Geçen cuma akşam üzeri mezarlıkta,şehitlik kapısına henüz ulaştığımda gördüm onları..
Çok genç bir anne,genç bir kız,sevimli bir kız çocuk daha..
Ellerinde de çiçek buketi..
Doğruca üç ay önce Ankara'daki patlamada şehit olan Cüneyt Sertel'in mezarına yöneldiler..
Selamlaştık..
Ayaküstü birkaç kelime konuştuk..
Şehit Cüneyt Sertel bir öğrencimin ağabeyi..
Şehidin eşi de (Şimdi yazık ki adı değiştirilmiş olan)Polatlı Lisesi'nde bulunduğum dönemde öğrenciymiş,hatırladı..
Artık bir genç kız olan büyük kızı on birinci sınıftaymış..
Çok sevimli küçük kızı da birinci sınıfta..
O gün de babalarını toprağa verişlerinin 100. günü imiş..
Tabii bunları konuşurken genç anne de genç kız da gözyaşlarını tutamıyorlardı..
Küçük kız ise buketi babasının mezarına en uygun şekilde yerleştirmenin telaşındaydı.
Onları biricik sevgili şehitlerinin mezarı başında yalnız bırakıp annemle babamın mezarlarının bulunduğu yere doğru yöneldim..
Dönerken baktım,oradalardı..
İki kardeş babalarının mezarına dökmek için çeşmeden su alıyorlardı..
Anne ise eşinin mezarının ayakucuna diz çökmüş,ziyaret defterine hem yazıyor,hem hıçkırıyordu..
Akşam güneşi onları sarışın bir buluta bürümüşken oradan sessizce uzaklaştım..
Dün de radyo haberlerinde anons ediliyordu..
Şehit ailelerinin yaşadıklarını yansıtmak üzere bir belgesel film çekilmiş ve gösterime girmiş..
Sonunda! dedim,sonunda!
Abuk sabuk komedi ya da bunalım ya da gerilim şaheserlerini(!) vizyona süren yerli film endüstrimiz(!) sonunda eli yüzü düzgün ve anlamlı bir çabaya soyunmuş..
Haberin devamında da bu yapımın sponsorunun Şehit ve Gaziler Vakfı olduğu söylenince fikrin sahibinin de ateşin düştüğü yer olduğu, yazık ki,bir kez daha dank etti..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder