8 Ocak 2021 Cuma

Mahmut Hoca

Onunla ilçemizdeki 13 Eylül Sakarya Zaferinin yıldönümü etkinliklerinden birinde tanışmıştık.. On yıl kadar önce.. İstiklal Madalyalılar Derneğinin Ankara Şubesi üyeleri olarak topluca ilçemize misafir gelmişlerdi.. Yarım gün boyunca biz de misafirlerimize eşlik ettik.. Topçu ve Füze Okulundan genç bir asker,belediye görevlilerimiz,bir de ben.. Hatta aralarında Ziya Gökalp'in yeğeni Mete Gökalp de vardı.. Amcasını hiç tanımadığını belirtse de biz yine de birsürü soru sormaktan geri kalmamıştık.. Zira o kadar sessiz ve çekingen duruyordu ki.. Ziya Gökalp'in yeğeni olduğunu söyleyen de Mahmut Hoca olmuştu.. Mahmut Hoca.. İnce uzun boylu,yetmişlerinin sonunda,yaşının ve aldığı eğitimin ağırlığını üzerinde taşıyan,zarif çizgileriyle insanda tanıma isteği uyandıran 'güzel yaşlı'lardan biriydi.. Kendisiyle tanıştığımızda,adını ve emekli öğretmen olduğunu söylediği anda yüzümüzde oluşan tebessümü o da tebessümle karşılamış,"Herkes bana Mahmut Hoca der zaten !" demişti.. Gerçekten de Hababam Sınıfı filmlerinin unutulamaz Mahmut Hoca'sını andırıyordu.. Tepeden dökülmeye başlamış saçları,ince yüz çizgileri,hafif öne eğik duruşu,hep gülümsemeye hazır,şefkatli öğretmen bakışlarıyla.. Genizden gelen biraz kısık bir sesi vardı.. Yıllarca sigara tiryakisi olmanın kalıcı etkilerinden biri diyerek açıklamıştı bunu da.. İstiklal Madalyası babasından kendisine miras.. Kars doğumlu.. Cılavuz Eğitim Enstitüsü'nün son mezunlarından.. Köy Enstitüsü mezunu son eğitimciler kuşağından.. Böyle olunca ilgim daha da arttı elbette.. Günün sonunda onları Ankara'ya uğurladık,telefon numaralarını almayı ihmal etmeyerek.. O günden sonra da bayramlarda,yeni yıl başlarında,Öğretmenler Günü'nde ya da biraz uzunca bir süre geçmişse mutlaka arar,hatırını sorardım.. Birkaç kere de ben kendi işlerime dalınca o merak edip aramıştı,ne mahcup olmuştum ! "Merhaba Hocanım !"derdi,konuşmalarımızın başında hep,o kısık sesiyle.. Günün olaylarından,kendisinin okuduğu okuldan,öğretmenlik yıllarından konuşurduk.. Son dönemde iyice hastalıklarından konuşmaya başlamıştık.. İlerleyen yaşı nedeniyle gittiği doktorların kendisini kesin bir iyiliğe döndüremediğini,hatta hastalıklarını sıraladığında,bunların o yaşın olağan halleri olduğunu belirtip sadece avuttuklarını,artık evden pek çıkamadığını,eşinin de Sürekli baş dönmesinden mustarip olduğunu,onun derdine de bir çare bulunmadığını.. Zaten artık fazladan yaşadıklarını da söylediğinde üzülürdüm.. En son bayramda konuşmuştuk.. Sonra birkaç defa aradımsa da açılmadı telefonu.. Zaten her aradığımda endişeyle dinlerdim telefonun çalmasını.. Bakalım açacak mı? Sesini duyabilecek miyim? Geçen hafta bir kere daha aradım,korkarak.. Telefon açıldı ama yabancı bir ses vardı karşımda.. Korkarak sordum.. Mahmut Hoca,28 Ağustos'ta vefat etmiş.. Bir an donup kaldım.. Sonra kendimi azarladım.. Zaten her telefon edişte bu endişeyi taşıyordun,şimdi kendini toparla bakalım !.. Konuşan da son dönemde yaşlı karı kocanın her işlerine koşan oğullarıymış.. Adını sordum.. "Kubilay " dedi.. Mahmut hoca'nın oğluna başka ne ad yaraşırdı ki zaten !.. Başsağlığı diledim.. Benim aramamı yadırmadığını,babasının benden söz ettiğini söyledi.. Telefon rehberimden babasının adını silmememi de.. kendisi yaşadığı sürece bu numarayı açık tutacağını.. Sevindim.. Artık o kısık sesini hiç duyamayacak olsam da,adı ve numarası rehberde duruyor hâlâ.. Ben yaşadıkça.. Güle güle Mahmut Hocam !.. Işıklar içinde ol !..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder