18 Haziran 2025 Çarşamba
Gazileri Ziyaret
Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve orada tedavi gören gazilerimiz..
İlk olarak 2014'te, Korkak Kurbağa adlı oyunumuzu onlara sergilemek ve bu fırsattan istifade onlarla tanışmak için gitmiştik..
Bu ziyaretimizi ve orada gördüğümüz,bir kısmını odalarında ziyaret edip sohbet ettiğimiz gazilerimizi hiç unut(a)madım..
Birkaçıyla telefonla iletişimimiz sürdü uzun süre..
Sonra tek bir gaziyle, Konya Seydişehir'den Muzaffer Karagöz'le telefonla da olsa birbirimizi arayıp hatır sormamız kesilmedi..
Aradan geçen zamanda yine gitmeyi hep istedim ama mümkün olmadı..
Bu yıl öğrencilerimle hazırladığımız kısa bir komediyi onlara sergilemek üzere dün oradaydık..
Belediyemizin bize tahsis ettiği araç ve kendisi de eski asker olan şoförümüz Kerem'in dikkatli sürüşü ile öğle vakti hastaneye ulaştık ve bizi bekleyen telefondaki ses Öznur Hanım'la buluştuk..
"Oyunumuzu bahçede oynar mıyız?Böylece gazilerimiz bahçeye açılan odalarından çıkıp sizi izleyebilirler."dediğinde,"Elbette "dedik..
Odaların zemin katta olanları doğrudan küçük bir beton alana açılıyor,isteyenler burada dolaşabiliyor,bize önerilen yer de burası..
Üst kattakiler de yukardan izleyebilecekler..
Biz odaların önünden geçerken yaz havası nedeniyle kapılar açık ve yatakta dinlenme halinde olan gazilerle gözgöze geliyoruz,hepsiyle selamlaşıp "Geçmiş olsun !" dileklerimizi iletiyoruz..
Öznur Hanım'ın sözünü ettiği arka bahçeye geldik bu arada..
Gayet uygun bulduk,hemen oyuncuların giriş çıkış noktalarını belirledik..
Sahne makyajı ve giyinme işlerini okulda halletmiştik..
Öğle yemeğinden çıkıp tedavi saati biten ya da henüz başlamayan gaziler tekerlekli sandalyeleriyle öbek öbek toplandılar..
Hastane personeli de onların yanında yerlerini aldı..
Yabancı bir ortam da olsa öğrencilerimiz gayet iyi bir oyun sundular..
Müzik öğretmenimiz Mehtap Hanım,tiyatroda küçük rolleri olan iki oyuncumuzu küçük bir türkü dinletisi için hazırlamıştı..
Onlar da türkülerini seslendirdi..
Benim gazilerimizle tanıyıp sohbet etme isteğim üzerine hemen bütün oyuncular ve seyirciler girişteki yemekhaneye toplandık..
Dönüş saatine kadar,bir buçuk saate yakın söyleştik hem gazilerle hem onlarla ilgilenen hastane personeliyle..
Bu arada kalabalık bir askeri giyimli personel başından beri gazilere eşlik ediyordu..
Hastanenin 2016'dan itibaren Sağlık Bakanlığına devredildiğini okuduğum için onların ne ile görevli olduklarını sordum..
İçlerinde en kıdemli olan Zeynep Hanım açıkladı..
Hastanenin askeri hastane işlevinin tamaken bitmediğini,Sağlık Bakanlığı bünyesinde olmakla beraber Milli Savunma Bakanlığının da hastaneden çekilmediğini,kendilerinin de bu hastanede askeri personel olarak gazilerle ilgilenmeleri için görevlendirildiklerini, ayrıca her perşembe de bir generalin hastanede tedavi gören bütün askerleri tek tek ziyaret ettiğini,gazilerin ordu personelini yanlarında görmekten özellikle memnun olduğunu..
Bu arada hastaneye girdiğimiz andan itibaren başımızı çevirdiğimiz her yerde ayağı,bacağı olmayan delikanlılar ya da orta yaşlılar görüyorduk..
Mayın ya da el yapımı patlayıcının sonucu imiş..
Kiminin ayak bileğinden aşağısı kiminin diz üstünden veya altından bir bacağı yoktu..
Önceki ziyaretimizden de hatırladığım görüntüler..
Sohbetimizde kimi bir yıl önce, kimi dokuz yıl önce,kimi de 38 yıl önce gazi olduğunu söyledi..
Hepsi tekerlekli sandalyede ve kesik uzuv yerleri ameliyatlıydı..
Uzuv kaybının sonucu olarak kemikler ve sinirler uzuyor ve onların protez kullanmalarını zorlaştırıyormuş..
Bu nedenle kendileri için genekli olduğunda hastaneye gelip uzayan kemikleri törpületmeleri,uzayan sinirleri aldırmaları gerekiyormuş..
Uzuv kaybıyla iş bitmiyormuş kısacası..
Önceki ziyaretten tanıdığım Seydişehirli Muzaffer,dünkü konuşmamızda, protezin bacağının zayıflamasına sebep olduğunu,hareket kısıtlılığı yaşadığını anlatınca, pek çoğu gencecik gazilerin ne çok sağlık problemi yaşadıklarını bir kez daha içimiz yanarak dinledik kendilerinden ve sağlık personelinden..
Onları derinden üzen bir şey de toplumda görünmez olmaları..
Sevgi ve saygıyı hak ettiklerini düşünüyorlar ki yerden göğe haklılar..
Hepimizin değerli varlığı olan sağlıklarını,bedenlerini uğruna feda ettikleri vatan toprağının üzerinde yaşayan herkesin,hepimizin sonsuz minnet ve şükran duyması gereken aziz insanlar hepsi de..
Dilimin döndüğü kadar bu düşüncelerde olan bir grup öğrenci ve öğretmen olarak onları ziyarete geldiğimizi anlatmaya çalıştım..
Yazık ki dönüş zamanımız geldi,vedalaşıp ayrıldık..
Bu satırları yazarken hala gözlerimin önünde olmayan ayaklar,bacaklar,yitirilmiş sağlıklar ama yitirilmemiş onurla parlayan gözler..
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Marilyn,Venüs'ün Son Gecesi
Hafta sonu,cumartesi günü, Küçük Tiyatro'da izledim..
Sezonun yeni oyunlarından..
Nazlı Eray'ın eserinden sahneye uyarlanmış..
İki perdelik oyunda "fantastik edebiyat"ın ülkemizdeki tanınmış yazarının kaleminden bir dönemin(bence her dönemin) ikonu Marilyn Monroe'nun ölümündeki sır perdesi üzerinden başlayan olaylar dizisi günümüzde bir pavyonda şarkıcılık yapan Meryem'in hayatından kesitler verilerek anlatılıyordu..
Bugünün tüketim anlayışının simgelerinden gündüz kuşağı programlarından birinin Marilyn Monroe'yu konuk ederek ,güya, gerçeği araştırmaya dayalı programcılık örneği vermesinin altında sadece her şeyi, herkesi,her konuyu hızla tüketip sonraki tüketilecek konuya geçilmesi örneği iyi işlenmişti..
Yazarın kafasında dolaşan kurgu karakterlerinin onun zihnini ele geçirmesi de iyi işlenmişti..
Son dönemin gündeme düşen konusu pavyon dünyası da oyunda yerini bulmuştu..
Kısacası iki saat boyunca,epeyce emek verildiği belli olan bir oyun izledik..
Emeklerine sağlık..
Not:Oyun boyunca bir köşede parlak ışıklarla yazılı olan "cursum perficio" "yolumu tamamladım" anlamına geliyormuş..
Frankestein,32 Kısım Tekmili Birden
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Ankara turnesinde izleme fırsatı buldum..
Pazar günü izledim..
Tiyatro sezonunu da böylece tamamladım..
Bu sene festivaller,turneler sebebiyle mi bilmem,erken bitti..
15 oyun,bir de sezon başında Zorba balesini izleme fırsatı bulmuşum..
Bir yılın kârı..
Oyuna gelince..
Sebastian Seidel'in yazdığı oyunu Yücel Erten çevirmiş..
Mine Tüfekçioğlu yönetmiş..
İki kişilik oyun iki de ödül kazanmış..
Hem yılın oyunu ödülü hem de en iyi komedi performans ödülü..
Bir buçuk saate yakın süren oyunda bize Frankestein'in acıklı öyküsünü komedi havasında anlattılar..
Salih bayraktar ve "ödüllü" Levent Aras da oyuncu kadrosunu oluşturuyor..
Oyunun seyirci önünde gerçekletirilen kısmı kadar, kuliste yaşananlar bölümüne de oyunda yer verilmiş ve asıl komedi de oradaydı..
Bir yandan da oyunun müzik ve efektlerini oyuncuların performanslarına eklemişler..
Birçok müzik enstrümanına yer verilmesi de oyuna ilginçlik katmıştı..
Kısacası sezonun açılışı gibi kapanışı da güzel bir oyunla oldu..
Benim gibi bazı seyirciler için salon da bir yenilikti..
CSO yeni binasına gitmemiştim..
Bu vesile ile hem binayı ve salonu görme hem de orada bir oyun izleme fırsatı buldum..
20 Nisan 2025 Pazar
Oidipus Varyasyonları
Ya da Korkunun Zerreleri..
Hafta sonu Akün Sahnesi'nde izledim..
Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu sezonki oyunlarından..
Filmlerinden oyunculuğunu ve "Gerçek Batı"(Vahşi Batı) gibi yine Ankara sahnelerinde izlediğimiz oyunlarıyla yazarlığından tanıyıp sevdiğimiz bir yazar olan Sam Shepard'ın yazdığı oyun..
Tek perdeydi ve bir buçuk saat sürdü..
Sophokles'in ünlü Oidipus'unu alıp Amerika'da Meksika sınırında bir yere taşınmış..
Otoyolda bir kaza/cinayet yaşanmış..
Birkaç kişi feci şekilde ezilmiş,bir adli tıp uzmanı ve bir polis olayı soruşturmaya başlamıştır..
O civarda oturan bir karı koca da olay yerini görmeye giderler..
Ayrıntıları öğrendikçe aslında Oidipus'un trafedisini de hatırlarız..
Bilmeden babasını öldürmüş,annesiyle evlenmiş,ondan çocukları olmuştur..
İş ortaya çıktığında annesinin şişleriyle gözleriyle kör etmiş,kızı/kardeşi Antigone ile bölgeyi terk etmiştir..
Oyunu Whit Maclaughlin yönetmiş..
Bu türlü durumlarda oyunlardaki yabancı bakış açısı hemen dikkati zekiyor zaten..
Bize yabancı,eğreti duran bazen soğuk bir anlatımla karşılaşıyoruz..
Yine öyle oldu..
Oyunu çok sevmedim..
Ama adli tıp uzmanı rolünde Emrah Keskin'in oyunculuğunu izlemekten ve oyuncuyu tanımaktan keyif aldım..
Bundan sonraki oyunlarda adını arayacağım..
Oda Tiyatrosu'nda Gişe adlı oyunda geçen sene izlediğim Onur Kocabaş da polis rolündeydi..
22 sene önce Refik Erduran'ın yazdığı Bahçemdeki Ayı oyununda izlediğim Miraç Eronat yine güzel,zarif ve iyi bir oyuncuydu..
Dekor Kerem Çetinel'in elinden çıkmıştı..
Çölde/bozkırda adeta sonsuza giden bir otoyol,ışıkların da yardımıyla etkileyiciydi..
Ama geri kalan her şey benim için çok anlamlı gelmedi..
13 Nisan 2025 Pazar
Ve Kazanan
Hafta sonu Şinasi'de izlediğim İzmir Devlet Tiyatrosu yapımı oyun..
Mitch Albom'un yazdığı oyunu Buğra Koçtepe hem çevirmiş hem yönetmiş..
Oscar ödülüne yardımcı erkek oyuncu dalında aday olan bir aktörün ani ölümüyle yaşadıkları konu edilmişti..
Elbette Amerikan dünyası için daha anlamlı olabilen espriler ve repliklerle doluydu..
Bir fars olunca çok bir şey beklememek gerek..
Hele günümüz oyunlarında..
Hoşça vakit geçirip bolca atılan kahkahayla hayatın ve gündemin ağırlığından bunalan dimağı biraz ferahlatmak amacına uygundu..
Eh,biz de öyle yaptık..
Ancak çıkınca zihinde bir şey kalmaması kötü oluyor doğrusu..
İyi bir replik,iyi bir oyunculuk,ne bileyim,iyi bir bir buluş..
Oyundan önceki bir saatlik boşlukta ve oyundan sonraki bir saat boyunca salonlarında gezindiğim Çağdaş Sanatlar Merkezi'ndeki karikatür,resim ve heykel sergileri daha iz bırakan türdeydi doğrusu..
Önümüzdeki hafta sonu da Akün Sahnesi'nde olacağım..
Umarım üst kattaki dokunulabilen resimler sergisini hemen kaldırmazlar da bir kez daha görebilirim..
26 Mart 2025 Çarşamba
İsabel
Bir süreden beri elimde gezinen kitabı geçen bitirdim..
85 sayfalık bir novela..
Normal durumlarda bir günde biter..
Ama başka konularla dolu bir mesai içinde bir türlü bitmemişti..
Oldukça hicranlı bir aşk hikayesiymiş..
Bir araştırma için kırsaldaki malikaneye giden genç Gerard Lacase orada gördüğü madalyondaki güzel İsabel'in tasvirine âşık olur..
Sonra öğrendiği gerçekler ise güzelliğin kalp güzelliğiyle eş anlamlı olmadığını ona acı acı gösterecektir..
Andre Gide'den ilk okumamdı..
Klasik romanlar çizgisinde,yani biz eski kuşağın sevdiği şekilde bir romandı..
17 Mart 2025 Pazartesi
Çarpışma
Hafta sonu izledim..
İstanbul Devlet Tiyatrosunun ödüllü oyunu..
Tek kişilik oyunun yazarı da oyuncusu da ödül almışlar..
İzleyince biz de hak edilmiş bir ödül olduğunu anladık ve tebrik ettik..
Bir orkestranın perküsyon elemanının sahnede ve özel hayatında yaşadıklarını anlatan bir saatlik oyunun mekanı olarak da CSO'nun tarihi salonu seçilmişti..
Piyanist olmasını isteyen babasının aksine perküsyonu seçen sonra da hayatı boyunca peşpeşe pek çok yanlış kararlar alan ya da talihsizlikler yaşayan orkestra elemanının kimi zaman güldüren kimi zaman hüzünlendiren hikayesini kendi ağzından dinledik..
Can Atak iyi bir oyuncu..
Bir saat boyunca performansını hiç düşürmeden bize oyununu sundu..
Şimdi de bu satırları yazarken gözümün önüne gelen sahneler var..
CSO'nun tarihi salonuna da ilk kez bu vesileyle gitmiş oldum..
9 Mart 2025 Pazar
Glengarry Glen Ross
David Mamet'in ödüllü oyununu bu sezon Ankara Devlet Tiyatrosu sahneye koymuş..
Hafta sonu Küçük Tiyatro'da izledim..
İki perdelik oyun iki saate yakın sürdü..
Salon oldukça doluydu..
Ya da başka bir söyleyişle epeyce boş koltuk vardı..
1992 yapımı aynı isimli ve bol yıldızlı filmi seyretmedim sanırım..
Ama mümkün olan bir zamanda seyredeceğim..
Amerika'da emlak satıcısı olarak çalışan dört kişinin çalıştığı ofise gelen temsilci bir duyuruda bulunur..
Satış konusunda bir yarışma yapılacak ve en iyi satışı yapan iki kişi kalacak,diğer iki kişi ise gidecektir..
Acımasız bir yarış başlar..
Arkadan dönen dolaplar,gizli iş çevirmeler,gizli ortaklıklar devreye girer..
Kapitalist düzende ayakta kalmaya çalışan insanın nasıl insanlıktan çıktığı anlatılıyor kısacası..
Seyirci olan bense yine yabancı bir oyunda yabancı kalıp oyuna pek dahil olamadım,oyunun sonundaki dramatik finale kadar..
Oyuncular iyiydi,özellikle Richard Roma rolündeki Mümtaz Aydoğan Mengi..
Ancak baştan oyunun içine girmekte zorlandım,kim kimdir karıştı,konuyu takip etmekle yetindim..
Bu nedenle biraz eksik bir anlatım oldu..
4 Mart 2025 Salı
Gökyüzü
Hafta sonu Şinasi Sahnesi'nde izledim..
Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu sezon oyunlarından..
Lucy Kirkwood yazmış,Özden Gököz çevirmiş,Filiz Alpgezmen yönetmiş..
İki perdelik,oldukça uzun bir oyundu..
İki buçuk saate yakın..
Halley Kuyruklu yıldızının dünyaya yakın geçeceği bir süreçte(1910 mu yoksa 1986 mı kast ediliyor bilmiyorum) bir kasabada yaşananları konu alıyor..
Kasabada bir cinayet işlenmiş,küçük bir kız öldürülmüştür..
Katillerin erkek olanı yargılama sonucu asılır, genç bir kadın olan diğer suçlu ise hamile olduğunu iddia edince,yargılama heyeti kasaba kadınlarından 12 kişilik bir jüri oluşturup bu durumun doğruluğunun tesbitine karar verir..
12 kadın ve suçlu bir odaya alınır..
İçlerinden biri, suçlu kadın da dahil olmak üzere, kasabadaki bütün çocukların doğumunda bulunmuş bir ebedir..
Yargılama ve durum tesbiti başlar..
Kadınlar başlangıçta suçluya çok önyargılı yaklaşır..
Ancak konuşmalar ilerledikçe "en günahkar olan ilk taşı atsın"a döner iş..
Ebe aslında o genç kadını doğurtmamış,bizzat kendisi doğurmuştur..
O suçlu genç kadın,ki ismi Sally'dir,bir tecavüz çocuğudur,başka bir aile tarafından büyütülmüştür ve çocukluğu her çeşit horlanma,yoksulluk ve yoksunluk ve tecavüzlerle geçmiştir..
Bu nedenle ahlaki konularda hiç de toplumun kabul edeceği bir tutum ve yaşantı içinde değildir..
Jüri başkanı kadın ise iddia ettiği gibi biri değildir..
Aslında bir hizmetçidir..
Ölen çocuğun annesinin isteği üzerine bir hanımefendi tavırları ve giysileri ile duruma dahil olmuştur..
Derken olaylar katmerlenir..
Oyunu izlerken "12 Öfkeli Adam"'ın başka bir versiyonu olduğunu düşündüm hep..
Kadın ağırlıklı versiyonu..
Final sahnesini izlerken de (belki çok alakası yok ama) Taras Bulba'nın final sahnesini..
Yabancı yazarların oyunlarını,özellikle yeni oyunları izlerken kapıldığım his bu oyun boyunca da sürdü gitti..
Oyun diyalogları yabancı,iğreti,soğuk kalıyor,sarmıyor insanı ..
Oyundaki duygu kopuklukları da bunda etkili olmuştur elbette..
Nefretten birden sevgiye,hüzünden birden neşeye geçişler yapmacıklık hissi verdi..
Dekor ve kostümler de bunlara katkıda bulunmuş olabilir..
Kısacası final sahnesi,ki son bir dakika, dışında çok bayılmadığım bir oyun oldu Gökyüzü..
Ama iki iyi oyuncuyu keyifle izlemedim değil..
Elif Kaman,Keiko Belir Yarar..
25 yıl önce Refik Erduran'ın yazdığı Bahçemdeki Ayı'daki gencecik Dilara Keyf Günüç'ü artık olgun yaşa ve oyunculuğa gelmiş haliyle görmek de enteresandı..
16 Şubat 2025 Pazar
Hayal-i Temsil
Hafta sonu Küçük Tiyatro'da izlediğim oyun..
İzmir'den bir haftalığına turneye gelmişler..
Dopdolu bir matinede oyunlarını biz Ankara seyircisine sergilediler..
Bunu her fırsatta kendileri söyledikleri için yazıyorum..
Ankara seyircisinin başka olduğunu,seçici olduğunu,Ankara seyircisi önüne çıkmanın gerçek bir sınav olduğunu..
Ahmet Sami Özbudak'ın kaleme aldığı oyunu Güray Tonbul yönetmiş..
Hakan Özgömeç binbir surat olarak birçok rolün içinde gezindi durdu,Dikran karakteri dışında..
Burcu Ongun Altay,Afife Jale rolünde,özellikle sesiyle başarılıydı..
Özlem Başkaya da Bedia Muvahhit rolünde ondan aşağıda kalmadı..
Nihat Demirkol'un parmaklarından piyanoya aktardığı duygulu melodiler oyunun en vurucu tarafıydı..
İki buçuk saate yakın süren iki perdelik oyunda tiyatro sahnelerinin iki öncü ve çilekeş kadınını,hayatlarından küçük ayrıntılarla tanıdık ve hüzünlendik bir kez daha..
Konuyu daha önceden bilenler için yani..
Bilmeyenler ise bugünün muteber mesleği oyunculuğun ülkemizde, hele de kadın ve bilhassa Türk kadını için, ne taşlı dikenli yollardan bugüne geldiğini öğrendiler..
