Bayrama birkaç gün kala, mezarlık dönüşü Huzurevi'ne sapıverdim.Vakit akşam üzeriydi..Onların da yemek saati..Neyse artık,onlar yemeklerini yerken ben de salonda oturup beklerim,diyerek geçtim içeriye..
Meğer gene yemek almamışlar...Sabiha Hanım da Niyazı Bey de...Nohutlu pirinç pilavı varmış...Sabiha Hanım diyabetli,pirinç yemiyor ama sürekli de pirinç pilavı pişiriliyor diye şikayetçi..
Bu kez önce Niyazi Bey'in kapısını tıklattım.Çok sıkkın ve yüreği dolu bir anına denk gelmişim..Buyur etti.Biraz hal hatırdan sonra da anlattı,anlattı,anlattı...
Huzurevi yönetiminden şikayetçi o da..Anlattıklarından bir tanesi aklıma takıldı kaldı."Bütün yaz geçti,o kadar rica ettim,bir semizotu pişirin,diye ama bir kez bile yiyemedik !"
"Az önce de yemek olarak pilav getirmişler,üzerinde on tane nohut var,Allah için inanınız,hepsi de taş gibi çiğ! Almadım yemeklerini;telefon ettim,dışarıdan yemek getirtiyorum!"
Sonra da Sabiha Hanım'a uğradım.O da akşam yemeği olarak yine peynir ekmek yiyeceğini söyledi.İnsanın yüreği nasıl burkuluyor,anlatamam..
Ertesi gün semizotu pişirdim.Kendi usulümce...Sade,sarımsaklı,domatesli,bir de havuç çenttim içine..Bir kaba koydum..Sabah mezarlığa giderken Sabiha Hanım'a çok sevdiği hanımelinden bir dalla birlikte bıraktım.Öğleyin yersiniz,diyerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder