Dün akşamüzeri evden çıktım..
Hafif çiseleyen yağmur az sonra sağanağa çevirdi..
Olsun,geri dönmeyeceğim..
Gitmek için başka vaktim olmayacak..
Sokaklarda benden başka bir yaşlı hanım,bir de yağmura aldırmayan bir çocuk var..
Şemsiyenin altında ben de pek şikayetçi değilim..
Ayakkabı fena ıslandı,yağmur pantolonumu dizlerime kadar ıslattı..
Olsun..
Yanından geçtiğim evlerin pencerelerine televizyonun ışığı yansıyor..
Hep de aynı görüntü..
İki genç insan yan yana oturuyor..
Birinde genç kız kalkıp yürüyor..
Diğerinde yerlerine başka iki genç insan oturmuş..
Bugün sordum,öğrencilerim evlilik programları olduğunu söyledi..
Haber saatine kadar bu programlar varmış..
Vah ki vah!..
Sonunda evlerine ulaştım..
Kapı önündeki ayakkabılar evlerinde olduklarının delaleti..
Zile dokundum,sonra tekrar..
Can'ın annesi açtı kapıyı..
Yüzünde hep aynı,durgun ifade..
İçeriye buyur edildim..
Akşam yemeğindelermiş..
Ankara'dan az önce gelmişler..
Ben de yanlarına iliştim..
Hatırları kırılmasın diye iki kaşık çorbalarından içtim..
Can'ın şehitliğinin birinci yıldönümünde evlerine gitmiştim..
İki hafta önce..
Bir de kardelen vermiştim anneye..
Can'ın mezarına diksinler diye..
Şimdilik köydeki evlerinin önüne dikmişler..
Can'ın arkadaşları mezarın üzerine Türk bayrağını sermişler de,naylona sararak..
Babası,bayrağın biraz daha kalmasını istediğini söyledi,sesi tarazlanarak..
Anladım..
Sofradaki durgun ve sessiz havayı da..
Her akşam böyle demek ki..
Kaybedilen sevgili varlığın acısıyla büyüyen sessizlikte birbirina bekıp kalan bir anne ve bir baba..
Boğazda bir düğüm..
Büyüyen sessizlik..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder