna yapışıyorsunuz..
Bu oyun da böyle bir şey..
Sonuçta herkes  iyi bir oyun izleyerek salondan ayrıldı..
İzmir Devlet Tiyatrosu'nun turne oyunuydu..
Biz memnun kaldık..
Umarım onlar da Ankara seyircisinden memnun kalmışlardır..

13 Aralık 2017 Çarşamba

Yeraltından Notlar

Geçen hafta sonu tiyatro adresim Şinasi Sahnesi'ydi..
Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar adlı eserinin sahne uyarlamasını izlemek üzere..
Ancak utanarak itiraf etmem gerekirse, ilk perdede uyku bastırdığı için, kafam düşe düşe uyukladığımdan, sadece ikinci perdeyi izleyebildim ..
Dolayısıyla bütün yazacaklarım ikinci perdeden yola çıkarak..
Yazıya eklediğim bu fotoğraflar da ikinci perdeden..

Sürekli diyalogla dolu olan bir oyun olarak oyuncuyu zorlayan bir oyun..
Erdinç Doğan'ın rejisinde,
Murat Çıdamlı da  Bay X olarak elinden geleni yaptı..
Yönetmen sadece başrol oyuncusuna yüklenmemiş,yan rol oyuncularını da ön plana taşımış..
Dolayısıyla Suat Karausta,Aslı Artuk Şener,Berk Baykut,Petek Ocakçı'nın da hakkını vermek gerek..
Yani  oyunu beğendim..
Dekor ve kostümler kadar oyunda kullanılan  kuklalar da oyunun izlenirliğinde etkiliydi..
Kerem Çetinel'in(Dekor),Çevren Sarayoğlu'nun(Kostüm),Ayten Öğütçü'nün(Kukla tasarım-üretim)hakkını da teslim etmek gerek..
Ve emeği geçen diğer herkesin..
Keşke ilk perdeyi de tam bir uyanıklıkla izle-
yebilseydim de bu yazıyı da hakkıyla yazabilseydim..
Ceza olarak kitabı okuyayım ..

4 Aralık 2017 Pazartesi

Giydirici

İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun turne oyunu..
Bir haftalığına Ankara'da Küçük tiyatro'da konuktu..
Hafta sonunda gidip izledim..
İstanbullu oyuncuların havasını soludum(k) iki buçuk saat boyunca..
Hakan Çimenser'in hem yönetip hem oynadığı oyunda herkesin rolünün abartılmadan,kalın çizgilerle çizilmeden vurgulanması güzeldi..
Elbette üç kişinin rolü daha öne çıkıyordu ;ama diğerlerinin etkisi olmadan onların öne çıkmaları da anlamsız olurdu doğrusu..
Celal Kadri Kınoğlu'nu ilk olarak Türkan şoray ve Haluk Bilginer'in oynadıkları o dizide, Tatlı Hayat'ta izlemiştik..
Yıllar sonra,Müşfik Kenter rahmetli olunca,onun oynadığı Bir Garip Orhan Veli'yi sahneleme nöbetini devraldı..
Henüz izleme fırsatı bulamadım,o nedenle Müşfik Kenter'den sonra nasıl bir oyuna dönüştü,bilemeyeceğim..
Giydirici'de de gerçek bir kişiyi,oyunu yazarı Ronald Harwood'u canlandırıyordu..
Oyun kitapçığından okuduğum kadarıyla,enteresan kişilermiş,'Sir' ve onu
giydiren kişi..
Sir, ünlü bir tiyatro sanatçısı..
 Giydiricisi de hayatını ona adayan bir yardımcı..
Ama ne yardımcı..
Oyuncunun sakalını peruğunu tarayıp düzelten,kostümlerini temizleyip hazır eden,repliklerini tekrarlayıp onunla ezber çalışan,morali bozuksa(ki genellikle öyle)moralini düzeltmek için binbir lafın belini büken,onu yatırıp uyutan,yediren,içiren,sahneye çıkma korkusu yaşışorsa(ki sık sık yaşıyor oyuncu)ona sahne kenarına dek eşlik edip,yüreklendiren,eşiyle tartışıyorsa ikisinin arasını bulan bir 'lüzumlu adam',,
Dolayısıyla replikleri en çok olan rol 'giydirici'nin..
Üstelik oyun metni uzun,iki buçuk saat..
Biz seyirciler için güzel olan bir şey de şu:Oyunda hem işin kulisini hem de perde önünü izliyoruz..
Yani iki türlü oyunculuk..
Hem sahnede 'rol keserken'..
Hem de kulise geçtiğinde doğal haline geçmiş gibiyken..
İkisini de canlandırması gerekiyor..
Hele bir de sahnedeki oyun Shakespeare'in bir oyunu olunca..
Şansımıza Kral Lear düşmüştü,keyfimiz de artmıştı elbette..
Kısacası dekorundan(Savaş Çevirel) kostümüne(İnci Kangal Özgür),ışığından(Akın Yılmaz) aksesuarına
güzel kotarılmış bir oyundu..
İstanbul keşmekeşinde yaşayanlar izleme fırsatı yaratabilirlerse keyifli zaman geçireceklerdir..
Biz Ankara'da öyle yaptık..
Hatta o saatte matine oyunu olmayan Sinan Pekinton gibi birkaç tiyatro oyuncusu da bizimle birlikte oyunu izlemeye gelmişti..
Hep birlikte oyunu izleyip alkışladık..