28 Ekim 2015 Çarşamba

En Büyük Bayram

"Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz !"
demişti..
Tam 92 yıl önce..
Onuncu yıl konuşmasında da:
 "En büyük bayramdır !"diye seslenmişti..
Nutkunda da en büyük eserinin Cumhuriyet olduğunu vurgulamıştı..
Büyük Atatürk..

Yarın Cumhuriyet Bayramı..
En büyük bayramımız kutlu olsun !
Hepimize..

Bize Cumhuriyeti armağan eden Atatürk'e de şükranlarımız ve minnet duygularımız yüreklerimizi doldursun..
Cumhuriyet yolunda ve uğrunda hayatını adayan şehit ve gazilerimize de..



Maviş Nine

Adı gibi maviş gözleri,pamuk gibi bembeyaz saçları ve bembeyaz teni,minicik bedeni ile mahallenin sevgilisiydi..
26 sene önce mahalleye taşındığımızda küçücük bir kulübede oturuyordu..
Kızı yanıbaşında,oğlu yakınında olduğu halde ilgilenmedikleri için ona mahalleli sahip çıkmıştı..
Kimi yemek taşır,kimi banyo yaptırır,kimi çamaşırlarını yıkar;hiçbir şey yapamayan da onunla sohbet etmeye giderdi..
Kendisinin evden çıktığını hatırlamıyorum,galiba hep evinde otururdu..
Bayramlarda mahallenin bütün kadınları kendi annelerine gider gibi onun evine gider,elini öperdi..
Öldüğünde de yine mahallenin bütün kadınları kendi anneleri ölmüş gibi üzülmüşlerdi..
Sonra o da unutulanların arasına katıldı..
Yıkılan kulübesinin yerinde çoktan apartmanlar yükseldi,
Tatlı dili ile kendini herkese sevdiren bu kadıncağızı dün eve giderken hatırlayıverdim nedense..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 218.gün)



27 Ekim 2015 Salı

Fatoşum

Hafta sonu bir şehit ailesini ziyaret ettim..
Daha doğrusu uzun zamandır yapmak istediğim bir ziyareti sonunda gerçekleştirebildim..
Altı yıl önce 30 Ağustos'ta şehit düşen Abdullah Erkmen'in anne ve babasıyla şehitlikte görüşüyorduk zaten..
Onlar haftada bir gelip oğullarını ziyaret ediyor,mezarını yıkayıp çiçeklerini suluyorlar ve bunu hiç aksatmıyorlar..
Daha önce de yazdığım gibi,diğer şehitlerin aileleri artık pek gelmiyor ya da gelemiyor;mezarlar sadece görevlilerin ilgisine bırakılmış durumda..

Annesine böyle seslenirmiş,Abdullah..
"Fatoşum !"
Oğlundan "Abdullah'ım !" diye öyle bir söz edişi var  ki..
Anne ve oğulun birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını onu dinledikçe anlıyorsunuz..
Oğlundan içi titreyerek söz ediyor ve yaşlar hiç eksilmeksizin gözlerinden süzülüyor..
Onlara bir apartman dairesi almakta nasıl önayak aldıktan sonra da destek olduğunu,
Sevdiği kızla söz kesmek için nasıl hazırlık yaptığını,
Şehit olmasa idi iki hafta içinde sözlü olacağını,
Ve elbette onu anmadan günlerinin geçmediğini...
O anlattı ben dinledim;ben anlattım o dinledi..
Evladını kaybetmiş bir anne ile annesini kaybetmiş bir evlat olan iki kişi,o akşam üzeri söyleştik..


Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 217.gün)

22 Ekim 2015 Perşembe

Hazan Mevsimi

onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları

yolculuk sabaha mı yoksa akşam üstü mü
aylardan bu ay mı günlerden acaba ne gün
yılan gibi çöreklenmiş bu boğuk kördüğümü
çözebilirsen çöz çözememekten üzgün
kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün
şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü
bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü
ya uykuda giderse söylemeden son sözünü
ölmek var mı farkına varmadan öldüğünü
yılan gibi çöreklenmiş bu soğuk kördüğümü
çözmeye uğraşırlar çözememekten üzgün

bakılan her resim bütün bir ömrü saklar
ellerini kaldırsalar yıllar dökülüşür
birazdan yalıda sanki buluşacaklar
bir yerde saat çalsa o sevgili görünür
umut heykeli midir ay ışığı örtünür
bir pencere açılsa unutulmuş şarkılar
çocuk bahçelerinden nasıl yankılanırlar
kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür
Attila İlhan, İhtiyarlar Balladı'nda böyle yazar onlar için..

