28 Mayıs 2024 Salı

Okuma Saati

Okuyup bitirdiğim kitapların dökümü: Refik Halit Karay'dan Çete, Sevgi Soysal'dan Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, Nazım Hikmet'ten Hikayeler, Orhan Hançerlioğlu'ndan Yedinci Gün ve Bordamıza Vuran Deniz adlı uzun hikayeler.. Şimdi de Kemal Tahir'in Zehra'nın Defteri adlı hikaye kitabını bitirmek üzereyim..
Önce Çete'den başlayayım.. Refik Halit'in sürgün bulunduğu 15 yıl süresince iyice gözlemlediği Hatay coğrafyasını;işgale direniş,Kuvayı Milliyeciler,düşmana karşı yöre Türklerinin kararlı ve inançlı mücadelesine eklediği bir aşk hikayesiyle birlikte anlattığı,yazarın bütün eserleri gibi çok sürükleyici kısa roman.. Keyifle okudum..
1950'de filmi de çekilmiş,bilmiyordum.. Rus prensesi Nina'yı Neriman Köksal oynamış.. Bulabilirsem izlemek isterim..
Sevgi Soysal'ın Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı uzun hikayesi farklı bir kurgu ile bir sokakta tesadüfen biraraya gelen insanların her birinin gözünden bir kavağın yıkılışını,esprili bazen iğneli bir dille anlatıyor.. Aslında daha önce okumuştum.. Tekrar okumuş oldum.. Yine keyifle..
Nazım Hikmet'in Hikayeler'i birçok kısa hikayenin biraraya getirildiği bir kitap.. Sanırım o dönem birçok dergi ve gazeteye yazdığı,belki para kazanma zorunluluğunun ağır bastığı,çok basit konulu, hemen birkaç dakikada okunabilecek kısacık hikayeler bunlar.. Yazarın konu bulmakta ve kolaycacık yazmakta ne kadar mahir olduğunu göstermesi bakımından ilginç bir okumaydı..
Daha önce okumadığım yazarlardan biri Orhan Hançerlioğlu.. Yedinci Gün,kitaptaki iki uzun hikayeden biri.. Bir kamu kurumunun genel müdürünün bir gün müsteşarla kavga ederek,işini,evini,yaşadığı şehri terk edip İstanbul'da yeni bir hayata adım atışının hikayesi.. Okurken aklımdan geçen hep şu oldu: Yazarın da içinden geçen bir şey miydi acaba;bir gün her şeyi arkada bırakıp hayatının akışını bambaşka bir yönde sürdürmek? Kimbilir?.. Kitaptaki diğer uzun hikaye Bordamıza Vuran Deniz,farklı bir kurgulamanın örneği olarak ilgiyle okutuyor kendini.. Antep'ten İstanbul'a göçen bir adamın karısının,dört oğlunun,torunlarının;içine bol bol miras kavgalarının,açgözlülüğün,hayata yenilmişliğin karıştığı buruk bir öykü..
Şimdi de Kemal Tahir'in Hikayeler'ini okuyorum.. Kemal Tahir'in bildiğim üslubu burada da kendini gösteriyor.. İnsana,hayata,olaylara bakışı.. Romanlarını ikişer kez okumuştum ama hikayelerini okuma fırsatım olmamıştı.. Romanlarında daha başarılı olduğunu görmüş oldum.. Gelsin yeni kitaplar..

14 Mayıs 2024 Salı

Mansfield Park

Son okuduğum kitap.. Jane Austen'ın.. Biraz da farklı bir dünya olsun diye elime aldım.. Su gibi aktı gitti..
İnsanın her çağda hiç değişmediğinin örneği gibi de okunabilir,yitip giden güzel değerlerin ardından ağıt gibi de.. Yoksul ama onurlu,duygulu,gururlu olanlar ve iyiden haktan yana görünüp aslında sadece kendi çıkarını gözetip kollayanlar..
İyi bir aile babası olarak ailesinin bütün sorumluluklarını dikkatle yerine getirmenin yanında yakınlarını da koruyup gözetenlerin yanında, Kendi ailesinin sorumluluklarına tamamen duyarsız olup kendi bencilliği içinde yaşayanlar.. Ve bütün bunlar 200 yıl öncesinin yaşantılarında.. Ya günümüzde..

13 Mayıs 2024 Pazartesi

Ödenmeyecek,Ödemiyoruz

Dario Fo'nun oyunu.. Eskişehir Belerdiyesi oyuncularının geleneksel Ankara turnesi için bu sene seçilen oyun bu olmuş.. Her yıl merakla beklediğim Eskişehir oyunlarını hafta sonu gidip izledim..
Genelde Küçük Tiyatro'ya gelirlerdi.. Bu yıl Şinasi Sahnesi'ne alınmışlar.. Biraz uzun bir yürüyüş ama değer umarım,hem de Çankaya Belediyesi'nin Çağdaş Sanatlar Merkezi yol üstünde,sergileri izleme imkanı da olur,dedim.. Öyle de yaptım.. Giderken önce TESK'in küçük resim galerisine uğrayıp amatör ressamların resim ve kat'ı sergisini gezdim.. Oradan Çağdaş Sanatlar Merkezi'ne geçtim.. Selçuk Demirel'in karikatür sergisini geçen hafta, Çehov Makinesi'ni izlemeye gittiğimde gezmiştim.. Diğer sergiler kuruluyordu.. Hasan Sarın'ın çok etkileyici ama insanı çok da rahatsız edip düşündüren sergisini gezdim.. Cumhuriyet Gazetesi'nin 100 yılına ait kolaj sergisini tiyatro dönüşüne bırakıp,salona geçtim..
Füsun Demirel'in dilimize çevirdiği oyunu Burcu Tutkun Turan yönetmiş..
Küçük bir oyuncu kadrosu ile bir durum komedisi sundular bize..
Zaten bunun için kendileri de üç ayrı rolde ikide bir sahneye çıkan oyuncuya takılıp, kendileriyle dalga geçtiler..
İtalya'daki işçiler ve ailelerinin yaşadığı yoksulluk ve bununla nasıl başa çıkabildikleri ,ya da daha doğrusu nasıl başa çıkamadıkları, anlatılıyordu oyunda..
Tam şu anda bizim yaşadığımız pahalılık,yüksek enflasyon,düşük gelir,işsizlik sorunlarının İtalya versiyonu.. Biraz da kendi halimizi düşünerek izledik; bu biraz laf kalabalığı olan oyunu.. Ençok da o üç ayrı rolde durmadan sahneye çıkmak zorunda kalan Berkay'ı alkışlayarak tekrar Eskişehir'e uğurladık..
Seneye daha güzel bir oyunla yine gelirler umarım.. Biz de seyredebiliriz .. Çıkıştaki yağmurlu ve iğde kokulu Ankara'yı da..

6 Mayıs 2024 Pazartesi

Çehov Makinesi

Hafta sonu izledim.. Şinasi Sahnesi'nde..
Epeydir oynuyordu.. Nedense önceliği diğer oyunlara vermiştim.. Sezon sonu yaklaşınca da gidecek oyun kalmadı.. Hadi bunu da görelim,diye yollara düştüm..
Üstelik nedense son dakikada aklıma geldiği için,ders çalışır gibi oyunda adı geçen kahramanların yer aldığı oyunların okumasını yaparak.. Oyun başlayana dek İvanov,Vanya Dayı,Üç Kızkardeş,Martı'yı okuyabilmiş,Vişne Bahçesi'ni yetiştirememiştim.. İyi ki öyle yapmışım.. Çehov'un oyunlarını bilince daha anlaşılır bir izleme oluyor..
Petru Vutcarau'nun yönettiği oyun yabancı bir bakış açısını yansıtıyordu bence.. Bir de her oyuncudan azami performans almakta ısrar edişi.. Dolayısıyla genç yaşlı her oyuncu kendini paraladı gerçekten.. Çehov oyunlarının beşini birden özet geçmiş gibi olduk.. Bir taraftan da Çehov'un ilerlemiş verem hastalığı ile mücadelesi ve ölümünden sonra yaşananlar üzerine satır araları vardı ki,onlar da birer Çehov öyküsü gibiydi..
Ama bir yandan da oyunu kaleme alan Katei Visniec'in zihninde bu kahramanların nasıl yorumlandığını görmüş olduk.. İyi bir oyundu,diyebilirim..
Bütün oyunların ruhunu canlandıran Gizem Eskiduman'ı çok beğendiğimi de belirteyim....

3 Mayıs 2024 Cuma

Yine Füruzan

Bir Füruzan kitabı daha bitti.. Bu seferki bir araştırma,inceleme,deneme.. Yeni Konuklar.. Davetli olarak gittiği Almanya'da,1976'da Türk işçileriyle,bizim "Almancılar"la yaptığı görüşmelerin toplandığı kitap.. 400 sayfalık.. Sayfasının çokluğu değil,içinin ağırlığı okuma süresini uzattı biraz.. İşçilerimizin neler yaşadıklarını,neler çektiklerini okurken insanın içi daralıyor.. Almanya hakikaten "acı vatan" olmuş onlara..
Benim okuduğumun kapağında iki fotoğraf var.. Ruhr bölgesindeki kömür madenlerindeki işçilerimizle çekilmiş.. Onlarla yapılan görüşme çok etkileyiciydi.. Memleketlileri olarak onu nasıl bağırlarına bastıklarını,oradaki yabancılıklarını,işverenlerinin onları hırpaladıklarını,işin ne kadar yıpratıcı olduğunu uzun uzun anlatıyorlar.. Maden ocağına da inen Füruzan,çalışma koşullarını yakından görüyor.. Memleket sıcaklıklarının hiç değişmediğini de.. Aile birliğini sağlayabilenlerinse ev bulmakta yaşadıkları güçlükleri,Almanların onlara kolay kolay ev vermediklerini,buldukları evlerin de barınması çok zor olan,rutubetli,eski,harap,bütün apartmanın tek ortak tuvaleti kullanması gereken,banyonun,mutfağın olmadığı ama kiranın çok pahalı olduğu evlerden şikayetleri uzun uzun anlatılıyor.. Nitekim başka bir kapakta da bunu betimleyen bir fotoğraf var..
Bir de çocuklar elbette.. Annenin ve babanın para biriktirebilmek için çok uzun saatler çalıştığı Almanya'da çocukların hem ev işi yapmak,hem kardeşilerine bakmak hem de okula gitmik zorunda oluşları,okulda öğretmen ve Alman çocuklar tarafından dışlanmaları,başarılarının düşük olmaları onların ağzından anlatılıyordu..
Bir başka kapakta köyünden Almanya'ya çıkan bir ailenin resmi vardı.. Nitekim kendi kültürünü hiç değiştirmediği için yadırganan işçi ailelerimizin hikayelerine de değinilmiş kitapta.. "Almancı"olmanın ne demek olduğunun burukluğunu,"Almanya acı vatan"ın ne olduğunu acı acı anlatan bir kitaptı..

2 Mayıs 2024 Perşembe

Akasyalar Açarken

Açtılar bile.. Şimdilerde nereye baksam ağaçları birer duvak gibi saran bembeyaz salkım çiçekleriyle ve mis gibi kokularıyla akasyaları görüyorum..
Bu yıl dikkatimi çekense akasyaların daha çok çiçeklenmiş olmaları.. Ya daha önce dikkatimi bu kadar çekmediler ya da bu yıl daha çok çiçeklendiler..
İkinci ihtimal daha kuvvetli ama.. Mutlaka dikkatimi çekerdi o kadar çiçek.. Hayırlara vesile olsun umalım.. Fotoğrafları internetten aldım ama benim gördüğüm akasyaların ve çiçeklerinin bolluğunun yanından bile geçmiyor.. Fotoğraf çeksem daha iyi olurmuş.. Hem sadece beyaç çiçeklisi değil pembelisi de var bizim şehrin sokaklarında..