22 Ocak 2018 Pazartesi

Radyo-yu Humayun

Beğenmedim..
Galiba bir tek ben beğenmedim..
Az önce diğer seyircilerin izlenimlerini okudum..
Göklere çıkarmışlar..
Bence değil..
Yorumumda israr ediyorum..

Bir hiçten oyun çıkarılmış..
Tiplemeler karikatür düzeyinde..
Hafiften siyasal eleştiri yapılmış izlenimi veriyor..
Ama bunun daha iyi örneklerini Devekuşu Kabare'de izlemiştik..

 İşsiz,parasız iki paşa çocuğunun geçinme çabaları, çok zorlamayla Osmanlı döneminde bir radyo kurma çalışmaları  ve bu arada çeşitli madrabazlarla karşılaşmalarının anlatıldığı bir oyundu bu hafta sonu izlediğim..
Ancak espriler televizyonda son dönemin parodi programlarınının tekrarı veya o düzeyde..
Hatta bir bölümü son derece bayağı..

Dolayısıyla iki saatlik performansın özellikle ilk perdesi son derece kötüydü..
Ne anlattığının bile anlaşılmadığı ilk perdeden sonra ikinci perde biraz daha iyiydi..
Ancak harcanan onca eforu hak etmeyen  sıradan bir metin..
Böyle bir metinde ne bulduğunu anlayamadığım yaratıcı bir yönetmen..
Söylenen her kelimeyi gülerek izleyen salon dolusu insan..
Bütün bunları şaşarak izleyen ben..
Sanırım bende bir sorun var..

Hiç mi iyi bir şey yoktu denirse;orkestra çok iyiydi,hepsinin eline sağlık..
Sahnenin kullanımı iyiydi..
Dekor tasarımının eline sağlık..
Kostümler fena değildi..
Işıklar iyiydi..
Emeklerine sağlık..
Onca yaratıcı yeteneğin yanında iyi bir metin olsa ve bunca emek
boşa harcanmasa ne güzel olurdu..
İlham Yazar'ı da kaybettik..
Galiba..

9 Ocak 2018 Salı

Dert Çok,Hemdert Yok,Düşman Kavi,Talih Zebun

Fuzulicik söylemiş bunları,beş asır kadar önce..
Kimbilir yüreğinde ne çok acı birikmiş ki,kaleminden de bu sözler dökülmüş garip Fuzuli'nin..
Hafta sonu boyunca da zihnimde dolandı durdu..

Teyzem hastahanede..
Yaşlılığa bağlı olarak hastalıklar koleksiyon oluşturunca doktora gitmek olağan onlar için..
Nitekim biraz ağırlaşınca, geçen cuma sabahı hastahaneye götürülüyor..
İki kızı var..
Yazın birinde,kışın diğerinde ömrünü sürdürüyor,teyzem de..
Artık kendi evinde kalamadığı için,yıllar önce  evini dağıttılar..
Dolayısıyla bohça gibi evden eve taşınıp duruyor..
Yaşlı yakınları için en doğru çözüm bu,biliyorum..
Ama yaşlılar için..
Hele de bilinçli olanlar için..
Berbat bir şey..
Kendi eşyaları değil,kendi ağız tadına göre pişirdikleri değil,kendi ev düzenleri değil..
Üstelik yeni nesillerin biraz hoyrat sevgileri de cabası..
Ya da düpedüz hoyratlıkları..
Ölmek daha iyi..
De..
İnsan isteyince ölemiyor ki..

Cumartesi teyzemi ziyaret ederken,bir yandan ona bakıyor,bir yandan da zihnimden bunları geçiriyordum..
Başkasının bakımına muhtaç olmak ne zor şey..
Ne derlerse yapmak ve yaptıklarına katlanmak zorundasın..

Pazar günü de huzurevine gittim..
Hava biraz güzelceydi..
Üç yaşlı  da çardakta oturmuş söyleşiyordu..
Biri  Tayfur Amca.
Yanlarına gidip selamladım..
Diğerleriyle de tanıştık..

Huzurevinin yeni sakinlerindenmiş ikisi de..
Biri Kamil Amca..
87 yaşındaymış..
Bir süre önce beyin kanaması geçirince,sürekli gözetime gerek duyulmuş..
Yalnız kalmaması gerekiyor yani..
Oğlu da bunun üzerine onu buraya getirmiş..
Ancak tuhaf olan şu ki,babasının onayını almak şöyle dursun,huzurevine  bırakıp gitmiş..
"Nereye geldiğimi bile bilmiyordum..
Baba,senin bir müddet burada kalman icap ediyor,diyerek beni getirdi..
Burası neresiymiş diye dönüp kapıya bakınca gördüm..
Beni huzurevine getirdiğini o zaman anladım..
Şimdi baharı bekliyorum..
Ben Çorum'un Osmancık'ındanım..
Torunlarımla gidip orada bahar çiçekleri toplayacağız.."dedi

O nefes almak için durunca diğer amca söze girdi..
Adı Ahmet'miş..
90 yaşındaymış..
Yaşına göre dinç olduğunu söylemeliyim..
"Her şeyim var,evlat da dahil olmak üzere;ama yalnızlık yüzünden buradayım."dedi..
Aynı şehirde oturan kızı ile konuşmadıkları için,onun ilgisinden de mahrum imiş..
Burada kendisi gibi,kimsesizlerle birlikte (kendi deyimi bu) vakit geçiriyorlarmış..

Yemek saatlerine dek biraz söyleştik..
Sonra onları katlarına çıkmaları için asansörün önüne kadar uğurladım..
O sırada yemek dağıtmak üzere servis arabalarını katlara çıkarmakta olan personelle karşılaştık..
Hiç de şefkatlı olmayan ses tonlarıyla hemen odalarına gitmeleri için uyarıyorlardı..
Dönüp eve geldim..

Ah bu yaşlılık..
Kimseciklerin almak istemediği değersiz meta..


3 Ocak 2018 Çarşamba

Frida

Yeni yıla girerken Ankara DOB bize bir güzellik yaptı..
Az sayıdaki matinelerden birine Frida'yı koydu..
Böylece gidip izledim..
Dansın kendisi zaten başkan çıkarıcı..
Bir de böyle konulu,hem de bildiğin bir konuda olunca..
Daha da güzel..
Üstelik Frida Kahlo'nun kendisi zaten başlıbaşına etkileyici hayatını dansın diliyle anlatmaya karar verenler işin içine müziği,kostümü ve dekoru da katınca tam bir seyirlik çıkıyor ortaya..
Bize de keyfini çıkarmak kalıyor..
Biz de çıkardık doğrusu..
Aykut Öz'ün dekorlarına Tülay Usta'nın birbirinden renkli ve etkileyici kostümleri eşlik etmiş..
Emin Saraçoğlu'nun ışıkları da etkiyi arttırmış..
Devlet Opera ve Balesi sanatçıları da sahnede danslarıyla o güzellikleri bize aktardılar..
Bütün bu görsel ve işitsel şölen için Özgür Adam İnanç'a teşekkür etmeliyiz sanırım,reji ve koreografi onun eseri çünkü..
Bir de genç orkestra şefimiz Burak Şatana'ya..
İnsanın göğsü gururla kabarıyor böyle yetenekli gençleri görünce.
Çok keyifli geçen bir buçuk saatti ..
Hele matine oluşu,çıkışta eve gecenin yarısında nasıl döneceğim telaşının olmaması..
Keyif ikiye katlandı..
Umarım bu matineler artar,diyorum ama ne yazık ki dileğim tutmuyor..


2 Ocak 2018 Salı

Bir Kardelen,İki Kardelen

Dün birer taneydiler..
Bugün baktım,biri daha burnunun ucunu çıkarmış topraktan..
Annemin mezarında iki,babamın mezarında bir kardelen..
Şimdilik..
Kış daha bütün azametiyle gelmedi bile..
Ama onların vakti geldi galiba..
Yeni yılın ilk umut filizleri olarak uç verdi kardelenler..
Bütün yıl boyunca da umutlar solmasın, yeşersin dilerim..
Yandaki fotoğraftaki gibi çiçek açmalarına daha çok var,hele de o mis kokularına..
Yine de baharın ucu göründü,umudun,neşenin,hayatın..