31 Mart 2017 Cuma

Bavullar,Botlar ve Bir Ceviz

Geçen ekim ayında şehit olan  Yüzbaşı Ozan Özgür Çevik'in ablasının evindeydim..
Kızı okulumuzun öğrencisi..
Acının biraz olsun yatışmasını beklediğim için , gecikmiş bir taziye ziyaretiydi..
Ama hiç yatışmamıştı acı da  gözyaşı da..

Dördü kız,ikisi erkek altı kardeşlermiş;ziyaretine gittiğim hanım da en büyük çocuk ve ablaymış..
Ailenin en küçüğüymüş Özgür Yüzbaşı..
Doğal olarak, tekne kazıntısı olduğu için, en sevileni de..
(Boğazımda bir yumru)

Askerlik mesleğini aşkla,onurla ,fedakarlıkla sürdürmüş yıllarca..
Geriye de aileye kazandırdığı onur ve acı kalmış..
Ablası zaman zaman ağlamaktan tıkanarak anlattı..
"Uçaktan cenazesi tabutla indirilirken bavullarına da selam verildi kardeşimin.."
(Boğazımda bir yumru daha)
Bavullardan çıkan elbiseleri ve botları öylece duruyor..Kardeşim o botları kokluyor hala..Hiçbir eşyasını da verdirmiyor kimseye.."
(Bir yumru daha)
"Asker elbisesinin cebinden bir ceviz çıktı,yiyemediği.."
(Bir tane daha)
"Aliağa halkı günlerce evimize taşındı..Tencerelerle yemek taşıyıp misafirlerle ilgilendi..Üstelik hiçbirini tanımıyorduk..Şehidimizin ailesi diyerek bizlere kucak açtılar,sahip çıktılar..Aradan beş ay geçmesine rağmen hala evimiz hal hatır soran yetkili,yetkisiz Aliağa halkıyla doluyor,annem,babam yalnız bırakılmıyor.."
(Yumrulara bir de geç kalmışlığın utancı eklendi)
"Şimdi her şehit haberini duyduğumda yeniden, yeniden kahroluyorum,acı hiş eksilmiyor.."
(Sessizce yumruların gitmesini bekliyorum ki konuşabileyim)

İki saat boyunca ağladı,anlattı;anlattı,ağladı..
Sabır temennisinden başka ne denilebilir?

Oğlu Abdullah'ı sekiz yıl önce şehit olarak toprağa veren Fatma Hanım farklı mı?
Ya üç ay önce askere giden oğlu Şahin'in cenazesinin gelmesiyle adeta yaşayan ölüye dönüşen Ayşe Hanım?
Ya da on dört ay önce toprağa giren şehit kocası Cüneyt'in mezarında hıçkırıklara boğulan Serap Hanım..
Bildiğim,tanıdığım diğer şehit anneleri,eşleri,çocukları,kardeşleri farklı mı?
Acının dili her yerde aynı..

Onlar da bayrağa sarılı tabutun ardından yürümediler mi?
Sevdiklerinin cebinden çıkan son yadigarla hıçkırmadılar mı?
Hala kokusunu taşıyan eşyalarını öpüp koklamadılar mı?
Sonsuz bir ayrılığın acısıyla kavrulanları nasıl teselli edebilir insan. saygılı bir sessizlikle onları dinlemekten gayrı?..

27 Mart 2017 Pazartesi

Çektiğim Çile

Dün akşam üzeri pazar dönüşü apartman kapıları açıktı..
Sonunda..
Zil sesini duymuyor..
Daire kapısının zilini duyması da bir ihtimal..
Son zamanlarda kulaklarının ağırlığı arttı..
Neyse duydu ve açtı..
Aylardır görüşemedik..
Epeydir perdeleri de sıkı sıkı çekiliydi..
Evde yok yani..
Meğer iki ay önce kapının önünde araba çapıp kaçmış..
Ona da ciddi ezikler ve acıları kalmış..
Zaten bir deri bir kemik..
Sırtındaki çöküklük kambur halini almış..
Bel iyice bükülmüş..
Gözler iyice çukura kaçmış..
En çok da çocuklarının vefasızlığı,vurdumduymazlığı,acımasızlığı..
"Ben onlar için kocamı bıraktım,evliliğimi bozdum oysa.."dedi..
"Ortanca kızım, dünürüyle  geçmiş olsun demeye geldi ama halimi anlayıp dinlemeden çıktı gitti.."dedi..
"Torunum halime acıdı,evlerine götürdü,on yedi gün bir kanepede bükülü yattım;ama o torunumu büyütmem için elime terk eden büyük kızım,dönüp de halin nedir,diye sormadı.."dedi..
"Hala geçmeyen ağrılarım için hastaneye götürmesini istediğim oğlum,kendine hastalık icad ediyorsun,deyip götürmedi;şimdi ilaçlarımın rapor gününü bekliyorum,kendim gideceğim,o zamana kadar hala ölmezsem.."dedi..
"Ne çıkmaz canım varmış,hala ölmüyorum,çilem dolmadı,yaşım 81 oldu.."dedi..
"İnsan ihtiyar olunca,hele elinde de parası yoksa,hele de çocukları vefasızsa,yaşamak çok zor.."dedi..
"Üç ayda bir verilen yaşlılık aylığımın yüz lirasını verdiğim küçük oğlum parayı beğenmeyip az buldu,oysa ben onun için ne zorluklarla biriktirdim,kendim kirada oturup geçinmeye çalışırken.."dedi..
"Annen erken öldü,oysa seviliyor ve sayılıyordu;keşke onun yerine ben ölseydim.."dedi..
Ağladı,söyledi.dertlendi..
Bu arada bir kulağı da kapıdaydı..
Birlikte yaşadığı büyük oğlu her an kapıdan girebilir çünkü..
81 yaşındaki anne de hemen onun hizmetine koşmalı,yemeğini önüne tepsiyle koymalı..
Yoksa kıyamet kopmalı..
Karanlık çökerken kapıdan çıktığımda bir yandan hayır dualarıyla beni uğurluyor.bir yandan dolmayan çilesine dert yanıyordu..

24 Mart 2017 Cuma

Ülfet Teyze

Zaman zaman görüyordum..
Mahallemizin teyzelerinden..
Ancak hiç konuşma fırsatımız olmamıştı..
Akşam üzeri pazarcılardan biriyle derin bir sohbette gördüm önce..
Sonra pazarın çıkışında ..
Pazar arabasını çıkarmak için çevresine bakınıyordu..
Yetiştim..
Sonra da eve doğru yürümeye başladık..
Onun adımlarıyla..
Yavaş yavaş..
Onun pazar arabası da benim elimde..
"Beş çocuğumu tek başına yetiştirirken hiç yorulmadan çalıştığım günlerin nereye gittiğini düşünüyorum,şimdiki halime bakıp da "dedi..
Gülüştük..
İyice bükülmüş beli,bir elinde tuttuğu bastonuyla bana yaslandı..

Yaşını sordum..
"Kaç gösteriyorum?"dedi..
Derin çizgilerle oyulmuş yüzüne,bükülmüş beline baktım..
"Seksen var mısın?"dedim....
81 yaşındaymış..
Adı Ülfet'miş..
Romanya göçmeniymiş..
"Atatürk ölmeden göçmüşüz biz.."dedi..

Oğluyla oturuyormuş..
Otuz sene önce Güney doğu'da asker olan oğlu yaşadıklarına dayanamayıp istifa etmiş..
O tarihten beri de çileleri sürüyormuş..
"Ne yaşadığını hiç anlatmadı..Kendi kendine konuşur konuşur,sonra da yorulur,yatar uyur..
Bir ekmek almaya bile bakkala gönderemem..Her iş bana bakıyor..Bu yaşımda koşturmak zorunda kalıyorum.."dedi..
Bunları anlatıncaya kadar evinin önüne gelmiştik zaten..
Birkaç merdivenden arabasını çıkardım..
İyi akşamlar diledim..
Arkamdan sesleniyordu:
"Hakkını helal et,kızım;adın neydi senin?"

22 Mart 2017 Çarşamba

Yürek Burkan Bir Hafta Sonu

Hafta boyunca süren şehit aileleri ziyaretlerim hafta sonunda da sürdü..

18 Mart Cumartesi sabah ezanı sonrası camideki duaya katılayım diye evden çıktım..
Ancak ben cami kapısından girdiğimde hoca "Allah kabul etsin!"diye duayı sonlandırıyordu..
Girdiğim kapıdan on saniye sonra çıkmak zorunda kaldım..
O zaman mezarlığa gideyim;hem annemle babamı ziyaret ederim,hem de şehitlikteki törene katılırım,dedim..
Annemle babamı ziyaret ettim..
Şehitliğe geldiğimde hazırlıklar bitirilmiş,protokol bekleniyordu..
Şehit Hakan Türkyılmaz'ın kardeşi oradaydı..
17 Mart Hakan'ın doğum günüymüş,doğum gününde abisinin mezarına gelmiş o da..
Az sonra Şehit Birol Aksu'nun annesi geldi..
Hakan'ın kardeşiyle tanışıyorlarmış zaten..
Ben de tanışma fırsatı buldum..
Sonra Şehit Yalçın Dölcü'nün annesi ve kardeşi,
Şehit Hasan Hüseyin Ertem'in annesi ve kardeşi,
Şehit Abdullah Erkmen'in babası,
Şehit Seher Yaşar'ın babası..

Birkaç şehit ailesi daha vardı..
Ancak onlarla tanışma fırsatım olamadı..
Kimlerin yakınları olduklarını soramadım..
Hepsinin ortak duruşu ne halde olduklarını gösteriyordu zaten..
Sevdiği varlığı otuz yıl önce kaybeden de aynıydı,sekiz ay önce kaybeden de..
Acının dili hep aynı zaten..
Birbirlerini de en iyi birbirleri anladığı için nasıl sokuluyorlar yine birbirlerine..

Sonra salondaki resmi törene geçtim..
Beni Kıbrıs Gazisi Celil Amca bıraktı arabasıyla..
Şehit Cüneyt Sertel'in eşiyle kapıda buluştuk..
Yengesini de alıp törene katılmaya koşmuştu..
Programı birlikte izlemek üzere sözleşmiştik..
Yan yana olmasa da birlikte izledik..

Çıkışta da birlikte Şehit Seher Yaşar'ın annesini ziyaret ettik..
Bir şehit eşi ile bir şehit annesinin birbirine sarılıp kaldıkları o anı izlemek yürek parçalıyordu..
Konuşanlar gözyaşıydı sadece..

Öğleden sonra 40gün önce toprağa verdiğimiz öğrencim Hakan Arslan'ın eşine uğradım..Uzunca bir süre görüştük,Hakan'ı andık..

Akşam da belediyenin tiyatro ekibinin sahnelediği Şehadet adlı oyunu  Şehit Cüneyt Sertel'in annesiyle birlikte izleme sözüm vardı..
Salon kapısında buluşacaktık yine..
Çok duygusal kurgulu bir oyun olduğu için çok etkilenmesinden korktum doğrusu..
Hele de şehit cenazesinin canlandırıldığı o sahnede içli içli ağlarken..
Neyse kendini çok bırakmadı..
Tiyatroyu izleyip eve döndük..
Hala içim acıyor..


16 Mart 2017 Perşembe

Bir Akşam Ziyareti-3

Mutfaktaymış..
Ellerini silerek kapıyı açtı.
Brokoli pişiriyormuş..
"Yıllardır pişirmemiştim.."dedi..
Mutfakta kurduğu küçük dünyasına konuk oldum..
Bana  kahve pişirdi,kendi fincanıyla da sundu..
Mutfağı kaplayan çiçeklerinden konuştuk..
Onlarla konuştuğunu anlattı..
Menekşelerinin kuruduğuna üzülüyormuş..
Ama en çok da oğlunun  sesini duyamayışına..
Akşamları aramış en çok..
"Anacığım nasılsın,ne var ne yok?"diyerek..
"Çok üzülüyorum.."dedi..

Ortanca oğlu alt katta oturuyormuş..
Gelini ve torunları yalnız bırakmıyormuş..
Yanında da küçük oğlu..
Henüz bekar..
Birbirlerine can yoldaşı..
Ama Cüneyt'in sesi bir yıldır yok..
Ona yakın olabilmek için mezarlıktaki şehitliğe gitmesi gerekiyor artık..
Oğlu otuz iki arkadaşıyla birlikte orada..
Fotoğrafındaki yumuşacık gülümsemesiyle bakıyor gelenlere..
Ve hüzünle..

14 Mart 2017 Salı

Bir Akşam Ziyareti-2

Zili çalar çalmaz apartman kapısı açıldı,anlaşılan birini bekliyorlardı..
Daire kapısına geldiğimde yüzlerinde bir şaşkınlık..
Kapının yanında da iki koltuk..
Döşemeciyi bekliyorlarmış..
Koltuklar tamire gidecekmiş..
Ben zili çaldığımda da ustalar geldi sanmışlar..
Güzel,hayata dönüyorlar..
Anne mal müdürlüğünde memur olarak çalışmaya başlamış,on gündür..
Daha da güzel,hayata dönüş hızlanıyor demektir..
Gencecik Seher'in acısı dinmeyecek elbette..
Her şehit ailesinde olduğu gibi onların evlerinde de ağır bir hava..
Bir daha hiç gülünmeyecek gibi..
Neşeli sesler o evde bir daha hiç duyulmayacak gibi..
Ancak hayatın çağrısına direnmeden kendini akışa bıraktığında normale dönebiliyorsun..
Artık normal ne demekse..
Ya da sen ne anlıyorsan..
Her sabah hazırladığın kahvaltı masasına  ağlayarak oturan kocana,"Önce bir şeyler yiyelim,sonra ağlamaya devam ederiz."diyebilmek mi mesela..
Kızının  ölümünden beri geçen günleri hem sayıp,hem de hala onun kapıyı çalmasını,telefon etmesini beklemek mi ya da..
Derdini dinleyen birini bulunca gözlerden hemen yuvarlanan anne yüreği, baba ciğeri mi yoksa?

Bir Akşam Ziyareti

Dün akşamüzeri evden çıktım..
Hafif çiseleyen yağmur az sonra sağanağa çevirdi..
Olsun,geri dönmeyeceğim..
Gitmek için başka vaktim olmayacak..
Sokaklarda benden başka bir yaşlı hanım,bir de yağmura aldırmayan bir çocuk var..
Şemsiyenin altında ben de pek şikayetçi değilim..
Ayakkabı fena ıslandı,yağmur pantolonumu dizlerime kadar ıslattı..
Olsun..
Yanından geçtiğim evlerin pencerelerine televizyonun ışığı yansıyor..
Hep de aynı görüntü..
İki genç insan yan yana oturuyor..
Birinde genç kız kalkıp yürüyor..
Diğerinde yerlerine başka iki genç insan oturmuş..
Bugün sordum,öğrencilerim evlilik programları olduğunu söyledi..
Haber saatine kadar bu programlar varmış..
Vah ki vah!..

Sonunda evlerine ulaştım..
Kapı önündeki ayakkabılar evlerinde olduklarının delaleti..
Zile dokundum,sonra tekrar..
Can'ın annesi açtı kapıyı..
Yüzünde hep aynı,durgun ifade..
İçeriye buyur edildim..
Akşam yemeğindelermiş..
Ankara'dan az önce gelmişler..
Ben de yanlarına iliştim..
Hatırları kırılmasın diye iki kaşık çorbalarından içtim..
Can'ın şehitliğinin birinci yıldönümünde evlerine gitmiştim..
İki hafta önce..
Bir de kardelen vermiştim anneye..
Can'ın mezarına diksinler diye..
Şimdilik  köydeki evlerinin önüne dikmişler..
Can'ın arkadaşları mezarın üzerine Türk bayrağını sermişler de,naylona sararak..
Babası,bayrağın biraz daha kalmasını istediğini söyledi,sesi tarazlanarak..
Anladım..
Sofradaki durgun ve sessiz havayı da..
Her akşam böyle demek ki..
Kaybedilen sevgili varlığın acısıyla büyüyen sessizlikte birbirina bekıp kalan bir anne ve bir baba..
Boğazda bir düğüm..
Büyüyen sessizlik..