29 Ocak 2016 Cuma

Dün Doğduk Bugün Ölürüz

Dün doğum günüydü..
Bugün de ölüm günü..
Adı Ömer Yazgan..
28 Ocak 1957'de doğmuş..
29 Ocak 1983'te İzmit'te idam edilmiş..
Hikayesi internette bulunabiliyor..

Sevenleri mezarını çiçeklerle süslemişler,dün gelerek..
Doğum doğum gününde gelmek istemişler galiba..
Henüz 26 yaşındaymış..
İdam edildiğinde..
Aile bu olayı hiç atlatamamıştır eminim..
Az önce,idamından önce yazdığı son mektubunu okudum..
Ailesine yıllar sonra ancak teslim edilebilen..
Aklımda  mezarına gelenlerin toprağına bıraktıkları karanfiller,kasımpatılar..

Birkaç mezar yukarıda da bir mezar daha var..
Hasan Erdem'in..
29 Ocak 1977'de toprağa düşmüş..
Henüz 19 yaşındayken..
Bugün de onun mezarı başında anmak için toplanacak sevenleri..
Daha çok da siyasiler..
Sabah bunun için mezar çevresi temizleniyor,mezarının üzerine siyasi parti bayrağı konuyordu..

Birbirine birkaç adım uzaklıktaki iki mezar..
Yaşarken dünyalar kadar ayrı fikirler peşindeki iki gence ait..
Şimdi ölümde birbirlerine komşu olmuşlar..


25 Ocak 2016 Pazartesi

Kocasını Pişiren Kadın

Dün izlediğim oyunun adı bu..
Birkaç hafta önce sahneye kondu,Ankara Devlet Tiyatrosu oyunu olarak..
İlk oyundan beridir de yer bulunmuyor..
Kapalı gişe yani..
Adı enteresan,bir de seyirci ilgisi çok olunca,merakım daha da arttı..
Sonunda geçen hafta bir seyirci biletini iade edince yer bulma şansım oldu..
Sonuç: hüsran..yine..
Ankara Devlet Tiyatroları yönetimi ne yapıyor böyle?
Sahneye koydukları seyirciyle birlikte izlemiyorlar mı hiç?
Oyun metni çok zayıf,laf kalabalığından hallice..
Oyuncuların çabasıyla izlenebiliyor ama,soğuk ve neredeyse itici bir oyun olmaktan öteye gidemeyecek..
Bir salon dolusu seyirci bunu hissettik de tiyatro yönetimi anlayamıyorsa yazık!
Oyunun adına kapılıp da giden herkesi hüsran bekliyor,benden söylemesi..

Maksat kadına şiddeti,kadın sorununu işlemekse bizden ne güzel oyunlar var oysaki..
Mesela Necati Cumalı'nın Mine'si,Oktay Rıfat'ın Çil Horoz'u hemen aklıma gelenler..
Daha kimbilir ne güzel oyunlar,oyunlarımız var..
Böyle yazarlık kursu bitirme ödevi kılıklı oyunlar için Devlet Tiyatrosu olanaklarını çar çur etmek hangi akla hizmettir..

Kocaları bilmem ama yöneticileri pişirmeli!

22 Ocak 2016 Cuma

Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi'nde Kartopu Neşesi

Eğitim Uygulama Okulu,Huzurevi,Huzurevi İş Okulu ziyaretlerinin ardından son olarak 21 Ocak'ta da Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi adıyla engellire hizmet veren kurumu ziyaret ettik..
Kar tatili nedeniyle doğrudan merkezde buluşacaktık..
Öyle de oldu,gittiğimde öğrencilerim çoktan gelmiş,tanışmış,sohbete koyulmuştu bile..
İşte görmek istediğim manzara !
Selamlaştık,hal hatır sorduk..
Küçük salonu eğlence için hazırladıktan sonra,yine öğrencilerim mikrofon başına geçti..
Önce Özcan bağlamasıyla türküler seslendirdi..
Onun ardından İbrahim'le Elif gitarlarını ellerine aldılar,Canselle birlikte şarkılar söylediler..
Hareketli şarkılarla birlikte  ortamı hemen ısıtmak için Esmanur,Tayfun,Safiye,İremnur oynamak üzere kalktılar,elbette engellilerden oynamak isteyenleri de kaldırarak..
Sonrası zaten hiç oturmamak üzere oynayarak geçen bir saatlik eğlenceydi..
Arada nefesi kesilen biraz oturuyor,sonra hemen sahnedeki yerini alıyordu..
Bizimkilerin repertuarı bitince oyun havaları ile eğlenceye devam edildi..
Düğün evinden farksızdı ortalık..
Yine..
Dördüncü kez..
Yüzler kıpkırmızı oluncaya,alınlardan terler akıncaya dek oynadılar,oynadılar..
Son sınıfta olan öğrencilerimin saat 16.00'da deneme sınavları olduğu için eğlenceye bahçede yarım saatlik kartopu oyunuyla devam etmeye karar verdik..
Sıkıca giyinerek bahçede kartopu savaşına koştular..
Herkesi çocukluk neşesine kavuşturan  kartopu savaşı ile geçen o yarım saatte de öyle mutluydular ki..
Ne engellilerin engelleri,ne öğrencilerimin sınav endişeleri..
Her şey yarım saat için zihinlerden silindi,kar beyazının ardında kaldı..
Geriye şarkılarla eğlenilen,kartopuyla neşelenilen kısacık bir zaman dilimi kaldı..
Dertli,tasalı,kaygılı yaşamlarımızda neşeyle geçen küçük bir an..
Onların neşelerini görünce mutlu olan anneleriyle birlikte biz de mutlu ayrıldık oradan..


Huzurevi İş Okulu'nda Eğlence Molası

3.durağımız Huzurevi İş Okulu öğrencileri oldu..
20 Ocak'ta oradaydık..
Okulumuza çok yakın olduğu için yürüyerek gittik..
Kapıda karşılandık..
Geleceğimizden haberleri olduğu için,derse girmemiş,bizi bekliyorlardı..
Yine Cansel ve Elif mikrofonu paylaşarak şarkılar söylediler..
İbrahim gitarıyla onlara eşlik etti..
Onlardan da Resul ve Meryem şarkılar söyledi..
Tabii kısıtlı repertuar bitince mecburen oyun havalarına dönüldü..
Ondan sonrası da hep birlikte ter içinde kalana dek oynamaktı zaten..
Oynadılar,oynadılar,oynadılar..
Yorulan biraz dinleniyor,sonra yine ufacık sahnede yerini alıyordu..
Bir saat önce birbirlerini hiç tanımayan iki ayrı genç grup şimdi sahnede karşılıklı döktürüyor,hatta öğrencilerimle sarmaş dolaş pozlar veriyorlardı..
Ancak onların servisle evlerine gitme saatleri gelince eğlence sona erdi elbette..
Onlar öğretmenlerinin denetiminde servislerine bindirilirken biz de okulumuza, derslerimize döndük..
Geriye birlikte geçirilen neşeli dakikalar ve hatırda kalmasını umut ettiğim güzel anılar kalacak..

19 Ocak 2016 Salı

Gözüm Nuru Oğulcuğum Hakan'ım!


"Sonunda kavuştuk..
Tam 29 yıldır sana hasrettim..
Bitti hasretim,hasretimiz..
Şehit olduğun haberi geldiğinden beri yanan yüreğim sonunda durdu..
Şehit oluşunun yıldönümlerinde mezarının başında toplanan arkadaşlarını evde yanıma toplardım..
Onlar sofrada yer içerken,sohbet ederken sen de aralarındaymışsın gibi gelirdi..
Onların seslerini seni dinler gibi dinlerdim..
Her yıldönümünü seni bekler gibi sabırsızlıkla bekler,sen gelecekmişsin gibi heyecanla hazırlıkları denetlerdim..
Evimin kapısından arkadaşlarınla birlikte sen de giriyordun sanki..
Ellerimi arkadaşlarınla beraber "Anacığım!"diyerek sen de öpüyordun sanki..
Yaşasaydın,şimdi saçları ağarmış,yüzleri çizgilerle dolmuş,çoğu emekli olmuş arkadaşlarının yanında, duvarda gülümseyen fotoğrafınla,sen hep genceciksin yavrucuğum..

Bir ay önceki yıldönümünde de seni anmak için gelen arkadaşlarını evde yanıma topladığımda son kez toplanmışız meğer..
Onlara son kez sofra kurdurmuş,seslerini son kez dinlemişim meğer..
Ben sana hasret,gözlerimden yaşlar sızarken,onları son kez görmüşüm meğer..
Şükür kavuşturana yavrucuğum,hasretimiz bitti artık.."

Şermin Teyze de vefat etmiş..
Yerel gazetedeki haberde okudum..
29 yıl önce,19 Aralık 1986'da şehit olan oğluna kavuştu sonunda demek ki..
Son nefesine dek dilinden düşürmediği sevgili Hakan'ına..
Işıklar içinde olun Şermin Teyze,Mehmet Amca,sevgili Hakan!










15 Ocak 2016 Cuma

Tek Hayalim Topuklu Ayakkabılarımı Giyip Yürümek

Dün akşam üzeri belediye tiyatrosunu izlemek için giderken yolda karşılaştım onlarla..
İki kız kardeş..
Biri tekerlekli sandalyede..
Spastik engelli..
Konuşamıyor pek..
Diğeri ablası galiba..
Kardeşini gittiği her yere taşıyan o..
Yüzünde de hep aynı yorgun,bıkkın  ifade..

Yıllardır çarşı pazarda karşılaşırız..
Ancak pek tanışmazdık..
Bir vesileyle biraz konuştuk..
Şimdi her gördükçe selamlaşıyor,birkaç kelime de olsa konuşuyoruz..

Birkaç ay önceki karşılaşmalarımızın birinde neden hep düz ayakkabı giydiğimi sormuştu abla olan ..
Sabah akşam yürüdüğüm için böylesi daha uygun bana elbette..
Ancak bunu duyunca ablanın söylediği söz içimi sızlattı..
"Biliyor musun en çok neyi özlüyorum?Topuklu ayakkabılarımı giyip caddede salına salına yürümeyi..
Tek özlediğim,hayal ettiğim şey bu..Giyinip kuşanıp on beş dakika için de olsa tek başıma gezmek !.."

Dün akşam üzeri karşılaştığımızda yine gazinoya çay içmeye  gidiyorlardı..
Ablanın yüzünde yine aynı yorgun ve bıkkın ifade,tekerlekli sandalyedeki kardeşinin gözleri ise ışıl ışıl..
Benim aklımda olansa ablanın hayali..


11 Ocak 2016 Pazartesi

Cehennemin Kuytusu


Bu yıl Ankara Devlet Tiyatroları dinlenme döneminde..
Geçen sezonun hatta iki üç sezon öncesinin oyunlarıyla yetinmeyi tercih etmişler..
O oyunları izlediğim için de izleyecek oyun bulamıyorum haliyle..
O zaman da turne oyunlarının yolunu gözlüyorum..
Geçen hafta İstanbul Devlet Tiyatroları'ndan 'Cehennem' Ankara turnesindeydi..
Ben de cumartesi gidip izledim..
Konu sanal alem suçları,bilhassa pedofili..
Bir saati biraz aşan tek perdelik oyun hakkında gitmeden biraz bilgi sahibi olmuştum..
Asıl merak ettiğim ise iyi bir oyunculuk görebilmekti aslında..
Beş kişilik oyuncu kadrosu fena değildi diyeyim..
Benim dikkatimi Ahmet Somers'in yalın oyunculuğu çekti,..
Bir de oyunun sürprizini üzerinde taşıyan bir rol olunca daha etkileyici oldu..
Metin Belgin hem yönetmiş hem de rollerden birini üzerine almış..
Dikkatimiyse ne oyunu yönetmesi ne de oyunculuğu çekti,ne kadar yaşlandığına takıldım..
Dede Korkut'a dönmüş,zaten kocaman kafası bir de bembeyaz uzun saçlar ve uzun sakalla iyice kocaman olmuş..
Zaten sadece bu tarafıyla dikkat çekiyordu..
Sahne düzeni çok sade tutulmuş,oyunculuklar da öyle,tercih meselesi elbette..
Ancak iyi oyunculuk görmeyi de istiyoruz tabii ki..
Neredesin tiyatro?


8 Ocak 2016 Cuma

Bi Sus Artık !

Geçen gün gazetede haber yazısı olarak yer alıyordu..
Konserlerde gürültü yapan seyirciler..
Konsere geliyor ama dinlemek ve anın tadını çıkarmak yerine o kadar yüksek sesle konuşuyorlarmış ki,orkestranın sesini bastırıyor,üstelik uyarılara da atarlanıp,kavga çıkarıyorlarmış..
Ya da konseri dinlemek yerine solistin dibine kadar sokulup sürekli telefonla kayıt yapıyor,orkestra elemanlarının dikkatini de dağıtıyorlarmış,yine uyarılar karşısında da atarlanıp,kavgaya bahane arıyorlarmış..
Üstelik bu durum artık sıradan bir olay halindeymiş..
Konser veren solistlerin hepsi bu durumdan fena halde muzdariplermiş ancık işletme sahiplerinin konuya ilgisizliği nedeniyle çaresizlik yaşıyorlarmış..

Yazıyı okuyunca yıllar önce sinema salonunda film izlemeye gidişimi hatırladım..
Kendi aralarında konuşanlar,çerez paketlerini haşır huşur açanlar..
Bir daha da gelmem sinemaya demiştim..
Sözümü tutuyorum..

Tiyatro,opera,balede bu durum pek yok neyseki..
Yoksa dilimi ısırıp,henüz mü demeliyim..
Genellikle oturup oyunumuzu izliyoruz terbiyeli terbiyeli..
Arada çalan telefon zırıltıları olmuyor değil ama o zaman hepimiz dönüp o seyirciye bakarak öyle bir 'mahalle baskısı' oluşturuyoruz ki..
Ya da arada bir konuşan seyirciye..
Sessizlik hemen oluşuyor tekrar..

Tabii aynı durum,Ankara ve İstanbul Belediye Tiyatroları için söz konusu değilmiş..
Bunu hem Ankar'da hem de İstanbul'da Büyükşehir Belediye Tiyatroları'nın oyunlarını izleyenler anlattılar..
Bazen belediyelerin otobüslerle taşıdıkları seyirciler(ya da seçmenler) oyun izleme terbiyesi noktasında bilgilendirilmedikleri için olsa gerek,gürültü oyuncunun sesini bastırıyor,ancak bu kepazeliğe kimse bir şey d(iy)emiyormuş..


4 Ocak 2016 Pazartesi

Yeni Yıl Umudu

Kardelenlerin minik yeşil uçları görünmeye başladı..
Güzel günlerin habercisi olarak..
2016'yı da ucundan yaşamaya başladık..
Umarız güzel günlere doğrudur..
Şairin dediği gibi..

Kardelenlerin incecik  rüzgarlarda titreşecek kadar narin ama hiçbir rüzgarda da kopmayacak kadar  güçlü ve bembeyaz yapraklarının saflığında bir yıl diliyorum..




Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 286.gün)

Gece O Kadar Kirliydi Ki

İkisi De Kayboldular..
Diye bitiyor cümle ve de oyunun adı..
26 Aralık'ta izlediğim Van Devlet Tiyatrosu'nun oyunu bu..
Ankara turnesinde biz de görme fırsatı bulduk,Altındağ sahnesi'nde..
Plınıo Marcos'un yazdığı oyunu Orhan Güner çevirmiş..
Ferdi Değirmencioğlu yönetmiş..
Sertel Çetiner'in ellerinden çıkmış güzel bir dekorda izledik..
Oyuna gelince..
Evrensel bir konu olan, yoksulluktan kurtulabilmek için imkansızlıklar içinde debelenen insanların öyküsü anlatılıyor..
Ancak oyuna ısınamadım(k) nedense..
Arka sırada oturan bir seyircinin duyulur bir sesle (ruhum yoruldu!) deyivermesi  başkalarının da pek farklı duygular içinde olmadığını gösteriyordu zannederim..
Yine de emeği geçenlere farklı bir oyun izleme fırsatı verdikleri için teşekkür eder,daha iyi oyunlarda görüşebilmeyi dileriz,emeklerine sağlık..

Huzurevi'nde Parti Var

Bu da geç kalmış bir yazı maalesef..
30 Aralık'ta da Huzurevi'ndeydik..
Yine aynı öğrenci grubumla, bu kez yaşlılarla eğlenmek,eğlendirmek için yola düştük..
Biz gittiğimizde salonda bir kaç yaşlıdan başka kimse yoktu henüz..
Yavaş yavaş salonu doldurdular..
İlk kez böyle bir ortamda bulunan öğrencilerim, kısa bir çekimserlikten sonra hemen yaşlıların aralarına dağıldılar,ellerini öpüp,hatırlarını sordular,sohbet havası hemen oluşuverdi..
Bir yandan da ses düzeni hazırlandı,tabii yine çok amatörce..
Ama bu kez gürültü çıkaran düdükler ortada olmadığı için ses daha iyi duyuldu..da bu kez de repertuar yetmedi..
Hadii yine işi oyun havalarına döktük..
Bilgisayara yüklü oyun havaları evire çevire tam bir buçuk saat boyunca çalındı,oynamaya gönüllü olanlarla oynandı..
Arada yorulanlarla sohbetler devam etti ve yine gitme saati geldi..
Bu ziyaretler kendi ders saatimde yapıldığı için kısıtlı sürelerde gidip dönmek zorundayız yazık ki..
Ancak yeknesak geçen huzurevi yaşantılarının içinde onlara oyunla,sohbetle dolu iki saati yaşatabilmek de her sıkıntıya,yorgunluğa değiyor..
Şimdi o esnada çekilen 'selfie'lere baktığımızda bunu görebiliyoruz..
Ziyaretlerimiz devam edecek,sırada Huzurevi İş Okulu öğrencileriyle karne partisi var..

Eğitim Uygulama'da Şenlik Var

Bu yazı 25 Aralık'ta yazılmalıydı aslında..
Yani geç kalmış bir yazı..
Kendi kendimize gelenek haline getirdiğimiz kurum ziyaretlerimizin bu yılki ilkini,25 Aralık 2015 Cuma günü, Eğitim Uygulama Okulu'na giderek gerçekleştirdik..
Engelli öğrencilerin eğitim gördüğü okula yeni yıl öncesi birlikte eğlenmek için yola düştük..
Yılbaşı süslerinden oluşan torbalarımızla gittiğimizde onlar da salonu balonlarla süslemek için hazırlık yapıyorlardı..
Süsleme işini birlikte tamamladıktan sonra öğrencilerimden Elif ve Cansel birlikte gitar çalıp şarkılar söylediler..
Özcan da bağlamasıyla türkü söyleyerek katıldı..
Ancak engelli çocukların tam gaz eğlenmek için ellerindeki düdükleri öttürmeleri, bizim de tek mikrofonla cılız çıkan seslerimiz nedeniyle pek de duyulmayan bir konser oldu..
Önceden tembihlediğim gibi yanlarında oyun havaları yüklü bilgisayarlarını getirdikleri için hemen oyun havasına döndük..
Benim öğrencilerim,engelli öğrenciler sonraki bir saat boyunca hiç oturmadılar artık,bayılana dek oynadılar..
Bir engelli kız oynamaktan bayıldı..
Neyseki hemen kendine geldi ve eğlenceye devam etti..
Bir yandan da bütün cep telefonlarıyla selfieler çekiliyor,pozlar veriliyor;o zamana dek çekingen duranlar da oyun halkasına katılıyor,öğrencilerimle sohbet etmeye razı oluyor..
O kadar oyundan sonra acıkan midelere hazır olan yemekler servis edildi,birlikte sofraya oturuldu..
Elbette dönüş saati de geldi çattı..
Son kez selfieler çekildi,son kez sarılındı..
Tam çıkarken de hepimize elleriyle yaptıkları minik anahtarlıklar sundular,yüreğimiz bir kez daha sıcacık oldu..
Bana bir baykuş verildi..
Mor keçeden yapılmış..
Tıpkı onlar gibi olağanüstü sevimli..
Kullanmaya kıyamıyorum,sadece bakıp tekrar paketine koyuyorum ..
Fotoğraflar ise rüzgar gibi geçen ziyaretimizin ayrıntılarını ortaya koyuyor şimdi..
Yine gideceğiz..