30 Ekim 2025 Perşembe

Benelüks Ülkeleri-2 (Hollanda-I)

İstikamet Hollanda.. Sabah indiğimiz ve panoramik turdan sonra sokaklarında biraz gezindiğimiz Düsseldorf kentinin de içinde bulunduğu mekanik ülke Almanya'dan Hollanda'ya doğru yola çıkıyoruz.. İkindi vakti Hollanda'ya varıyoruz.. Her yer yeşil,tarlalar ekili,dikili,onların bittiği yerde su kanalları,nehirler.. Netherland:alçakta kalan topraklar.. Hollanda,denizi toprakla doldurarak alan kazanan bir ülke.. Yani ülkenin beşte ikisi böyle.. Ve 15 milyon nüfusa sahip bu ülke 130 milyon dolarlık tarım ürünleri ihracaatı gerçekleştiriyor.. Amsterdam'dayız.. -dam su seti.. Amsterdam'ın sonundaki dam ekinin anlamı böylece yerini buluyor..
Dört buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Başkente varıyoruz.. Yine önce panoramik tur..
Sonra şehrin meydanında bütün kafileyle birlikte yürüyüş..
Ardından serbest zaman.. O arada "old city"de sokakları adımlayarak kenti biraz daha tanımaya çalışıyoruz..
Kuzeyin Venedik'i Hollanda, tam bir kanallar şehri.. Şehrin her yerinde kanalları ve hemen kıyısında evleri görünce Venedik gözümüzün önüne geliyor..
Sadece burası daha serin.. Ağustos sıcağında da bu çok iyi geliyor..
Kanallarda kayıklarla dolaşanları görünce de,şu sıralar bizde tartışılmaya başlanan Ankara'nın akarsuları konusunu hatırlıyorum.. Bizde de ne çok akarsu varmış,varmış diyorum çünkü ben hiç görmedim.. Sadece isimleri yaşıyor bizim lugatimizde.. İncesu,Kavaklıdere,Bentderesi diye..
Oysa Amsterdam'a baktığımızda; sularla,kuzey denizinin akıntılarıyla birlikte yaşamaya ve hatta onlardan yararlanmaya devam ettiklerini görüp imreniyoruz.. Uygarlık denen şeyin akılcılık ve var olanları en iyi şekilde değerlendirmek olduğu burada bir kere daha örneklerle gözümüze çarpıyor.. İmrenerek ve acı acı gülümseyerek dolaşıyoruz Amsterdam sokaklarında.. Verilen zamanda meydanda toplanıp geceyi geçirmek üzere otele yollanıyoruz.. Yarın yine Hollanda'dayız..

YAŞASIN CUMHURİYET

Cumhuriyetimizin 102.yılı kutlamaları şehrimizde de yaşandı.. Hem de yıllar, yıllar sonra,eskiden olduğu gibi.. Şehir stadyumunda..
Bütün okulların katılımıyla.. Halk oyunlarıyla..
Sivil toplum kuruluşlarının da törene katılmalarıyla.. Yürüyüş sıralarını bekleyen miniklerin yemyeşil çimenlerde yuvarlanmaları,birbirleriyle güreşe tutuşmaları,deliler gibi koşuşmalarıyla.. Okula gidemeyecek kadar miniklerin ise kendileri gibi minik ay yıldızlı,Atatürklü tişörtleriyle çimenlerde minik adımlarla koşuşmalarıyla.. Genç ailelerin çocuklarıyla birlikte bol bol fotoğraf çektirmeleriyle.. Liselilerin en havalı halleriyle stadı turlamalarıyla.. Bir yandan şiirler okunur,oratoryolar seslendirilirken,ellerine ay yıldızlı bayrağımızı alıp gelmiş yediden yetmişe stadyumun tribünlerini dolduran şehir halkının hem Cumhuriyet Bayramı programını izleyip hem satıcılardan aldıklarını yiyip içerkenki neşeli hallerini aynı keyifle izleyerek.. Uzun, çok uzun bir zaman sonra nihayet halkın en büyük bayramına kitleler halinde katıldığını,sonuna kadar bayram programını izlediğini,yapılan her etkinliği,yürüyüş gruplarının geçişlerini ve özellikle askerlerin büyük bir ciddiyet ve disiplinle geçişlerini nasıl candan alkışladıklarını görerek.. Çok mutlu bir bayram günüydü..
Bir gece önceki meşaleli bayram yürüyüşüne de görevli olan okullu gençlerin yanında büyük kalabalıklar halinde caddelerdeki yerlerini alarak katılmaları ya da yol üzerindeki evlerin balkonlardan bayraklarını sallayarak coşkuyla eşlik etmeleri,dükkanlardaki esnafın kaldırımları doldurarak bayram geçişine eşlik etmeleri,halkın bayram kutlamalarına katılmaya ne kadar istekli olduklarının habercisiydi.. Sonuçta bizim şehrimizde de "en büyük bayramımız" olması gerektiği gibi,bayram adına yaraşır şekilde,halkın-gerçekten-katılımıyla kutlandı.. Yaşasın Cumhuriyetimiz !..

21 Ekim 2025 Salı

Avrupa'da Bir Cevelan " Benelüks Ülkeleri" 1

Düsseldorf Almanya
Geçen yaz temmuzda İspanya gezisiyle başlayan "Avrupa'da cevelan" ağustos başında da Benelüks ülkelerine tadımlık gezi ile devam etti.. Almanya'da Düsseldorf Havaalanı'ndan başlayarak önce Almanya'nın sonra da sırasıyla Hollanda'nın,Belçika'nın,Fransa'nın,lüksemburg'un ve İsviçre'nin kapısından şöyle bir bakıp geçtik.. Birer,ikişer günlük ziyaretlerle.. Ülkeler hakkında biraz fikir edindik.. Tam tadına varmak için biraz daha kalmak gerektiğini biliyorduk elbette.. Ama zaman ve imkanlar buna elverince elde edebildiğimizle yetindik.. Belki bir kere daha ve daha uzun zaman için gitme fırsatı çıkar, kimbilir?..
10 Ağustos Pazar sabah 07.50'de İstanbul'dan kalkan uçağımız 09.45'te Düsseldorf Havaalanına indi.. 11.00'de de alandan çıkabildik.. Düsseldorf,84 milyonluk Almanya'nın Ren kıyısında bol yeşil alana sahip bir şehir.. Nehir kıyısı silme ekili arazi.. Mısır,kabak,patates,domates.. Ama şehir merkezi modern havasını koruyor.. Hava ise limonata gibi.. İstanbul'un boğucu sıcağından sonra bahar ılıklığı gibi.. Almanya,hep söylendiği gibi sanayi ve ticaret ülkesi olarak her köşesi planlı bir yapılaşmayla düzenlenmiş,refahın,aynı düzende süren yaşamın izleriyle kendini gösterdi.. Havaalanında başlayan bu ruh şehri gezerken de devam etti.. Bizim büyük ve iddialı yeni İstanbul Havaalanımızdan sonra Düsseldorf Havaalanı "Evet,gereken var ama,biraz eski hatta köhne !"bakışı ile Almanya'ya dair ilk gözlemim(iz)di.. Bizi karşılayan rehberimiz ve bizden olan şoförümüzle kısacık Almanya gezisine başladık..
Saat 12.00'de Köln'deyiz.. Köln,Almanya'nın 4. büyük şehri.. Almanya'nın batısında yer alıyor.. Hollanda ve minik ülke Lüksemburg buraya yakın.. Köln Katedrali 150 metrelik kulesiyle Avrupa'nın 2. en yüksek katedrali imiş.. Birincisi 161 metre ile Umhn şehrindeymiş.. 1250_1880 yılları arasında yapılmış.. Hemen arkasında Hohenzullern Brudge yer alıyor.. Biraz sonra gidip göreceğimiz gibi üzerinde binlerce kilik asılı olan köprü.. II.Wilhelm'in yaptırdığı köprü,".Dünya Savaşı'ndan sonra patlatılıyor,savaş sonrası tekrar ayağa kaldırılıyor.. Yaya ve tren geçişine açık.. Panoramik şehir turundan sonra şehir merkezinde biraz yürüdük.. Eski bir katedralin bulunduğu küçük meydanda biraz mola verdik.. Çin'de farklı düşünce ya da inanç sahibi olanlara uygulanan zulmü protesto etmek ve konuya dikkat çekmek için toplanan bir grup dikkatimizi çekti.. Hatta Türkiye'den olduğumuzu öğrenen grup üyelerinden biri Türkçe bir broşürü getirip elime tutuşturdu.. Doğu Türkistan'daki Uygur Türklerine uygulanan zulmü biliyorum,bu da zulmün Uygur Türkleriyle sınırlı olmadığını gösteriyor.. Üzülerek okudum broşürü..
Biraz vitrinlere bakındık..
İkinci Dünya Savaşı'nın acı örneklerinin burada da yaşandığını gösteren kartpostallarla dolu vitrini biraz şaşırarak, biraz üzülerek uzun uzun inceledik.. Bizde başdöndürücü hızla gelişen teknolojik yeniliğin burada o kadar da hızla ilerlemediğini göstermesi ilginçti.. Koca bir ülkenin yanlış olduğu baştan beri bir hayal uğruna baştan başa tahrip olması ise ibret verici..
Biraz nehir kıyısında yürüdük..
Mekanik hayat ne kadar dayatılsa da insanların duygu ortaklığında buluşmanın yolunu yine bulduğunu gösteren,kilit örneğini burada da gördük.. Oradaki safça iyi niyete gülümseyerek fotoğraflar çektik.. Hafta sonu olduğu için parklarda keyifle vakit geçirenlerin arasında yürürken sokaklardaki afişlerde gurbetçilerimizin memleket yönetimine hakim olmak konusundaki kararlılıklarını görüp sevindik..
Sonra yine otobüse doluşup yola çıktık..
Almanya için ayrılan vakit bu kadar.. İstikamet Hollanda..

20 Ekim 2025 Pazartesi

Taj Mahal Muhafızları

Oyunun afişteki adı böyle yazılıyor.. Hata bende değil.. Biz Tac Mahal diye biliyoruz.. Devlet Tiyatrolarının yeni sezonuna seyirci olarak açılışı bu oyunla yapabildim.. Şinasi Sahnesinde,cumartesi matinesinde.. Konya Devlet Tiyatrosunun Ankara turnesi.. Turne oyunlarını seviyoruz.. Oyunculuk açısından tatmin edici örneklerle dolu oluyor.. Bir saat beş dakika süren tek perdelik oyun olduğu söyleniyordu.. Tam da öyle oldu..
İki kişilik oyunda,Tac Mahal'in yapımının bitip,hükümdarın temaşasına sunulacağı günün arifesinde başlayan olaylar dizisi anlatılıyor.. Yapımı yıllar süren(16 yıl dendi) bu mimarlık şaheseri,binlerce işçinin,ustanın alın teri(20 bin işçi dendi),yeryüzüne inmiş bembeyaz ve kusursuz koca bir inci tanesi.. Bunu seyretmek,güzelliğinin ayrıntılarına dalıp hayran olmak hükümdarın en doğal hakkı.. Hem bütün masrafını ödedi hem yıllarca yapımının bitişini bekledi.. Kendinden başkasının seyretmesine de izin yok.. Kapıdaki nöbetçilerin de.. Hümayun ve Babür de bu iki nöbetçi.. Hümayunun saray görevlisi olan babası sayesinde bu işle görevlendirilmiş iki yakın arkadaş.. Hümayun kendisini babasına ispatlama gayretinde.. Babür ise biraz daha olayların akışına kendisini bırakma derdinde.. Tac Mahal'i görmek istiyor,yapının ustasının hükümdardan bütün işçilerle birlikte yapıyı izleyebilme izni dileğini haklı buluyor.. Ancak olaylar öyle gerçekleşmiyor..
Hükümdar yapı ustasıyla birlikte bütün işçilerin ellerinin kesilmesi emrini veriyor.. Bu işle görevlendirilenler de iki arkadaş oluyor.. Biri elleri kesiyor,diğeri dağlıyor.. Bu arada ikisinin ruh hali de darmadağın oluyor.. Özellikle Babür'ün..
Bunun bir haksızlık olduğunu,bu yirmi bin kişinin dilenciliğe mahkum edildiğini söylüyor ısrarla.. Kendilerine verilen kanlı görev karşılığı yükseltildikleri hükümdarın özel muhafızı olma görevini de bu zalim,acımasız hükümdarı yok etmek için kullanmak istediğini arkadaşına söyleyiveriyor.. Dehşete düşen Hümayun,onu zincirleyip çok korktuğu babasına ihbar edince de Babür için hangi cezanın geleceğini anlamak zor olmuyor.. Babasından can arkadaşının canını kurtarma iznini koparan Hümayun,arkadaşının ellerini kesmekle görevli olduğunu anlatınca iki arkadaşın bağlılıklarının ne çetin bir sınava tâbi tutulduğunu görürüz.. Sonuç Hümayun'un babasına bağlılığıdır..
Dramatik oyunda Özgür Baş ve Uğur Dökmeci'yi abartılı olmayan ama etkileyici performanslarıyla izledik..
Oyun Rajiv Josef tarafından kaleme alınmış.. Tac Mahal'in yapımıyla ilgili o yörede yüzyılları aşıp gelen söylenceler üzerine mi kaleme alındı acaba diye düşündüm oyun boyunca.. Eğer her söylencede olduğu gibi gerçek payı varsa,fena.. Bir kusursuz sanat eseri yaratma amacıyla pek çok kişinin perişan edilmesi.. Oyunda şu andaki gündemle ilgili göndermeler de vardı elbette.. Dekor sade ve işlevli tutulmuştu ki bence en doğrusu..
Ancak kanları silmek için bugünün fırçalarını kullanmaları,aksesuar açısından daha özenli olmak gerekmez miydi dedirtti bana.. Bir de kesilen eller için kullanılan silikon modeller uzaktan fazla temiz görünüyordu.. Son olarak oyun metninde var mıydı yoksa eklendi mi ,bilmem ama günümüz jargonuna ait bazı ifadeler oyuna uymamış,diye düşündüm.. Ama kostüm ve müzikler iyiydi.. Emeği geçenlerin ellerine sağlık..

13 Ekim 2025 Pazartesi

"İSPANYA'DA ŞATOLAR"-12

İspanya'ya Veda..
Bir haftalık İspanya seyahatinin sonuna geldik..
Kuzeyden güneye,tarihi şehirleri içine alan yolculuğumuz güzel,moda tabirle "keyifli" idi..
Sıcağa rağmen gezebildik.. Şehirlerin güzelliğine,şehir dışındaki arazilerin verimli şekilde planlanarak kullanılışına hayran olduk..
Turizmden elde ettiği gelire imrendik.. Gittiğimiz her irili ufaklı şehirde kaynaşan turist kalabalığına parmak ısırdık..
İspanyol halkıyla pek bir aşinalığımız olamadı.. Bir hafta boyu bizi nar kırmızısına boyanmış otobüsüyle gezdiren Fernando, Şilili'ydi..
Rehberimiz bizdendi.. Otel görevlileri ile sabah ve akşam selamlaşmalarımız dışında bir ilintimiz olmadı..
Otel çalışanları Arap ya da Afrikalı'dı.. Bu bütün İspanya için geçerliydi zaten.. Arap ya da Afrikalı çalışanlar..
Daha sonra çıkacağımız Benelüks turunda bunun çok daha ileri boyutlara vardığını da gözlemleyecektim..
Hasılı kelam güzel ve sıcak ve hatta biraz da ibretle anacağımız bir yolculuktu.. Fotoğraflardaki şehir başkent Madrid'den.. Kraliyet sarayı ve civarından.. Sondaki Marzipan vitrini Toledo'dan.. Şatolara gelince..
İspanya'da şatolar var ama ya içinde oturulamayacak kadar harap ya da oturulabilir durumda ama yüksek masraflar nedeniyle sahipleri tarafından yüksek gelir grubuna kiralanıyor.. Bizim gibiler için "İspanya'da şato" yine ve hep hayal olmaya mahkum mısacası..

9 Ekim 2025 Perşembe

"İSPANYA'DA ŞATOLAR" 11

TOLEDO..
İspanya gezimizin sonuna yaklaştık.. Son ekstra turumuzda sıra.. Toledo.. Arap egemenliğindeki adıyla Tuleytula..
Sabah erkenden yine yola revan.. Bu kez yolumuz kısa..
Bir saatte Toledo'da olacağız..
Şehir Tajo Nehrinin kenarında.. Bütün İspanya şehirleri gibi Toledo da bir su kenarında kurulmuş.. Böylece su ihtiyacı baştan çözümlenmiş..
Şehri dolaştıkça da gördük ki,ta Roma döneminden itibaren ne kaldıysa bütün kalıntılarıyla olduğu gibi korunmuş..
Bu durumda yüzyılların içinden fırlamış gibi bir görüntüsü ile de hem olağanüstü turist çekiyor..
Hem de sanırım dönem filmleri için doğal plato oluyor..
Şehrin girişinde otobüsten indik.. Şehir biraz yukarda,koca bir tepenin üzerinde..
Turistler oraya kadar çile çekmesin diye yürüyen merdiven konulmuş..
Hiç yorulmadan asıl şehre giriverdik..
Önce birlikte küçük bir şehir turu..
Sonra Toledo'nun küçük meydanında buluşma uyarısıyla serbest zaman.. Toledo'nun da yeni yapılaşması var elbette..
Ama biz eski şehrin içinde dolaşıp kısacık zaman içinde tanımaya çalışacağız..
Kafamızı nereye çevirsek ya tarihi bir kale,kilise,katedral ya da İspanya'da olduğumuzu bütün özellikleriyle bildiren apartmanlar dizisi ile dolu sokaklarda dolaştık..
Cervantes'in memleketi Madrid'den önce asırlarca başkentlik de yaptığı için olsa gerek,her köşesinde kendini,eskiliğini,güzelliğini gururla sunuyor..
Biz de hayranlıkla gezdik,sıcaktan biraz bunalınca meydanda bir yer bulup yüzlerce kişinin yaptığı gibi hayatın buradan akışını seyrettik..
Ayrılma saatimiz gelince de üzülerek Toledo'ya veda ettik..