20 Ocak 2015 Salı

Mutluluğun Resmini Yapabilir Misin?- 4

Öğrencilerimle birlikte ziyaret ettiğimiz kurumların sonuncusu Huzurevi İş Okulu olarak bildiğimiz engelli öğrencilerin okulu oldu.
Kendi okulumuza çok yakın olduğu için onu en son ziyaret etmeyi,onlarla da dönem sonu eğlencesi yapmayı planlamıştım.
19 Ocak sabahı hep birlikte yürüyerek gittik.Bizi kapıda karşıladılar.Öğrencilerin en kısa zamanda kaynaşması için hemen müzik grubumuz hazırlıklara başladı.Bağlama çalan iki, türkü söyleyen ve bir de darbuka çalan iki  öğrencim sahnede yerlerini aldılar ve başladılar.Oynamayı seven bir sınıf oldukları için sınıfın geri kalanı da daracık sahnede yerlerini aldı.Misafir olduğumuz okulun öğrencileri de yavaş yavaş sokuldular.Çekingenliğini atan sahneye fırladı.Oturdukları yerde izleyenlere de benim öğrencilerimi yönlendirdim.Kimi yanlarına oturdu,sohbet etti;kimi ellerinden tutarak oyun kaldırdı.O ufacık sahnede ter alınlarından süzülerek döktüre döktüre oynadılar.Ortam iyice ısınınca mikrofonu alan kendisi söylemeye başladı.Hatta kimlerin güzel türkü söylediğini kendileri söyleyip sahneye çağırmaya başladılar.Öğretmenleri hatta görevli personelleri dahil olmak üzere iki saate yakın o ufacık salon düğün evi gibiydi.Çok eğlendiler,çok eğlendik.Bir ara öyle oldu ki,herkes her şeyi unutmuş,karşılıklı oynuyordu.Tam "Şimdi zaman donmalı,yüzlerdeki bu mutlu ifade hep yüzlerde kalmalı"dediğim andı...
Ayrılış her zamanki gibi zor oldu."Yine gelin!" "Ne olur gitmeyin!" "Biz de size gelebilir miyiz?"
cümlelerini tekrarlayan öğrencilerle benim öğrencilerim,kırk yıllık dostlar gibi sarılarak ve okul bahçesinde son bir halay çekerek vedalaştılar.Okulumuza,öğleden sonra derslerine döndük.

12 Ocak 2015 Pazartesi

Shakespeare Zorda (Mı Yoksa Tiyatro Mu Zorda?)

Saçma sapan bir başlık olduğunun farkındayım ama büyük beklentilerle gittiğim bir oyunda beklediğimi pek de bulamayıp,izleyici umduğunu değil, bulduğunu izler'le karşılaşınca;hele bir de tuhaflıklara özellikle eklenmiş gibi bir seyirci kitlesiyle aynı salonda oyun izlemek zorunda kalınca,doğrusu şok içindeki bu fakir izleyiciye, bu başlık uygun geldi.
Oyun sezon başından beri oynuyor.Bir türlü denk gelmediği için izleyememiştim.Başlıkta Shakespeare olunca da izlemem farz olduğu için, oyunu sürekli takip ediyor,uygun zamanı yakalamaya çalışıyordum.Sonunda o uygun zaman geldi.11 Ocak'ta izledim;ama ne izleme !
Hakikaten oyun içinde oyun içinde oyun içinde oyun...
Yönetmenin tercihi midir bilmiyorum,oyun metninde mi vardır;oyunda günümüzle ilgili bölümler de vardı.Yönetmenin öngörmediği ise oyun boyunca oyunu seyretmek yerine birbiriyle kavga eden seyirciler(sebebi her ne ise anlayamadık!),ısrarla kapatılmayan ve zırıl zırıl çalan telefonlar,perde arasında başladığı sohbeti ikinci perde başladıktan sonra da devam ettirenler,oyun bittikten sonra da alkış esnasında ayakta alkışlayanlarla oturarak alkışlayanların tartışmaları(-Neden kalktın,ben göremiyorum!- Kalkmak istedim,kalktım!)...Çok şenlikliydi anlayacağınız...
Oyuna gelirsek(m);Chris Alexander -Hille Darjes'in yazdıkları bir oyunmuş.Yücel Erten çevirmiş.İlham Yazar yönetmiş (Bayılarak iki kez izlediğimiz Jerry ve Tom'un ve Yastık Adam'ın yönetmeni)
Kalabalık bir oyuncu kadrosu var.Kıdemli oyuncular iyi..Genç oyuncularsa ,pişince iyi olacaklar inşallah !...Oyundaki rolleri kalabalığı canlandırmaktan öteye geçememiş.
Jerry ve Tom'un Tom'u Cüneyt Mete'yi hemen seçtik.Yine iyiydi.
Kraliçe rolünde güzel Ebru Nil Aydın,soytarı rolünde Ünsal Coşar(Yine Jerry ve Tom'dan),diğer Globe Tiyatrosu Oyuncuları rollerinde Edip Tümerkan,Mehmet Akay,Zafer Güllü,Kayhan Sarıgöllü,Ercan Eker iyiydiler.Shakespeare rolündeki Serdar Kayaokay'da aksayan neydi bilmem,oyunculuğu etkileyici gelmedi.Genç oyuncu Gökçe Yurtsal,Shakespeare'in kardeşi Judith rolündeydi,o da öyle,çabaladı diyeyim..
Kısacası İlham Yazar'ın zihninden nasıl bir harika çıkmış,göreyim diyenler benim gibi tatmin olmamış bir yüz ifadesi ve tuhaf bir seyirci kitlesinin yarattığı şaşkınlıkla çıkacaklar..
Ya da tiyatro girişine konulan deftere yazan ve ne seyrettiğiyle ilgisi olmayan yine tuhaf seyirci güruhundan birinin yazdığı gibi"Yihhuuu!Çok beğendimmm! :):)"saçmalamasıyla çıkacaklar.Saçmalaması çünkü yazan her kimse oyunu seyretmek yerine cep telefonundaki mesajları izleyip,arada seyirci bir şeylere gülünce,toparlanıp on dakika sonra yine telefonuna gömülen yeni nesil seyirci grubundan biri olmalı..
Her yaş grubundan böyle bir seyirci güruhu var,ne yazık ki.Diğerlerini, dikkatle ve itina ile, tenzih ediyorum.Ankara seyircisini överdik her zaman..Galiba artık yapamayacağız.
Oyunu en ön sırada,orta koltukta seyrettiğim için arkada olup bitenler, uzaktan silik birer uğultudan öteye geçmedi,benim keyfimi kaçıran şey o olmadı yani..Asıl oyunun kendisi hayal kırıklığına yakın bir duyguyla çıkmama sebep oldu.Sadece iyi oyuncuları izlediğimiz bir seyirlikti.Bilmem amaç da bu muydu?Yoksa deftere yazan bir izleyicinin dediği gibi:"Bu oyundaki ana fikir neydi?"
Shakespeare'in, şaheserlerini ne zorluklarla yazdığı yahut ne alıntı fikirlerle dolu olduğu mu?
Oyun kulislerinin de ayrı bir oyun halinde işlenebilecek denli cadı kazanı olduğu mu?
Gündemle ilgili bir iki laf sokuşturma derdi mi?(Hiç de yaratıcı olmadığını söylemek gerek)
Dekorun iyi olduğunu söyleyeyim bari,Ali Cem Köroğlu'nun ellerine sağlık.
Işık tasarımı da iyiydi,Kerem Çetinel'in de ellerine sağlık.
Müzikler de iyiydi.Besteci Ali Erel ve orkestra üyelerinin ellerine sağlık.
Son söz kraliçenin makyajına..Oyuncunun yüzünü kaplayan makyajın irin rengi  olması özel tercih midir?Işıkların altında korkunç duruyor !

Çıkmaz Sokak Çocukları

10 Ocak 2015 Cumartesi günü Küçük Tiyatro'da izledik.
Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun oyunu..
Bir haftalığına Ankara'ya konuk gelmişlerdi.Biz de izleyebilen şanslı seyircilerdendik.
Erzurumlular ise asıl şanslı olanlar,diye düşünüyorum.İyi bir oyunu,iyi oyuncularla kendi şehirlerinde izleme fırsatları var.Kaçırmasınlar,diyorum;hele de hala izleyemeyenler..Tekrar izlenebilir mi?Bence evet !
Lyle Kessler'in yazdığı oyunu Ali Halim Neyzi çevirmiş.Kuvvet Yurdakul yönetmiş.Üç kişilik bir oyuncu kadrosu var ve oyuncular aynı zamanda oyunda asistanlık da üstlenmişler;faydası olmuş olmalı ki güzel paslaşıyorlardı.
Emrah Keskin(Sesini Haluk Bilginer'in sesine benzettim hep,onun ses dublörü olabilir diyesim geldi..)Levent Aras ve Sezai Yılmaz'ın rol aldıkları oyunda,filmlerde gördüğümüz mutlu,renkli,uygar,iyi ailelerden oluşan Amerikan toplumunun kenarında yaşayan ve filmlerde pek görmediğimiz;görmek de istemediğimiz yoksul,geri zekalı,başkalarını soyarak hayatta tutunmaya çalışanların öyküsü anlatılıyor.
Bir delikanlı geri zekalı ağabeyi ile yaşamakta,geçinebilmek için hırsızlık yapmaktadır.Babaları terk etmiş,anneleri ölmüştür.Bir gün yaşamlarına Harold girer.Tıpkı onlar gibi kimsesiz büyüyen Harold iki kardeşi korumasına alır;ancak kendi karanlık geçmişi peşini bırakmayacak,iki kardeş yine kimsesizlikleri içinde birbirlerine sığınacaktır.
Oyun metni de oyuncular da çok iyiydi.İki saat boyunca bütün salon ilgiyle izledik.Hatta yanımda özel bir izleyici de vardı:İşitme engelli olan Fatih..Cihaz sayesinde işitebilen Fatih'ten daha sonra söz edeceğim.Oyunu izlerken bir yandan da Fatih'in nasıl bulduğunu merak ediyordum.İlçemizdeki Cemil Meriç Engelsiz Yaşam Merkezi'nde kendisi gibi engelli olanlarla uzun zamandır birlikte vakit geçiren biri olarak oyundaki bedensel ve zihinsel engelli Philippe inandırıcı mıydı onun için? Bana zaman zaman yapay geldiğini söylemeliyim.
Oyun bitti,oyuncuları hak ettikleri alkışlarla kulise gönderdik.Kulis kapısında bekledik,Fatih ilk kez bir tiyatro salonunda oyun izliyordu.Oyuncularla da tanışmalı diye düşündüm.Ancak biz arka kapıya gidene dek oyuncular da çıkmıştı.Tekrar salona dönelim,oyun izlenimlerini yazmamız için açılar deftere birkaç kelimeyle beğenilerimizi yazarız,diye düşündük.
Salon kapısında Harold'u oynayan Emrah Keskin ile neredeyse çarpışıyorduk.Tesadüfe çok sevindim.Fatih'i tanıttım.İşitme engelli olduğunu,engelliler merkezinde üye olduğunu,ilk kez bir oyun izlediğini anlattım.Birkaç dakika söyleşme fırsatı bulduk.Bu arada yanımızda bulunan birkaç seyirci Çocuk Esirgeme'de çalıştıklarını,oradaki çocukların durumunun gerçekten de "Çıkmaz Sokak Çocukları"diye tanımlanabileceğini anlattılar.
Lapa lapa kar yağarken tiyatro binası önünde bir oyuncu ile seyircilerin ayaküstü söyleşesi giderek dramatik bir hal alacak gibiydi.Ancak henüz teri kurumayan oyuncuyu da daha fazla alıkoyamazdık.Vedalaştık
Fatih'e oyundaki Philippe'i nasıl bulduğunu sordum.Beğenmiş,inandırıcı bulmuş.Öyle diyorsa inanmak gerekir.Sezai Yılmaz'ın oyun için epeyce gözlem yaptığı oyun boyunca dikkatimi çekmişti;ancak yine de yapay geldiğini yineleyeceğim.
Netice olarak iyi bir oyun izlemenin keyfiyle evlerimize döndük.
Erzurumlular mutlaka izleyiniz Çıkmaz Sokak Çocukları'nı...



6 Ocak 2015 Salı

1001.Gün

Bugün yerler bembeyaz..Kar her yeri beyaz örtüsüyle kaplamış.Geceden beri durmadan yağıyor.Tabii yağan sadece kar değil,gökten tatil de yağıyor...
Sabah yöneticilerimiz uyanana dek okul yoluna düşen öğrencilerle birlikte tatil haberini aldık.Evden çoktan çıkmış olan çocuklar okul bahçesinde.yollarda çığlık çığlığa kartopu oynuyorlardı,eve kim gider!Gençlerse internet kafeleri doldurmanın derdindeydi.Kısacası karlı bir gün bu gün.Tabii kar kelimesini tevriyeli kullanıyorum ya da sesteş diyelim.Kısacası herkes kazançlı...
Benimse,kar içime yağıyor, diyebilirim.Bugün 1001.gün.Annemin sesini son kez duyduğum,bana bakışını son kez gördüğüm,hırıltılı soluğunu son kez işittiğim gün.
Ömrünün son 122 günü onu avutarak geçti.
Ondan sonraki 1001 gün kendimi avutarak..Tekrar ona ve babama kavuşmak için dua ederek...Amin!

Mutluluğun Resmini Yapabilir Misin?-3

Öğrencilerle birlikte yeni yıl eğlencesi yapmak için gittiğimiz üçüncü yer Huzurevi oldu.
4 Ocak 2015'te, yeni yılın ilk pazar günü oradaydık.
Üstelik bu kez bizimle gelenler arasında Cemil Meriç Engelsiz Yaşam Merkezi'ne üye olan engelliler ve aileleri de vardı.
Gün erken başladı.Sabah saat onda, Cemil Meriç Engelsiz Yaşam Merkezi'nde, engelli anneleri ve elbette çocukları kahvaltıda buluşacaklardı.Onları öğleden sonraki eğlenceye davet etmek için gittim.Elli kişi toplanmış,anneler de neşeyle kahvaltı hazırlıyordu.Hazırlanan sofraya da neşe ile oturdular;şaka,gülüş,eğlence ile kahvaltılarını bitirdiler.Benim davet haberimi çoktan almış ve kabul etmişler;ben sadece davetimi tekrarlamış oldum.Öğleye doğru oradan ayrıldım.Huzurevine geçtim.
Huzurevi her günkü rutinindeydi.Yaşlılar sıradan bir günü daha bitirme duygusu ile odalarındaydılar.
Görevli hemşire Songül Hanım'a geldiğimi bildirdim.Öğrencilerimin gelişine dek Niyazi Bey,Tayfur Amca ve Sabiha Hanım'ı ziyaret ettim.
Niyazi Bey'i oldukça iyi buldum.Geçen seferki perişan hali gitmiş,oldukça sakinleşmiş,kendine gelmiş.Biraz söyleştik.Zihin dalgınlığı da gitmiş.Birbirini tutmaz sözler etmiyordu artık.Hatta neşeliydi diyebilirim.Onu böyle gördüğüme çok sevindim.Uyumak istediğini söyledi.Tayfur Amca'nın odasına geçtim.Kendi odasında değilmiş.Ali Dede'nin odasında odasındaymış.İleri yaştaki Ali Dede,yaşlılığa bağlı sebeplerle yatağından çıkamaz olunca,onun yatağının yanında oturmuş sohbet ediyorlardı.Selam verip ben de sohbete katıldım.Bir yandan da haberi verdim.
Tayfur Amca'nın severek görüştüğü,kendisi gibi, huzurevi sakini olan Cemil Amca için geçen hafta başında kaymakamlıkta,Sosyal Yardımlaşma Fonu masasındaki görevlilere,onların bir sorusunu yöneltmiştim.Çobanlık yaparak geçinen Cemil Amca yaşlanınca, geçen yıllar içinde sigorta yaptırmadığı için müşkül duruma düşmüş.Hanımı ölmüş,çocuklar da ,görünen o ki bakmıyor veya bakamıyor,kimsesizler için tanınan kontenjanla Huzurevine yerleştirilmiş.Ancak her şey bununla bitmiyor elbette.Hiç cep harçlığı olmadığı için parasız.Acaba yaşlılık aylığı alabilir miyim,diye sormuştu.Ben de aynı soruyu ilgilililere sordum.Ne yazık ki ,son çıkan yasa nedeniyle, huzurevlerinde kalanlara yaşlılık aylığı bağlanmıyormuş.Al bir saçmalık daha!Ama yapacak bir şey de yok.Vereceğim haber bu idi.Ne yazık ki iyi bir haber de değildi.Hep birlikte üzüldük.

















Sabiha Hanım'a ziyaretim kısa sürdü.Vakit yaklaşıyordu.Salona geçtim.
Belirttiğimiz gibi saat üçte öğrencilerim geldi.Aynı anda engelliler ve aileleri de geldi.Hem de ne gelmek!İki minibüs dolusu ve ellerinde bağlamalar,darbukalarla...Çok sevindim.
Ondan sonraki iki saati fotoğraflara bakarak anlatmak gerekirse,eğlendiler,eğlendiler,eğlendiler...
Oynayabilen herkes iki saat  boyunca oturmadı.Bağlamalar susmadı.Türküler bitmedi.Düğün evi gibiydik.Yüzlerdeki ifade yine aynıydı.Kısa bir an için de olsa her şeyi unutup eğlenen insanların yüzüne yansıyan neşe...
Onları izlerken aynı duygu beni yine sardı.Şimdi zaman donsun,şu ifadeler yüzlerden hiç silinmesin.
Rahmetli Can Yücel ne güzel demişsin:"Ömür dediğin üç gündür/Dün geldi,geçti./Yarın bir bilinmez/O halde hayat bir gündür/O da bugündür!"
Mutluluğun resmi pazar günü Huzurevinde eğlenenlerin yüzlerinde çiziliydi, Şair Baba!Onların eğlendiğini gören benim de...

5 Ocak 2015 Pazartesi

Mutluluğun Resmini Yapabilir Misin?-2

31 Aralık 2014 Çarşamba günü yani geçen yılın son günü yine öğrencilerimle birlikte yılbaşı partisindeydik.
Bu kez mekan, ilçemizdeki Eğitim Uygulama Okulu idi.
Bu defa bütün sınıfça gidecek olan öğrencileri toparlayıp,belediyeden temin edilen araca doluşup gittik.
Kapıda karşılandık.Okul öğrencileri kapıda dizilmişler,heyecanla bizi bekliyorlardı.
İçeri geçtik.Orkestra elemanları hemen müzik için hazırlandılar.Elbette her zamanki gibi imkansızlıklar içinde..Mikrofon yok,yeterli ekipman yok.Heves ve heyecan ise çok..Yine aynı şeyleri tekrarladım:Önemli olan ne söylediğiniz,ne ile söylediğiniz değil;nasıl eğlendiğiniz ve eğlendirdiğinizdir.
Öncelikle oradaki çocuklara,benim öğrencilerimin hazırladığı yeni yıl hediyeleri verildi.Süslü paketlerdeki hediyelerini ağabey ve ablaları ile birlikte açan ve hediyelerine sevinen çocukları bu kez bir buçuk saatlik bir eğlence bekliyordu.Zamanımız sınırlı olduğu için bir yandan  öğle yemeklerinin son lokmalarını yutan çocukların hediyeleri veriliyor,açmalarına yardım ediliyor,okullarının hazırladığı parti pastası ve içeceklerinin servisi yapılıyor;bir yandan da müzikli eğlence ile isteyenler dansa,oyuna çağırılıyordu.Öğrencilerimin her biri bir engelli öğrenci ile ilgilendiği için başlangıçta birkaçı öğretmenlerine sokuldular,ancak eğlence kıvamını bulunca çekingenliklerini atan bütün çocuk ve gençleri neşeyle eğlenir görmenin mutluluğunu yaşadım.Onların saf neşesi ve mutluluğu sizi de sarıyor.Yani beni yine aynı düşünce sardı.İçimden Doktor Faust gibi seslendim:"Dur ey zaman,ne güzelsin?"Ve yine mırıldandım:"İşte mutluluğun resmi!"
Karşımda her şeyi unutmuş,hep birlikte oynayan,eğlenen,hoplayıp zıplayan Eğitim Uygulama Okulu'nun öğrencileri ve onlara karışmış öğrencilerim..Saçları terden yapışmış,yanakları pembe pembe olmuş ama gözleri pırıl pırıl,kol kola eğleniyorlar !Tanrım ne güzel bir resimdi!









Mutluluğun Resmini Yapabilir Misin?-1


27 Aralık 2014 Cumartesi öğleden sonra ilçemizde bulunan Cemil Meriç Engelsiz Yaşam Merkezi adıyla faaliyet gösteren merkezdeydik.Engelli olanlar ve aileleri ile birlikte yeni yıl partisinde eğlendik.Güzel sesli öğrencilerim Sıla ve Berfin,gitarla onlara eşlik eden sınıf arkadaşları Batuhan ve İbrahim ile birlikte, daha önce okulda arkadaşlarına ve öğretmenlerine seslendirdikleri şarkıları çalıp söylediler.
Sonuç mu?
Öğrencilerimin seslendirdikleri şarkılar dinleyenlerin çoğunluğu için ilgi çekici değildi yazık ki...
Yarım saatlik konser sonucu, bekledikleri ilgiyi göremeyince öğrencilerim biraz üzüldüler elbette.
Onlara daha önceden,söyleyecekleri şarkıların oradaki dinleyicilere pek de çekici gelmeyebileceğini, hatta asıl amacın engellilere hoşca vakit geçirebilecekleri bir ortam sunmak olduğunu anlatmıştım.Hangi şarkının söylendiğinden çok nasıl eğlenceli bir ortam sunulduğu idi önemli olan..
Neyse,sonunda tecrübe konuştu..Gerçeği gördüler,dediğim gibi biraz üzüldüler ama sonra onlara sevdikleri türde şarkılar çalınmaya başlayınca ve nasıl eğlendiklerini görünce ortam anında neşelendi.
Tam iki buçuk saat boyunca içeride bulunan engelli engelsiz herkes eğlendi,eğlendi,eğlendi...
Hiç yorulmadılar ya da bana öyle geldi;kenarda iki dakika oturan veya iki yudum su içen, oyuna dönüyor ve bu eğlencenin kendilerine ne kadar iyi geldiğini tekrarlıyordu.
Mesai saati sonuna gelinmese eğlence daha devam ederdi sanırım;çünkü havanın kararmaya yüz tutması ile eve gitmek için paltolarını giyenler dönüp tekrar oyuna katılıyor,eğlenceden kopamıyordu.
Kenarda eğlenenleri izleyen bana gelince, ne kadar keyifli olduğumu tarfi edemem.Yüzlerdeki, hep birlikte eğlenebilmenin verdiği mutluluk ifadesi dünyalara değerdi.
Onları izlerken aklımda dolaşan hep o cümleydi:"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin,Abidin?"
Sonra kendi kendime cevap veriyor ve o anın zamanda donmasını diliyordum:"Evet,işte mutluluk, şimdi karşımda her şeyi unutmuş,eğlenen bu engelliler ve ailelerinin oluşturduğu resimdir !"