16 Aralık 2019 Pazartesi

Keşanlı Ali Destanı

Ankara'da bir haftadır süren bölgesel  tiyatrolar buluşmasından nasibime düşen oyun bu oldu..
Genel müdürün ifadesine göre,12 oyun Ankara'ya konuk olmuş..
Beş günlüğüne..

Biz taşrada yaşayanlar için hafta içi gidip dönmek bir mesele..
Son otobüsümüz 20.45'te..
Son trenimiz 21.00'da..
Özel aracımız yok,yani benim yok..
Son seçenek AŞTİ'den kalkan uzun yol otobüslerine binip ilçemizde inmek..
Kısa mesafe yolcusunu da onlar istemiyor,yasakmış..
Dolayısıyla böyle güzelliklerin tamamını geçtim,birkaçını bile göremiyoruz,birini seçmek zorunda kalıyoruz..

Ben de Bursa Devlet Tiyatrosu'nca sahneye konan oyunu seçtim..
Keşanlı Ali Destanı..
Haldun Taner'in ölümsüz eseri..
1962'de yazmış..
Başka bir zamanın konusunu işliyor sanırsın..
Ama sanki bu yıl yazılmış..
Bu zamanın sorunlarını anlatıyor..
Hepimize bir ayna tutarak..
Kendi halimizi bize gösterip bizi bize güldürerek..

Dolayısıyla metin çok iyi..
Birazcık özen gösteren her ekip oynar bunu..
Bursalılar da oynadılar..
Harika,muhteşem demeyeceğim; eli yüzü düzgün bir oyundu..
Yalçın Tura'nın bestelediği ve oyunun  iyi bildiğimiz müziklerini beş kişilik bir orkestra seslendirdi..
Aslında yedi kişilik bir orkestra imişler ama Küçük Tiyatro'nun sahnesi onlara gerçekten küçük gelmiş..

Bora Özkula'nın yönettiği oyunun oyuncu kardosu da çok kalabalıktı,doğal olarak..
Tam 43 kişi..
Orkestra ile 48 kişi sahneyi dolduruyorlardı..
Emre Satı'nın dekoru,Fatma Sarıkurt'un kostümleri yerli yerindeydi..
Ali Karaman'ın ışıkları da..
Sevgili Deniz Çığ'ın koreografisi ile hareketli bir oyunu keyifle izledik..
Uzun bir oyun olmasına rağmen(iki buçuk saat sürüyor) sıkılmadık..
İnsan şu sözleri dinlerken nasıl sıkılabilir ki..

"Memur terfi düşünür
Amir prim sezinir
Doçent kürsü aranır
Fakir pis pis kaşınır
Herkes hesap peşinde
Herkes hesap peşinde"

"Ali:Sen şimdi bizden oy istersin.
Politikacı:Aman canım,Oy lafını eden kim?Düşündüğünüz şeye bakın hele...Ben bugün sırf hatır sormak için...
Ali:Siz hatırı dört yıldan dört yıla sorarsınız ne hikmetse.."

Nuri:"Eskiden başıbozuk haraç vardı,şimdi organize haraç.."

Gazeteci:"Hayat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ali:"Hayatta ya sünepe olup okkanın altına gideceksin ya da üste çıkıp ezeceksin.İkisinin ortası yok."

Ali:"Söz misali şu kibrit çöpünü alalım.(Çöpü kırar.)Tek çöpü çocuk bilem kırar.(Bir tutam çöp alıp dener.)Ama yüz tane,bin tane,on yüz bin tanı saman çöpü bir araya gelse..sıkıysa kır bakalım !"

Ali:"Demem şu ki,bu dünyada namuslu,haysiyetli insan oldun mu alaya alınıyorsun.Zorba,katil oldun mu saygı,itibar görüyorsun.Efsanemiz de bu yalandan çıktı.Hepsi bu kadar,

Koro:Arayın bulursunuz
Kazıyın görürsünüz."

Koro:"Laf büyükelçi değil ki
Beğenmeyince tut geri çağır"

Nuri:"İnsanın eski huyu
Kendine bir put yapar
Oldum bittim böyle bu
Kendi yapar kendi tapar"

Nuri:"Demokrasi seçim bitene kadardı."

Ali:"Biliyor musun kız,sen yanımda olunca yakama gül takınmış gibi oluyorum."

(Benim en sevdiğim replik)
Zilha:"Kaçırdığın karının ben olmadığımı nerden anladın?
Ali:Kokusundan.Losyon sürünmüştü.Avrupa losyonu.Kendi kokusuna güvenemediğinden.
Zilha:Ya ben?
Sen kendin gibi kokuyorsun.
Zilha:Nasıl?
Ali:Ne bileyim ben.Sen sen kokuyorsun işte.Katırtırnağı gibi."

Bilmeyenler için konusu da şöyle:
Ankara'nın kenar mahallesi Sineklidağ'da yaşayan Ali ile Zilha birbirini sever.Zilha'nın dayısı vurulur.Herkes Ali'den bilir.Suçsuzluğunu ispat edemeyen Ali mahkum olur.Hapishanede  bir cinayete adı karışır.Böylece adının çevresindeki korku ve salgı halesi büyür.Genel afla tahliye edilen Ali mahallede kahramanlar gibi karşılanır.Yaklaşan seçimlerde mahallenin muhtarlığına adaylığını koyar ve seçilir.Muhtar olunca da mahalleyi haraca keser.
Zilha ile olan durum ise kötüdür.Dayısının kanlısı olduğuna inanan  Zilha ona ters davranır.Bu sırada mahalleye yolu düşen zengin bir adam Zilha'yı görünce düşer ,bayılır.Evden kaçan karısına tıpa tıp benzeyen Zilha'yı alıp köşküne götürür.Refah ve  zenginliğe kavuşan Zilha mutludur.Bunu göstermek için mahalleye geldiğinde eski sokağını aşağılar,Ali ile tartışır.Buna kızan Ali onu kaçırmak için köşke gider.Bu arada zengin adamın karısı eve geri dönmüştür.Ali de Zilha diye bu kadını kaçırır.
her şey ortaya çıkar.Zilha mahalleye döner.Ali gerçeği ona anlatır.Araları düzelir.Bu arada mahallenin baş belası bir kabadayı(Manyak Cafer)dönmüştür.Zilha'nın dayısını öldüren odur.Ali ile kapışmak ister.Zilha önlemeye çalışsa da adı kahramana çıkan Ali istemeye istemeye kavgaya girişmek zorunda kalır:"Kaderim beni çağırıyor.İnsanlar ölür,destanlar kalır.Ben gidiyorum."
Cafer  Ali'yi gafil avlayarak ateş eder.Ayağından vurulan Ali de can acısıyla silahı kapıp Cafer'i öldürür.Gerçekten katil olmuştur bu kez.M
ahalle yastadır.Zilha da öyle..
"Sinekli'de durulmuyor yastan
Sağından vuruldun soluna yaslan
Hey Ali,koç Ali,babamız Ali
Analar doğurmaz böyle bir aslan"


Son söz..
Sipsi rolünde Çağrı Zora,
Şişman polis rolünde Salih Cem Şener,
Zilha rolünde Arzu Tan Bayraktutan,
Ali rolünde Halil Bayraktar,
Manyak Cafer rolünde Ali Bircan Teke akılda kalıcı idiler..
Özellikle Sipsi rolünde Çağrı Zora'yı,Şişman polis rolünde Salih Cem Şener'i çok beğendim..
Bir de bütün koroyu elbette..
Emeklerine sağlık..












2 Aralık 2019 Pazartesi

Küçük Bir Burjuva Düğünü

Ankara Devlet tiyatrosunun bu sezon oyunlarından..
Hafta sonu gidip izledim..
Şinasi Sahnesi'nde..
Sonbahar yapraklarının hiç de ısıtmayan kasım güneşinde daha da sarışınlaştığı  Ankara bulvarlarından  yürüyerek gittim salona..
İnşallah iyi bir oyun izlerim,diyerek..
Son dönemde böyle bir tedirginlikle gidiyoruz tiyatrolara,yazık ki..

Neyse ki,korktuğum olmadı,oyun iyiydi..
Brecht'in gençlik döneminde yazdığı,çok sahnelenen bu oyunu,bir de Ankara oyuncuları sahneye koymuş..
Daha önce izlememiştim..
İzlemiş oldum..
Ama sanki bir başka oyunu da hatırlayarak..

Bir düğün töreni ardından verilen ziyafet sofrasında yaşananlar anlatılıyor..
Başlangıçta çok şık,kibar,nazik,zarif olan gelin,damat,dünürler,arkadaşlar zaman ilerledikçe çözülüp gerçek kişiliklerini veya içlerinde biriktirdiklerini ortaya dökmeye başlıyorlar..
Öyle ki sonunda kimsenin birbirinin yüzüne bakacak hali kalmıyor..

Bir perdelik oyun bir buçuk saat sürdü..
Yanımda oturan liseliler epeyce sıkıldı,saatlerine bakıp durdular..
Kalabalık bir grup halinde getirilmişlerdi,umarım tiyatro izlenimleri  'sıkıcı bir şey' olarak kazınmaz zihinlerine..
Oyunu Cem Emüler yönetmiş..
Ali Cem Köroğlu dekorları ,
Sevgi Türkay kostümleri,
Osman Uzgören ışıkları,
Turgay Erdener müzikleri,Deniz Alp koreografiyi tasarlamışlar..

Dekorlar sade,yalın,anlamlıydı..
Evinin mobilyasını aylarca süren bir çabayla kendi eliyle yapan damadın beceriksizliklerini sergileyen eşyalar güzel tasarlanmıştı..
Başlangıçta temiz,düzgün görünen mobilyaların tamamı oyun sonunda kırık döküktü..
Fonu oluşturan oyma işlemeli panonun giderek oyuncuların üzerine doğru yatması da bu kırık döküklüğü tamamladı..

Dokuz kişilik oyuncu kadrosunun sürprizi Jerry ve Tom'da tanıdığımız Özgür Öztürk'ün damat rolünde karşımızda olmasıydı..
İyi bir oyunculuk sergiledi..
Sanki kendi haline bırakılsa daha da iyi olabilir gibi geldi bana..
Hüseyin Varol da davetli rolünde iyi bir oyuncu olduğunu gösterdi..
Gitar çalarak seslendirdiği şarkıyla da pek çok oyunda ona daha büyük roller verilebileceğinin sinyalini de..
Dikkatle takip ettiğim isimler arasına onu da katacağım..
Elvan Eker de davetli edepsiz kadın rolünde iyiydi..
Onu da dikkatle takip etmek gerek..
Mehmet Akay,Serpil Gül,Nur yazar,Eray Eserol,Cemre Karabulut,Efe Çetinel de kendi rollerinde oyunu tamamladılar..
Gelinin babası rolündeki Mehmet Akay'ın bir repliği ile yazıyı noktalayayım..
"Bazen kimsenin dinlemediği fıkralar anlatmak gerekir..Çünkü insanları kendi hallerine bırakırsan bunu kaldıramıyorlar.."