Önceki gün Huzurevi'ne gittim ziyarete..
İki ihtiyarcık daha ölmüş,biri doksanlık biri seksenlik..
Kabirden önceki son durakta yaşadıklarını kendileri söylüyor ve anlıyorlardı gerçi ama yine de tanıdığınız insanların artık bu dünyada olmadıklarını duyunca üzülüyorsunuz..
Işıklar içinde olsunlar..

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 212.gün)

20 Ekim 2015 Salı

Bir Tutam Helva

Hafta sonu tiyatrolarına banliyö treniyle gidip döndüğüm için o facianın yaşandığı Ankara Gar'ındaydım..
Garın önünde patlamanın olduğu noktalardan biri karanfillerin bırakıldığı,mumların yakıldığı,keder ya da isyan dolu satırların yazıldığı bir matem köşesi haline dönüştürülmüş..
Gelen geçen bir duraklıyor,bakıyor,bazıları ellerini açıp dua okuyor..
Ellerdeki cep telefonlarıyla fotoğraf çekenler hiç eksik değil..
Kendilerini çekenler de..
Benim o köşeye bırakılanlar arasında dikkatimi çeken ise bir peçete üzerine bırakılmış bir tutam un helvası oldu..
Kim için kavrulmuştu bilemem,şimdi hepsinin adının yazılı olduğu levhanın üzerinde duruyor..
Yanında da kanlı bir okul süveteri,hırkası,eteği..



Son Tango

Ya da şöyle demek gerekirdi..
Yeniden özgür,onurlu,bağımsız olabilmenin mücadelesini verirken;umudunu yitirmişlerin son tangosu..
Yeni sezonun yeni oyunlarından biri de Son Tango..
Pazar günü Akün Sahnesi'nde izledim..
Cunta dönemi Arjantin'inde umutlarını,onurlarını kaybedenlerle,direnenlerin öykülerini anlatıyor..
Bir yanda devleti yönetenler Amerikalılarla işbirliği içinde ülkeyi yağmalarken,
Çaresiz yoksullar her şeylerini ve onurlarını satarak hayatta kalma savaşı verirken,
Umut hep vardır ve olmalıdır diyerek baskı ve sömürüye direnenlerin öyküleri anlatılıyor,
Pedro ve Maria'nın umutsuz aşklarının geri planında..
Oyunu bizden biri yazmış:Özcan Özer..
O kaleme alırken neler düşündü bilmem ama ben izlerken bağımsızlığımızı ve bütünlüğümüzü yitirirsek neler olacağını düşünerek izledim,bizim gibi kitlelere..
Yoksullaşınca ve hayatta kalma güdüsü devreye girince ne çok duygu yerini' ne pahasına olursa olsun yaşa ya da onurunla öl'e bırakıyor..
Atatürk'ün "Çalışmadan,öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler,evvela haysiyetlerini,sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar."sözü oyundaki durumun kahredici sebebini anlatıyor diye düşündüm, bir yandan oyunu izlerken..
Bir de Bilge Kağan'ın "Temiz kız çocukların cariye oldu,bey olacak oğulların köle oldu"sözünü..
Bir milletin geleceğiyle oynanınca sonuç ne kadar tehlikeli olabiliyor,bu ibret verici oyunda gördük..
Ya da ben böyle izledim..
Yoksa 29 kişilik oyunda şarkılar,güzel ve güzel kostümler içinde çok hareketli danslar yapan oyuncular da vardı..
İhtimal başkaları da 'ne eğlendik ne eğlendik !'diye anlatmışlardır,kimbilir..
Hakan Çimenser yönetmiş oyunu..
Kerem Çetinel ışık ve dekor tasarımını yapmış..
İnci Kangal kostümleri hazırlamış..
Fırat Akarcalı da besteleri..
Volkan Erdemli de koreografiyi..
Özge Mirzalı Maria rolünde iyiydi..
Mehmet Demiralp İşkenceci rolünde çok iyiydi..
Çocuk oyuncu Mert Duru da pek sevimliydi..
Hepsi bir arada 29 kişi, iki perdelik oyunda, iki saat boyunca hünerlerini gösterdiler..
Oyun metinden çok müzikal havasına yaslandığı için oyunculuk çabası gerektiriyor,onlar da çabalıyorlar..
Yolları açık olsun..

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 210.gün)

19 Ekim 2015 Pazartesi

Grönholm Metodu

Yeni sezonun yeni oyunlarından biri bu..
Cumartesi matinesinde Şinasi Sahnesi'nde izledim..
Tek perde, bir saat otuz beş dakika sürüyor..
Oyuncu kadrosu da dört usta isimden oluşuyor..
Cüneyt Mete,Deniz Gökçe Yersel,Ünsal Coşar,Nur Yazar..
Oyunu sırtlayıp götürdüler..
Asıl ağırlığı sırtlayan Cüneyt Mete bu oyununda da iyiydi..
Partnerleri de öyle..
Oyun metnini de beğendim..
İnsanı düşünmeye iten oyunlardan..
Salondan çıkar çıkmaz unuttuğunuz sabun köpüklerinden değil..
Jordi Galceran'ın yazdığı oyunu Beliz Coşar çevirmiş..
Sinan Pekinton yönetmiş..
Gözde Yavuz dekor ve kostüm tasarımını üstlenmiş..
Zeynel Işık ışık tasarımını,Ali Erel müzikleri üstlenmiş..
Günümüz insanının modern cangıllar olan metropollerde ayakta ve hayatta kalabilmek için rakiplerini ekarte ederken bütün insanlıklarını unutmaları gerektiğini; ama bunun için de yine onlardan bunu isteyenlerce suçlu görülmelerini anlatıyor oyun..
Modern psikoloji yöntemleri ile iş mülakatları oyunun konusu..
Bir satış müdürü pozisyonu için görüşmeye gelen aday ve tabii tutulduğu psikolojik zorlamalarla dolu görüşmeyi oldukça etkileyici performanslarla seyirciye aktarıyor oyuncular..

Bu sezonun güzel bir yeniliği de her oyunla ilgili küçük bir broşür hazırlayıp girişlere yerleştirmeleri olmuş,satın almak zorunda değilsiniz,isterseniz alıp okur,sonra da oraya bırakabilir ya da alıp götürebilirsiniz,ince bir düşünce olmuş...

Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 209.gün)

13 Ekim 2015 Salı

Beraberiz

                                      Beraber Yaşadık
                                       Beraber Gezdik
                                           Beraberiz

Babamın mezarının ayak ucundaki bir ikiz mezar taşında yazıyor bu sözler..
Bir karı kocanın mezarı.
Aynı gün defnedilmişler..
3 Nisan 1987'de..
Adları Sabahat ve Refik Devşeli..
Babamdan iki hafta sonra..

Sabahat Hanım babamla yaşıtmış;Refik Bey biraz daha kıdemli,60 yaşındaymış..

Hiç ziyaretçileri yok..
Yani 28 yıldır hiç denk gelmedim..

Mezarlığın bu bölümü artık eski mezarlık sayıldığı için ziyaretçi sayısı da az zaten..
Yine de gelen geçenin dikkatini çekiyor..
Okuyanlar yanlarındakini dürtüp,hafif tebessümlerle bir daha okuyarak geçiyorlar yanlarından..

İşte o zaman Sabahat Hanım'la Refik Bey de  gülümsüyormuş gibi gelir bana ..
Ben de gülümserim..


Ekim Dökümü

Sabah yıkandı,silindi,olası ziyaretçilerine hazırlandı..
(Umarız ziyaretçileri olur)
Ekim şehitlerimizin ilki,şehir mezarlığında..
Künyesinde Topçu Er İbrahim Yenilmez yazıyor..
1954 doğumlu..
13 Ekim 1975'te şehit olmuş,21 yaşında,hep..

Yarın da Ahmet'in yıldönümü..
O da sabah yıkandı,silindi,yarınki olası ziyaretçilerine hazırlandı..
(Umarız gelirler)
J.Atğm.Ahmet Kara..
1966 doğumlu..
14 Ekim 1996'da şehit olmuş,20 yaşında,hep..

Cuma günü Orhan'ın yıldönümü..
Onun mezarını perşembe günü yıkayıp sileceğim,cumaya hazır olur..
İs.Kd.Çvş.Orhan Korkmaz..
1965 doğumlu..
16 Ekim 1990'da şehit olmuş,25 yaşında,hep..

Sonra  sıra Yalçın'ın..
P.Atğm. Yalçın Dölcü..
1968 doğumlu..
23 Ekim 1993'de şehit olmuş,25 yaşında,hep..

Sonra Siirt Şirvanlı Hasan var sırada..
Topçu Er Hasan Arzak
1944 doğumlu..
28 Ekim 1965'te şehit olmuş,yaşasaydı 71 yaşında olacaktı;ama hep 21 yaşında..

Ekim ayının son şehidi Cumhuriyet Bayramı günü şehit olan Ruşen..
J.Ütğm.Ruşen Ülker..
25 Ekim 1963'te doğmuş..
Doğum gününden dört gün sonra..
29 Ekim 1989'da şehit olmuş,26 yaşında,hep..
Arkadaşları her yıldönümünde geliyorlar mezarı başına..
Hepsi orta yaşlı,saçları ağarmış,kimi emekli asker..
Ruşen,
  Yalçın,
     Orhan,
       Ahmet,
          İbrahim ise mezar taşlarındaki fotoğraflarındaki mahzun gençliklerinde,hep..
Hasan'a gelince ..
Ne fotoğrafı var,ne gelen gideni..
Güneydoğu'da şehit olmadığı gerekçesiyle, Şehit Aileleri Derneği üyeleri de ziyaret etmiyor..
Mezarını rüzgar süpürüyor,yağmur yıkıyor,güneş kurutuyor;kuşlar,kelebekler, böcekler ziyaret ediyor..
Bir de ara sıra şehitliğe gelen ziyaretçiler;gözünün yaşı hiç dinmeyen şehit anneleri,yakınları..


Sen Ölüm

Sen ölüm,
Evlerde pissin ama,
Dağlarda iğrençsin.
Sen ölüm,
Birinin adı silinir de,
Adın geçer ancak.
Sen ölüm,
Eli tutmaz olur da,gözü görmez olur da
Tutarsın,görürsün oralarda ancak.
Sen ölüm,
Ülkelerde kötüsün ya ülkelerarası daha çirkinsin.
Sen ölüm,
Sayrılıklardan sonra gelirsin peki,
Şu dev gibi,şu dipdiri gençlerle işin nedir?

                                                                   Fazıl Hüsnü Dağlarca



Okulumun adı iade edilsin:Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 203.gün)

12 Ekim 2015 Pazartesi

Can Kırıkları

Cumartesi günü her şey olağandı bizim için..
Sabah motolu taşıtlar sınavında görevli olduğum okulun kapısından girerken Ankara'da kopan kıyametten haberimiz yoktu..
Sınav başlarken kapıdaki görevli polislerden aldık ilk haberi..
"İki canlı bomba,Ankara Garı önünde patlama..20 ölü,100 yaralı..
Ankara'da bugün miting vardı,dedi o sırada Alparslan ve hemen arkadaşlarını aramaya başladı..
Öğleden sonra Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde Kurnaz Aşıklar'ı izlemeye gidecektim..
Salon kapısında öğrendik ki oyunlar iptal edilmiş..Mesajla bildirselerdi keşke..
Ankara'ya gelmiş bulundum, kitap bakayım bari,diyerek Kızılay'a çıktım..
İki saat sonra da gara doğru yürüyordum..
Opera Köprüsü'nün yanından itibaren birden trafik sesi dindi..
Yolu trafiğe kapatmışlar..
Yol kenarında o gün yapılacak olan mitingin dövizlerinin bulunduğu kutular..
İçlerinde "Barış,hemen şimdi !" yazılı dövizler,pankartlar,şapkalar,bayraklar...
Yanından öylece geçtik bu hiç kullanılamayan materyallerin..
Patlamanın olduğu yere yaklaşınca polis  ve geçişi yasak bölgelerin yoğunluğu başladı..
Gara girebilmek için yan yollardan geçmek zorunluluğu vardı..
Gar lokantasının içinden geçerken açık olan televizyonda son durum özeti:85 ölü,200 yaralı..
Aradan yedi saat geçmesine rağmen olay yeri inceleme ve ceset parçaları toplama işleri sürüyordu..
Dönüş biletini aldıktan sonra dışarı çıktım..
Gar pencereleri patlamanın şiddetiyle paramparça olmuş,her yer cam kırığı..
Hemen kapının önünden itibaren meydana geçiş yasak..
Kanla ıslanmış meydanda tulumlar giymiş görevliler çalışıyorlar,yanlarında ceset torbaları..
Biri hemen yanıbaşlarındaki çınar ağacını gösteriyor..
Patlamanın etkisiyle ağaca fırlayan her ne ise onu almak için itfaiye merdiveni getiriliyor..
Bir kadın  ölen arkadaşlarının isimlerini telefondaki arkadaşına sıralıyor hıçkırıklar içinde..
"Nil öldü !" cümlesi aklımda kalmış..(Bugün öğrendim,Nilgün Çevik imiş,Malatya'dan gelmiş..)
Meraklı,endişeli,üzgün yüzlü insanlar polis barikatının yanında sıralanmış..
O sırada bir görevli yerden aldığı bir parçayı daha ceset torbasının içine koyuyor,bir kol mu yoksa  uzun siyah saçlarının örttüğü bir kafa mıydı?..
Suskun,sessiz insanlar bekleşiyor,deminki kadın telefondaki arkadaşına ölenlerden tanıdığı isimleri saymayı sürdürüyor..
Gece yarısı son haberler: Ölen 97,yaralı 246..
Bugün okulda bilgisayar başında haberleri tararken okudum,içlerinde dokuz yaşında bir çocuk da varmış,Yusuf Atılgan..
Babası ile katıldığı mitingden köyüne babası ile cenazeleri gönderilmiş Yusuf'un..




6 Ekim 2015 Salı

Saksağan Lokantası

En sadık müşterilerim..
Hatta bir şeyler getirmemişsem "Gaak,gaak!"sesleriyle protestolarını çekerek tepemde uçuşur dururlar..
Bu sabah da sevecekleri şeyleri götürüp her zaman alıştıkları yere bıraktım..
Ekmek içi ve önceki gün yapıp kıvamını tam tutturamadığım un helvası..
Dakikası geçmeden birbirlerine gaklayarak haber verip yiyeceklerin tepesinde bittiler..
Açgözlülükleriyle ağz dolusu doldurup birbirlerini iteleyerek yediler..
On beş dakika içinde koca bir tabak helvayı dört saksağan yedi bitirdi..
Yarın protestoya devam..
 


Okulumun adı iade edilsin.Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 196.gün)

5 Ekim 2015 Pazartesi

Güllü Teyze

Uzun ve buruk bir bayram tatili daha geldi ve geçti..
Yaz boyunca peşpeşe gelen şehit haberlerinden,ne oluyoruz yoksa bölünüyor muyuz endişelerinden,yaşadığımız şehre de düşen ateşten sonra bayrama girerken içimizden taşan bir sevinç yoktu esasında..
Çok şükür ki gençler hele de çocuklar var;onların pırıl pırıl yüzleri,coşkuları,yaşam sevinciyle dolu cıvıltıları içimizin pasını alıyor bir parça..
Bir de aramızda yaşayan ama farkına varmadığımız, insanlık cevherine sahip olanlar var ki asıl onlarla karşılaşmak  insan olduğunuza sevindiriyor sizi..
Bayram sabahı erkenden annemle babam,şehitler- özellikle şehitlik yıldönümü bayrama denk gelen Hasan Hüseyin Atik'le(Işıklar içinde ol güzel çocuk!)- başlayan ziyaret maratonu Huzurevi,aile büyükleri,mahallemizin büyükleri ile devam etti.
Mahallemizin hem büyüklerinden hem yalnızlarından olan Güllü Teyze'nin kapısını çaldık..
Gözleri çok az görüyor..
Yaşı oldukça ileri..
Okullarda hademelik yaparak kendini ve çocuklarını geçindirdikten ve hepsini evlendirdikten sonra emekli olmuş Güllü Teyze..
Kimseye muhtaç olmadan,kendi işini de kendi görerek bodrum kattaki evinde yaşıyor..
Birkaç hafta önce apartmanın aydınlığında yavrulayan kedi bir arabanın altında kalınca öksüz kalan iki yavrunun bakımını üstlenmiş..
Evinin bir odasını onlara ayırmış,bir battaniye üzerinde uyuyan kediler çok gariban görünüşlülerdi..
Kimsesizliğin garibanlığı diyesim geldi..
Azıcık olan emekli maaşı ile onlara hazır mamalar almış,birazcık yaramazlıklarına hoşgörü göstermiş,biraz büyüyünce de kedi severler tarafından sahiplenileceklermiş,şimdiden talip varmış..
Apartman komşuları ise onun bu alicenaplığıyla alay etmiş,dedikodu yapmışlar;hatta bazılarını kulağıyla duymuş,insanlar gözleri görmeyince kulakları da duymuyor sanıyor galiba onu..
O da bu alaylara aynı şekilde alaylı karşılıklar vermiş:"Evet,eve kedi aldım,on beş tane de ısmarladım,bütün evi kedilerle dolduracağım!"
Sen çok yaşa e mi Güllü Teyze!


Okulumun adı iade edilsin.Yaşasın Polatlı Lisesi!(İade edilene dek geçen 195.gün)


Kamyon

Tiyatro sezonu açıldı..
Benim için de..
Hafta sonu Altındağ Sahnesi'nde,turne oyunu olan Kamyon'u izleyerek..
Van Devlet Tiyatrosu iki hafta için Ankara'da konuk olarak bu oyunu sahneliyor..
Mehmet Baydur'un yazdığı oyunu Sertel Uğur yönetmiş,Murat Gülmez de dekorlarını hazırlamış..
Karlı ve soğuk bir kış günü dağ yolunda bozulan bir kamyonun şoförü,muavini ve yüklerini taşımak için yanlarına aldıkları iki hamalın kendi aralarındaki çekişme,tartışmaların yanına,yakındaki bir köyün iki sakini de katılır..
Oyun metninde mi bir zaafiyet var yoksa yönetimde mi bilemedim;oyun çok tutarlı gelmedi ve zaten çok da sürmeden bir saat on beş dakikada bitti,hem de dur bakalım galiba şimdi bir şeye benzemeye başladı dediğim yerde..
Oyunculuklar da fena değildi;ama dediğim gibi zaafiyet var dediğim oyunlardan biriydi Kamyon..
Espri yapmak için zorlayarak söylersek, oyundaki kamyon gibi bu oyun da yolda kalmış diyelim..
Sezonun ilk oyunu biraz hayal kırıklığı yaşattı,umarız gerisi iyi gelir..

Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi

Dün erken yaşta vefat eden öğrencilerimden Nedim'in güllerini suladıktan sonra aşağıya doğru inerken gördüm onları..
Askerdeyken vurulduğu söylenen Şahin'in annesi,kardeşleri,yakınları..
Mezarını ziyarete gelmişlerdi..
Selamlaştık..
Sonra onlar Şahin'in üzerine bayraklar dikili mezarına doğru gittiler..
Ben de birkaç mezarı daha sulayıp onlara  doğru yaklaştım,yanlarına bir damacana su bıraktım..
Yüreği kaybettiği evladının acısıyla yanan,hele de oğlunun nasıl öldüğü konusunda içini aydınlatan cevapları henüz bulamamış bir anneyi nasıl teselli edebilirsiniz ki..
Edemedim zaten..
Elimi omuzuna koyup sabır diledikten sonra on beş sene önce bir trafik kazasında eşi ve iki bebeğiyle birlikte can veren Halim'lerin mezarına doğru ilerledim..