25 Nisan 2017 Salı

Lysistrata

Yıllar önce İzmit Devlet Tiyatrosu'nun Ankara turnesinde izlemiştim ilk kez..
1999 yılıydı..
Marmara depreminde de o oyuncuların bir kısmı göçük altında kalmıştı yazık ki..
Ne kadar canlı,eğlenceli bir sahnelemeleri vardı..
Bütün salon onlarla birlikte coşmuştuk..
Hala gözlerimin önünde olan sahneler var,kulaklarımda da o oyundan replikler..

Aynı oyunun, Aşk Grevi adıyla sahnelenmesine de şahit olmuşluğumuz var..
Değişik tiyatro toplulukları bu şekilde ülkeyi dolaşıyorlar..
O da çok eğlenceli..
Nitekim iki kez yaşadığım şehirde sergilendi,beş yıl arayla..

Sivas Devlet Tiyatrosu bu sezon Lysistrata'yı sahneye koymuş..
Şanslı Sivaslılar..
Yönetmen Barış Erdenk..
Hayvan Çiftliği'nden tanıyoruz kendisini..
Yine döktürmüştür, diyerek gittim izlemeye..
Döktürmüş..
Bütün yükü kadınlara vererek..
Filiz Demiralp,Begüm Atak,Filiz Uysal,Göksu Girişken,Neyra Karaböcü..
Beş kadın oyuncu oyunun bütün yükünü omuzlamışlar..
Sahnede dört dönerek oyunun hakkını verdiler..

Erkek olarak sadece ön koltuklarda oturan dört müzisyen vardı..
Onlara da tek bir yerde, bir replik vererek,oyunu tam bir kadın oyunu haline getirmiş..
Farklı,biraz karikatürize,ama yine çok eğlenceli bir oyundu..
Dördüncü kez izlemeye değdi..

Tiyatro bir ekip işidir..
Ben de oyuncuların şahsında hepsini tebrik ediyorum,yüreklerine sağlık..

Her kadınlar gününde bu oyunun sahnelenmesi gerek,diyerek bitiriyorum..
Bir de yaşasın kadın gücü,diyerek..

12 Nisan 2017 Çarşamba

Dört Mevsimin Birinde

Bir yandan plak kaydından şarkıyı dinliyorum..
Bir yandan gazetedeki haberi okuyorum..
Ve fotoğraflarına bakıyorum talihsiz kızın..

Adı Serpil,soyadı Durmuş..
Henüz 25 yaşındaymış..
Martın 27'sinden beri kayıpmış..
Sonunda bulunmuş..
Cesedi..

Henüz iki yaşındayken babasını kaybeden kızcağızın bir de erkek kardeşi varmış..Tekrar evlenen annesinin yeni kocası sadece bir çocuğa bakacağını söyleyince anne,oğlunu yanına alıkoyup küçük kızı evlatlık vermiş..
Ancak kaderin oyunu bitmemiş..Bu kez de evlatlık olarak alan ailenin kadını ölmüş..Adam yeniden evlenmiş ama bu kez adam da ölmüş..Böylece Serpil'i evlatlık alan aileden geriye adamın yeni eş olarak aldığı iki çocuklu dul kadın kalmış..
O sıralarda artık beş yaşındaki kızcağız da kalan ömrünü o yabancılarla yaşamak durumunda kalmış..
Fotoğraflarından gördüğüm ise acılarla kavrulan bir çocuk yüzü..

Okuyoruz..
Küçücük yaşlarda yaşanan travmaların nelere yol açabileceğini..

Babası ölen,annesinin terk etmek zorunda kaldığı,evlatlık olarak başladığı yeni hayatı da türlü kopmalarla dolu geçen bir kız çocuğu kendini toparlayamazsa,hele de kolundaki dövmeden anlaşıldığı gibi,hassas yaradılışı yaralı kalbine eşlik ederse..

Hayata tahammül edememiş..
Defalarca kendini yok etmeye kalkmış..
Onu yok sayanlara ve kaderine inat..
Ölümü de kimsesizler mezarlığında,kimliği teşhis edilemedi olacaktı..
Eğer..
Evlatlık alan adamın son karısı ortaya çıkıp kayıp ilanı vermese..
Ve kimliği bilinemeyen bir cesedin kolundaki dövmeden onu teşhis etmeseydi..

Sonunda cesedi teşhis edilen evlatlık Serpil'i morgdan almaya gelenler arasında öz annesi de varmış..
Haberin son cümlesi de şu:
Buruk Mezarlığı'nda toprağa verildi..
Ömrü burukluk içinde geçen bir kızcağız için ne  de uygun bir son mekan ismi..

Kendini sevmeyenlere inat,şiiri  ve şairleri çok seven kızın kolundaki dövmede yazdırdığı isim
19.yüz yılın romantık Rus şairlerinden Vasily Zhukovsky..

Plak hala dönüyor Hülya Kırbağ'ın yumuşacık sesiyle:
"Kalmasın takatin/Beklemekten senin de /Geleceğim diyordun/Dört mevsimin birinde
Kendimi unuturdum/Bakınca gözlerine/Başımı koyardım/Yumuşak dizlerine"

Takati kalmayıp da gidenlere..
Bir de..
Beş yıl önce bugün son nefesini veren anneme..




Gölde cesedi bulunan genç kızın hikayesi yürek yaktı



5 Nisan 2017 Çarşamba

Gizli İyilik Melekleri

Belgesel kanallarından birinde bir süredir yayınlanan reality'lerden ..
Dünyanın farklı ülkelerinden mültimilyarder kişiler yine dünyanın farklı ülkelerinde çok yoksul bölgelere bir haftalığına gidiyor..
İyilik yapabilecekleri kişi veya kuruluş arıyorlar..
Kimliklerini gizleyerek..
Böylece karşılarındaki insanları hakiki yaşantılarıyla tanımış oluyorlar..
Biraz şipşak mucize gibi görünüyor başlangıçta..
Ancak birkaç gün bile yetiyor..
Hakiki insanlık henüz ölmedi,demeye..
O yoksulluğun içinde bile o kadar insani nitelik var ki..

 Kamboçya'da,İngiltere'nin yoksul mahallelerinde,Uganda'da,Bulgaristan'da,Tibet'te..
Toplam dokuz  milyarder ve onların gideceği dokuz bölge seçilmiş..
Herbiri işini,evini, ailesini ve de kimliğini bir hafta için bırakıp insanları tanıma yolculuğuna çıkıyor..
Sonuçta dünyada tahmin edemedikleri kadar yoksulluk olduğunu bizzat görme ve yaşama tecrübesinden geçiyorlar..
Karşılarındaki insanların o yoksulluk içinde yaşama gücü ve direnci bulmasına yardımcı olan yürekli ve insanlık cevheri büyük kişileri tanıyor,onların her türlü olumsuzluk ve yokluğa rağmen çevrelerine ışık,umut ve hayat taşıdıklarına şahit oluyorlar..
Örneğin Kamboçya'nın bir köyündeki yerli halktan bir genç,yanındaki bir Batılı genç kadınla birlikte bir okul yönetiyorlar..
Çocuklar çok uzak mesafelerden bu okula geliyorlar;çünkü hem eğitim görüyorlar hem de aldıkları eğitim karşılığında tek gıdaları olan pirinç almaya hak kazanıyorlar..
Okulu yönetenler de bu pirinci bin güçlükle çevreden temin ediyorlar..
Aileler o kadar yoksul (ve kalabalık) ki,çocukların getirdiği o pirinç onların tek yiyecekleri..
Ve çocuklar yine de o kadar aç ki,lağım suyuyla karışık birikintiden canlı namına ne bulabilirlerse onu yiyerek açlıklarını bastırabiliyorlar..
Bunlara şahit olan İngiliz milyarder hanım,elbette çok etkileniyor ..
Önce yapabileceklerini planlıyor ve kolları sıvıyor:
Önce bütün öğrencilere bir yıl yetecek pirinci satın alıp okula teslim ediyor..
Uzak mesafelerden gelen öğrencilere bisiklet alarak onları yürümekten kurtarıyor..
Okulun tüm ihtiyaçları için bir fon kurup ülkesindeki yardımseverleri seferber ediyor..
Böylece dünyanın bir bölgesindeki küçük bir topluluğun derdine derman oluyor..
Asıl kazanan ise kendisi oluyor elbette..
Onu bağrına basan ve tüm yoksulluklarına rağmen onu ağırlamaya çalışan insanların sıcaklığını yaşıyor..

Ya da milyarder bir Amerikalı,Uganda'da yoksul bir köyde geçirdiği bir hafta içinde bütün köyün tek su kaynağının yakındaki bir mikroplu gölet olduğunu ve çocukların bu nedenle sık sık öldüğünü öğreniyor..
Çocukların eğitimi için çaba sarf eden ama sağlıklarını koruyamayan yoksul köy halkına en iyi yardımın yakındaki su kaynağından borularla köye su getirmek olduğunu anlayınca kolları sıvıyor ve boruları döşetip,bütün köye yetecek bir depo yaptırıyor..
Böylece ilk kez temiz su içme imkanı bulan köy halkının minnetini kazanmanın ötesinde bir yol açıcı oluyor..
Diğer köyler de aynı şekilde kendi köylerine temiz su getirebilmek için yola çıkıyorlar..
Dünyanın bir küçük noktasında da hayatlar değişiyor..

Böylece kendileri için küçük ama o yoksul bölgeler için çok büyük olan yardımlarla pek çok hayat ve aslında gelecek kurtarılmış oluyor..
Üstelik kendileri de hiç tanımadıkları dünyalara girerek,daha çok para kazanmak için değil,bir bölge halkının biraz daha iyi koşullarda yaşayabilmesi için çabalamanın tatmin edici hallerini yaşama fırsatı buluyorlar..

Umarım devam eden bir proje olur..