Oyun metni bilmediğimiz ayrıntılar içermesi bakımından iyiydi..
Ancak biraz kopuk kopuk geldiğini belirtmek de gerek,sahnelerken kesilip atılan bölümleroldu da ondan mı,bilemem..
Bir de oyunlara,filmlere,her çeşit metne,Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili bir küçük ilave alışkanlığından vazgeçseler iyi olacak..
Ya çok ustaca ,metne güzelce yedirerek ve çok iyi yazılarak yapılmalı bu ya da hiç yapılmamalı:çünkü yapıştırma duruşlu oluyor ve beklenen etkinin tersini de yapabiliyor..
Yoksa Cumhuriyetimizi ve Atatürkümüzü çok seviyoruz,bunu bize birilerinin hatırlatmasına hiç gerek yok !
Üstelik bunca Atatürk ve Cumhuriyet vurgusunun üzerine oyunun adının Hayal-i Temsil olarak seçilmesi de bir çelişki olarak beliriyor fazlaca..
Oyun fotoğraflarını eski bir İzmir evinin önünde çekmişler.oysa oyun esnasında çok güzel fotoğraflık sahneler vardı,keşke onları kullansalardı..
10 Şubat 2025 Pazartesi
Deli İbram Divanı
Hafta sonu izledim..
Bu sezonun yeni oyunu..
Ahmet Büke'nin 2021'de yayımyanan romanından sahneye taşınmış..
Serhat Köroğlu oyunlaştırmış..
Sinan Pekinton yönetmiş..
13 kişilik bir oyuncu kadrosu vardı..
Tek perdede, bir buçuk saatte, romanı okumayanlara bir güzel anlattılar..
Hem romanı hem de memleketimizin hiç bitmeyen,duruma bakılırsa,hiç de bitmeyecek olan güçlü olanla güçsüz olanın kavgasını..
İzmir Körfezi'nde bir ada olan Köstence'de yaşayan Deli İbram,balıkçı,demirci ve diğer ada halkı kıt kanaat balıkçılıkla geçinip giderken,girişimciliğe soyunan Eczacı Süleyman'ın yunus balığı avı(katliamı demek gerek) başlatıp,kurduğu fabrikada ürettiği yağ ile kasabalılara iş ve aş vaadi, kasabanın yönetici ve işbirlikçileri ile birleşince Deli İbram,Balıkçı ve Demirci'nin uyarılarını kimse dinlemez ve kaçınılmaz olan olur..Yunuslar tükenir,fabrika kapanır,yunuslar sayesinde ada yakınlarına sokulan balıklar da çekilir.Kasabayı daha vahim bir sonuca sürükleyen olaylar yaşanır..Balıkçı ve Demirci öldürülür,evleri yakılır,yanan evle birlikte Balıkçı'nın karısı da yanar..Bu arada Balıkçı'nın küçük bir kabahat işlediği için(Halkın uğurlu saydığı bir yavru yunusu vurmuştur.)İzmir'e yolladığı oğlu Osman da büyür,askerden gelir.Kendisini büyüten dayısının evine gidip,öteden beri kendisini seven dayısının kızıyla birlikte tekrar adaya döner..
Ancak adada kendisini iyi karşılayan tek kişi yine Deli İbram'dır..Diğer adalılar ona pek yüz vermez..
Osman,baba ocağını onarır,yine bacasını tüttürür..Deli İbram'a bir tekne yaptırır..
Balıkçılığa,baba mesleğine döner..
Bu arada deniz kendini iyileştirmiş,yunuslar ve onlarla birlikte diğer avlanan balıklar adaya dönmüştür..
Ancak kasaba halkının rahat bırakmadığı,yalnız ve alttan alır halleri nedeniyle güçsüz görüp,hatta hakkında jandarmaya şikayetler yağdırdığı Osman da sonunda zıvanadan çıkar,artık müteahhitliğe soyunup sahilleri birer arsaya dönüştürüp betona gömen Eczacı'dan babasının,annesinin,yunusların,Demirci'nin intikamını alır..Onu vurur..
Sade,yalın bir anlatımla,dekorla,müzikle,ışıkla bize sunulan oyunu içimiz kabara kabara,"Ne yazık ki anlatılan her şey doğru ve gerçek!"diyerek izledik..
Bütün kadronun eline sağlık..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)