Dün akşamüzeri askeri gazino kapısından çıkıyordu..
Yürümekte çok zorlandığı için koluna genç bir hanım girmiş,kapının önünde de bir taksi bekliyordu..
Oysa daha iki sene önce, engelli kız kardeşinin
tekerlekli sandalyesini iterek her gün buraya geliyordu..
Evleri yarım saat kadar ötedeki Kurtuluş Mahallesi'ndeydi..
Üstelik ağustos sıcağında da zemheri soğuğunda da o yolu her gün bir kez kat etmekten yüksünmüyordu..
Askeri gazinoda pastaneye oturuyorlar,bir şeyler yiyip içerek çevreyi izliyorlar,tanıdıklarla birkaç söz edip sonra yine sandalyeyi iterek evlerinin yolunu tutuyorlardı..
Bakışlarından belli olan bıkkınlık bazen diline de dökülüyordu..
Çok defa, ben okuldan eve dönerken, yolda karşılaşırdık..
Konuşma zorluğu çeken spastik engelli kız kardeşi hep gülümser,o da çoğu kez bıkkın bakışlarla çevreyi izlerdi..
Hiç unutmuyorum,bir keresinde bana şöyle demişti:
"Ah , kendi başıma şu caddede topuklu ayakkabılarımı giyip yürümeyi ne kadar isterdim !"..
Onları uzun bir süre görmedim..
Sonra da tek başına yolda yürür görünce,biraz çekinerek, engelli kardeşini sordum..
"Kaybettim onu." dedi..
Ama yüzünde o çok aradığı rahatlamışlık hali yoktu..
Birden boşlukta kalmışların şaşkınlığı içindeydi..
Bıkkınlığın yerini boşlukta kaybolmuşluk almıştı..
Yine uzunca bir zaman görmedim onu..
Dün gördüğüm,neredeyse engelli insana dönüşme hali ise çok hızlı ilerleyen bir çöküntünün sonucu galiba..
Çok istediği,topuklu ayakkabılarını tıkırdatarak caddede yürüme arzusunu yerine getirebildi mi,bilemem..
Ama şu anda düz ayakkabı ile birkaç adım
yürümekte zorlandığı belli..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder