23 Şubat 2021 Salı

Kitaplar Arasında

Oldukça hızlı bir okuma havasındayım galiba.. Önce Helen Bryan'ın Savaş Gelinleri'ni okudum.. Roman;Avrupa edebiyatının hiç bitiremeyeceği II.Dünya Savaşı'nda İngiltere'de,biri Amerikalı,biri Yahudi asıllı Alman,biri Londra'nın en yoksullarından olup kasabaya hizmetçiliğe gönderilenlerden,diğerleri ise kasabanın yerlilerinden beş kadının savaşın acımasız savaş yıllarında zorunluluktan başlayan dostluk ve dayanışmalarının savaştan elli yıl sonra tekrar buluştuklarında henüz kapanmayan geçmiş hesapları görmelerine dayanıyor.. Son derece sürükleyici idi..
İkincisi yine Ayfer Tunç'tan.. Kapak Kızı.. Ayfer Tunç'un Yeşil Peri Gecesi ve Osman romanlarının ve bir hikayesinin kahramanı Şebnem'i bir kez daha ele aldığı roman.. Bu kez Şebnem'in iki kuzeni;amcasının kızı Selda ile dayısının oğlu Ersin'in gözünden Şebnem'i okudum.. Bakalım Ayfer Hanım,Şebnem'i daha kaç kere anlatacak?..
Ayfer Tunç'tan okuduğum diğer bir kısa roman da Suzan Defter oldu.. Ağabeyine aşırı düşkün Derya ile avukatlıktan kendini emekliye ayırmış Ekmel Bey'in bir tesadüfle başlayan tanışmalarını kendi günlüklerinde ayrı ayrı okuduğumuz romanda sayfanın bir yanı Ekmel Bey'in,diğer yanı Derya'nın günlüğü olarak düzenlenmişti.. İlginç bir okumaydı.. Ve bütün Ayfer Tunç okumaları gibi çok sürükleyici.. Ve yine bütün Ayfer Tunç kahramanları gibi yenik,yıkık,hüzünlü..
Dördüncü kitap Kemal Varol'un Âşıklar Bayramı oldu.. Diyarbakır'da yaşayan kırk yaşlarındaki avukat Yusuf'un 25 yıldır görmediği babası halk ozanı Heves Usta,bir sabaha karşı kapısını çalar.. Seksenlerindeki yaşlı,düşkün,hasta babanın tek isteği Kars'taki âşıklar bayramına son bir kez gitmeden önce oğlunu görmektir.. Son kez.. Çünkü ilerlemiş kanseri nedeniyle günleri sayılıdır ve bunun bilincindedir.. Yıllar sonra babasını görmenin şaşkınlığına,onunla birlikte Kars'a kadar sürecek ve babasının bilmediği yaşamının içine doğru bir yolculuğun zorluğu karışıverir.. Babasıyla birlikte kendini de tanımaya başlar adeta.. Fena bir roman değil.. Hele babayı anlattığı satırlarda hiç fena değil.. Ancak birçok yerde iyice sadeleştirimesi gereken gereksiz betimlemeler ya da mızıldanmalar romanı basitleştirmiş.. Doğrusu ben de o bölümleri atlayarak okudum..
Son olarak Gencoy Sümer'in Aile Sırrı'nı elime aldım.. Birkaç saatte bitti.. Polisiye konusuna tutkulu olan yazarın daha önceki derlemesi Velinimet Kırtasiyesi'ni okumuştum.. Bu da Agatha Christie'nin ünlü dedektifi Hercule Poirot'suna gönderme.. Percule Hoirot.. İngiltere'de saygın ve soylu bir ailenin reisi cinayete kurban gidince Scotland Yard,ünlü dedektiften yardım istemeye karar verir.. O da kimseyi hayal kırıklığına uğratmaz,olayı çözümler.. Fena değildi ama bir iki yerde birkaç cümle çizilse daha iyi olacakmış.. Eğlencelik kitaplardan..

16 Şubat 2021 Salı

Alparslan ve Cüneyt ve 13 Şehit

Dün, yani 15 Şubat, yıldönümüydü.. 22 yıl önce.. Henüz 22 yaşındayken şehit olmuş.. Adı,Alparslan Sarıkaya.. Adının yazılı olduğu taşta, jandarma er olduğu belirtiliyor.. Fotoğrafı yok.. Zaten yirmi yılı aşkın geçmişe sahip diğer şehit mezar taşlarındaki fotoğraflar da giderek silikleşti.. Her konudaki ilgisizlik onları da bulut gibi sarıyor.. Neyse.. Yarın 17 Şubat.. Cüneyt Sertel'in şehit oluşunun yıldönümü.. Dün mezar taşındaki tarihe baktım.. Beş yıl olmuş.. İnsan inanamıyor.. Mezar taşına yapıştırılmış fotoğrafında kendisi de inanamıyormuş gibi bakıyor.. Dünkü haberlerde belirtilen bir şey de PKK'nın değişik tarihlerde kaçırıp tutsak olarak elinde tuttuğu,devletimiz tarafından kurtarılmayı bekleyen 13 kişinin,teröristler tarafından bir mağarada öldürüldüğü idi.. Biri omuzundan diğerleri başlarından vurulmuş olarak bulunmuşlar.. Kaçırılan evlatlarının geri getirileceği günü bekleyen ailelerinin yıllarca çektiği ve şimdi içine düştüğü onulmaz acıları düşünemiyorum.. Zaman her yarayı sarar,deniyor;doğru,sarıyor, ancak; şehidin kefeninden sızan kanla, onu sevenlerin yüreğinden sızan kan hiç dinmeden sürerek....
(Haberlerden ayrıntılar: Gara'da şehit edilen 13 Türk vatandaşından 10'unun kimliğini açıkladı Irak’ın Kuzeyindeki Gara bölgesinde teröristlerce infaz edilerek şehit edilen 13 kişinin cenazesi otopsi için Malatya’ya getirildi. Malatya Valisi Aydın Baruş ise, 10 şehidin kimliğinin tespit edildiğini açıkladı. Vali Baruş yaptığı açıklamada, "Şehitlerimizin isimleri Uzman Çavuş Hüseyin Sarı, Polis Memuru Sedat Yabalak, Jandarma Astsubay Semih Özbek, Polis Memuru Vedat Kaya, Jandarma er Süleyman Sungur, Uzman erbaş Mevlit Kahveci, Topçu er Müslüm Altıntaş, Er Adil Kabaklı, Aydın Köse, sivil Muhammet Salih Kanca'dır. 3 evladımızın ise kimlik belirleme çalışmaları devam etmektedir" dedi. Malatya Valisi Aydın Baruş, Pençe Kartal-2 Harekat bölgesinde yer alan Gara'da terör örgütü PKK tarafından alıkonularak şehit edilen 13 Türk vatandaşından 10'unun kimliklerinin belirlendiğini söyledi. Baruş, Valilikte düzenlediği basın toplantısında, 10 Şubat 2021'de Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde PKK terör örgütü tarafından şehit edildiği tespit edilen 13 kişiyle ilgili açıklama yapacağını söyleyerek konuşmasına başladı. Aydın Baruş, 2015 ve 2016 yıllarında PKK terör örgütü tarafından kaçırılarak yaklaşık 6 yıl Irak'ın kuzeyinde, değişik bölgelerinde gezdirilerek en son Gara bölgesinde "sözde cezaevinde" tutulurken şehit edilen Türk vatandaşlarının Malatya Adli Tıp Kurumundaki otopsi çalışmalarının devam ettiğini belirten Baruş, şöyle konuştu: "Yapılan otopsi işlemleri sonucunda 13 evladımızın 10'unun kimliği tespit edilmiştir. Kimliği tespit edilen evlatlarımızın, 13 Ağustos 2015 tarihinde Diyarbakır-Bingöl kara yolunda yolcu otobüsünden indirilerek alıkonulan Kahramanmaraş nüfusuna kayıtlı Hava Savunma Uzman Çavuş Hüseyin Sarı, 28 Temmuz 2015 tarihinde izinli gittiği Erzurum ilinden ailesiyle birlikte dönerken Lice-Bingöl yol ayrımında alıkonulan Mersin nüfusuna kayıtlı Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memuru Sedat Yabalak, 18 Eylül 2015 tarihinde Tunceli-Erzincan Karayolunda alıkonulan Malatya nüfusuna kayıtlı Rize İl Jandarma Komutanlığında görevli jandarma personel astsubay başçavuş Semih Özbey, 2 Ekim 2015 tarihinde Ağrı'daki birliğine katılmak üzere yola çıkan ve Tunceli-Pülümür yolunda alıkonulan Osmaniye nüfusuna kayıtlı tankçı er Adil Kavaklı, 24 Temmuz 2016 tarihinde Lice ilçesi Berkirin Deresi mevkisinde ailesiyle birlikte seyir halindeyken alıkonulan Mardin nüfusuna kayıtlı İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memuru Vedat Kaya, 15 Ağustos 2015 tarihinde Diyarbakır kara yolunda alıkonulan Siirt nüfusuna kayıtlı Bingöl İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli jandarma er Süleyman Sungur, 21 Eylül 2016 tarihinde Hakkari Çukurca kara yolunda alıkonulan Eskişehir nüfusuna kayıtlı Hakkari İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli uzman erbaş Mevlüt Kahveci, 2 Ekim 2015 tarihinde Tunceli Pülümür kara yolunda alıkonulan Şanlıurfa nüfusuna kayıtlı Erzincan'daki birliğine katılmak üzere yola çıkmış olan topçu er Müslüm Altuntaş, Adıyaman nüfusuna kayıtlı vatandaşımız Aydın Köse ve ayrıca Samsun nüfusuna kayıtlı vatandaşımız Muhammet Salih Kanca oldukları anlaşılmıştır.")

12 Şubat 2021 Cuma

Diğerleri ve Mahir Ünsal Eriş

İlk olarak Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ve Olduğumuz Kadar Güzeldik adlı hikaye kitaplarıyla tanıdım Mahir Ünsal Eriş'i.. Bir şubat tatiline gelen Elif okumak için yanında getirdiği kitaplardan ikisini uzatıp,"Şunlara bir baksana,nasıllar?"demişti.. Hiç tanımadığım bir yazarın öyküleriydi.. Ne çıkacak bakalım,diyerek okumaya başladım.. İnsanı hemen öykünün içine çeken,mizahla ince bir hüzün barındıran satırları çok beğenince,Elif'e sordum.. "Kim bu?".. Reklam metni yazarıymış.. Belli.. Ne söylemek istediğini iyi biliyor.. Sonraki kitaplarını da aynı hevesle alıp okuduk.. Ancak ilk iki kitaptaki lezzeti bulamadık.. Son kitabı Diğerleri'ni de ,"Bakalım ne gibi bir gelişme var?",merakıyla aldım.. 1970'lerde İstanbul'da iki üniversiteli kızın,Ermeni bir aileye pansiyoner olmasının öyküsü.. Baba,beş dil bilen emekli mütercim, yaşlı,kafayı uzaylılara takmış.. Anne göz kapağı dışında hiçbir yerini oynatamayacak kadar felçli.. Otuzlarının sonlarındaki kızları da zar zor ayakta kalan ailesini geçindirebilmek için çırpınıyor.. Bu arada sokakta sağ sol olaylarından gençeler arasında kan gövdeyi götürüyor.. Evin içinde ise pansiyoner üniversiteli Sacide'yi merak ve heyecana sürükleyen tuhaflıklar sürüp gidiyor.. 110 sayfalık kısa romanı Kutlukhan Perker'in illüstrasyonları süslemiş.. Bölüm aralarını da Nazım Hikmet'in memleketimden İnsan Manzaraları'ndan dizeler.. Güzel,şık,sürükleyici, iyi kotarılmış,çerez gibi hemencecik okunan bir kısa roman.. Ama ilk kitapların tadını tutmuyor hâlâ..

9 Şubat 2021 Salı

Yine Yeniden bahar

Kardelenler açtı..Annemin mezarı üstündekiler baharın müjdecisi ılık rüzgarları hisseder etmez narin beyaz yapraklarını kelebek kanatları gibi açıverdiler..Mis gibi de kokuyorlar..
Aslında birkaç haftadır toprağı delip burunlarının ucunu gösteriyorlardı..
Ben de her burnunun ucunu göstereni heyecanla izliyor,sayıyordum..
Bir,iki,üç......dokuz,on,on bir..
An itibariyle yirmi bir..
Komşu mezarların kardelenleri de açtı üçer beşer..Her yıl açan çiçek sayısı artıyor,buna da ayrıca çok seviniyorum..
Baharın ilk müjdecileri olmanın haklı gururuyla,esen ılık bahar rüzgarında nazlı nazlı salınıyorlarken çektim dün fotoğraflarını..
Bir de babamın mezarındakiler açabilselerdi.. Üzerindeki köknarın etkilemesinden mi bilmiyorum,babamın toprağına diktiğim çiçekler açmaktan vazgeçiyor..

8 Şubat 2021 Pazartesi

Ayfer Tunç Okumaları

Ayfer Tunç'un kitaplarını okul kütüphanesine alma imkanı oldu.. Bu nedenle önce Osman'ı okudum.. Orada anlatılanların, romanın diğer kahramanı Şebnem'in gözünden anlatımı olan Yeşil Peri Gecesi'ne geçtim.. Aslında Yeşil Peri Gecesi'ni daha önce okumuştum.. Ama Osman çıktıktan sonra iki romanın bağlantılı oluşu tekrar okumayı gerektirdi.. Ayfer Tunç'un yazarlık yeteneğine hayran olarak diğer kitaplarına geçtim.. Ömür Diyorlar Buna bir anı anlatı türü.. Zeynep Aksu'dan Nil Göncü'ye,Zeki Müren'den Hüseyin Rahmi gürpınar'a kadar isim sahibi kişiler üzerine sürükleyici anlatımını hiç bozmadan hikayeler sıralıyor.. Nil Göncü'nün hikayesi çok aklımda kaldı.. Bir Karanlık derin Kuyu adlı öyküde.. Henüz 19 yaşındayken talihsiz bir şekilde hayatılı kaybeden gencecik bir sinema oyuncusu.. İlk filmi Kuyu'da çok başarılı olmuş ve Altın Koza Film Festivali'nde kendisine 'özel' ödül verilmiş.. Festivalin sponsorlarından Güney Sanayi'nin sahibi Ahmet Sapmaz'dan henüz 18 yaşındaki genç oyuncu Nil İçin festival programına özel bir ödül koyması rica ediliyor.. O da hemen kabul ediyor ve Güney Sanayi Özel Sinema Ödülü adıyla bir ödül koyduruyor.. Ödül olarak da kocaman bir gümüş gondol hazırlatılıyor.. Ahmet Sapmaz'ın elinden aldığı bu gümüş gondol Nil Göncü'yü çok mutlu ediyor.. En iyi kadın oyuncu ödülü kime mi gidiyor?.. Fatma Girik'e.. Hep birlikte fotoğrafları var..
Zeynnep Aksu'nun öyküsü de ilginçti.. Sinemaya nasıl başladığı,babasıyla inatlaşmaları.. Bir Aktris-Artık Değil adlı öyküde anlatılmış.. Ayfer Tunç'tan okuduğum diğer kitap Evvelotel-Saklı adlı hikaye kitabı.. Hakikaten bazı kahramanlarıyla uzun süren bir ilişkisi var.. Osman'ın Şebnem'i burada da bir hikayede karşıma çıktı.. Bazı kahramanlar ise bir hikayeden çıkıp başka bir hikayede tekrar dönüyorlar.. Değişmeyen Ayfer Tunç'un kahırlı,ezgin anlatımı.. Şimdi de elimde diğer hikaye kitabı Kırmızı Azap var.. Bu sabah başladım.. Yarına biter sanırım..

2 Şubat 2021 Salı

Velinimet Kırtasiyesi

Gencoy Sümer'in yayına hazırladığı polisiye hikayeler kitabı.. Polisiye okumayı sevenler için ve yerli polisiye yazarlarını tanımak için bir fırsat olarak gördüğüm ve alıp okuduğum 15 hikayelik bir kitap.. Yazar isimlerini daha önce duymamıştım.. Polisiye e-dergi olan Dedektif'te yer alan hikayelermiş.. Bundan haberi olmayan benim gibiler için ufuk açıcı oldu.. Okuduklarımı beğendim mi?,, Hepsi için evet diyemeyeceğim.. Hikayeleri yazanlar çok amatörlermiş gibi gelen birkaç hikaye vardı.. Henüz yaşam ve yazı deneyimleri olmadığı hissini uyandıran ürünler olarak okudum.. Umarım Gencoy Sümer'in diğer kitapları daha düzeylidir..

Osman

Ayfer Tunç'un son romanı.. Çeşitli bloglarda bir süredir yazılıp çizildi hakkında.. Ancak biraz ortalık yatışınca okumak fırsatım oldu.. İnsanı ilk sayfadan itibaren saran bir roman epeydir okumamıştım.. Bu tam öyle oldu.. Bu kez romana intikal edebilmem için oradan buradan sayfalar,satırlar arasında gezinmem gerekmedi.. Başladım ve 300.sayfalara kadar hiç ara vermeden heyecanla okudum.. Sonra biraz sarkar gibi,uzatılmış gibi,sanki nereye varmak istediğine karar verememiş gibi geldi.. Eski adetime uyarak yine sayfaları,satırları başından sonundan okuyup bitirdim.. Osman'ın hayaleti de birkaç gün zihnimden gitmedi.. Yazar o kadar etkileyici bir karakter yaratmış demek ki.. Osman; hayata ağzında gümüş kaşıkla,Kadir Gecesi'nde doğarak gelen,doğuştan şanslı insanların bir örneği.. Yani başlangıçta.. Varlıklı,aydın bir ailenin herkes hele de kadınlar tarafından çok yakışıklı bulunan;çevresi,ailesi,özellikle annesi tarafından çok sevilen,kibar,nazik,iki dil bilen,iyi yetiştirilmiş oğlu.. Ancak kendini ve çevresini fark etmeye başladığı andan itibaren her şeyin o kadar da mükemmel olmadığını anlıyor.. Babası Necmi Bey,İTÜ'de profesör,çevresinde sevilen ,evinde de çok baskın bir karakter.. İki oğlunun da mükemmel yetişmeleri için gereken her şeyi yapıyor.. Büyük oğlu Osman'ın özel derslerle iyi bir piyanist olarak yetişmesi için çaba harcıyor,onun için hayalleri var.. Ancak oğlunun kafasındaki hayaller başka.. Osman'ın hayali iyi bir rock müzik orkestrası kurmak,bunun üzerine bir gelecek inşa etmek.. Babasının zoruyla,İTÜ'de mühendislik okuyor;hem de babasının bölümünde,Jeoloji Mühendisliği'nde.. Diplomasını da alıyor ama bu konuya hiç ilgisi,hevesi yok.. Onun için varsa yoksa müzik,rock müzik.. Bu arada evin sessiz meleği annesi amansız bir hastalığın pençesine düşüyor.. Osman annesine bir evladın göstermesi gereken bütün ilgi ve ihtimamı gösteriyor.. Annesi son nefesini neredeyse onun kollarında verdikten sonra da babasına isyan bayrağını açıyor.. Ayrı bir eve çıkıyor.. Çok uzağa da değil.. Sadece iki sokak öteye.. Varlıklı bir kadın olan annesinin bıraktığı mirastan payını almak için babasını mahkemeye veriyor.. Bu konuda ona akıl ve destek veren de teyzesinin avukat oğlu oluyor.. Bu arada babası ve giderek büyüyen kardeşi Teoman ile ilişkileri sürekli dalgalı ilerliyor.. Kendisinin müzik hayalleri de.. Kurmak istediği orkestra her seferinde yarım kalıyor.. Besteleri bir türlü tamamlanamıyor.. İstediği çıkışı bir türlü yapamıyor.. Arkadaşları ile yolları her seferinde ayrılıyor.. Doğuştan gelen şansı onu terk ediyor adeta.. Tam o anda hayatına giren Şebnem ise onun en büyük aşkı oluyor.. Bir kadında aradığı her şeyi onda buluyor.. Uzun zaman peşinden koşuyor ama hiç olumlu yanıt alamıyor.. Tam ümidini kestiğinde Şebnem ona dönüyor;bu mucizenin karşısında cesaretini topluyor ve evlenme teklifinde bulunuyor.. Şebnem kabul ediyor.. Artık mutluluğu tamam olmuştur derken kaybettiği babasının ardından kardeşiyle miras kavgasına sürükleniyorlar.. Bir gün bile çalışıp para kazanmayan,buna hiç gerek kalmayacak kadar varlıklı olan Osman da maddi sıkıntı nedir öğrenmeye başlıyor.. Satıp satıp yediği miras suyunu çekiyor,bu evliliğini de sarsıyor elbette.. Sorun ise Şebnem'de değil,kendisindedir daha çok.. Yoksulluktan gelen Şebnem maddi sıkıntıları sorun etmez.. Ancak her zaman iyi yaşamış olan Osman için yaşam standartlarını düşürmek kabul edilemezdir.. Bu nedenle de yanlış bir iş yapar.. Kardeşi Teoman,çok varlıklı bir yeni zengin ailenin kızıyla nişanlanmıştır.. Tanışma yemeğinde o ailenin dayıları ile tanışırlar.. İstanbul Emniyet Müdürü olan dayı Uluç Bey,Şebnem'den çok etkilenir.. Şebnem'e şaklaşabilmek için de Osman'ı ve onun müzikli ilgili hayallerini kullanır.. Kısa bir süre her şeyin tekrar yoluna girdiğini,bir müzik grubu kuramasa da piyano satabileceği bir mağaza açacağını,bu arada bestelerini doğru isimlerle buluşturabileceğini,bu arada biraz tavsayan evliliğini tekrar eski güzel günlere döndürebileceğini düşünür.. Ona bu hayalleri kurduran emniyet müdürü dayı onu paraca çok desteklemiştir de.. Ancak tam o sırada bir skandal patlak verir.. O emniyet müdürü dayının seks kaseti bütün medyada yayınlanır.. Kasette emniyet müdürünün yanındaki kadın da Şebnem'dir.. Üstelik sahnede üçüncü bir şahıs daha vardır,bir erkek seks işçisi.. Kaseti medyaya servis eden de bizzat Şebnem'dir.. Tabiî ortalık toz dumana boğulur.. Şebnem ortalıktan kaybolur.. O seks işçisinin intihar ettiği söylenir.. Emniyet müdürü istifa edip,Gürcistan'a kaçar.. Teoman'ın nişanı elbette bozulur.. Hem Teoman hem Osman kurtuluşu ortalıktan kaybolmakta bulurlar.. Osman'ı tekrar gördüğümüzde,her şeyini kaybetmiş,bütün yaşama şevkini yitirmiş bir insandır.. Bir gece kulübünde piyano çalmaktadır artık.. Gidecek bir evi bile olmadığı için eski bir şarkıcı olan ve şimdilerde pazarda penye satarak geçinen Pakize'nin evinde sığıntıdır.. Hayatının sonunu da bir kamyon belirler.. Roman, Osman'ın trajik sonuyla başlıyor.. Sonra da konuyla ilgilenen bir yazarın, Osman'ın hayatına bir şekilde tanık olmuş herkesle mülakatı şeklinde ilerliyor.. Bu arada Osman'ın hayatı boyunca günlük tuttuğunu da günlükten sayfalar okurken öğreniyoruz.. Tanıkların noksanlarını da günlük tamamlıyor.. İki kişi eksik.. Biri kardeşi Teoman,yazarla konuşmayı reddediyor.. İkincisi Şebnem,hâlâ kayıptır.. Asıl kayıp olan ise bir hayattır.. Osman'ın hayatı.. Hayalleri uğruna kendi hayatını heder etmiştir.. Şahane bir kurgu ile bir çırpıda okunan iyi bir roman, Osman.. Ama Şebnem'e ne oldu? Not:Şebnem'e ne olduğunu yazarın on yıl önce yazdığı Yeşil Peri Gecesi'nde buldum.. Olayları bu kez Şebnem'in gözünden anlatıyor.. Üstelik en az Osman kadar sürükleyici.. İşlerimi bitirip kitabın sayfalarına gömülmeyi iple çektiğim kitaplar oldu ikisi de.. Aslında Ayfer Tunç'un bütün yazdıkları öyle ya..