25 Nisan 2016 Pazartesi

Eğitim Şart

Yıllar önce,ünlü bir komedyenimizin, bir reklam filminde kullandığı bu sözün aslında ne kadar önemli olduğunu her vesileyle hatırlıyorum..
Cumartesi günü tiyatro izlemek için Şinasi Sahnesi'ne biraz erkence gidince vakit geçirmek için yakındaki Kuğulu Park'a yöneldim..
Çocukların bayramını kutlamak için Çankaya Belediyesi'nin etkinliklerinin ortasına düşmüşüm..
Ortalık kuşların ve çocukların cıvıltısıyla doluydu..
Onları hem izleyeyim hem dinleyeyim diye bir banka oturdum..
Biraz sonra iki hanım geldi,selam verdi,oturmak için izin diledi ve yanıma oturdular..
Biraz sonra birer sigara yaktılar,yanımda olan da ayağa kalkıp kenarda dikilmeye başlayınca şaşırdım..
Meğer dumanın bana gelmemesi için nezaket göstermiş..
Çok hoşuma gitti..
Günlük hayatta,genellikle bu yaştaki gençlerden böyle incelikleri o kadar az görüyoruz ki..
Biraz oturan iki hanım giderken de yine selam verip gittiler..
Park daha güzelleşti sanki..

Pazar günü konserden sonra Kızılay'a çıkıp birkaç kitap aldım..
Elimdeki yükümle Gar'a doğru giderken bir delikanlı yardım teklif etti..
Teşekkür edip gerek olmadığını söyledim ama ısrar edip elimdekini aldı ..
Gar'ın önünde ayrılana dek taşıdı,adını bilmediğim Mersinli Otomasyon 2.sınıf öğrencisi..
Dünya daha güzelleşti..

Ya bulunduğum şehrin sokaklarında karşılaştığım her yaştan insanla duruma göre birbirimize yol vermedeki nezaketimiz..
Bu insanların çoğunun geleneksel yaşamın içinden süzülenlerden oluşu..
Bazılarının şalvarlı,yazmalı;bazılarının kasketli halleriyle ama aynı görgülülükleriyle şehre ,şehrin sokaklarına birçoğumuzdan daha çok yakışmaları..

Galiba köyden kente gelince terbiye zincirini bir yerde koparmışız;ki sokaklar kent insanı olduğunu iddia eden ama mağara devrinde yaşadığını her vesileyle gösteren çeşitli yaşlarda  yaratıklarla dolu..

Yürüyüş yapmak için, evine bir saat uzaklıktaki ünlü bir caddeye gittiğini,görgülü insanlarla birlikte olmayı sevdiğini;kendi semtindeki görgüden nasibini almamış insanlarla aynı sahil yolunda olmaktan hiç mi hiç hazzetmediğini söyleyen Elif'in kulaklarını çınlattım..

Eğitim şart !


Ümmühan Hanım

Geçen cuma mezarlığa girdiğimde gördüm ilk olarak..
Beni görünce tedirgin oldu sanki..
Dönerken de tedirginliği artmıştı ..
Kapıdan çıktığımda da yanıma geldi,benimle yürümek istedi..
Nefes nefeseydi..
Hızlı yürümekten ,daha çok da tedirginlikten,daha doğrusu korkudan..
Yol boyunca anlattı..
Adı Ümmühan'mış..
70 yaşındaymış..
İki oğlu bir kızı varmış..
Henüz otuz yaşındayken dul kalmış,
Kocası kalp hastasıymış,henüz kırk yaşındayken de ölmüş..
Kendisinin de iki damarı değiştirilmiş,yüksek tansiyon hastasıymış şimdi..

Tekrar evlenmemiş,çocuklarını büyütmüş,evlendirmiş,torunlara karışmış..
Kirada oturuyormuş,babasından yetim aylığı alıyormuş..
Gül gibi geçinip gidiyormuş..
Akşam yaklaşırken teyzesi,yeğeni arabalarıyla mezarlık ziyaretine gelirken onu da almışlar..
Ancak mezarlık içinde birbirlerini kaybetmişler..
Bu da paniklemiş,akşam vakti orada yapayalnız kaldığını düşünerek korkmuş,hem de nasıl..
Yanıma geldiğinde ağlayacak gibiydi..
Evden acele çıkarken telefonunu da almamış yanına,her ihtimale karşı cüzdanını da..
Korkuyla ağzı kurumuş olacak ki,arabada bıraktığı su şişesini andı durdu yol boyunca..
Bir de kendisini orada bırakan akrabalarını..
Eğer beni görmeseymiş ne yapacağını bilemeyecek kadar korkmuş olduğunu ise sürekli tekrarlıyordu..
O durmadan konuşarak korkusunu yatıştırırken ben de sanki annemi dinledim..
O da böyle bir durumda kalsa aynı şekilde korkar,kime sığınacağını bilemez,panikler,ağlamaklı olurdu..

Şehir ışıklarının içine girdiğimizde sakinleşmişti..
Tam o anda yanımızda bir araba durdu..
İçindekiler kornaya basıp Ümmühan Hanım'a seslendiler..
Meğer onu unutup gitmemişler,mezarlıkta onu arayıp durmuş,bulamayınca yol boyunca aramışlar..
Onlar da korku içinde kalmışlar..
Karşılıklı sitem sözleriyle arabaya Ümmühan Hanım'ı aldılar,vedalaşıp ayrıldık..

Hayvanlar Karnavalı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Ankara Opera ve Bale yöneticiler bir hoşluk düşünmüşler ve..
Bir aile konseri düzenlemişler..
Saint­-Saens'in Hayvanlar Karnavali adlı eserini seslendirilmek üzere sahneye koymuşlar..
24 Nisan'da ve tek bir konser..
Kaçırmadım elbette..
Keşke kimse kaçırmasa ve salon dopdolu olsaydı..
Koca salonda birkaç sırayı dolduracak seyirci\dinleyici ancak vardık..
Neyseki alkışlarımızla beş yüz kişilik ses çıkararak sanatçıların az seyirci burukluğunu giderdik..
Çok beğendim..
Hepimiz çok beğendik hatta  çocuklardan çok büyükler..
Anlatıcımız ve orkustra şefimiz Nezih Seçkin de çok sempatikti..
Çok sıcacık bir kırk dakikaydı kısacası..
Umarız her yıl tekrarlanır..
Çünkü hem eğleniyor hem öğreniyorsunuz
Enstrümanların sesini ayırt etmeyi,
Eserlerin yazılış öykülerini,
Sanatçının esere ve seyirciye saygısını,
Böyle olunca o seyircinin de o saygıyı hak etmesi gerektiğini..
Sanıyorum hepimiz birbirimizden memnun ayrıldık..
Nezih Seçkin(piyano),Aylin Özuğur(piyano),Tayfun Bozok(keman),Emel Özer(keman),Yasemin Gören(viyola),Hande Ulutaş(viyolonsel),Yalçın Özen(kontrabas),Müjde Kurt(flüt),Ferda Özkanat(klarinet),Soner Özer(vurmalı sazlar)'e teşekkürlerimizi sunarız..
Yineliyorum,umarım her yıl tekrar programa alınır,ben de tekrar tekrar izleyebilirim..

Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş


İstanbul Devlet Tiyatrolarının bu sezonki oyunlarından..
Ankara'ya konuk gelmişlerdi bir haftalığına..
Ankara seyircisi de salonu doldurarak ilgi gösterdi onlara..
Ben de cumartesi matinesinde gidip izledim..
Hanoch Levin'in bir oyunu..
Kerem Ayan yönetmiş..
Işın Mumcu dekorları yapmış..
Daha önce Sen De Gitme Triyandafilis'in dekorlarındaki başarısıyla hatırlıyorum onu..
Oyuncu kadrosu üç kişiden oluşuyor..
Musa Uzunlar,Ülkü Duru,İştar Gökseven..
Konusu pek çok kişi için tanıdık ve hatta gündelik..
Evlilik hayatı ve yıllar içinde yaşlanan, ilişkileri yıpranan karı kocalar..
Salondaki kadın erkek seyircilerin kahkahalarından pek çok kişiye dokunduğunu görebildim..
Kadının söylediklerine kadın seyirciler,erkeğin söylediklerine erkek seyirciler güldüklerine göre tanıdık sahneler anlaşılan..
Oyun metnine çok ısınabildiğimi söyleyemem..
Yazardan mı çeviriden mi kaynaklanıyor bilemem..
Ancak oyunculuk iyiydi..
Özellikle Musa Uzunlar'ın oyunculuğunu çok beğendim..
Başka ve bizden bir oyunda aynı kadroyu izlemeyi çok isterim doğrusu..
Belki bu oyundaki o tuhaf yapaylık hissini kaybettiren başka bir oyunla oyunculukları daha  da parlar ..





18 Nisan 2016 Pazartesi

Bir İnsan Öldü Diyeler Döşeğini Çöpe Atalar

Dün işlerimi bitirip huzurevini gittim..
Gittiğimde ziyaret saati bitmişti;ama kısa bir ziyarete izin verdiler,ben de Sabiha Hanım'ın kapısını tıklattım..
Uzun bir süredir görünmediğim için,haklı olarak, sitemler ederek karşıladı..
Yüksek tansiyon sıkıntısı şimdi de burun kanamaları şekline dönüştüğü için üzgündü..
Biraz yatıştırıcı sözler ettim,biraz oradan buradan konuşarak, zihnini hastalıktan uzaklaştırmaya çalıştım,biraz gülüştük..
Bir saat sonra izin isteyip kalktım..
Yolumun üzerinde dayımın bahçesi var,biraz da ona uğrar,hatırını sorarım diye düşünüyordum..
O da çıkıyormuş..
Yolumuzun üzerindeki bir çöp varilinin yanına konmuş döşek dikkatimizi çekti..
"Aa,koca döşeği çöpe atmışlar!"dedim..
Dayımın tepkisi daha ilginçti..
"Bu evde üç gün önce yaşlı bir teyze öldü.İşte bu yatak da onun yün döşeği..Demek ki insan ölünce yatağı da çöpe atılıyor.Yazık !"
Başka bir şey konuşmadan yürüdük..

13 Nisan 2016 Çarşamba

1461

Trabzon'un fethi değil..
2012'den bugüne geçen gün..
Diğer deyişle dört yıl..
Ya da kırk sekiz ay..
Geçti..
Annemi toprağa vereli..
Kaybetmenin ilk günkü acısı biraz küllendi ama ateşi yanıyor..

11 Nisan 2016 Pazartesi

10 Nisan

1951'de şehit olmuşlar..
Yani tam 65 yıl önce.
Galiba bir havacılık kazası;çünkü biri pilot..
Adı Top.Plt.Tğm.İsmail Ergin..
1927  Bursa doğumlu..
Yaşasa 89 yaşında olacakmış..
Mezar taşındaki fotoğrafında ise yirmili yaşlarının nasıl da gururlu bakışları var ..
Zaten can verdiğinde sadece 24 yaşındaymış..

Yanıbaşındaki kader arkadaşı,aynı kazada birlikte can verdikleri P.Ütğm. Kemal Akdora'nın mezarı..
O da 1923 Ankara doğumluymuş..
Cumhuriyetle yaşıt yani..
Yaşasa bu yıl 93.yaşını kutlayacakmış..
Torunlarının içinde gülümserdi herhalde..
Oysa mezar taşındaki 28 yaşının canlılığını taşıyan fotoğrafındaki bakışlarıyla sonsuzluğa güler gibi..

Ailelerinden gelen yok,belki artık hatırlayan da kalmamıştır..
Şimdi kuşların cıvıltısı,rüzgarın sesi,dalgalanan bayrağın çırpınışı onların sürekli ziyaretçisi artık..
Bir de şehitliğe gelen ve sessizce her mezarın önünde durarak taşlardaki yazıları okuyan,fotoğraflara eğilerek dikkatle bakanlar..

10 Nisan, annemin de bu dünyadaki son günüydü..
Sesini son kez duyduğumuz gün..
Sonrası yoğun bakımdaki iki gün ve yapay solunumla çarpabilen kalbinin artık dayanamayıp durduğu an..
12 Nisan..
Toprağa verdiğimiz gün ise 13'ü,ertesi gün..
Tam dört yıl geçti aradan..

'Nisandır ayların en zalimi' diyen şair ne doğru söylemiş..

4 Nisan 2016 Pazartesi

Yüzüm Güler İçim Yanar

Geçen cuma okul çıkışı önce mezarlık ziyareti ardından da epey zamandır ihmal ettiğim huzurevi ziyaretini yapayım dedim..
Huzurevine geldiğimde saat 19.00 olmuştu..
Yani yaşlılar yemeklerini ve ilaçların alalı iki saat kadar..
Bazıları için çoktan uyku saati,Sabiha Hanım'ın deyimiyle de bitkisel hayat,vakti gelmiş demekti..
Yine de Ali Dayı'yı ziyaret edebilirim,diye düşünüp ziyaret defterine adımı yazdırdım..
Yeni gelen güvenlik görevlisi,henüz iyi niyetini ve insanlığını kaybetmemiş,beni salona yönlendirip,Ali Dayı'yı almaya gitti..
Vakit geç olduğu,yaşlıların çoğu dinlenmeye çekildiği  için odada ziyaret uygun görülmüyor,doğal olarak..
Biraz sonra bir bey geldi..
İyi ama bu benim ziyarete geldiği Ali Dayı değil..
Zaten o da şaşkın bir yüzle inmiş salona,benim ziyaretçim olamaz,kimse bana gelmez,diye.
Karşılıklı şaşkınlığı attıktan sonra,ben diğer Ali Dayı'ya ne olduğunu sordum..
Kısa süre önce vefat etmiş..
Kansermiş..
Demek üç dört ay önceki son ziyaretimmiş..
Daha da üzüldüm,kendime de kızdım,daha önce gelmedim diye..
Kansermiş,son devresindeymiş..
Kendisi biliyor muydu acaba?

Yanlışlıkla da olsa görüşmeye çağrılan Ali Bey Amca ile sohbete başladık..
Yaşı henüz genç,,
Yani diğerlerine kıyasla..
65 yaşındaymış..
Toprakpınar Köyündenmiş..
Bir karısı ve beş çocuğu varmış..
-40 yaşına kadar hiç çalışmadım ben..Zaten babam da,ben ölürsem sen perişan olursun,derdi.Dediği gibi de oldu..Önce tarlaları sattım,sonra daireleri..Eldeki para tükenmeye yüz tutunca hanımla anlaşamadık..Biraz da bana vefasızlık etti..Boşandık..Oğlum da bana bıçak çekip evden kovunca ortada kaldım..
Bir akrabamın yanında çay ocağında çalışmaya başladım..Ömrümde ilk defa olarak çalıştım..O akrabanın boş bir kulübesini de kiraladım..Yere kartonlar,kırık pencereye gazeteler döşeyerek orada barındım birkaç ay..Ancak akrabam bana hiç sahip çıkmadı..
Ben de sahip olduğum tek şey olan ceketimi alıp gurbete çıktım..
Birkaç ay orada burada dolandıktan sonra kürkçü dükkanına döndüm..
Ancak iş bulamadım..
Kargalı Köyünün yakınlarında bir çiftliğin sahibi bekçi arıyormuş,kabul ettim..Tek şartım sigortamı yatırmasıydı..
Tam yedi yıl o çiflikte bir konteynırda barındım..
2500 kiraz,birkaç yüz asmanın dikili olduğu çiftlikte,arada sırada geçen çobanlar ve çiftlik sahibi dışında kimseyi görmeden geçen yedi yıl..
Kışın konteynırın önünde kurtların ulumasını dinlerken titredim..
Yazın konteynırın üstünden kavuran güneşin altında piştim..
Bir de çiftlik sahibinin acı sözlerinde ezildim..
Bana"Sakın ağaçlardan kiraz koparayım deme,yere düşenlerden,kuşların gagaladıklarından başkasına el sürme"diye sürekli tembihleyen,geldiğinde bana bir selam bile vermeyecek kadar beni hor gören o adam beni o kadar incitirdi ki..
Ben de inadına gelen geçen çobanlara o güzel kirazlardan.üzümlerden dalından koparıp ikram ederdim..
Sonunda emekli olmaya hak kazandım,hatta iki sene de fazla çalışmışım..
Şimdi on dört aydır burada barınıyorum..Elimdeki paradan dolayı başka gidecek yerim yok çünkü..

İçimi en çok buran nedir,bilir misin?Buraya ziyarete gelen küçük çocuklar..Kendi torunlarımı hatırlarım,ağlarım..

Beni evden kovan oğlumun evine arada sırada gidiyorum,sırf torunlarımı sevebilmek için..Gelinim iyi..Beni hoş karşılıyor,sağ olsun..Torunlarım sırtımda,başımda dolaşır,ben de mutlu olurum..

Burası son durağımız artık..Zamanımız gelince biz de bizden önce gidenlere katılacağız elbette..
Allah senden razı olsun,geldin,hem derdimi dinledin,hatırımı sordun,akşamımız değerlendi..Yine gel..




İki Kadın

-Kızım sen hayvanat bahçesinde mi büyüdün?
Yanımda oturan hanımın, karşımda oturan on yaşlarındaki kıza söylediği bu sözle sohbetimiz başladı..
Kendi kızına söylüyormuş..
Karşımda oturan çilli güzel kız hiç cevap vermedi..
Neyseki..
Ve aferin..
Karşılıklı oturan iki hanım kardeşlermiş..
Ankara'ya,ameliyat olan teyzelerine geçmiş olsuna gidiyorlarmış..
Ki aynı zamanda birinin de kayınvaldesiymiş..
Hatta iki kardeş,iki teyzelerinin çocuklarıyla evlendirilmişler..
Tam bir içli dışlılık..
Karşıda oturan hanımın aynı zamanda kuzeni olan kocası inşaat işçisiymiş..
Geçen sene çalıştığı inşaattan düşerek vefat etmiş..
Bu kadıncağız da üç çocukla kalakalmış..
Üstelik çocuklarının en küçüğü olan minik Berat da kas kasılmasıyla süren bir hastalıktan muzdaripmiş..
Çifte çile..
Minik çocuğu özel bir rehabilitasyon merkezine gönderiyormuş..
Devletin onun için bağladığı bakım parasını alıyormuş..
-Zaten mama,bez ve ilaç masraflarını ancak karşılıyor,dedi..
Kocasının çalıştığı günler toplamı dul maaşı bağlatmasına yetmemiş..
Bunun üzerine inşaat firması devreye girerek,hanıma aylık bağlayacak bir formül bulmuş,tazminat olarak da aynı inşaattan bir daire vermişler..
Tüm bunları anlatırkan gözlerinden de sicim gibi yaşlar iniyordu..
-Çorumluyuz biz,Bayat ilçesinden..Onun da bir köyünden..Ekmek parası bizi bu yerlere attı,başımıza da bu işler geldi..Ama kime şikayet edelim..Kader böyle yazılmış bir kere..
Derken de..

Albayın Karısı

Geçen hafta Ankara'da ilk gösterimini yapan Van Devlet Tiyatrosu'nun oyunu..
Hristo Boytchev yazmış..
Hüseyin Mevsim çevirmiş..
Hakkı Kuş da yönetmiş..
İzlediğinizin bir oyun olduğunu,gerçek olmadığını size hissettiren bir sahneye koyuş olmuş..
Dekor da kostüm de buna uymuş..
Müzikler iyiydi..
Işıklar da öyle..
Oyunculara gelince..
Ki en önemlisi zaten onlar..
Diğerleri teferruat..
Nine rolündeki Zeynep Yalçın Gören iyiydi..
Albay Kontuzov rolündeki Tolga Gülcüler,William rolündeki Doğukan Özman,dede rolündeki Nedim Salman,İsviçre'ye gidebilme hayalindeki Fero rolünde Muharrem Dalfidan,Sürekli ameliyat edilen zavallı Bratoy rolünde Mehmet Emrah Hamşioğlu da öyleydiler..
Sanıyorum rolüne çok kısa zamanda hazırlanmak durumunda kalan çocuk oyuncu Efe Küçük de alkışları hak etti..
Gül Urgan,Ezgi Yıldız Küçük(Galiba Efe'nin annesi),Aron Bunuel,Mustafa Mert de..
Bu sezon kış uykusuna yatmayı seçen Ankara Devlet Tiyatrosu nedeniyle turne oyunlarını gözler haldeyiz..
Albayın Karısı da iyi bir oyundu diyebilirim..
En azından yeni bir oyun ve Ankara'nın bu sezonki yeni oyunlarının neredeyse hepsinden iyi..
Cumartesi matinesinde kalabalık bir seyirci topluluğu olarak izledik,beğendik..
Savaşın benliğinden kopardığı insanların dramını izledik,ibretle..
Yer yer, bu halde bile kendini gösteren gülünçlüğe, güldük..
Hatta genç seyirciler daha çok güldüler bazı sözlere..
Televizyondaki bazı programlara gönderme miydi bilmiyorum,umarım değildi..