"Çarşamba'nın ortasından akıyor ırmak/Her yiğidin karı değil sözünde durmak"
Kıyı kıyı Karadeniz'de son gün..
Samsun'dayız..
Karşıdan güzel bir şehir olarak gödük Samsun'u..
Sonra da İlk Adım Sahili'nde 'Kutsal İsyan'ın ateşlerinin yandığı bir şehir olarak..
Bandırma Vapuru'nun maketini gezdik..
Diğer gezginlerin Atatürk'e hayranlıklarını ve saygılarını,ben de.hayranlıkla izledim..
Oradan yine koştura koştura(mecaz değil,gerçekten koşar adım geçtik sokaklardan..)Gazi Müzesi'ne..
Atatürk'ün Samsun'da ilk uğradığı yerlerden biri imiş Mıntıka Palas..
Şimdi olmuş Gazi Müzesi..
İçerde Kurtuluş Savaşı komutanlarının maketleri var....
Şimdi artık daha başarılı örnekleri olduğu için biraz acemice göründü gözümüze..
Asıl ilgimizi çeken,o döneme ait olan fotoğraflar oldu..
Kısacık zamanda onları görmeye ve fotoğraflamaya çalıştık..
Son olarak da ünlü Atatürk Heykeli'nin önüne götürüldük..
1932'de Avusturyalı heykeltıraş Heinrick Krippel tarafından yapılan heykel Cumhuriyet Parkı'nın ortasında ve elbette Samsun'un simgesi..
Biz de bu simgenin önünde kendimizi fotoğrafladık ..
Bir de parktaki tazecik acıbadem kurabiyelerine daldık..Evlere götürmek için de bol bol aldık..
Tur alışverişlerine bu acıbadem kurabiyesi konmalı..
Aldıklarımız içinde en çok o beğenildi çünkü..
Sonra Samsun'a da veda ettik ve otobüslere doluşup Sinop'a doğru yola koyulduk..
"Hapishanelere güneş doğmuyor/Geçiyor bu ömrüm de günüm dolmuyorEşim dostum hiç yanıma gelmiyor/Yok mu hapishane beni arayan/Bu zindanda ölecem gardiyan"
Samsun'dan kıyı kıyı az gittik,uz gittik,"Sinop göründü"dediler..
Uzaktan ada gibi görünüyordu..
Denize sokulmuş bir burun üzerine kurulmuş meğerse..
Yine güzel küçük bir şehir..
Daha uzaktan sevdik..
Sonra yine koşturularak eski hapishane yeni müzeye geldik..
Sabahattin Ali'ni ünlü 'aldırma Gönül' ve daha pek çok şiirini yazdığı yer..
Bir zamanlar kader mahkumlarının çile doldurduğu binaya girmek için bilet kuyruğundan geçiyor,hapishaneye girmek için birbirimizi itiyoruz..
Dolaştıkça da gezginlerin hafif,uçucu,neşeli havası üzerimizden düşüyor,cezaevinin ağır,mahzun hali içimize doluyor..
Hele de Sabahattin Ali odası olarak düzenlenen yerde 'Ben Gene Sana Vurgunum'un melodileri denk gelince göz pınarlarıma üşüşen yaşları iteleyip kısıtlı vakitte gezmeyi tamamlama telaşı ile birlikte, bu küflü duvarların içinde yaşananların ne acı şeyler olabileceği düşünceleri zihnimde çarpışıp durdu..
Burası acı,keder,hüzün dolu..Bunu dolaştıkça görüyoruz hepimiz..Çocuklarsa güçlü algıları ile bizden daha çok etkileniyorlar..Çıkışta kimsenin ağzını bıçak açmıyor..
Öğle olduğu için yine koşturularak yemeğe götürülüyoruz,daha doğrusu sürükleniyoruz..
Onlar mantı atıştırırken ben de Sinop sokaklarında hızlı bir tur attım..
Sinop Kütüphanesi'ne gittim..Çok güzel,zevkle döşenmiş,huzur dolu kütüphanenin, tarihi bir bina olması da cabası..Güler yüzlü,kitap dostu çalışanlarına selamlar..
Adalet Sarayı'na gittim..
Yine tarihi,bakımlı,güzel bir bina..
Jandarma Komutanlığı binası da öyle..
Valilik yeni beton binaya geçmekle hata etmiş bence..
Müzeye gittim ama kapanmıştı,ancak parmaklıklardan görebildiğim kadarıyla güzel bir yer..
Öğretmenevini görmeye zaman yetmedi,bir başka sefere umarım..
Belki başka bir zaman yine Sinop'a yolum düşer,müzeyi de gezebilirim,bu sefer tadına bakamadığım naneli dondurmadan yemek de kısmet olur..
Yine zaman geçiverdi..
Koşarak sahile indim..
Kısa bir tekne turu ile geziyi bitirecektik..
Mantıcılar tekneye doluşmuştu bile..
Ben de atladım..
Sinop kıyısı civarında kırk beş dakikalık lir turla denize de açılmış,deniz havası almış olduk..
Benim içinse altı yıl sonra denizle barışmak gibi..
İstanbul'la barışmaya da geldi sıra..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder