Kendi okulumuza çok yakın olduğu için onu en son ziyaret etmeyi,onlarla da dönem sonu eğlencesi yapmayı planlamıştım.
19 Ocak sabahı hep birlikte yürüyerek gittik.Bizi kapıda karşıladılar.Öğrencilerin en kısa zamanda kaynaşması için hemen müzik grubumuz hazırlıklara başladı.Bağlama çalan iki, türkü söyleyen ve bir de darbuka çalan iki öğrencim sahnede yerlerini aldılar ve başladılar.Oynamayı seven bir sınıf oldukları için sınıfın geri kalanı da daracık sahnede yerlerini aldı.Misafir olduğumuz okulun öğrencileri de yavaş yavaş sokuldular.Çekingenliğini atan sahneye fırladı.Oturdukları yerde izleyenlere de benim öğrencilerimi yönlendirdim.Kimi yanlarına oturdu,sohbet etti;kimi ellerinden tutarak oyun kaldırdı.O ufacık sahnede ter alınlarından süzülerek döktüre döktüre oynadılar.Ortam iyice ısınınca mikrofonu alan kendisi söylemeye başladı.Hatta kimlerin güzel türkü söylediğini kendileri söyleyip sahneye çağırmaya başladılar.Öğretmenleri hatta görevli personelleri dahil olmak üzere iki saate yakın o ufacık salon düğün evi gibiydi.Çok eğlendiler,çok eğlendik.Bir ara öyle oldu ki,herkes her şeyi unutmuş,karşılıklı oynuyordu.Tam "Şimdi zaman donmalı,yüzlerdeki bu mutlu ifade hep yüzlerde kalmalı"dediğim andı...
Ayrılış her zamanki gibi zor oldu."Yine gelin!" "Ne olur gitmeyin!" "Biz de size gelebilir miyiz?"
cümlelerini tekrarlayan öğrencilerle benim öğrencilerim,kırk yıllık dostlar gibi sarılarak ve okul bahçesinde son bir halay çekerek vedalaştılar.Okulumuza,öğleden sonra derslerine döndük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder