20 Aralık 2023 Çarşamba
Okumaya Devam
Yeni kaynağım sayesinde sevdiğim biyografi ve anı kitapları dünyasına dalabildim..
Keyifle okuduğum beş kitap bitti..
Toplamda 1250 sayfayı bulmuşum..
Çok şey öğrendiğimi belirteyim ki,asıl kazancım bu oldu..
İlk olarak Onur Akay'ın Bu Sofrada Ben Varım kitabı oldu..
696 sayfalık kitabın içinde, askeri okul günlerinden 1938'e kadar Atatürk'ün sofrasında yaşananlar,konuşulanlar,sofranın misafirleri ve daimi katılımcılarının ağzından Atatürk anlatılıyor..
Atatürk'ü,yakın çevresini,devlet görevlilerini,kültür ve sanat dünyasının tanınmış isimlerini veya her tabakadan insanı;hasılı yıllar boyuncu o sofradan gelip geçenleri bizzat o anda sofrada bulunanların ağzından okuma fırsatı buldum..
Üstelik aynı kişi veya konu ile ilgili birden çok tanığın ağzından ve her seferinde başka bir ayrıntıyı yakalayarak..
İyi ki okumuşum,dediğim kitaplardandı..
Yine Atatürk ile ilgili bir kitap da manevi kızlarından Afet Hanım'ın kaleminden Atatürk ile ilgili hatıraların belgelerle kaleme alındığı 521 sayfalık kitap oldu..
O da çok ufuk açıcı bir okuma oldu..
Atatürk'ün muhafız komutanı İsmail Hakkı Tekçe'nin anıları da çok keyifli ve ne yazık ki kısacık bir okuma oldu..
61 sayfalık kitap hemencecik bitti..
Bildiğimiz bazı şeylerin orada farklı anlatımına şaştım mesela..
Sakarya Savaşı arifesinde Atatürk'ün kaburga kemiğinin kırıldığını biliyorduk biz..
İsmail Hakkı Bey ise köprücük kemiğinin kırıldığını yazıyor..
Devamında da Ankara'ya götürülen Atatürk'ü muayene ve tedavi eden doktorların en az bir hafta on gün kesin istirahat önerdiğini,hepsinin çok üzgün olduğu o sırada öğle vakti sofraya oturan yaverlerinin sesini duyan Atatürk'ün yattığı odadan seselenerek"Yahu,bana da bir şeyler hazırlayın,ben de geliyorum."dediğini;
yaverlerinin endişesini hisseden Atatürk'ün şu cümlesiyle hepsine durumu özetlediğini:"Doktorlar çok şey biliyorlar ama bilmedikleri bir şey var.Ben burada yatacağım,Yunan ordusu gelecek,Türk ordusuna çatacak ve Türk ordusunun Başkumandanı savaşta yatağında olacak.Savaşı buradan yönetecek.Yapamam bunu !"
Atatürk'ün büyüklüğünü anlatan cümlelerdendi..
O'nun kumanda ettiği ordunun nasıl yiğitlerden oluştuğu da 24.sayfadaki bir anlatımda örneklenmişti..
Sakarya Savaşı'nın sonunda muhafız taburu da keşif kolu çıkarır.Bir pınar başında yaralı bir askerimizi bulurlar.Bir haftadan beri orada bekleyen askeri hemen ordu hastanesine kaldırırlar..Bir hafta boyunca nasıl dayandığını sorarlar.Yanındaki pınarın suyuyla yaşadığını söyler..
Yemek olarak sadece biraz çorba ister.Ama her şeyden önce birliğine haber gönderilmesini,firari olmadığını,düşmandan kaçtı sanılmamasını ister.
Aynı kitabın 30 ve 31.sayfalarında da Büyük Taarruz sonrasında tanık olduğu bir olayı anlatıyor İsmail Hakkı Bey..
Bursa'ya gelen Atatürk,Yağcı Cemal Bey adıyla tanına belediye başkanının evinde kalmaktadır.Yanına gelen Refet Bey'e sesini yükselterek şu emri verir:"Sana söylüyorum Refet!Yarın İstanbul'a gidiyorsun.Yarın orada birisi senin karşına gelecek,ben halifei ruyi zeminin yaveriyim,diyecek.Birisi gelecek,ben sadrazam paşa hazretlerinin yaveriyim,diyecek.Ben sadrazam tanımıyorum,Ankara'da başvekil var,diyeceksin.Başka birisi gelip,ben hariciye nazırı bilmem kim beyin özel kalem müdürüyüm,diyecek.Hariciye nazırı tanımıyorum,Ankara'da hariciye nazırı var,diyeceksin ve icap ederse sadrazam denen adamı kulağından tutup Babıali'den aşağı indireceksin ve yerine geçip icrai hükûmet edeceksin,anlaşıldı mı?
Refet Paşa anlamıştı.'Başüstüne !'dedi."
Ben başka bir kaynakta Refet Bey'in İstanbul'da kendisini karşılamaya gelen Babıali üyelerine aynen böyle hitap ettiğini okuyup şaşırmıştım.Demek Atatürk'ün talimatıymış..
Büyük adam,yaşanacakları önceden saniye saniye biliyor..
Gereken bütün tedbirleri alıp ilgililere gerekli tüm talimatları önceden veriyor..
Dördüncü kitap Abdülhamit'in Sırdaşı Tahsin Paşa adını taşıyordu..
Abdülhamit'in sarayda görevlendirdiği özel kalem üyelerinden olan Tahsin Paşa,yıllar süren görevi boyunca saray yaşamını ve hükümdarı yakından inceleme fırsatı bulmuş..
Yıllar sonra anılarını yazarken de sağlam hafızasının çok yararını görmüş..
Enteresan anılar vardı..
Birkaçını kısaca yazayım..
Abdülaziz'in tahttan indirilmesi işinde ortaya çıkacak masraflar için para gerekince Lorando adlı bir Fransız vatandaşı bankerden borç alınması ve yıllar boyunca ödenmeyince borcunu takip eden bankerin devreye Fransız konsolosluğunu sokması,sonuçta Midilli'nin işgali üzerine borcun ödenmesi görüşmelerinin başlanması..
Abdülhamit döneminde yasak olan kelimeler birkaç yerde sıralanıyor ve bu kelimelelerin herhangi bir şekilde yazılması,söylenmesinin kişi için ciddi bir tehlike yerine geçtiği;bu kelimelerin Hamît,Murat,Reşat,Meşrutiyet,Kanuniesasi,Hürriyet,Meclisi mebusan diye sıralandığı..
Dönemin muhalif gazetelerinin Abdülhamit tarafından da takip edildiği ve bunların hepsinin yurt dışında yayınlanıp,memlekete gizlice sokulduğu,isimlerinin Osmanlı,yıldız,Sadayı Millet,Errahip,Türk,Şurayı Ümmet,Meşveret,Mizan,Meşrutiyet,Ahali,Hilafet,Sancak,Havatır,yıldırım,Selamet,Hak,Emel,İstikbal olarak sayılabileceği..
En ilginç olanlardan birisi de çok evhamlı,korkak,vesveseli,kuruntulu olan Abdülhamit'in babası Abdülmecit tarafında "Benim kuruntulu oğlum"diye anıldığı..
Beşinci kitap Yahya Kemal'in Siyasi Hatıralar'ı oldu..
Yahya Kemal'in kaleminden ,tatlı tatlı anlatılan 2.Mahmut dönemi kişilerinin hikayeleri ve yine yazarın tasarladığı ama bitiremediği bir roman taslağının konusunu okumuş oldum..
Bir dönemin artık masallaşmış kişileri ve olaylarını öğrenmek açısından ibret vericiydi..
19 Aralık 2023 Salı
Godot'yu Beklerken
Pazar günü Küçük Tiyatro'da matinede Palaz'ı seyrettikten sonra akşam matinesinde de Büyük Tiyatro'da Godot'yu Beklerken'e biletim vardı..
Gidip izledim..
Bu sezon için en ümitlendiğim oyundu..
Bunda, oyunda rol alan Özgür Öztürk'ün oyunculuğuna olan güvenimin etkisi büyüktü elbette..
Ve güvenimi boşa çıkarmadı..
Hiçbiri..
Özgür Öztürk,Ulaş Ersoy,Orhan Özyiğit,Koray Alper..
Hepsi çok iyiydi..
Binbir surat Özgür daha iyiydi ama..
Yönetmen Cem Emüler'i tebrik etmek gerek..
Çok bilinen bir oyunu eli yüzü düzgün biçimde kotarıp sahnelemiş..
İki saat on beş dakika süren oyun için tek üzüldüğüm şey,Özgür Öztürk'ün son repliğiyle birlikte ayağa fırlayıp karanlıktan yararlanarak salondan fırlamak zorunda oluşum oldu..
Bizim "Anadolu Bozkırının Parlayan Yıldızı"na gidecek son otobüsün kalkmasına on beş dakika vardı..
Benim de yirmi dakikalık yolu on beş dakikada almam gerekiyordu..
Oyuncuların selama çıkışlarını bekleyemedim,hak ettikleri alkışı onlara sunamadım..
Ama yüreğimden alkışlıyorum..
Çok iyiydiler..
"-Hadi gidelim.
-Gidemeyiz..
-Neden?
-Godot'yu Bekliyoruz da ondan.."
Hepimiz Godot'yu bekliyoruz galiba..
18 Aralık 2023 Pazartesi
Palaz
Konya Devlet Tiyatrosu'nun oyunu..
Ankara'ya turneye geldiler..
Ben de dün gidip izledim..
İlk Türk pilotları Fethi ve Nuri Beylerin dramatik havacılık hikayesinin anlatıldığı derli toplu bir oyun..
Osmanlı Devleti zamanında Mahmut Şevket Paşa'nın isteğiyle temelleri atılan hava kuvvetlerimizin ilk yetiştirilen pilotları arasında olan Fethi ve Nuri Beyler,Enver Paşa'nın isteğiyle İstanbul'dan Kahire'ye kadar yapacakları yolculukta ne yazık ki uçakları arızalanır, düşerler..
Yanlarındaki gözetleyici ile birlikte şehit olan bu kahramanlardan Fethi Bey'in anısına eski adı Meğri olan yere Fethiye adı verilerek adı yaşatılır..
Sekiz kişilik oyuncu kadrosunu ekonomik kullanarak bütün hikayeyi bir saat içinde bize anlatıverdiler..
Çok iddialı bir oyun değildi..
Zaten gerek de yoktu..
Biraz bildiğimiz hikayenin arka planında kırık bir aşk hikayesi olması hikayeyi daha da sıcak hale getirmiş..
Murat Şafak Kömürcü'nün yazdığı oyunu Hakkı Kuş yönetmiş..
Mert Dursun'un müzikleri de etkileyiciydi..
Ellerine sağlık..
4 Aralık 2023 Pazartesi
Dogville
Cumartesi günü gidip izledim,Akün Sahnesi'nde....
Bu sezonun yeni oyunlarından..
Nicole Kidman'ın oynadığı bir film olduğunu da hatırlıyorum..
İzlemediğim..
Filmi yöneten Lars von Triers senaryoyu da yazmış demek ki..
(Şimdi baktım,2003 yapımı bir filmmiş..)
Bir saat kırk dakikalık ,tek perdelik bir oyun haline getirilmiş..
23 kişilik kalabalık bir kardosu var..
Başroldeki Senem Topkaya en ağır rolü de üstlenmiş..
Konu şu:Kendi halinde insanların yaşadığı küçük bir kasaba olan Dogville'de bir gün silahlar patlar..
O silahlar dan çıkan kurşunların hedefi genç bir kadındır..
O kadın da kasabaya sığınır..
Peşindeki gangsterlerden kaçmaktadır..
Kasaba halkı başları derde gireceği kaygısıyla ve bir yabancının huzurlarını bozacağı endişesiyle onu barındırmak istemezler..
Ancak adı Grace olan kadın onlara iki haftalık bir sürede bütün kasaba halkına kendisini kabul ettireceğine dair söz verir..
Kasabanın emekli doktorunun oğlu Tom da destekçisidir..
İki hafta sonra kasaba halkının onayını alır..
Bundan sonrası ise giderek dramatikleşir..
Dindar,sakin,mütevazi insanlar olan kasaba halkı giderek gaddarlaşmaya,Grace'i köleleştirmeye çalışır ve başarır..
Kasabanın azgın köpeği gibi onu da zincirleyerek kasaba içinde her türlü isteklerini karşılamak zorunda bırakırlar..
Kasabanın tüm erkeklerinin seks kölesi olmak da bunun içindedir..
Grace kimseye derdini anlatamaz..
Bu arada onu arayanlar kasabayı defalarca aramış ama bulamamışlardır..
Sonunda bulurlar..
Meğerse Çok tehlikeli bir suçlu diye duyururulan Grace bu gangster çetesinin liderinin kızıdır..
Evden kaçmıştır..
babasıyla yaşadığı çatışmalar bunun nedenidir..
Ama sonuçta babasının haklı olduğunu anlamıştır !..
Yani insanları sevmeyeceksin,acımayacaksın,gaddar olacaksın !..
Sonuç kasabanın katledilişi..
Oyunun sahnelenişi için yönetmenin minimal bir tercihi olmuş..
Dekor olarak sadece birkaç sandalye,tabure ve bir bank ile küçük bir raf ve beşik kullanmış..
Böylece en yalın düzeyde tuttuğu sahneleme için gereken aksesuar yerine de oyunculara "mış gibi yapmaları talimatını vermiş..
Oyuncular da ne yapsın,talimata göre örgü örüyormuş,bahçede çalışıyormuş,çan çalıyormuş,temizlik yapıyormuş gibi yapıp durdular..
Arada sırada önemli olduğuna inandıkları sahnelerde de tam bu işleri mış gibi yaparken donakalmış gibi yapıyor,böylece etkiyi arttırdıklarını düşünüyorlardı,sanırım..
Oysa sadece soğuk bir sahneleme olmuş,bana göre..
O nedenle oyunu sıcak bir izleyiş yerine sadece görmek için gelmiş biri gözüyle izledim..
Sahneleme adına yaratıcı bir buluş olarak değerlendirecek bir şey göremedim..
Yönetmenin arzularına uymak zorunda kalan oyuncuların çilesine de acıdım..
Bir de,salona girişte,görevlilerin bilet kontrolü yaparken herkesin kimliklerini görme titizliklerinin gereksizliğine sinirlendim..
Bunu bir de Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde ve bazen Şinasi Sahnesi'nde yapıyorlar hatırladığım kadarıyla..
Diğer salonlarda böyle dedektiflikler yok..
Seyirciyi tedirgin etmeler de..
20 Kasım 2023 Pazartesi
Hisseli Harikalar Kumpanyası
Sonunda şeytanın bacağını kırdım..
Tiyatro sezonunu açtım..
Geçen yıl hiç oyun izleyememiştim Ankara'da..
Hisseli Harikalar Kumpanyası ..
Küçük Tiyatro'da izledim..
Güzel bir tesadüf, haziranda mezun olup şimdi diş hekimliğinde okumaya başlayan Tuğba ve tıp öğrencisi ablası ile,Sercan ve Ayşenur da aynı oyunu izlemeye gelmişlerdi..
Yıllar önce televizyonda izlediğimi hatılıyorum..
Başrollerde Erol Evgin,Nevra Serezli oynuyorlardı..
O zamanlarda çok sevimli bulmuş,bol bol Erol Evgin şarkıları dinlemiştik..
Şimdi tiyatro sahnesinde izleyince eski bir tanıdıkla karşılaşmış gibi oldum..
Yalnız bu tanıdık çok yaşlanmış,çok eskilerde kalmış,dilim varmıyor ama köhnemiş....
Ciddi biçimde güncellenmesi gerekirmiş..
Üç saat süren oyun boyunca içimden geçenler bunlar oldu..
Bir de artık çok yaşlanan,kıdemli oyunculara roller verilerek onlara birer selam duruşu fırsatı verilmiş..
İşte bu iyi olmuş..
İçimden geçen diğer şey de bu oldu..
Bunun dışında eski kokan,eskimişlik kokan bir oyundu..
Şimdi sıra Dogville'de..
Bakalım o nasıl bir oyun?..
2 Aralık'ta,kısmetse,gidip izleyeceğim..
31 Ekim 2023 Salı
24 Ekim 2023 Salı
Güz Çiğdemi Vakti Geldi
Bu yıl geç kaldılar..
Eylül sonunda burunlarının ucunu çıkarırlar,hemen arkadan şeffaf zarflarının içinden parlak sarı renklerini dünyaya sergilerlerdi..
Ekim ortasında ancak göründüler..
Ama ne güzeller..
Yaklaşan kışın habercisi olsalar da..
10 Ekim 2023 Salı
"Ya İstiklal Ya Ölüm " Cumhuriyet Yolunda Sergisi
Geçen cumartesi sabahı mutfak işleriyle uğraşırken, her zamanki gibi açık olan, radyodaki programda Ankara'da henüz açılan bir sergiden söz ediliyordu..
Kulak kabarttım..
İlgimi çekti..
İşleri bitirip öğle treniyle Ankara'ya gittim..
Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'ndeki " Ya İstiklal Ya Ölüm -Cumhuriyet Yolunda "sergisi birçok sivil toplum kuruluşunun elele vermesiyle hazırlanmış,1200'den fazla fotoğrafa eşlik eden incelikle düşünülerek yazılmış metinler ve birçok materyalden oluşuyor;üç katta altı salona yayılmış..
Bu durumda tamamını gezmek için birkaç saat,daha iyisi yarım gün ayırmak gerekiyor..
Benim de ,her zamanki gibi,zamanım kısıtlı..
14.20'de kapısından girebidiğim serginin yanında 45 dakika sonra başlayacak bir de panel var..
Orada da yeni bir şeyler öğrenme olasılığı..
Seçim yapmalıyım..
İlk konuşmacıyı beş dakika dinleyip üst kattaki sergiye geçtim..
Son konuşmacının söz aldığı 17.00'ye kadar serginin büyük kısmını gezdim..
Koştura koştura..
Aklımda kalanları sıralayayım..
Tanzimat Dönemiyle başlayan Batı ile ilişkilerde bir yandan Osmanlı Devleti toparlanmaya çalışırken,büyük Batılı devletler ve Rusya'nın gizli veya açık işbirlikleriyle Osmanlıyı yiyip yutma planlarının belgeleri ile başlıyor sergi..
Mendiller mi tasarlamamışlar,kartpostallar mı,yeni dünya düzeni haritalar mı..
Psikolojik olarak kamuoyunu etkilemek,desteklerini almak için dini duygular mı okşanmamış..
Batılı yöneticilerin karanlık oyunlarının belgeleri ile doluydu ilk salon..
Sonra I.Dünya Savaşı,Balkan Savaşı derken Osmanlının çöküşü,buna karşın aydınların ve aydın yöneticilerin çözüm bulma mücadelesi..
Fotoğraflar ve yine çeşitli eşyalarla..
Ardından elbette Bağımsızlık Savaşı'na girerken Anadolu'daki ve İstanbul'daki işgallerde yaşananlar..
Fotoğraflar,dönemin gazetelerindeki haberler,her şeyi hesaplayan işgalcilerin halkı maniple etmek için alçakça propaganda araçları..
Sergileniyor..
Sakarya Savaşı'na kadar gelebildim..
Sonrasını 21 Ekim'de Troya'nın Kadınları'nı izlemeye gittiğimde tamamlayacağım,umarım..
Çok etkileyici bir sergiydi..
Aklımda kalan birkaç sahneyi aktarayım..
İşgal güçleri tarafından kurşuna dizilen Kuvayımiliyeciler ve onları izleyen halk..
16 Mart 1920 sabahı işgalci İngilizler tarafından yataklarında şehit edilen Şehzadebaşı Karakolu'nun askerleri..
Halkı etkilemek,belki korkutmak için sokaklarda gezdirilen işgal ordusu tankları,askeri birlikleri ya da işgal ordusunun orkestrasının sokaklarından geçişini sessizce izleyen Müslüman halk ile coşkuyla izleyen azınlıklar..
Karadeniz'de,Ege'de azınlıkların kurdukları kıyım çeteleri..
Türk direnişçileri..
Antep Savunmasında şehrin taş üstünde taş bırakılmayan hali,o taşların üzerine yatmış düşmana karşı müdafaa mücadelesindeki Antepliler..
Hele daha çocuk yaştaki Gazi Mehmet'in öyküsü..
Arkadaşı İsmail ile birlikte önemli bir evrakı komutana götürmekle görevli iki ergen, Fransızların eline düşüyor..İşkenceye uğruyorlar..
Direniyorlar..
O bilgiyi vermiyorlar..
Fransızlar bunları serbest bırakıp, arkalarından ateş ediyor..
Zavallı İsmail vurulup şehit oluyor..
Mehmet yaralı kurtuluyor ama bir bacağı dizinden kesilmek zorunda kalıyor..
Tek bacağı ile yiğitçe durduğu fotoğrafta na kadar vakur görünüyordu..
Fotoğraf çekemedim ne yazık ki..
Bir dahaki sefere gittiğimde fotoğraf makinesini de yanıma alırım..
Şanslı Ankaralılar..
Bizim ciddi vakit ve rakit ayırmamız gereken ne güzel etkinlikleri var..
bir şehiriçi ulaşımla neler neler görebilir,öğrenebilirler..
Çok ciddi bir emek ve özen görülen sergiye elleri,zihni,yüreği dokunanlara teşekkür ederim..
Özellikle Korkut Erkan'a..
Hem koleksiyonundaki fotoğrafları ve materyalleri sergilediği hem de o güzel metinleri kaleme aldığı için..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)