24 Ocak 2014 Cuma
Hamlet
Ankara'da bu hafta Shakespeare oyunları izliyoruz.Tam yedi oyunla Shakespeare buluşması yaşatılmış.Biz tiyatro ve özellikle Shakespeare severler için bayram elbette !Ben dün akşam Hamlet'i izledim.İstanbul'dan turne oyunu olarak buluşmaya dahil edilmiş.Tek kişilik bir oyun olarak sahneye konmuş.Bülent Emin Yarar da tüm oyunu sırtlamış.Bir buçuk saat süren , tek perdeden oluşan bir performansı izleme keyfini yaşadık.Geçen sezon Profesyonel adlı oyunda Yetkin Dikinciler ile karşılıklı "döktüren"Bülent Emin Yarar Hamlet'te de iyiydi.Ancak oyunun yazarı asıl olağanüstüydü elbette ve dilimize çeviren sabahattin Eyüboğlu..Ne müthiş sözler,ne olağanüstü ifadeler !Oyuncu da içtenliğini katınca çok keyifli bir akşam geçirdik.İstanbul'da oturanlar kaçırmasınlar derim.Çoğumuz konuyu biliyoruz.Hem sinema filmi olarak hem tiyatro oyunu olarak sahnede defalarca izlemişliğimiz var ;ama her defasında yeni anlamlar bularak,Shakespeare Usta'ya bir kez daha hayran olarak izliyoruz.Bir dileğimi ekleyerek bitireyim.Yıllar önce sanırım İzmit Devlet Tiyatrosu Hamlet'in tam metnini sahneye koymuştu.Yedi saat !Biz sadece basından haberlerini okuyabilmiştik.Ölmeden önce ,çılgın Türklerdenbir çılgın yönetmenin, bir çılgınlık daha yaparak sahneye koyduklarını görür ve de izleme fırsatı buluruz ,umarız.Sahneye koyan çılgın bulunursa izleyecek çılgın da bulunacaktır elbette !
22 Ocak 2014 Çarşamba
Vasfiye Teyze
Geçen yazılardan birinde söz ettiğim Müsellem Amca'nın eşi..
Müsellem Amca tam 15 gündür yoğun bakımda..Evdeki bakımsızlık hatta neredeyse ölüme terkedilişinin sonucu hastaneye kaldırılmış.Sonunda çocukları iyi bir şey yapmışlar..Küçük,havasız,karanlık bir odada sürekli yatağa mahkum edilen ihtiyarcık şimdi hiç olmazsa düzenli bakıma kavuştu..İtina edilmediği için sırtında yaralar açılmış,yutkunma gücünü kaybetmişti..Şimdi yoğun bakımda hayata yeniden tutunuyor...
Üç kez ziyaret ettim,kendisini göremedim ama sağlık durumunu sordum.Diğer hastalara göre iyiymiş."İnadına yaşa Müsellem Amca !" deyip selamlarımı gönderdim.
Vasfiye Teyze de nekahat dönemini atlattı.Ama 80 yaşında,kalp piliyle yaşayan,topal bir ihtiyarcık artık..Hem Müsellem Amca'yı özlüyor hem de kocası eve döndüğünde çocukları yardım etmezse tek başına nasıl bakacağının tasasını kuruyor.
Geçen akşam da Vasfiye Teyze'yi ziyaret ettim.Evde televizyon,radyo sesi olmadan,tek başınalığın içinde örgüsünü örüyordu..
Müsellem Amca tam 15 gündür yoğun bakımda..Evdeki bakımsızlık hatta neredeyse ölüme terkedilişinin sonucu hastaneye kaldırılmış.Sonunda çocukları iyi bir şey yapmışlar..Küçük,havasız,karanlık bir odada sürekli yatağa mahkum edilen ihtiyarcık şimdi hiç olmazsa düzenli bakıma kavuştu..İtina edilmediği için sırtında yaralar açılmış,yutkunma gücünü kaybetmişti..Şimdi yoğun bakımda hayata yeniden tutunuyor...
Üç kez ziyaret ettim,kendisini göremedim ama sağlık durumunu sordum.Diğer hastalara göre iyiymiş."İnadına yaşa Müsellem Amca !" deyip selamlarımı gönderdim.
Vasfiye Teyze de nekahat dönemini atlattı.Ama 80 yaşında,kalp piliyle yaşayan,topal bir ihtiyarcık artık..Hem Müsellem Amca'yı özlüyor hem de kocası eve döndüğünde çocukları yardım etmezse tek başına nasıl bakacağının tasasını kuruyor.
Geçen akşam da Vasfiye Teyze'yi ziyaret ettim.Evde televizyon,radyo sesi olmadan,tek başınalığın içinde örgüsünü örüyordu..
Karnabahar Böreği
"Dün akşam karnabahar böreği yapmışlar.."dedi.Kendi evinin,mutfağının hanımı olduğu günlerde hiç pişirmediği bir yemek olduğunda hep yaptığı gibi dudağını bükerek...Mavi gözlerini kocaman açarak...
Huzurevinin en çok ziyaret edilen sakinlerinden biri...
Tanıştıktan sonra ,ziyaretçileri arasına ben de katıldım.
Duygusal,esprili,kültürlü,görgülü,tatlı dilli,üstelik hala çok hoş..Çok seviliyor...Bunu ziyaretçilerinin ona sesleniş biçiminden anlıyorsunuz.Sabişçiğim diyen de var,Sabiha Baba anneciğim diyen de,Sabiha Teyzeciğim diyen de..Ben Sabiha Hanım diyorum.Kardeşimle de tanıştılar..Herkese mesafeli duran kardeşimle birbirlerine selam ve sevgilerini gönderiyorlar şimdi,benim aracılığımla..
Sabiha Hanım kocasını pek erken kaybetmiş.Tekrar evlenmesine çocukları rıza göstermemişler.İki oğlu,iki kızı,gelinleri,damatları,hepsinden torunları var.Felç ğeçirip sol ayağı,sol kolu tutmaz olunca,diyabet sıkıntıları başlayınca onu bu huzurevine,onun deyimiyle "itilmişlerle kakılmışların arasına" yerleşmişler.Aslında yıkanmak gibi birkaç durum dışında kendi kendine yetebiliyor,örneğin kişisel bakımını kendisi yapabiliyor.Ancak bakım sorumluluğunu ailesinden kimse üstlenmeye yanaşmamış.Beş yıldır burada kalıyor.
En sevdiği söz "Sabret kulum,ben veririm zulüm !","Ne oldum deme,ne olacağım de !","Sabret,seyret !"...
Ailesine kırgın..Sözleri sitemle dolu..
Yine de ziyaret ettiğim günlerde, o hınzır zekasıyla hayatla ve insanlarla dalga geçebiliyor,birlikte kıkırdıyoruz...
Huzurevinin en çok ziyaret edilen sakinlerinden biri...
Tanıştıktan sonra ,ziyaretçileri arasına ben de katıldım.
Duygusal,esprili,kültürlü,görgülü,tatlı dilli,üstelik hala çok hoş..Çok seviliyor...Bunu ziyaretçilerinin ona sesleniş biçiminden anlıyorsunuz.Sabişçiğim diyen de var,Sabiha Baba anneciğim diyen de,Sabiha Teyzeciğim diyen de..Ben Sabiha Hanım diyorum.Kardeşimle de tanıştılar..Herkese mesafeli duran kardeşimle birbirlerine selam ve sevgilerini gönderiyorlar şimdi,benim aracılığımla..
Sabiha Hanım kocasını pek erken kaybetmiş.Tekrar evlenmesine çocukları rıza göstermemişler.İki oğlu,iki kızı,gelinleri,damatları,hepsinden torunları var.Felç ğeçirip sol ayağı,sol kolu tutmaz olunca,diyabet sıkıntıları başlayınca onu bu huzurevine,onun deyimiyle "itilmişlerle kakılmışların arasına" yerleşmişler.Aslında yıkanmak gibi birkaç durum dışında kendi kendine yetebiliyor,örneğin kişisel bakımını kendisi yapabiliyor.Ancak bakım sorumluluğunu ailesinden kimse üstlenmeye yanaşmamış.Beş yıldır burada kalıyor.
En sevdiği söz "Sabret kulum,ben veririm zulüm !","Ne oldum deme,ne olacağım de !","Sabret,seyret !"...
Ailesine kırgın..Sözleri sitemle dolu..
Yine de ziyaret ettiğim günlerde, o hınzır zekasıyla hayatla ve insanlarla dalga geçebiliyor,birlikte kıkırdıyoruz...
15 Ocak 2014 Çarşamba
TRT Avaz
Kablolu olarak tanımlanan yayın abonesi olarak televizyon yayınlarında ulusal kanallar dışında yabancı film ve dizi seçeneklerini değerlendiriyorum.Daha doğrusu ulusal kanalları hiç izlemiyorum.Ancak geçen hafta merakla başlayan Trt Avaz kanalı ziyaretlerim alışkanlığa dönüşeceğe benziyor.Orta Asya filmlerinden örnekler sunuluyor.Yabancı filmlerden hatta Festival kanalında izlediğim filmlerden hiç aşağıda kalmayan sinema örnekleri..Bazıları bizim Yeşilçam filmleri tadında..Bir de benim çok sevdiğim Türk dünyası motifleri filmlerin içinde yer alınca çok keyifle izliyorum.Tek sorun filmlerle ilgili önceden bilgi edinememek..Diğer kanalların bir haftalık yayın periyodunu öğrenip kendimce seyir planı oluşturabiliyorum ama Trt Avaz ve diğer Trt butik kanallarında sadece o andaki yayını görebiliyorsunuz.Yayın bilgisi bile verilmiyor.Bu konuyu dün Trt Avaz kanalının program müdürü olan yetkilisine ilettim.Umarım dikkate alınır.Hep aynı şeyler izlemekten sıkılanlara Trt Avaz öneriyorum.Tabii film saatini yakalayabilirseniz...Ama başlamış olsa da filmin keyfi pek kaçmıyor.Yakaladığınız yerden de izleyebiliyorsunuz, insanoğlunun, nerede yaşarsa yaşasın hiç değişmeyen,kaderiyle olan mücadelesini..
Şimdi Trt Avaz'ın haftalık yayın akışına baktım.18 Ocak Cumartesi saat 06.00'da Kırgız sineması örneği Baatır yayınlanacakmış.Tekrarı saat 17.15'te..19 Ocak Pazar günü de 07.00'de Özbek sineması örneği Tahir ile Zühre.Ama tekrarı yok.21 Ocak Salı saat 11.45'te de yine Özbek sineması örneği varmış ama adını belirtmemişler.Bir haftada bu kadar film bana az geldi doğrusu.Bence hem sayısı arttırılmalı hem de yayın saati akşam saatlerine de konmalı ki bizim gibi çalışanlar için izlemek fırsatı doğabilsin.
Şimdi Trt Avaz'ın haftalık yayın akışına baktım.18 Ocak Cumartesi saat 06.00'da Kırgız sineması örneği Baatır yayınlanacakmış.Tekrarı saat 17.15'te..19 Ocak Pazar günü de 07.00'de Özbek sineması örneği Tahir ile Zühre.Ama tekrarı yok.21 Ocak Salı saat 11.45'te de yine Özbek sineması örneği varmış ama adını belirtmemişler.Bir haftada bu kadar film bana az geldi doğrusu.Bence hem sayısı arttırılmalı hem de yayın saati akşam saatlerine de konmalı ki bizim gibi çalışanlar için izlemek fırsatı doğabilsin.
13 Ocak 2014 Pazartesi
Sokak Çocuklarımız
Onu,Bakanlıklardan aşağıya doğru,bulvar boyunca yürürken gördüm,elçilik binası duvarına oturmuş;başı önünde,elinde bir paket mendil..
Sokakta çalıştırılan çucuklardan bidi daha..Vakit akşam..Hava soğuk..Herkes bir an evvel evine ulaşma telaşında..Onu fark eden bile yok.
Hemen yirmi adım kadar aşağıda,merdiven bitişiğinde bir adam..Bebeğini bağrına basmış,başını bebeğine dayamış..Yüzü görünmüyor..Yanında mendiller..Para kutusu..Muhtemelen yukarıdaki çocuğun babası..
Ondan yirmi adım aşağıda,az önce yüzünü göremediğim çocuktan bir iki yaş büyük başka bir çocuk..Elinde mendil..Gelen geçeni izliyor.Göz göze geldik..
Keşke yanımda yol parasından fazlası olsaydı,dedim önce..Yanında cüzdan taşıyanlardan değilim..Gereken miktarı cebime atıp yola çıkarım hep..Şimdi olduğu gibi çok kez de pişman olurum.Şimdi birkaç mendil alsam ne iyi olurdu !
Sonra" Ama onların yaşamında neyi değiştirebileceksin ki?" düşüncesi her zamanki gibi beynimi didiklemeye başladı.
Bir gün önce Ulus tarafında,Tam Merkez Bankası'nın önünde gördüğüm delikanlıyı hatırladım tekrar..
Ayağında kışlık uzun botlar,Yepyeni..Üzerinde kirli bir palto..Güzel yüzü solgun,kumral saçları dağınık,gözleri..hülyalı,uzaklara dikili..Asıl önemli olan elinde tuttuğuydu:Bir poşete doldurulmuş sarı bir sıvı..
Herhes yanından yürüyüp geçiyor hatta başımız derde girmesin diye uzağından..Ben de öyle..Kendime kızarak..
Böyle anlarda hep şunu dilerim:Keşke elimde maddi,manevi güç olsa..Hatta böyle düşünenlerle birlikte bir oluşum kurulabilse..Bu türlü durumlarda yanlarından geçip gitmek yerine,yanıbaşlarında durup sorabilsem:"Halin nedir canım?"diye..Sonra onların da diğer ailelerin yani normallerin çocukları gibi olabilmeleri için yapılabilecek ne varsa yapsam..O çocukları buz gibi kaldırımlarda saatlerce oturmaktan kurtarabilsem..
Uzak diyarların yoksullarını gören hatta sadece onları görenler bizim yoksullarımızı neden görmezler?Neden gözler hep ufuklardadır da ayaklarının dibindeki bahtı karaları görmezler?
Ama bunlar boş laf elbette.Ne demişler "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak !"Kimseyi bekleme,sen ne yapabiliyorsan onu esirgeme,bir kişi bile olsa.bir kişi bile olsan..
Sokakta çalıştırılan çucuklardan bidi daha..Vakit akşam..Hava soğuk..Herkes bir an evvel evine ulaşma telaşında..Onu fark eden bile yok.
Hemen yirmi adım kadar aşağıda,merdiven bitişiğinde bir adam..Bebeğini bağrına basmış,başını bebeğine dayamış..Yüzü görünmüyor..Yanında mendiller..Para kutusu..Muhtemelen yukarıdaki çocuğun babası..
Ondan yirmi adım aşağıda,az önce yüzünü göremediğim çocuktan bir iki yaş büyük başka bir çocuk..Elinde mendil..Gelen geçeni izliyor.Göz göze geldik..
Keşke yanımda yol parasından fazlası olsaydı,dedim önce..Yanında cüzdan taşıyanlardan değilim..Gereken miktarı cebime atıp yola çıkarım hep..Şimdi olduğu gibi çok kez de pişman olurum.Şimdi birkaç mendil alsam ne iyi olurdu !
Sonra" Ama onların yaşamında neyi değiştirebileceksin ki?" düşüncesi her zamanki gibi beynimi didiklemeye başladı.
Bir gün önce Ulus tarafında,Tam Merkez Bankası'nın önünde gördüğüm delikanlıyı hatırladım tekrar..
Ayağında kışlık uzun botlar,Yepyeni..Üzerinde kirli bir palto..Güzel yüzü solgun,kumral saçları dağınık,gözleri..hülyalı,uzaklara dikili..Asıl önemli olan elinde tuttuğuydu:Bir poşete doldurulmuş sarı bir sıvı..
Herhes yanından yürüyüp geçiyor hatta başımız derde girmesin diye uzağından..Ben de öyle..Kendime kızarak..
Böyle anlarda hep şunu dilerim:Keşke elimde maddi,manevi güç olsa..Hatta böyle düşünenlerle birlikte bir oluşum kurulabilse..Bu türlü durumlarda yanlarından geçip gitmek yerine,yanıbaşlarında durup sorabilsem:"Halin nedir canım?"diye..Sonra onların da diğer ailelerin yani normallerin çocukları gibi olabilmeleri için yapılabilecek ne varsa yapsam..O çocukları buz gibi kaldırımlarda saatlerce oturmaktan kurtarabilsem..
Uzak diyarların yoksullarını gören hatta sadece onları görenler bizim yoksullarımızı neden görmezler?Neden gözler hep ufuklardadır da ayaklarının dibindeki bahtı karaları görmezler?
Ama bunlar boş laf elbette.Ne demişler "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak !"Kimseyi bekleme,sen ne yapabiliyorsan onu esirgeme,bir kişi bile olsa.bir kişi bile olsan..
Sen Çok Yaşa Ergün Uçucu
Hafta sonu izlediğim oyunlardan biriydi En Son O Gitti.Bir hafta için Şinasi sahnesine konuk olmuştu.Ben de hafta sonu matinelerinden birinde onlara konuk oldum..
Çok güldük,çok eğlendik..Bol bol da ibret,hisse,ders çıkardık.
Hiç sıkılmadan iki saat geçireceğiniz bir seyir şöleni hazırlamış Ergün Uçucu Usta..
Kendisine pek yakışan "bilge dede"likle çok güzel bir oyun yazmış ve de yönetmiş.
Oyun tanıtım metni oyunun canlılığını,güzelliğini yeterince vurgulamıyor bence..
Oyunda insan olmanın erdeminden,karı koca hayatının inceliklerine,komşuluk adabından,her canlıya gösterilmesi gerekensevgi ve ilgiye(atlar ve tavuklarla olan sahne ne tatlıydı !) ,en çok da aklın önemine ince ince dokunuşlarla herkes payına düşeni alıyor.Kimseyi kırmadan,incitmeden bunu başaran Ergün Uçucu Usta'dan başlayarak oyuncu,çalgıcı,teknik ekibin üyesi herkesi gönülden alkışlıyoruz.
Haklısın Usta!Hişt hişt!imizi,hayal ve umutlarımızı kaybetmemeliyiz.Umut ve hayallerimiz içimizde capcanlı yaşamalı..
Minik bir eleştirim olacak.Bin beş yüz kişiye oynanmadıkça oyunlarda mikrofon kullanılmasa..Hele de şarkılarda..Ses çok patlıyor ve rahatsız ediyor.N sırasında oturduğum halde mikrofonla söylenen şarkılar hep kulağımda patladı.Bir kelimesini de anlamadım.Diyaloglarda mikrofon kullanılmadı,hiçbir sorun olmadı..
Ergün Usta,gene böyle,masallarla,fıkralarla,söylencelerle ama her satırında gerçeklerle dolu oyunlarınızı bekleriz !
Tepegöz'cü Turgay Nar kulaklarınız çınlasın !
Çok güldük,çok eğlendik..Bol bol da ibret,hisse,ders çıkardık.
Hiç sıkılmadan iki saat geçireceğiniz bir seyir şöleni hazırlamış Ergün Uçucu Usta..
Kendisine pek yakışan "bilge dede"likle çok güzel bir oyun yazmış ve de yönetmiş.
Oyun tanıtım metni oyunun canlılığını,güzelliğini yeterince vurgulamıyor bence..
Oyunda insan olmanın erdeminden,karı koca hayatının inceliklerine,komşuluk adabından,her canlıya gösterilmesi gerekensevgi ve ilgiye(atlar ve tavuklarla olan sahne ne tatlıydı !) ,en çok da aklın önemine ince ince dokunuşlarla herkes payına düşeni alıyor.Kimseyi kırmadan,incitmeden bunu başaran Ergün Uçucu Usta'dan başlayarak oyuncu,çalgıcı,teknik ekibin üyesi herkesi gönülden alkışlıyoruz.
Haklısın Usta!Hişt hişt!imizi,hayal ve umutlarımızı kaybetmemeliyiz.Umut ve hayallerimiz içimizde capcanlı yaşamalı..
Minik bir eleştirim olacak.Bin beş yüz kişiye oynanmadıkça oyunlarda mikrofon kullanılmasa..Hele de şarkılarda..Ses çok patlıyor ve rahatsız ediyor.N sırasında oturduğum halde mikrofonla söylenen şarkılar hep kulağımda patladı.Bir kelimesini de anlamadım.Diyaloglarda mikrofon kullanılmadı,hiçbir sorun olmadı..
Ergün Usta,gene böyle,masallarla,fıkralarla,söylencelerle ama her satırında gerçeklerle dolu oyunlarınızı bekleriz !
Tepegöz'cü Turgay Nar kulaklarınız çınlasın !
Bozuk Düzen Bahane Hayvan Çiftliği Şahane
Hafta sonu Ankara'da "Hayvan Çiftliği"ni izledim.
Bu sezon sergilenmeye başladı ve neredeyse kapalı gişe oynuyor.Doğrusu hak ediyor da..
G.Orwell,bir zamanların demir perde ülkelerinin rejimlerini eleştiriyor eserinde..Ama izlerken hep şunu düşünmeden edemiyor insan:Aslında hakça,eşitçe bir düzen yok bu dünyada...Hangi sistem,düzen,rejim,adı her ne ise artık,hak,adalet,eşitlik diyeyola çıkıyor ve sonra bu yol"nedense"çıkmazla sonlanıyor..Yolu bu çıkmazla sonlanmayanlar ,o düzeni kendi çıkarları için kullanıp kendi düzenlerini kuranlar aslında..Gerisi ya umutsuzluk içinde debelenmede ya da ak günlere ulaşma telaşında..Bu bir kara komedi sonuçta..Şekspir Usta'nın dediği gibi"Dünya sahnesinde hepimiz rolümüzü oynayan kuklalarız."Kuklacı usta zamanı gelince bizi de diğer kuklaların yanına uzatacak..
Ha şunu bileydin,ahkam kesmeyi bırak,oyun nasıldı,sen onu söyle,diyenlere..
Çok güzeldi,diyeyim.
Çok güzeldi,dopdolu ve çocukların da olduğu bir salonda, tek perdeden oluşan bir buçuk saatlik oyunu, herkes pür dikkat izledi.
Oyuncular ise asıl kutlanması gereken "yaratık"lar.Çünkü bütün oyuncular gereken inandırıcılığı yaratabilmiş domuz.keçi,köpek,at,horozları izledik.
Özellikle de baş domuz:Napolyon: Özgür Öztürk.Çok iyiydi ve ne kadar keyifle oynuyordu!
Geçen sezonJerry ve Tom'da izlemiş,yalın ve dürüst oyununa hayran olmuştum.Bu kez de öyle..Rolünün hakkını veriyor.
Dolayısıyla bundan sonra rol alacağı bütün oyunların takipçisi olacağız !
Yönetmen Badış Erdenk'in de..
Koreograf Sibel Erdenk'in de..
Deniz Keyf;Gülin Ersoy,Şivan Binici,Cengiz Uzun,Ulaş Ersoy,Berna Korur,Ufuk Şener,Muzaffer Saygı,Engin Bostancı,Emre Güven,Nahide Aynı hepinizin ellerine sağlık !Daha çok da ayaklarınıza
..O ne performanstı !Bir seyircinin dediği gibi:"Amma bacak kası yapmıştır bunlar !"
Oyunun göremediğimiz bütün emektarlarıyla birlikte hepiniz yürekten alkışları hak ediyorsunuz.
Vakit venakit ayırmaya değer bir oyun izliyosunuz.Öneririz !
Bu sezon sergilenmeye başladı ve neredeyse kapalı gişe oynuyor.Doğrusu hak ediyor da..
G.Orwell,bir zamanların demir perde ülkelerinin rejimlerini eleştiriyor eserinde..Ama izlerken hep şunu düşünmeden edemiyor insan:Aslında hakça,eşitçe bir düzen yok bu dünyada...Hangi sistem,düzen,rejim,adı her ne ise artık,hak,adalet,eşitlik diyeyola çıkıyor ve sonra bu yol"nedense"çıkmazla sonlanıyor..Yolu bu çıkmazla sonlanmayanlar ,o düzeni kendi çıkarları için kullanıp kendi düzenlerini kuranlar aslında..Gerisi ya umutsuzluk içinde debelenmede ya da ak günlere ulaşma telaşında..Bu bir kara komedi sonuçta..Şekspir Usta'nın dediği gibi"Dünya sahnesinde hepimiz rolümüzü oynayan kuklalarız."Kuklacı usta zamanı gelince bizi de diğer kuklaların yanına uzatacak..
Ha şunu bileydin,ahkam kesmeyi bırak,oyun nasıldı,sen onu söyle,diyenlere..
Çok güzeldi,diyeyim.
Çok güzeldi,dopdolu ve çocukların da olduğu bir salonda, tek perdeden oluşan bir buçuk saatlik oyunu, herkes pür dikkat izledi.
Oyuncular ise asıl kutlanması gereken "yaratık"lar.Çünkü bütün oyuncular gereken inandırıcılığı yaratabilmiş domuz.keçi,köpek,at,horozları izledik.
Özellikle de baş domuz:Napolyon: Özgür Öztürk.Çok iyiydi ve ne kadar keyifle oynuyordu!
Geçen sezonJerry ve Tom'da izlemiş,yalın ve dürüst oyununa hayran olmuştum.Bu kez de öyle..Rolünün hakkını veriyor.
Dolayısıyla bundan sonra rol alacağı bütün oyunların takipçisi olacağız !
Yönetmen Badış Erdenk'in de..
Koreograf Sibel Erdenk'in de..
Deniz Keyf;Gülin Ersoy,Şivan Binici,Cengiz Uzun,Ulaş Ersoy,Berna Korur,Ufuk Şener,Muzaffer Saygı,Engin Bostancı,Emre Güven,Nahide Aynı hepinizin ellerine sağlık !Daha çok da ayaklarınıza
..O ne performanstı !Bir seyircinin dediği gibi:"Amma bacak kası yapmıştır bunlar !"
Oyunun göremediğimiz bütün emektarlarıyla birlikte hepiniz yürekten alkışları hak ediyorsunuz.
Vakit venakit ayırmaya değer bir oyun izliyosunuz.Öneririz !
10 Ocak 2014 Cuma
Güngör Hanım
Sabah erkenden bankamatik önüne geldiğimde gördüm onu..
Birinin yardımını beklediği belliydi; çünkü sabahın o saatlerinde bankamatik önlerinde acıklı gözlerle yardım bekleyen ihtiyarcıklara alışkınız..Zavallıcıkların bir sahtekarın eline düşmesinden de korkarım hep.
Ben işimi tamamladım, hemen yanıma sokuldu.İstediği belli..Bankamatikten maaşını çekecek.Bankamatik kartını çıkarıp bana uzattı.Bir yandan da yanındaki cüzdandan şifresini yazdığı kağıdı çıkarmaya çabalıyor.. "Gel sen yap" diyerek onu da yanıma çağırdım. "Ben yapamıyorum" diyerek geri çekilmeye çalıştı.Kartı eline verdim, nasıl takacağını gösterdim.Şifresini nasıl yazacağını gösterdim, diğer işlemleri yine ona yaptırdım. "Aklımda kalmıyor ki" diyerek usul usul gösterileni yaptı.Parasını çektik,daha doğrusu kendisi makineden aldı,ağzında dualarla..Ayrıldık.
Ayrıldıktan sonra aklıma geldi, keşke telefon numaramı verseydim "Maaş çekmeye gideceğin vakit haber ver, yardımcı olayım" deseydim diye.
Dün pazara giderken karşıma çıktı.Selamlaştık.Hatırımı sordu.Geçen sefer unuttuğum şeyi yapıp numaramı bir kağıda yazarak eline verdim.Adını daha önce sormamıştım.Adını sordum.Ben de onun numarasını aldım.Bana o korktuğum şeyin başına geldiğini anlattı.Yine birgün bankamatik önünüde bir adamdan yardım istemiş."Adam parayı çektikten sonra şöyle bir havaya baktı,ben de baktım.Sonra adam bana parayı verdi,teşekkür ettim.Saydığımda iki tane yüz,iki tane on lira olduğunu gördüm." Yani bu adam 500 lirayı kadından kaçırmış."Çok üzüldüm ama oğluma bir şey söyleyemedim ;eğer söyleseydim evde kıyamet kopardı." dedi.Kısacası o ay epey sıkıntı çekmiş.
Madem böyle suistimale açıklar,niçin aileden biri ile gitmiyorlar, denirse sebebi daha acıklı: Zavallıcıkların paraları bankamatikten çekildikten sonra ellerine küçük bir harçlık verilip, kalan para aile bireylerinin cüzdanına giriyor.Bunlar da hiçbir şey diyemiyor.Bu nedenle kendi maaşlarını elleri ile çekip, diledikleri gibi
harcamak istiyorlar.
Bu konuda neden bir kolaylık gösterilmez,anlamış değilim.Bankadan içeriye girdiklerinde,bankamatikten çekmeleri söyleniyor.Bu insanlar bankamatikten para çekme işlemini yapamıyor.Onlara güler yüzle,tatlı dille banka içinde paralarını çekme kolaylığı çok zor olmamalı..Hor görülmeden,ömürlerinin ılık bir anlayış ve sevgi rüzgarıyla geçmesi gereken günlerinde tatlılıkla yaşatılmalı yaşlılarımız..Yaşlılar Haftasında göstermelik el öpmelerle değil!
Birinin yardımını beklediği belliydi; çünkü sabahın o saatlerinde bankamatik önlerinde acıklı gözlerle yardım bekleyen ihtiyarcıklara alışkınız..Zavallıcıkların bir sahtekarın eline düşmesinden de korkarım hep.
Ben işimi tamamladım, hemen yanıma sokuldu.İstediği belli..Bankamatikten maaşını çekecek.Bankamatik kartını çıkarıp bana uzattı.Bir yandan da yanındaki cüzdandan şifresini yazdığı kağıdı çıkarmaya çabalıyor.. "Gel sen yap" diyerek onu da yanıma çağırdım. "Ben yapamıyorum" diyerek geri çekilmeye çalıştı.Kartı eline verdim, nasıl takacağını gösterdim.Şifresini nasıl yazacağını gösterdim, diğer işlemleri yine ona yaptırdım. "Aklımda kalmıyor ki" diyerek usul usul gösterileni yaptı.Parasını çektik,daha doğrusu kendisi makineden aldı,ağzında dualarla..Ayrıldık.
Ayrıldıktan sonra aklıma geldi, keşke telefon numaramı verseydim "Maaş çekmeye gideceğin vakit haber ver, yardımcı olayım" deseydim diye.
Dün pazara giderken karşıma çıktı.Selamlaştık.Hatırımı sordu.Geçen sefer unuttuğum şeyi yapıp numaramı bir kağıda yazarak eline verdim.Adını daha önce sormamıştım.Adını sordum.Ben de onun numarasını aldım.Bana o korktuğum şeyin başına geldiğini anlattı.Yine birgün bankamatik önünüde bir adamdan yardım istemiş."Adam parayı çektikten sonra şöyle bir havaya baktı,ben de baktım.Sonra adam bana parayı verdi,teşekkür ettim.Saydığımda iki tane yüz,iki tane on lira olduğunu gördüm." Yani bu adam 500 lirayı kadından kaçırmış."Çok üzüldüm ama oğluma bir şey söyleyemedim ;eğer söyleseydim evde kıyamet kopardı." dedi.Kısacası o ay epey sıkıntı çekmiş.
Madem böyle suistimale açıklar,niçin aileden biri ile gitmiyorlar, denirse sebebi daha acıklı: Zavallıcıkların paraları bankamatikten çekildikten sonra ellerine küçük bir harçlık verilip, kalan para aile bireylerinin cüzdanına giriyor.Bunlar da hiçbir şey diyemiyor.Bu nedenle kendi maaşlarını elleri ile çekip, diledikleri gibi
harcamak istiyorlar.
Bu konuda neden bir kolaylık gösterilmez,anlamış değilim.Bankadan içeriye girdiklerinde,bankamatikten çekmeleri söyleniyor.Bu insanlar bankamatikten para çekme işlemini yapamıyor.Onlara güler yüzle,tatlı dille banka içinde paralarını çekme kolaylığı çok zor olmamalı..Hor görülmeden,ömürlerinin ılık bir anlayış ve sevgi rüzgarıyla geçmesi gereken günlerinde tatlılıkla yaşatılmalı yaşlılarımız..Yaşlılar Haftasında göstermelik el öpmelerle değil!
8 Ocak 2014 Çarşamba
Alıç Ağacının Altında
Geçen yaz evde televizyonda bir film izlemiştim.Baş tarafını kaçırdığım filmde ne varsa izlediğim andan itibaren ekran önüne çakılmıştım adeta.Film bitince tekrar gösterileceği günü öğrenip bu kez baştan izledim.Sonuç aynı..Ekran önüne çakılma durumu..
Filmin adı Alıç Ağacının Altında.Bir Çin yapımı.Konusu Çin'in komünist rejime geçtiği sancılı yıllarda tanışan iki gencin dramatik aşk öyküsü..Ancak oyuncuların rollerini canlandırmadaki yalınlık ve doğallıkları,filmin içe işleyen müziği,diyaloglardaki etkileyici doğallık tüm dikkatinizle izlemenizi kaçınılmaz kılıyor.Ai Mi'nin romanından senaryoya uyarlanmış olduğunu öğrenince romanını aradım hemen,fakat yazık ki henüz dilimize çevrilmediğini üzülerek öğrendim.
7 Ocak 2014 Salı
Son Sınavlar
Dönem sonu yaklaşıyor..
"Buyrun,yeni yıl hediyeniz" esprisiyle sınav kağıtlarını elime tutuşturdu Zübeyde.."Son sınıflar,relaks olabilirsiniz" diye de ekledi.Yani öğrencileri sıkmaya gerek yok, birbirlerine bakabilirler!Pekala,mesaj anlaşıldı!
Şimdi önümde on altı kafa birbirine dönmüş,doğru cevapları birbirlerinden kontrol ederek kağıtlarına geçiriyorlar...
Dersin yarısına geldik hâlâ bitiremediklerine göre hepsi de aynı durumda.."Daha bitiremediniz mi?"
diyorum."Emin olmak istiyoruz"diyorlar.Bu sınavla da 100 alamazlarsa daha ne zaman alabilecekler,bilmem...
Bu arada bana da mesaj vermeye çalışmalar.."Sınavınız biraz kolay olabilir mi?"-yani soruların önceden verebilir misiniz ?
"Neden?"
"Çalışmaya vaktimiz yok.Test çözmekten,dershaneden vaktimiz kalmıyor"
Külliyen yalan! Okulda test çözmek için yığınla zamanları varken yanındakiyle sohbet,cep telefonuyla meşguliyet..Sonra da zamanımız yok,ders çalışamıyoruz bahaneleri...
Sonunda sınavı bitirdiler.. Tabii sohbete devam.. "Haydi derse" desem test kitapları anında açılacak,biliyorum.Böyle böyle kendilerini kandırarak koca bir dönem geçirdiler.Boşuna geçen yılları hiç saymıyorum..
Yıllardır hep aynı nakarat..Bu da böyle bir döngü işte..Hem zamanımız yok diye ağlaşan hem de her dakikayı şamatayla,gevezelikle geçiren son sınıflar..Ve hayal fabrikaları kurarak geçirilen koca bir yıl..
Yün Topakları
Sabah mezarlık yolunun bitişiğindeki tarlada iki beyaz kütle halinde gördüm önce..Hava zehir gibi soğuktu..Görünüşlerinden Çoban köpeği sandım önce.. Mezarlığın saksağanları,kargaları sürü halinde üzerlerindeydi.Hayvancıklar donmuş olmalı diye düşündüm.Kuşlar benden ürküp kaçıştılar.
Dönüşte yine kuşlar üzerlerinde, didikleyip duruyorlardı.Baktım,iki koyunmuş.Kaburgaları açıkta,kuş sürüleri üstünde..
Ertesi gün kaburgalar daha da açıktaydı.Kuş sürülerine başıboş köpekler de eklenmişti.Ölü hayvanları didikleyip kemiriyorlardı.
2 gün sonra aynı yerden geçerken iki üç topak yün gördüm. Koyunlar en ufak eklerine, kemiklerine dek yenmiş, bitirilmiş geriye yalnızca yün topakları kalmıştı.
Yaşam döngüsünü tamamladı diye düşünüyorum.Koyuncular doğdu, büyüdü, ölünce de başkalarına hayat kaynağı oldu. Mezarlıktaki ağaçların , çiçeklerin toprağın altındaki sevgili bedenler sayesinde daha parlak,verimli,gür bittiği gibi.. Orada da bir döngü biteviye sürüyor..Benim de aklımda hep P.Süskind'in Koku romanının finali..Koyuncuklardan geriye kalan yün topaklarına baktıkça..
Dönüşte yine kuşlar üzerlerinde, didikleyip duruyorlardı.Baktım,iki koyunmuş.Kaburgaları açıkta,kuş sürüleri üstünde..
Ertesi gün kaburgalar daha da açıktaydı.Kuş sürülerine başıboş köpekler de eklenmişti.Ölü hayvanları didikleyip kemiriyorlardı.
2 gün sonra aynı yerden geçerken iki üç topak yün gördüm. Koyunlar en ufak eklerine, kemiklerine dek yenmiş, bitirilmiş geriye yalnızca yün topakları kalmıştı.
Yaşam döngüsünü tamamladı diye düşünüyorum.Koyuncular doğdu, büyüdü, ölünce de başkalarına hayat kaynağı oldu. Mezarlıktaki ağaçların , çiçeklerin toprağın altındaki sevgili bedenler sayesinde daha parlak,verimli,gür bittiği gibi.. Orada da bir döngü biteviye sürüyor..Benim de aklımda hep P.Süskind'in Koku romanının finali..Koyuncuklardan geriye kalan yün topaklarına baktıkça..
6 Ocak 2014 Pazartesi
Müsellem Amca
Aynı çatı altında yaşadığımız 18 apatman komşumuzdan biri..90 yaşında. Yedi çocuğu var.Çocukları bile 60'ını aşmışlar..
İlk karısı ölünce, çocuklarının hepsini evlendirinceye kadar, evlenmemiş. En küçük çocuğunu da evlendirince, Romanya muhacirlerinden Vasfiye teyze ile tanıştırmışlar, evlenmişler.22 yıldır üst katımızda,iki tonton komşu olarak yaşıyorlar..
Şimdi ise, ne yazık ki, "sürünüyorlar" demek geliyor içimden...
Her vakit namazını, Sabah namazı dahil,mahalle camimizde (yaz kış,yağmur tipi fark etmez) cemaatle kılan Müsellem amca giderek önce sabah namazını gidemedi sonra hiçbir namaza.... Buna da şükredip evinde kılıyordu.Sonra namaz da kılamaz oldu...Şimdi ise gözleri göremez,kulakları işitemez,ağzındaki protezler eskidiği ve yenisi takılamadığı için çorba dışında bir şey yiyemez oldu.Hatta altı bağlanır,sonda takılır..Bunlara bir de çocuklarının sevgi ve şefkat eksikliği eklenince kahrından içine kapandı
Karısı Vasfiye teyze 80 yaşında.Bir ay önce anjiyo yapıldı,kalp pili takıldı.Bir bacağı topal..
Vasfiye teyzenin ameliyata gidişinden itibaren ,çocuklarının bakımına bırakılan Müsellem amcanın bedensel çöküşü inanılmaz bir hızda arttı.Bastonuyla ev içinde dolaşabilen adamcağız şu anda yerinden kalkamaz durumda..
Bir insanın gözleri böylesine küçülebilir mi?Müsellem amcanın gözleri şimdi görmeyen birer delik hatta çizik...
Onu her görüşümde, mum gibi eridiğini düşünüyorum.Bir mum gibi ve ışığı öyle zayıf ki..Kendisini bile aydınlatamıyor..Bari çocuklarının,torunlarının sevgi ve şefkat ışığında ısınarak bu dünyaya veda edebilse..Kahırla içine kapanıp,tevekkül dualarıyla,sabırlı sessizlikteki karanlık odasında değil...
İlk karısı ölünce, çocuklarının hepsini evlendirinceye kadar, evlenmemiş. En küçük çocuğunu da evlendirince, Romanya muhacirlerinden Vasfiye teyze ile tanıştırmışlar, evlenmişler.22 yıldır üst katımızda,iki tonton komşu olarak yaşıyorlar..
Şimdi ise, ne yazık ki, "sürünüyorlar" demek geliyor içimden...
Her vakit namazını, Sabah namazı dahil,mahalle camimizde (yaz kış,yağmur tipi fark etmez) cemaatle kılan Müsellem amca giderek önce sabah namazını gidemedi sonra hiçbir namaza.... Buna da şükredip evinde kılıyordu.Sonra namaz da kılamaz oldu...Şimdi ise gözleri göremez,kulakları işitemez,ağzındaki protezler eskidiği ve yenisi takılamadığı için çorba dışında bir şey yiyemez oldu.Hatta altı bağlanır,sonda takılır..Bunlara bir de çocuklarının sevgi ve şefkat eksikliği eklenince kahrından içine kapandı
Karısı Vasfiye teyze 80 yaşında.Bir ay önce anjiyo yapıldı,kalp pili takıldı.Bir bacağı topal..
Vasfiye teyzenin ameliyata gidişinden itibaren ,çocuklarının bakımına bırakılan Müsellem amcanın bedensel çöküşü inanılmaz bir hızda arttı.Bastonuyla ev içinde dolaşabilen adamcağız şu anda yerinden kalkamaz durumda..
Bir insanın gözleri böylesine küçülebilir mi?Müsellem amcanın gözleri şimdi görmeyen birer delik hatta çizik...
Onu her görüşümde, mum gibi eridiğini düşünüyorum.Bir mum gibi ve ışığı öyle zayıf ki..Kendisini bile aydınlatamıyor..Bari çocuklarının,torunlarının sevgi ve şefkat ışığında ısınarak bu dünyaya veda edebilse..Kahırla içine kapanıp,tevekkül dualarıyla,sabırlı sessizlikteki karanlık odasında değil...
Ayşe Emel Mesçi Bernarda Alba'nın Evinde
Sahneye koyduğu oyunlarındaki titizlikle, ufuk açıcı yorumlarıyla tanıdığımız ve adını gördüğümüzde merak ve heyecanla beklediğimiz bir isim Ayşe Emel Mesçi..
Bernarda Alba'nın Evi oyununu sahneye koyacağını öğrendiğimde de sabırsızlıkla bekledim ve sonunda zamanı geldi,gidip izledim,İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde..
Seyircileri salona ilerlerken hoş bir sürprizle karşılıyor oyun... Baş oyuncular, başta Bernarda Alba ve beş kızı matem giysileri, siyah tülleriyle -taziyeye gelenleri karşılar gibi -sensiz ,vakur bir duruşla karşılıyorlar.Onların yanından sessizce salona geçip yerinizi bulup oturuyorsunuz.Çünkü sahneyi podyum gibi haç şeklinde uzatmış ve seyirciyle oyunu iç içe, baş başa bırakmışlar. Oyuncular arkasında,sağınızda, solunuzda ve önünüzdeler...Döner koltuklara oturup döne döne izliyorsunuz. Bernarda Alba'yı ve kızlarını ve deli annesini..Ama öncelikle Ayşe Emel Hanımın yorumunu , Murat Gülmez'in dekorunu,orkestra topluluğunu,koroyu..
Oyunu izlemenin keyfi, oyun iyice oturduktan sonra daha da artacaktır sanırım.Gördüğümüz,göremediğimiz bütün kadronun ellerine sağlık...
Bernarda Alba'nın Evi oyununu sahneye koyacağını öğrendiğimde de sabırsızlıkla bekledim ve sonunda zamanı geldi,gidip izledim,İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde..
Seyircileri salona ilerlerken hoş bir sürprizle karşılıyor oyun... Baş oyuncular, başta Bernarda Alba ve beş kızı matem giysileri, siyah tülleriyle -taziyeye gelenleri karşılar gibi -sensiz ,vakur bir duruşla karşılıyorlar.Onların yanından sessizce salona geçip yerinizi bulup oturuyorsunuz.Çünkü sahneyi podyum gibi haç şeklinde uzatmış ve seyirciyle oyunu iç içe, baş başa bırakmışlar. Oyuncular arkasında,sağınızda, solunuzda ve önünüzdeler...Döner koltuklara oturup döne döne izliyorsunuz. Bernarda Alba'yı ve kızlarını ve deli annesini..Ama öncelikle Ayşe Emel Hanımın yorumunu , Murat Gülmez'in dekorunu,orkestra topluluğunu,koroyu..
Oyunu izlemenin keyfi, oyun iyice oturduktan sonra daha da artacaktır sanırım.Gördüğümüz,göremediğimiz bütün kadronun ellerine sağlık...
Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesini Beyan Eder Hanım Hey
Bu yıl prömiyeri yapılan bir oyun Tepegöz.Ankara Devlet Tiyatrosunun iddialı oyunlarından biri... Yazan bölümündeki isim : Turgay Nar..
Oyunu görmek isteyenlere önerim, Dede Korkut Hikayeleri kitabından Uruz Kocaoğlu Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesi Hikayesini okumaları..
Anlatımı ne güzeldir...... Hikayesi gibi keyifle okursunuz...yani, umarım..
Keşke Turgay Nar da hikayeyi keyifle okuyup aynı keyifle sahneye konacak dokunuşları yapıp bıraksaydı ...Kendi sönük,güdük hatta bazen acınası basitlikteki cümleleriyle doldurmasaydı...Ve o güzelim dekor şahane ışık düzeni boşa gitmeseydi..
Ankara Devlet tiyatrosunun oyun seçimini kimler yapıyor ? İyi oyunların yanında böyle garipliklerle dolu tuhaf metinleri seçen anlayış neye hizmet ediyor? Arka sırada oturan genç bir seyirci grubunun dediği gibi "İlk kez tiyatroya gelenleri bir daha gelmeye tövbe ettirmeye mi?" Aman!
Oyunu görmek isteyenlere önerim, Dede Korkut Hikayeleri kitabından Uruz Kocaoğlu Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesi Hikayesini okumaları..
Anlatımı ne güzeldir...... Hikayesi gibi keyifle okursunuz...yani, umarım..
Keşke Turgay Nar da hikayeyi keyifle okuyup aynı keyifle sahneye konacak dokunuşları yapıp bıraksaydı ...Kendi sönük,güdük hatta bazen acınası basitlikteki cümleleriyle doldurmasaydı...Ve o güzelim dekor şahane ışık düzeni boşa gitmeseydi..
Ankara Devlet tiyatrosunun oyun seçimini kimler yapıyor ? İyi oyunların yanında böyle garipliklerle dolu tuhaf metinleri seçen anlayış neye hizmet ediyor? Arka sırada oturan genç bir seyirci grubunun dediği gibi "İlk kez tiyatroya gelenleri bir daha gelmeye tövbe ettirmeye mi?" Aman!
3 Ocak 2014 Cuma
Ben Bir Şehidim Hep 27 Yaşında
Memleketi: Siverek/Şanlıurfa
Baba adı: Abdurrahman
Anne adı: Sıdıka
Doğum tarihi: 02.05.1948
Şehadet tarihi: 28.12.1975
Polatlı Şehir Mezarlığı'ndaki şehitlikte yatan 33 şehidimizin aralık ayında şehit olan dördüncü ismi o,
3 Aralık 1964'te şehit olan Topçu Çavuş Bodrum Muğlalı Mehmet Atilla.Hep 21 yaşında..
9 Aralık 1966'da şehit olan Ulukışla- Niğdeli Topçu Er Mustafa Çetinkaya Hep 20 yaşında (mezar taşında fotoğrafı da var) 19 Aralık 1986'da Şehit olan Niğdeli (ama Polatlı'da oturuyorlar) Piyade üsteğmen Hakan Türkyılmaz (Hep 22 Yaşında göründüğü fotoğraflarıyla) Mehmet Atilla , Mustafa Çetinkaya'nın geleni olmadı Yarın Mehmet İncel'in geleni de olmayacak.Benden ve kuşlardan başka...
Hakan'ın ise devre arkadaşları her yıl dönümünde çiçekleriyle geliyor.Ayakucundaki anı defterini imzalıyorlar.O defter şehitliğe gelen tüm ziyaretçilerin de duygularını düşüncelerini yazdıkları defter aynı zamanda..Kimler gelmiş,neler düşünmüşler oradan okuyabiliyorsunuz.
Baba adı: Abdurrahman
Anne adı: Sıdıka
Doğum tarihi: 02.05.1948
Şehadet tarihi: 28.12.1975
Polatlı Şehir Mezarlığı'ndaki şehitlikte yatan 33 şehidimizin aralık ayında şehit olan dördüncü ismi o,
3 Aralık 1964'te şehit olan Topçu Çavuş Bodrum Muğlalı Mehmet Atilla.Hep 21 yaşında..
9 Aralık 1966'da şehit olan Ulukışla- Niğdeli Topçu Er Mustafa Çetinkaya Hep 20 yaşında (mezar taşında fotoğrafı da var) 19 Aralık 1986'da Şehit olan Niğdeli (ama Polatlı'da oturuyorlar) Piyade üsteğmen Hakan Türkyılmaz (Hep 22 Yaşında göründüğü fotoğraflarıyla) Mehmet Atilla , Mustafa Çetinkaya'nın geleni olmadı Yarın Mehmet İncel'in geleni de olmayacak.Benden ve kuşlardan başka...
Hakan'ın ise devre arkadaşları her yıl dönümünde çiçekleriyle geliyor.Ayakucundaki anı defterini imzalıyorlar.O defter şehitliğe gelen tüm ziyaretçilerin de duygularını düşüncelerini yazdıkları defter aynı zamanda..Kimler gelmiş,neler düşünmüşler oradan okuyabiliyorsunuz.
Son Çıkan Işığı Söndürsün
Son Çıkan Işığı Söndürsün
-Ve Bir Daha Yakmasın-
-Ve Bir Daha Yakmasın-
Hafta sonunda Ankara'da Akün Sahnesi'nde izlediğim oyunun adı üstteki cümle...
Alttaki cümle de benim yorumum.Bu yıl içinde izlediğim en kötü oyundu..
Oyunun metni kötü (Yıldırım Keskin yazmış) Bu oyunun neresinde boncuk buldular da sahneye koyma kararı aldılar merak ediyorum (2)
Bir salon dolusu seyirci sadece ayıp olmasın diye oyuncuları alkışladık.Ben bir de böyle bir oyunda görev almak zorunda kaldıkları için alkışladığımı belirmek isterim.O derece yani!
Oyun tıpkı hizmetçi Kezban'ın başındaki peruka gibiydi ve hem yakışmamış hem de iğreti durmuş (onca tokaya rağmen!) (oyun da galiba onca torpile rağmen!)
Oysa Aralık programında yeni bir oyun görünce ne kadar hevesle beklemiştim.Hevesim kadar büyük oldu hayal kırıklığı...
Tiyatro severleri tiyatro sevmekten vazgeçirmeye mi çalışıyorsunuz?
Aşkolsun çocuk
Dün akşam ilçemizi bir tiyatro topluluğu ziyaret etti ve bize "Aşkolsun Çocuk'u sergiledi. Samsun Sanat Tiyatrosu -Benim bildiğim- Son üç yıldır düzenli olarak bize de geliyor ve güzel bir oyun izlemenin keyfini yaşatıyor.Atatürkçü Düşünce Derneği Polatlı Şubesi'nin davetiyle bu yıl bize Darağacında üç Fidan'ın öyküsünü belgesel kurgu bir oyunda sundular.Yakın tarihimizin bu acı olayını yüreğimiz burkularak , günümüzdeki olayların zihnimizdeki çağrışımlarıyla kahrolarak izledik.Genç seyircinin ilgisi ve coşkusu ise görülmeye değerdi! 14 ocak'ta aynı oyunu Ankara'da oturanlara duyuruyor ve kaçırmayın diyorum."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)