23 Kasım 2021 Salı

Okuma Zamanı

Az önce derste meraklı son sınıf öğrencilerinin heyecanlı sesleriyle ekonomi gündeminin gençler arasında nasıl dikkatle takip edildiğini bir kez daha gördüm.. Doların 13 lira ,Avronun da 15 lira sınırını zorladığını da.. Merak,heyecan,endişe ve çaresizlikle izlediğimiz ekonomik durum,alev alev çarşı pazar fiyatlarından boğulur gibi olunca, biraz nefes almak için kitapların dünyasına sığınıyorum.. Bu aralar yakup Kadri'yi okuyorum..
Önce Panorama'yla başladım.. Atatürk'ün hayatta olduğu 30'ların sonlarından başlayıp,Demokrat Parti'nin henüz iktidara geldiği 50'lere kadarki Türkiye ve Ankara'yı anlatan bu oldukça hacimli(608 sayfa)romanda yazarın her zamanki karamsar tutumu bu kez Cumhuriyeti ve devrimleri sahiplenmeyen ama yönetim makamlarında bulunanlara yönelmiş.. Acı acı yakınıyor onlardan.. Atatürk'ün büyük bir irade,inanılmaz bir çalışma gücüyle gerçekleştirdiği yeniliklerin "Babıali döküntüleri"nin beceriksiz ellerine teslim edilen devlet kadroları ile nasıl âtıl hale getirildiğini uzun uzun anlatmış.. Yaban'da olduğu gibi bu konuda da halkın yalnız bırakıldığını,aydınların yenilikleri halka anlatamadığını,uygarlığın başkentte bile merkezdeki birkaç caddenin ötesine geçmediğini anlatan satırları okurken, Türkiye'nin nerelerden bugünlere geldiğini bir kere daha düşünerek,Büyük Atatürk'e bir kez daha şükran duydum..
Panorama'dan sonra Ankara'yı elime aldım.. Bu kez Bağımsızlık Savaşı yıllarından başlayarak Cumhuriyet'in 20.yılına kadarki süreci anlatmış Yakup Kadri.. İşgale direnen Türkiye halkının giriştiği varoluş mücadelesi,başta bulunan büyük önderin sarsılmaz inancı ile sonunda zafere ulaşır.. Romanın kahramanı Selma Hanım da savaş boyunca bir iç dönüşüm yaşar.. Anadolu'ya gelin gelmiş bir İstanbul kızından kurtuluşa inanmış ve elinden ne gelirse destek olmaya azmetmiş bir kadına dönüşür.. Yaralı askerlere hemşire olarak hizmet verir.. Kendisi gibi inançlı bir yurtsever olmayan kocasından ayrılıp,İzmir'den zaferle dönen Türk ordusunun bir subayı ile evlenir.. Ancak aradan geçen üç yılda kocası inançlı,tunç yüzlü bir subay olmaktan çıkıp,züppe bir salon erkeğine,sadece kendi keyfi için yaşayan bencil bir adama dönüşür.. Bu duruma bir süre dişini sıkan Selma Hanım,sonunda bu hem kendisi hem milleti için bir asalak olan bu adamdan da ayrılır.. Yaşça kendisinden küçük ama çok inançlı bir idealist olan gazeteci olan Neşet Sabit'le evlenir.. İkisi de Cumhuriyet değerlerine kendilerini adayan,bunun için çalışan iki insan olarak yaşamlarını sürdürürler.. Selma Hanım bir kız okulunun yöneticisi olur.. Neşet Sabit bir yandan gazeteciliğe bir yandan yazarlığa devam eder,yazdığı bir piyes sahneye konduğunda Atatürk de gelip izler,beğenir.. Ayrıca Cumhuriyet değerlerini anlatan konferanslar vermek üzere bütün memleketi dolaşır.. Panorama'da o kadar karamsar olan yazarın,Ankara'da adeta iyimser bir havaya bürünmesi ilginçti doğrusu.. Bir de Atatürk'ün,Cumhuriyet'in 20.yılında hayatta olacağı ve 20 yılda Türkiye'nin ne kadar gelişip ilerleyeceği hülyası..
Şimdi de Sodom ve Gomore'yi okuyorum.. İşgal altındaki İstanbul'u.. Hepsini daha önce okumuştum;ama klasiklerin arada bir tekrar okunmaları geleneği uyarınca başladığım bu uygulamadan çok da memnun kaldım.. Yıllar önce okuduğumda sadece konularını anlamış olduğumu,romanların derinliklerine hiç inemediğimi çok iyi görüyorum bu ikinci okumalarımda..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder