19 Temmuz 2017 Çarşamba

Ah Deniz Karadeniz-6

"Dalga vurur taşlara/Bak gözümde yaşlara/Usandı bu gözlerim ardından bakışlara
Mektup yazarım mektup üzerini pullama/Ben yazarken ağladım sen okurken ağlama"

Kıyı kıyı Karadeniz turumuz bitti..

Aklımda kalanlar:

1  Gezi boyunca her yerde olduğu gibi,otobüsümüzde de çalan Karadeniz ezgileri..(Hala kulaklarımda)

2  Bütün Karadeniz kıyı şehirlerinde gördüğüm(ve sonunda Batum'da ilk kez kokladığım) manolyalar..(Hala burnumun ucunda)

3  Yeşil,yeşil,yine yeşil ve hep yeşil..(Hala gözlerimin önünde)

4  Nem,nem,yine nem ve daima nem,(yaylada bile); Hiç bana göre değildi,çok bunalttı..(İşte bunu hiç hatırlamak istemiyorum)

5  Nemden öfleyip pöflesem de,güzel Türkiyem'in güzel Karadeniz kıyıları güzel hem de çok güzeldi..

6  Gezi boyunca rehberleğimizi yapan İngilizce öğretmeni Arif;bir Karadeniz evladı olarak bize memleketini anlatmak için türkülerden fıkralara,ağaçlardan bölgelerin yerel isimlerine,antık tarihten milli tarihe kadar  kadar her konuda bilgisini,sesini,yüreğini esirgemedi..Buradan teşekkürlerimizi iletmek isterim..
Trabzonlu Arif dışında Karadeniz insanını pek tanıyamadık ;ama artık o da bir başka sefere inşallah..

Ah Deniz Karadeniz-5

"Çarşamba'nın ortasından akıyor ırmak/Her yiğidin karı değil sözünde durmak"
Kıyı kıyı Karadeniz'de son gün..
Samsun'dayız..
Karşıdan güzel bir şehir olarak gödük Samsun'u..
Sonra da İlk Adım Sahili'nde 'Kutsal İsyan'ın ateşlerinin yandığı bir şehir olarak..
Bandırma Vapuru'nun maketini gezdik..
Diğer gezginlerin Atatürk'e hayranlıklarını ve saygılarını,ben de.hayranlıkla izledim..
Oradan yine koştura koştura(mecaz değil,gerçekten koşar adım geçtik sokaklardan..)Gazi Müzesi'ne..
Atatürk'ün Samsun'da ilk uğradığı yerlerden biri imiş Mıntıka Palas..
Şimdi olmuş Gazi Müzesi..
İçerde Kurtuluş Savaşı komutanlarının maketleri var....
Şimdi artık daha başarılı örnekleri olduğu için biraz acemice göründü gözümüze..
Asıl ilgimizi çeken,o döneme ait olan fotoğraflar oldu..
Kısacık zamanda onları görmeye ve fotoğraflamaya çalıştık..
Son olarak da ünlü Atatürk Heykeli'nin önüne götürüldük..
1932'de Avusturyalı heykeltıraş Heinrick Krippel tarafından yapılan heykel Cumhuriyet Parkı'nın ortasında ve elbette Samsun'un simgesi..
Biz de bu simgenin önünde kendimizi fotoğrafladık ..
Bir de parktaki tazecik acıbadem kurabiyelerine daldık..Evlere götürmek için de bol bol aldık..
Tur alışverişlerine bu acıbadem kurabiyesi konmalı..
Aldıklarımız içinde en çok o beğenildi çünkü..
Sonra Samsun'a da veda ettik ve otobüslere doluşup Sinop'a doğru yola koyulduk..

"Hapishanelere güneş doğmuyor/Geçiyor bu ömrüm de günüm dolmuyorEşim dostum hiç yanıma gelmiyor/Yok mu hapishane beni arayan/Bu zindanda ölecem gardiyan"

Samsun'dan kıyı kıyı az gittik,uz gittik,"Sinop göründü"dediler..
Uzaktan ada gibi görünüyordu..
Denize sokulmuş bir burun üzerine kurulmuş meğerse..
Yine güzel küçük bir şehir..
Daha uzaktan sevdik..
Sonra yine koşturularak eski hapishane yeni müzeye geldik..
Sabahattin Ali'ni ünlü 'aldırma Gönül' ve daha pek çok şiirini yazdığı yer..
Bir zamanlar kader mahkumlarının çile doldurduğu binaya girmek için bilet kuyruğundan geçiyor,hapishaneye girmek için birbirimizi itiyoruz..
Dolaştıkça da gezginlerin hafif,uçucu,neşeli havası üzerimizden düşüyor,cezaevinin ağır,mahzun hali içimize doluyor..
Hele de Sabahattin Ali odası olarak düzenlenen yerde 'Ben Gene Sana Vurgunum'un melodileri denk gelince göz pınarlarıma üşüşen yaşları iteleyip kısıtlı vakitte gezmeyi tamamlama telaşı ile birlikte, bu küflü duvarların içinde yaşananların ne acı şeyler olabileceği düşünceleri zihnimde çarpışıp durdu..
Burası acı,keder,hüzün dolu..Bunu dolaştıkça görüyoruz hepimiz..Çocuklarsa güçlü algıları ile bizden daha çok etkileniyorlar..Çıkışta kimsenin ağzını bıçak açmıyor..
Öğle olduğu için yine koşturularak yemeğe götürülüyoruz,daha doğrusu sürükleniyoruz..
Onlar mantı atıştırırken ben de Sinop sokaklarında hızlı bir tur attım..
Sinop Kütüphanesi'ne gittim..Çok güzel,zevkle döşenmiş,huzur dolu kütüphanenin, tarihi bir bina olması da cabası..Güler yüzlü,kitap dostu çalışanlarına selamlar..
Adalet Sarayı'na gittim..
Yine tarihi,bakımlı,güzel bir bina..
Jandarma Komutanlığı binası da öyle..
Valilik yeni beton binaya geçmekle hata etmiş bence..
Müzeye gittim ama kapanmıştı,ancak parmaklıklardan görebildiğim kadarıyla güzel bir yer..
Öğretmenevini görmeye zaman yetmedi,bir başka sefere umarım..
Belki başka bir zaman yine Sinop'a yolum düşer,müzeyi de gezebilirim,bu sefer tadına bakamadığım naneli dondurmadan yemek de kısmet olur..
Yine zaman geçiverdi..
Koşarak sahile indim..
Kısa bir tekne turu ile geziyi bitirecektik..
Mantıcılar tekneye doluşmuştu bile..
Ben de atladım..
Sinop kıyısı civarında kırk beş dakikalık lir turla denize de açılmış,deniz havası almış olduk..
Benim içinse altı yıl sonra denizle barışmak gibi..
İstanbul'la barışmaya da geldi sıra..


Ah Deniz Karadeniz-4

"E deremen Deremen/Issız yere dönersin/Ne mutli olsun sana/Ne güzeller görersin"

Kıyı kıyı Karadenizde dördüncü günümüz Uzungöl'e oldu..
Yıllardır belgesellerde izlediğimiz Uzungöl'ü dünya gözüyle gördük..
Görmeden ölmemek gerek dedikleri kadar var..
Hele de yaylalardan kuşbakışı bakmak imkanı varsa..
Biz de Karester Yaylası'ndan Uzungöl'e baktık..
Yaylanın çiçeğini,yeşilini görüp mest olduk..
Bardağı beş liradan süt ve ayran içenler çabuk ayıldılar gerçi..
Ama yayla havasının ve manzaranın olağanüstü güzelliği hepsini bastırdı..
Dünya gözüyle bir daha görmek mümkün olur umarım..
Daha iyisi, yayla turlarına çıkmak kısmet olur..
Her zamanki gibi gezi için az, yemek için çok vakit politikası gereği hemen yola koyulup Akçaabat'a gidildi..
Galiba yemesi farz olan köftecinin önünde duruldu..
Benim gibi yeme içme işleriyle arası uzak olanlarla hemen  şehrin sokaklarında kısa bir yürüyüşle Akçaabat'ı tanımaya çalıştık..
Şansımıza şehrin pazarı da kurulu olunca şehrin ruhunu tanımaya biraz daha yaklaşıldı..
Köfteciler doyunca haydi otobüslere,ver elini Ordu..

"Boztepe'nin başında/Esiyor serin yeller/Karşıdan el ediyor/İnce belli güzeller

Ordu'ya geldik..Diğerleri gibi dar sahil kuşağına yayılmış sevimli bir şehir..
Ama daha fazla tanımak için ayrılan vakit kısacık ..
Onda da Boztepe'den şehrin panoramik görünümünü izleyeceğiz..
İyi de şehri bilmiyoruz ki,neresinde ne olduğunu ayırt edelim..
Neyse,teleferikle Boztepe'ye çıktık..
Cıvıl cıvıl bir piknik alanı..
Şehir halkına karışarak alanı gezdik..Ordu'yu izledik..Fotoğraflar çektik,çektirdik..
Boztepe'ye çıkarken teleferikte yanımda oturan,"Yalnız değilim,kimsem yoksa da Allah var.."diyen, üç çocuklu genç özbek anne Muhabbet'in kocası,umarım tez zamanda evine döner..
(Boztepe'ye minibüslerle de çıkılabiliyormuş..Şimdi bir gezi yazısında okudum..Hatta dönüş yolunda tarihi konakları görmek mümkün oluyormuş...Ne diyeyim,geçti artık..)
Aynı hızla aşağı inip Fatsa yoluna düştük..
Geceleme orada..

"Fatsa yolları taşlı/Geleyi kalem kaşlı"

Efsane belediye başkanı Fikri Sönmez'in memleketi Fatsa'ya yağmurda geldik..
Sabah da yağmurda veda etmeden önce bir saat kadar bu güzel şehirde kısa bir yürüyüş yaptım..
Efsane başkanın ruhunu(ya da izini)bulamadım gerçi ama..
Benim zihnimde sahilde tanıdığım İnşaat işçisi Muhammed'le kaldı Fatsa bir de..
Umarım hasta çocuğu iyileşmiştir..



7 Temmuz 2017 Cuma

Ah Deniz Karadeniz-3

Karşıda Gül Menevşe/Gel Güneşe Güneşe

Akşam güneşi Arhavi'de batırıp sabahı da orada ettik..
Bugünkü programda Batum var..
Yani Türkiye'yi azıcık terk edeceğiz..
Bir daha dönemezmişiz gibi yürekte bir kıpırtı..
Sınır noktası olan Sarp'a geliverdik..
Sonra da bir koşuşturma..
Hoop, Batum'dayız..
Şehrin kenarından merkeze doğru ilerliyoruz..
Bir yanda küçücük binalar,bir yanda gökdelenler..
Bir yanda yavaş akan bir hayat,diğer yanda azgın bir kentleşme..
Yoksulluktan evlerini tenekelerle kaplatanların yanı başında altın suyuna batırılmış aksamlarıyla 'rezidanslar'..
Yollarda her yaştan kadınlar.çocuklar,plaj kılıklarını giyinmiş,sahil yolundan ilerliyorlar..
Şehir meydanında kısa bir tur,sonra serbest zaman..
Güneş tam tepede ve en serbest haliyle alevini kafamıza boşaltıyor..
Ya parkta gölgeye kaçacağım ya deniz kıyısına inip ayakları suya sokarak biraz serinlemeye çaışacağım..
Şemsiyeyi açtım,ayaklarımı Karadeniz'in soğuk sularına daldırdım..
Çevrem deniz keyfi yapan Batumlu'larla dolu..
Plaj cıvıl cıvıl,ne güzel..
Kimse kimseyi rahatsız etmiyor,herkes kendi halinde..
Ayaklarım serinledi,ben de öyle..
Artık biraz keşif turu yapabilirim..
Sahilin yanı başı bir park..
Kocaman bir park,ama gerçekten kocaman..
Anneler çimenlerde oynayan çocuklarını izliyor,yaşlılar banklarda biraz kestiriyor,gençler her zamanki fütursuzluklarıyla cıvıl cıvıl..
Gürcüler güzel insanlar..
Sonunda sıcak o kadar bastırıyor ki,yürümeyi bırakıp bir gölgeye oturuyorum..
Yanımda bir yaşlı hanım uyukluyor,torunu olsa gerek bir genç kız da elinde telefonu gelen geçeni süzüyor..
Selamlaştık,sonra da konuşmaya başladık..
Ben tek kelime Gürcüce bilmiyorum elbette..
Adı Kristie olan güzel kız,Antalya'da çocuk bakıcılığı yapmış,biraz Türkçe biliyor..
Benim de bir iki İngilizce kelime ilavemle pekala anlaştık..
19 yaşındaymış..Lise mezunu..
Yüksek okula devam etmeye niyeti yok..Yanındaki hanım büyük annesiymiş,hemen orada ki bir lokantada çalışan teyzesini bekliyorlarmış..
Tiflis daha güzelmiş,asıl oraya gelmelisin,dedi..
Kısmet..
Belki bir gün oraya da giderim..
İki kelime de Gürcüce öğretti..
Gamarcuba..
Merhaba,demekmiş..
Nahvamdis..
Hoşçakal anlamındaymış..
Az sonra kalktılar..
Öyle bir sarıldı ki ayrılırken,kırk yıllık dost gibiydik..
Nahvamdis Kristie,belki yine görüşürüz..
Biraz sonra orta yaşlarda bir hanım oturdu yanıma..
Adı Nina'ymış..
Bir tuhafiye mağazasında çalışıyor,haftada üç gün de Yahova Şahitleri için broşür dağıtıyormuş..
Patronu da aynı grubun üyesiymiş..
Türkçe'yi anlıyor ama konuşmakta zorlanıyordu..
Yine de anlaştık..
Türkiye'de çalışan arkadaşları varmış..
Zaten koca ülkenin ekonomisini kadınlar sırtlanmış belli ki..
Nina'nın çalıştığı dükkanda da malları İstanbul'dan getiriyorlarmış..
Ülkede işsizlik çokmuş..
Sıkıntı çok yani..
Bizim buraya neden geldiğimizi anlayamıyor olmalılar..
Yalan da değil..
Yeşil aynı yeşil,deniz aynı deniz..
O halde buraya neden gelir bunca keriz?
Kendileri günübirlik Türkiye'ye gidip buldukları işlerde çalışırken..
Doğru söze ne denir?
Batum'dan döndük..
Sayısız Gürcü kadınla birlikte..
Sırtları,elleri,kucakları çanta,bavul dolu geçtiler bizim yana..
Getirdiklerini mi satıyorlar acaba?
En çok içki ve sigara getiriyorlarmış satmaya..
Giderken de deterjandan çamaşıra her şeyi alıp götürüyorlarmış..
Nahvamdis Batum,Gamarcuba güzel yurdum..

Ah Deniz Karadeniz-2

Trabzon'da Kayıklar/Kızlar Fındık Ayıklar

İkinci gün..
İstikamet Trabzon..
Trapezus..
Yani masa..
Şehre hakim tepeyi masaya benzetince isim aramaya gerek kalmamış..
Olmuş sana Trabzon..
Önce Gülbahar Hatun Camii ve Türbesi'ni ziyaret edeceğiz..
Ettik..
Küçük,sade,sevimli bir 16.yüzyıl yapısı..
Oradan Atatürk köşkü'ne..
19.yüzyılın çok zarif bir işçiliğinin örneği olan köşke giderken teneke kaplı evler görmek de ironikti..
Dönemin zengin ve zevkine düşkün bir Rum vatandaşının yaptırdığı bina hakikaten görmeye değer..
Her bir ayrıntısı ince ince düşünülmüş belli ki ve masraftan kaçınılmamış..
Atatürk'ün niçin çok beğendiği belli..
Yolu oraya düşen herkes hayran kalıyor..
Köşkün bir özelliği de ,1937'deki ikinci Trabzon ziyaretinde ,bu köşkte iki gece kalan Atatürk'ün vasiyetini yazdığı yerin burası olması..
Her zamanki emsalsizliğiyle,her şeyin asıl sahibinin millet olduğunu ve olması gerektiğini ne güzel söylüyor..
Köşkün kendisi kadar güzel bahçesinde birez soluklanan kazlar pardon bizler hemen kümese,pardon karşıdaki telkariciye yönlendiriliyoruz..
Alın,alın,daha çok alın,daha çok tüketin politikası tam gaz kısacası..
Grubun hanımları da bu sözü asla ikiletmiyor,aldıkça alıyorlar..
Onlar ceplerini boşaltırken biz de bahçedeki sincapların koşuşturmasını izliyoruz..
Neyse satın alma krizi biraz tatmin edildi,şimdi istikamet Rize..

Yüze Kayığım Yüze/İşte Göründü Rize

Fırtına Deresi'nin yanımızdan  çağıl çağıl aktığı yol bizi Fırtına Vadisi'ne getiriyor..
Hemen dere kıyısına inmeli,sıcaktan ve oturmaktan şişen ayakları soğuk sulara salmalı..
Oh!..
Ayaklarım suda,başım gölgede,bir tabak laz böreği elimde..
Ayaklarım mutlu,başım mutlu,midem mutlu,ben mutlu..
Ancak hiçbir mutluluk uzun süremez..
Yollar ve yeni alışverişler bizi bekliyor..
Haydi bakalım yola..
İstikamet Artvin,Arhavi..
Orada geceleyeceğiz




Ah Deniz Karadeniz­-1

Maçka Yolları Taşlı/Geliyor Kalem Kaşlı


Sonunda nasip oldu..
Samsun'dan başlayarak Batum'a kadar kıyı kıyı gittik....
Yalnız ve güzel yurdumuzun gerçekten güzel olduğuna bir kere daha tanık olarak döndük..
Yediğin içtiğin senin olsun,gördüğün bizim diyen olursa..
1 Temmuz sabahı Samsun Terme'den başlayarak yeşil hattı izleye izleye 'yolları taşlı' olmayan Maçka'ya vardık..
Önce otele yerleştirildik,sonra doğru Zigana Geçiti..
Sağım solum yeşil vadi diyerek bakınıp,orman çiçekleri toplayıp Sümela'ya yöneldik..
Tabii bu arada 'kazları ürkütmeden yolma' operasyonu da başladı..
Kaz biz oluyoruz..
Bu türlü turların stratejisi bu olmalı..
Bol alışveriş ve yemek molası,az gezi süresi..
İlk kez gelmenin cahilliği ve ürkekliği ile 'sürüden'ayrılamıyorsunuz da..

Karadağ'ın üzerine kurulmuş kale misali bir yapı Sümela..
Panagia Tou Melas ya da..
Kara dere yani..
Biz ise Altındere adını vermişiz..
Hem köye hem suya..
Yalan da değil..
Ziyaretçiler akın akın..
Para yağıyor..
Yukarıdan aşağı da dereler,çağlayanlar çağıl çağıl akıyor..
Biz onu ancak aşağıdan görebiliyoruz; restorasyondaymış..
İsteyenler bir kilometrelik(ve 1150 metre yükseklikteki) tepeden manastıra daha yakın ve paralel bir noktadan bakabilirlermiş..
Dolmuşla da çıkabilirlermiş..
Bir saatlik sürede orman içindeki tırmanma yolundan yürüdüm..Denilen yere ulaştım..
Sümela karşıdan görünüyor..
Kısmetse birgün yakından görebilirim..
Şimdilik orman içi güzelliği de yeter..
Ağaç,yaprak,çiçek,su;ağaç,yaprak,çiçek,su;ağaç,yaprak,çiçek,su..
Bir saat boyunca görüntü hep böyle..
İnsanın gözü doyuyor..
Bir de kulakları..
Kuş sesi,su sesi;kuş sesi,su sesi;kuş sesi,su sesi..
Dilimde de bir şarkı sözü:
"Havada bir top bulut olsam
Ne güzel parasız dolaşırdım
Sinop'a doğru gezinirdim
Oradan Hatay'a süzülürdüm
Ne şirin bir yurt bu güzel yurt
Denizi güneşi havasıyla
la la la lala lalala..."

Otele döndük..
Altındere'ye doyamadan..
Akşam yemeğini kadar Maçka'yı tanıyayım bari..
Otel şehrin içinde..
Adı da Sümela ile aynı..
Her küçük şehir gibi bir ana cadde var.
Yukarıdan aşağı bir gidip geldim..
Gözler üzerime saplandı..
Maçka'da kadın olmak zor olmalı..