26 Mart 2025 Çarşamba
İsabel
Bir süreden beri elimde gezinen kitabı geçen bitirdim..
85 sayfalık bir novela..
Normal durumlarda bir günde biter..
Ama başka konularla dolu bir mesai içinde bir türlü bitmemişti..
Oldukça hicranlı bir aşk hikayesiymiş..
Bir araştırma için kırsaldaki malikaneye giden genç Gerard Lacase orada gördüğü madalyondaki güzel İsabel'in tasvirine âşık olur..
Sonra öğrendiği gerçekler ise güzelliğin kalp güzelliğiyle eş anlamlı olmadığını ona acı acı gösterecektir..
Andre Gide'den ilk okumamdı..
Klasik romanlar çizgisinde,yani biz eski kuşağın sevdiği şekilde bir romandı..
17 Mart 2025 Pazartesi
Çarpışma
Hafta sonu izledim..
İstanbul Devlet Tiyatrosunun ödüllü oyunu..
Tek kişilik oyunun yazarı da oyuncusu da ödül almışlar..
İzleyince biz de hak edilmiş bir ödül olduğunu anladık ve tebrik ettik..
Bir orkestranın perküsyon elemanının sahnede ve özel hayatında yaşadıklarını anlatan bir saatlik oyunun mekanı olarak da CSO'nun tarihi salonu seçilmişti..
Piyanist olmasını isteyen babasının aksine perküsyonu seçen sonra da hayatı boyunca peşpeşe pek çok yanlış kararlar alan ya da talihsizlikler yaşayan orkestra elemanının kimi zaman güldüren kimi zaman hüzünlendiren hikayesini kendi ağzından dinledik..
Can Atak iyi bir oyuncu..
Bir saat boyunca performansını hiç düşürmeden bize oyununu sundu..
Şimdi de bu satırları yazarken gözümün önüne gelen sahneler var..
CSO'nun tarihi salonuna da ilk kez bu vesileyle gitmiş oldum..
9 Mart 2025 Pazar
Glengarry Glen Ross
David Mamet'in ödüllü oyununu bu sezon Ankara Devlet Tiyatrosu sahneye koymuş..
Hafta sonu Küçük Tiyatro'da izledim..
İki perdelik oyun iki saate yakın sürdü..
Salon oldukça doluydu..
Ya da başka bir söyleyişle epeyce boş koltuk vardı..
1992 yapımı aynı isimli ve bol yıldızlı filmi seyretmedim sanırım..
Ama mümkün olan bir zamanda seyredeceğim..
Amerika'da emlak satıcısı olarak çalışan dört kişinin çalıştığı ofise gelen temsilci bir duyuruda bulunur..
Satış konusunda bir yarışma yapılacak ve en iyi satışı yapan iki kişi kalacak,diğer iki kişi ise gidecektir..
Acımasız bir yarış başlar..
Arkadan dönen dolaplar,gizli iş çevirmeler,gizli ortaklıklar devreye girer..
Kapitalist düzende ayakta kalmaya çalışan insanın nasıl insanlıktan çıktığı anlatılıyor kısacası..
Seyirci olan bense yine yabancı bir oyunda yabancı kalıp oyuna pek dahil olamadım,oyunun sonundaki dramatik finale kadar..
Oyuncular iyiydi,özellikle Richard Roma rolündeki Mümtaz Aydoğan Mengi..
Ancak baştan oyunun içine girmekte zorlandım,kim kimdir karıştı,konuyu takip etmekle yetindim..
Bu nedenle biraz eksik bir anlatım oldu..
4 Mart 2025 Salı
Gökyüzü
Hafta sonu Şinasi Sahnesi'nde izledim..
Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu sezon oyunlarından..
Lucy Kirkwood yazmış,Özden Gököz çevirmiş,Filiz Alpgezmen yönetmiş..
İki perdelik,oldukça uzun bir oyundu..
İki buçuk saate yakın..
Halley Kuyruklu yıldızının dünyaya yakın geçeceği bir süreçte(1910 mu yoksa 1986 mı kast ediliyor bilmiyorum) bir kasabada yaşananları konu alıyor..
Kasabada bir cinayet işlenmiş,küçük bir kız öldürülmüştür..
Katillerin erkek olanı yargılama sonucu asılır, genç bir kadın olan diğer suçlu ise hamile olduğunu iddia edince,yargılama heyeti kasaba kadınlarından 12 kişilik bir jüri oluşturup bu durumun doğruluğunun tesbitine karar verir..
12 kadın ve suçlu bir odaya alınır..
İçlerinden biri, suçlu kadın da dahil olmak üzere, kasabadaki bütün çocukların doğumunda bulunmuş bir ebedir..
Yargılama ve durum tesbiti başlar..
Kadınlar başlangıçta suçluya çok önyargılı yaklaşır..
Ancak konuşmalar ilerledikçe "en günahkar olan ilk taşı atsın"a döner iş..
Ebe aslında o genç kadını doğurtmamış,bizzat kendisi doğurmuştur..
O suçlu genç kadın,ki ismi Sally'dir,bir tecavüz çocuğudur,başka bir aile tarafından büyütülmüştür ve çocukluğu her çeşit horlanma,yoksulluk ve yoksunluk ve tecavüzlerle geçmiştir..
Bu nedenle ahlaki konularda hiç de toplumun kabul edeceği bir tutum ve yaşantı içinde değildir..
Jüri başkanı kadın ise iddia ettiği gibi biri değildir..
Aslında bir hizmetçidir..
Ölen çocuğun annesinin isteği üzerine bir hanımefendi tavırları ve giysileri ile duruma dahil olmuştur..
Derken olaylar katmerlenir..
Oyunu izlerken "12 Öfkeli Adam"'ın başka bir versiyonu olduğunu düşündüm hep..
Kadın ağırlıklı versiyonu..
Final sahnesini izlerken de (belki çok alakası yok ama) Taras Bulba'nın final sahnesini..
Yabancı yazarların oyunlarını,özellikle yeni oyunları izlerken kapıldığım his bu oyun boyunca da sürdü gitti..
Oyun diyalogları yabancı,iğreti,soğuk kalıyor,sarmıyor insanı ..
Oyundaki duygu kopuklukları da bunda etkili olmuştur elbette..
Nefretten birden sevgiye,hüzünden birden neşeye geçişler yapmacıklık hissi verdi..
Dekor ve kostümler de bunlara katkıda bulunmuş olabilir..
Kısacası final sahnesi,ki son bir dakika, dışında çok bayılmadığım bir oyun oldu Gökyüzü..
Ama iki iyi oyuncuyu keyifle izlemedim değil..
Elif Kaman,Keiko Belir Yarar..
25 yıl önce Refik Erduran'ın yazdığı Bahçemdeki Ayı'daki gencecik Dilara Keyf Günüç'ü artık olgun yaşa ve oyunculuğa gelmiş haliyle görmek de enteresandı..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)