Mevsimlerin en güzeli..
Ne mutlu ki,bir kere daha o enfes kokusu ile sokakları doldurdu..
Sokağımızdaki,okul yolumun üzerindeki evlerin bahçeleri leylaklarla dolu..
Açıklı koyulu mor,beyaz ya da 'leylak rengi'
leylaklar..
Ve baş döndüren kokuları..
Oktay Rıfat'ın o güzelim dizelerini tekrarlayarak geçiyorum sokaklardan..
Yine..
Umarım her baharda da..
"Köşeyi tutan leylak kokusu
Yakamı bırak geçeyim"
Bana kalsa o koku bulutunun içinde,burnum havada, öylece dururum;ama sokakta da aynı noktada durulmuyor yazık ki..
Böyle günlerde deli umursamazlığına özeniyor insan..
Keşke ömürleri biraz daha uzun sürse..
Ama yazık ki, yine o güzelim çiçeklerine,kokularına doyamadan solup gidecekler..
Bir dahaki nisana dek biz yine ona hasret..
Olsun..
Bu sene de o çıtır çıtır çiçeklerini görmek,içimize çekerek koklamak kısmet oldu ..
Mutluyum,mutluyuz,mutlular..
Yolda elimizde leylak demetleriyle karşılaştığımız leylak severler birbirimize gülümsüyoruz..
Kısacık bir anda leylak dostları oluyoruz..
Sevindiğim bir şey de,annemin baş ucuna dört yıl önce diktiğim leylakların bu sene çiçek açması..
Beyaz leylaklarmış..
Gidip gelip tomurcuklarının yavaş yavaş açılmasını izliyorum..
Leylak mevsimi..
Leylak mutluluğu..
29 Nisan 2019 Pazartesi
Umut Kavşağı
Van Devlet Tiyatrosu'nun oyunu..
Geçen hafta izledim..
Hafta içi yoğunluktan dolayı yazamadım..
Şimdi fırsat bulabiliyorum..
Küçük Tiyatro'da izledim(k)..
İki perdelik ,üç kişilik bir oyundu..
Serap Işık yazmış..
Son dönemde yerli oyunlarda bir yaratıcılık sıkıntısı görüyor ve üzülüyorduk..
Nitelikli oyun yazıl(a)mıyor,diye..
Bu oyun için de..
İyiydi,diyebilirim,,
Biraz fazlaca kentli genç bakış açısı var gibi geldi bana..
Meselelere bakış açısı,onları ifade ediş şekliyle..
Belki de Serap Işık gerçekten de genç yazarlardandır..
Bilemiyorum..
Ancak biraz fazlaca naif,toplum gerçeğinden soyut bir bakış açıları oluyor nedense..
Bu oyuna gelince..
Kezban yalnız yaşayan bir avukattır..
Boşanma davasını aldığı hemşire müvekkili Jale kendisine bir ev arayınca,ikisi ev arkadaşı olurlar..
Kezban ne kadar içine kapalı,soğuk,uzak ise Jale aksine o kadar cıvıltılı,sıcak,konuşkandır..
Başlangıçta birbirlerini yadırgasalar da,zamanla Jale'nin kişiliği o evi yuvaya dönüştürür..
Bir de komşuları olan,eşi tarafından sürekli aldatıldığı için,evliliği sallantılı bir hanım vardır..
Sonunda onun da bu hayata dayanamayıp intihar etmesine tanık olurlar..
Bu minval üzerine bir oyundu..
Biraz çalışan kadınların sorunları,biraz evlilik sorunları,biraz komşuluk sorunları..
Hepsinden biraz..
Benim asıl ilgimi çeken ise,Van seyircisinin bu oyunu nasıl değerlendirdiği..
Kadınların çok daha ciddi sorunlarla boğuştuğu bir yerde bu konu biraz sade mi gelir onlara acaba?
Yine de Azade Küçükayvaz,Ezgi Yıldız,Elif Küçükkoyuncu'nun oyunculuklarını izlemek için bir fırsa oldu bize..
Betül Feyizoğlu Gökçer'in de kadınca ayrıntı titizliğiyle donattığı yönetmenliğini..
Ekip olarak ellerine sağlık..
Geçen hafta izledim..
Hafta içi yoğunluktan dolayı yazamadım..
Şimdi fırsat bulabiliyorum..
Küçük Tiyatro'da izledim(k)..
İki perdelik ,üç kişilik bir oyundu..
Serap Işık yazmış..
Son dönemde yerli oyunlarda bir yaratıcılık sıkıntısı görüyor ve üzülüyorduk..
Nitelikli oyun yazıl(a)mıyor,diye..
Bu oyun için de..
İyiydi,diyebilirim,,
Biraz fazlaca kentli genç bakış açısı var gibi geldi bana..
Meselelere bakış açısı,onları ifade ediş şekliyle..
Belki de Serap Işık gerçekten de genç yazarlardandır..
Bilemiyorum..
Ancak biraz fazlaca naif,toplum gerçeğinden soyut bir bakış açıları oluyor nedense..
Bu oyuna gelince..
Kezban yalnız yaşayan bir avukattır..
Boşanma davasını aldığı hemşire müvekkili Jale kendisine bir ev arayınca,ikisi ev arkadaşı olurlar..
Kezban ne kadar içine kapalı,soğuk,uzak ise Jale aksine o kadar cıvıltılı,sıcak,konuşkandır..
Başlangıçta birbirlerini yadırgasalar da,zamanla Jale'nin kişiliği o evi yuvaya dönüştürür..
Bir de komşuları olan,eşi tarafından sürekli aldatıldığı için,evliliği sallantılı bir hanım vardır..
Sonunda onun da bu hayata dayanamayıp intihar etmesine tanık olurlar..
Bu minval üzerine bir oyundu..
Biraz çalışan kadınların sorunları,biraz evlilik sorunları,biraz komşuluk sorunları..
Hepsinden biraz..
Benim asıl ilgimi çeken ise,Van seyircisinin bu oyunu nasıl değerlendirdiği..
Kadınların çok daha ciddi sorunlarla boğuştuğu bir yerde bu konu biraz sade mi gelir onlara acaba?
Yine de Azade Küçükayvaz,Ezgi Yıldız,Elif Küçükkoyuncu'nun oyunculuklarını izlemek için bir fırsa oldu bize..
Betül Feyizoğlu Gökçer'in de kadınca ayrıntı titizliğiyle donattığı yönetmenliğini..
Ekip olarak ellerine sağlık..
15 Nisan 2019 Pazartesi
Maskeliler
Eskişehir Belediye Tiyatrosu bu sene iki oyunla Ankara turnesine geldi..
Biri Bernarda Alba'nın Evi..
Hafta içi ve sadece akşam..
Dolayısıyla biz taşralılar gidemiyoruz,
gidemedim..
Diğer oyun ise Maskeliler..
Hafta sonu ve matinede de oynuyor..
Gidebiliriz,gittim..
Biletim cumartesi içindi..
Ancak Ankara'da öğleyin yağan dolu, trafiği felç edince oyuna yetişemedim..
Salona gidebildiğimde oyun başlayalı yarım saati geçmişti..
Bitmesine de bir o kadar kalınca halime üzülen görevliler,ertesi gün için davet ettiler..
Pazar günü tekrar gittim..
Bu kez hava muhalefeti olmayınca trafik engeli de olmadı..
Zamanında salondaki yerimi aldım..
Netice..
Ankara'ya iki kez gitmeme değdi doğrusu..
Bir saat on beş dakika süren,tek perdelik bir oyun Maskeliler..
Daha ilk dakikalardan itibaren iyi çalışıldığı,her dakikasına,her ayrıntısına özenildiği belli oluyor..
Bunu anlayınca,biz seyirciler de böyle bir oyunu izlemenin keyfiyle arkamıza iyice yaslandık..
Zor bir konu olmasına rağmen, ara ara salonu dinlediğimde,nefes almadan izliyordu herkes,çıt çıkarmadan izledik..
Filistin'de yaşayan üç kardeşin(aslında dört;küçük kardeşleri Nazif,İsrail askerinin açtığı ateşte ağır yaralanıp,yaşayan ölüye dönmüştür,bu felaket aileyi çok etkiler)hem İsrail siyasetine hem birbirlerine karşı verdikleri mücadelenin işlendiği oyunda;kardeşler arası dayanışma,ihanet,şüphe, gibi birçok duygu işleniyor..
Kardeşlerden Naim,Filistin Kurtuluş Örgütü üyesidir,Davut,İsrail polisiyle işbirliği yapmaktadır.En küçükleri olan Halit'in birçok şeyden haberi vardır ama kimseye bir şey demeden kardeşlik bağlarını güçlü tutmaya çabalamaktadır..Filistin Kurtuluş Örgütü Davut'u kara listeye alır.Bu öldürüleceği anlamına gelmektedir..Naim,örgütten izin alarak ağabeyi ile kendisi görüşmek ister..Bu konuşma giderek hesaplaşmaya ve kavgaya döner..
Başta üç kişilik oyuncu kadrosu Devrim Özder Akın(Naim),Emre Demirci(Halit),Sermet Yeşil(Davut) olmak üzere; yönetmen Mert Kırlak,dekor tasarımında Aylin Önen,müzik tasarımında Yiğit Dalgın,ışık tasarımında Ali Rıza Tekin ve diğer emeği geçen sahne emekçilerinin ellerine sağlık..
Özellikle Halit rolünde Emre Demirci daha doğal bir oyun sergiliyordu..Ama haklarını yemeyelim,
hepsi iyiydi..
Şanslı Eskişehirliler..
Biri Bernarda Alba'nın Evi..
Hafta içi ve sadece akşam..
Dolayısıyla biz taşralılar gidemiyoruz,
gidemedim..
Diğer oyun ise Maskeliler..
Hafta sonu ve matinede de oynuyor..
Gidebiliriz,gittim..
Biletim cumartesi içindi..
Ancak Ankara'da öğleyin yağan dolu, trafiği felç edince oyuna yetişemedim..
Salona gidebildiğimde oyun başlayalı yarım saati geçmişti..
Bitmesine de bir o kadar kalınca halime üzülen görevliler,ertesi gün için davet ettiler..
Pazar günü tekrar gittim..
Bu kez hava muhalefeti olmayınca trafik engeli de olmadı..
Zamanında salondaki yerimi aldım..
Netice..
Ankara'ya iki kez gitmeme değdi doğrusu..
Bir saat on beş dakika süren,tek perdelik bir oyun Maskeliler..
Daha ilk dakikalardan itibaren iyi çalışıldığı,her dakikasına,her ayrıntısına özenildiği belli oluyor..
Bunu anlayınca,biz seyirciler de böyle bir oyunu izlemenin keyfiyle arkamıza iyice yaslandık..
Zor bir konu olmasına rağmen, ara ara salonu dinlediğimde,nefes almadan izliyordu herkes,çıt çıkarmadan izledik..
Filistin'de yaşayan üç kardeşin(aslında dört;küçük kardeşleri Nazif,İsrail askerinin açtığı ateşte ağır yaralanıp,yaşayan ölüye dönmüştür,bu felaket aileyi çok etkiler)hem İsrail siyasetine hem birbirlerine karşı verdikleri mücadelenin işlendiği oyunda;kardeşler arası dayanışma,ihanet,şüphe, gibi birçok duygu işleniyor..
Kardeşlerden Naim,Filistin Kurtuluş Örgütü üyesidir,Davut,İsrail polisiyle işbirliği yapmaktadır.En küçükleri olan Halit'in birçok şeyden haberi vardır ama kimseye bir şey demeden kardeşlik bağlarını güçlü tutmaya çabalamaktadır..Filistin Kurtuluş Örgütü Davut'u kara listeye alır.Bu öldürüleceği anlamına gelmektedir..Naim,örgütten izin alarak ağabeyi ile kendisi görüşmek ister..Bu konuşma giderek hesaplaşmaya ve kavgaya döner..
Başta üç kişilik oyuncu kadrosu Devrim Özder Akın(Naim),Emre Demirci(Halit),Sermet Yeşil(Davut) olmak üzere; yönetmen Mert Kırlak,dekor tasarımında Aylin Önen,müzik tasarımında Yiğit Dalgın,ışık tasarımında Ali Rıza Tekin ve diğer emeği geçen sahne emekçilerinin ellerine sağlık..
Özellikle Halit rolünde Emre Demirci daha doğal bir oyun sergiliyordu..Ama haklarını yemeyelim,
hepsi iyiydi..
Şanslı Eskişehirliler..
10 Nisan 2019 Çarşamba
Nisan ve Hüzün
Yedi yıl..
2556 gün..
Hafta,saat,dakika ve saniyeyi sayamıyorum artık..
Bugün 10 Nisan..
Annemin vefatının yedinci yılı..
Babamın ise 32.senesinin bitimini hesapladım 21 Mart'ta..
10978 gün de babamdan sonraki zamanın toplamı..
Onların yokluğunda geçen günler,bayramlar,kutlamalar,düğünler..
Sabah ikisini de ziyaret ettim..
Babamın sümbülleri mis gibi kokuyor..
Pembe karanfilleri şimdiden kokularını salmaya başlamış,açmak için sabırsızlanıyor..
Annemin de laleleri gururla başlarını kaldırmış,sümbüllere tepeden bakıyor..
Sümbüllerin kokuları ise laleleri utandıracak kadar yoğun..
Bu yıl ikisinin de nergisleri açmadı..
Komşuları olan mezarlara diktiğim nergisler nazlı nazlı salınıyor..
Bu yıl annemle babamın mezarları için nergis bakımından yok yılı anlaşılan..
Komşularda açanlara bakıp teselli bulacağız..
Böyle böyle onların yokluklarını dayanılır kılmaya çabalıyoruz..
O mis kokulu çiçeklerin altında,toprağın derinliğinde yatan benim gül bedenlilerimin yokluğuna..
8 Nisan 2019 Pazartesi
Adı Tayfun'du
Hafta sonunda, dışarıdan bitirme sınavlarında gördüm onu..
Yetişkinlerle hatta kimi orta yaştaki geçkin öğrencilerle birlikte aynı sınıftaydı..
Ufak tefek yapılı oluşu nedeniyle, yanlışlıkla bu sınıfa geldiğini düşündüm önce..
Liseyi dışarıdan bitiriyormuş..
Kendisi gibi dışarıdan bitiren ama ondan yaşça çok büyük olan bir hanım,neden okula gitmediğini sordu..
Mahcup bir eda ile "Öyle gerekti." dedi..
O kadar küçük ve savunmasız görünüyordu ki..
Bu kez ben sordum..
"Nerede çalışıyorsun?"
"Kahvede.."
Ders çalışmaya vakit bulabiliyor musun?"
"Akşam yedide kahve kapanıyor,o zaman evde çalışıyorum."
"Buraya yeni mi geldiniz?"
"Nevşehir'den geldik."
Başka okuyan kardeşin var mı?"
"Bir kardeşim var,İnönü'de okuyor."
"O zaman Yenimahalle'de oturuyorsunuz."
Başını,evet anlamında salladı..
Demek,evde onun getireceği paraya ihtiyaç var..
Bu nedenle okulundan da geri kalmamak için,açıktan liseyi bitirmeye çabalıyor..
Yaşadıkları güçlükler nedeniyle mi bedeni kavruk acaba?
Üç saat süre verilen sınavda sonuna kadar oturamadı..
Yarısında kağıdını verip çıktı..
Pencereden baktım..
Bahçede,çalılara vurup duran onun boyunda bir çocukla, ucu püsküllü eşarbını başına dolamış,pardesülü, ince yapılı, genç bir kadının yanına gitti..
Annesiyle kardeşi olmalı..
Annesi sınavın nasıl gittiğini sormuş olmalı ki,başını sallayarak bir şeyler anlatmaya başladı..
Üçü birlikte okul bahçesinden çıkıp çarşıya doğru yürüyüp gittiler..
Yetişkinlerle hatta kimi orta yaştaki geçkin öğrencilerle birlikte aynı sınıftaydı..
Ufak tefek yapılı oluşu nedeniyle, yanlışlıkla bu sınıfa geldiğini düşündüm önce..
Liseyi dışarıdan bitiriyormuş..
Kendisi gibi dışarıdan bitiren ama ondan yaşça çok büyük olan bir hanım,neden okula gitmediğini sordu..
Mahcup bir eda ile "Öyle gerekti." dedi..
O kadar küçük ve savunmasız görünüyordu ki..
Bu kez ben sordum..
"Nerede çalışıyorsun?"
"Kahvede.."
Ders çalışmaya vakit bulabiliyor musun?"
"Akşam yedide kahve kapanıyor,o zaman evde çalışıyorum."
"Buraya yeni mi geldiniz?"
"Nevşehir'den geldik."
Başka okuyan kardeşin var mı?"
"Bir kardeşim var,İnönü'de okuyor."
"O zaman Yenimahalle'de oturuyorsunuz."
Başını,evet anlamında salladı..
Demek,evde onun getireceği paraya ihtiyaç var..
Bu nedenle okulundan da geri kalmamak için,açıktan liseyi bitirmeye çabalıyor..
Yaşadıkları güçlükler nedeniyle mi bedeni kavruk acaba?
Üç saat süre verilen sınavda sonuna kadar oturamadı..
Yarısında kağıdını verip çıktı..
Pencereden baktım..
Bahçede,çalılara vurup duran onun boyunda bir çocukla, ucu püsküllü eşarbını başına dolamış,pardesülü, ince yapılı, genç bir kadının yanına gitti..
Annesiyle kardeşi olmalı..
Annesi sınavın nasıl gittiğini sormuş olmalı ki,başını sallayarak bir şeyler anlatmaya başladı..
Üçü birlikte okul bahçesinden çıkıp çarşıya doğru yürüyüp gittiler..
5 Nisan 2019 Cuma
Son Nefes
Resmiye Teyze vefat etti..
Etmiş..
Salı gecesi son nefesini vermiş..
Saat 20.20'de..
Miraç Kandili nedeniyle müminler ellerini duaya açmışlarken..
22 Şubat'ta beyin kanamasıyla başlayıp,felçle ve konuşamamakla endişe veren bir seyir izleyen hastalığı, iki hafta sonra,bir kan tahlilinde ileri evrede pankreas kanseri olduğunun anlaşılması ile başka bir boyut kazanmıştı..
Kırk günlük hastalık süreci 2 Nisan'da sona erdi..
İlçemizdeki hastanede iken iki kez ziyaret edip moral vermeye çalışmıştım..
Ankara'ya götürüldükten sonra da telefon ederek hatırını soruyordum..
En son geçen hafta,çarşamba günü,oğlu bizi telefonla konuşturmaya çalışmıştı..
Ben umut verici sözler söylemeye çabalıyordum;o ise anlaşılmaz sözlerle inliyordu..
Sesini son kez duyuşum o oldu..
Başında bekleyen oğulları yakınlarını ve sevenlerini arayıp haber verdiler..
Çarşamba günü mahallesindeki camide cenaze namazı kılındı..
Sonra da yedi sene önce vefat eden kocası Mevlüt Amca'nın yanındaki yerine defnedildi..
Mevlüt Amca vefat edip cenazesi defnedildiğinde, oğlu, babasının hemen yanındaki mezar yerini annesi için almıştı..
Kısacası boş mezar sahibini buldu..
Dün annemle babamı ziyaret ettikten sonra,şimdi Mevlüt Amca ile yan yana yattıkları mezarlarına uğradım..
Dizleri ağrıdığı için ziyaret edemediği kocasının mezarının yanı başına bu kez ayrılmamak üzere yerleştirilmiş..
Üzerine çelenkler örtülmüş..
Topraktan bir setin altında sessizliğe bürünmüş..
Bütün acıları,ağrıları,şikayetleri bitmiş..
Şimdi sıra geride bıraktıklarında..
Balkondaki çiçekleri,elbiseleri,ayakkabıları,ilaçları..
Sonra bütün eşyaları..
Hepsi birer birer dağıtılacak..
İçinden çıkmaya kıyamadığı evi de iki oğlu tarafından uygun zamanda elden çıkarılacak..
Bu dünyadaki varlığı suya düşen bir taşın gözden kaybolması gibi olacak..
Üç gündür evinde yanan ışık da bugün son duasının ardından sönecek..
Benim için de annemle babamdan yadigar bir kapı daha kapanacak..
Etmiş..
Salı gecesi son nefesini vermiş..
Saat 20.20'de..
Miraç Kandili nedeniyle müminler ellerini duaya açmışlarken..
22 Şubat'ta beyin kanamasıyla başlayıp,felçle ve konuşamamakla endişe veren bir seyir izleyen hastalığı, iki hafta sonra,bir kan tahlilinde ileri evrede pankreas kanseri olduğunun anlaşılması ile başka bir boyut kazanmıştı..
Kırk günlük hastalık süreci 2 Nisan'da sona erdi..
İlçemizdeki hastanede iken iki kez ziyaret edip moral vermeye çalışmıştım..
Ankara'ya götürüldükten sonra da telefon ederek hatırını soruyordum..
En son geçen hafta,çarşamba günü,oğlu bizi telefonla konuşturmaya çalışmıştı..
Ben umut verici sözler söylemeye çabalıyordum;o ise anlaşılmaz sözlerle inliyordu..
Sesini son kez duyuşum o oldu..
Başında bekleyen oğulları yakınlarını ve sevenlerini arayıp haber verdiler..
Çarşamba günü mahallesindeki camide cenaze namazı kılındı..
Sonra da yedi sene önce vefat eden kocası Mevlüt Amca'nın yanındaki yerine defnedildi..
Mevlüt Amca vefat edip cenazesi defnedildiğinde, oğlu, babasının hemen yanındaki mezar yerini annesi için almıştı..
Kısacası boş mezar sahibini buldu..
Dün annemle babamı ziyaret ettikten sonra,şimdi Mevlüt Amca ile yan yana yattıkları mezarlarına uğradım..
Dizleri ağrıdığı için ziyaret edemediği kocasının mezarının yanı başına bu kez ayrılmamak üzere yerleştirilmiş..
Üzerine çelenkler örtülmüş..
Topraktan bir setin altında sessizliğe bürünmüş..
Bütün acıları,ağrıları,şikayetleri bitmiş..
Şimdi sıra geride bıraktıklarında..
Balkondaki çiçekleri,elbiseleri,ayakkabıları,ilaçları..
Sonra bütün eşyaları..
Hepsi birer birer dağıtılacak..
İçinden çıkmaya kıyamadığı evi de iki oğlu tarafından uygun zamanda elden çıkarılacak..
Bu dünyadaki varlığı suya düşen bir taşın gözden kaybolması gibi olacak..
Üç gündür evinde yanan ışık da bugün son duasının ardından sönecek..
Benim için de annemle babamdan yadigar bir kapı daha kapanacak..
2 Nisan 2019 Salı
Akümülatörlü Radyo
Hafta sonu izledim..
Konya Devlet Tiyatrosunda Bengisu Gürbüzer Doğru'nun pişirdiği oyunu Ankara turnesinde izleme fırsatı da bize düştü..
Tarık Buğra'nın Yalnızlar adlı romanının tiyatro versiyonu..
Aslında,kendi ifadesiyle,tiyatro oyunu olarak yazmış..
Sahnelenmeyince,romana dönüştürmüş..
Böylece iki versiyonu da elimizde bulunan iki eser kaleme alınmış..
Tarık Buğra'nın ellerine sağlık,ruhuna rahmet..
Konuya gelince; bilindik esasen..
Yazarın da sık sık işlediği gibi,küçük kasabalardan birinde geçiyor..
Bu kasabalar halkının küçük dünyalarında kopan fırtınalar..
Kendilerini boğan kıstırılmışlıktan çıkma çabaları..
Sonunda yenilip hayal kırıklıkları içinde köşeye çekilişleri..
Burada da Doktor Ziya ile evlenerek sınıf atlamaya çalışan;ama eski aşkı Murat'ı da unutamayan Hürrem'in yalnızlığı,mutsuzluğu anlatılıyor..
Daha doğrusu önce bunu görüyoruz..
Aslında Hürrem'in sevmeden evlendiği Doktor Ziya da mutsuzdur ve yalnızdır..
Murat da öyle..
Murat'la evlenmesi için büyütülen Şükriye de..
Şükriye'nin babası da..
Hepsinin de hayattan beklentileri vardır ve bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyince içine düştükleri yalnızlıkları..
Sonunda sessizce acı çekerek hayatı o küçük kasabada sürüklemeye razı oluşları..
Anlatılıyor bizim de yüreğimizi burkarak..
Konu güzel..
Ancak iki perdelik ve her perdesi birer saati bulan oyunun ilk perdesinde sahneleme çok cansız geldi..
Bu nedenle izlemekte zorlandım..
İkinci perde ise oyun açıldı..
Özellikle Doktor Rıza rolündeki Yaşar Özboz giderek ışıldadı..
Final sahnesinde ise çok etkileyiciydi..
Rolüne çok yakışmış ve rolünü de iyice giyinmiş bir oyuncu görünce seyir keyfi nasıl da artıyor..
Doğrusu ikinci perdedeki bir saat nasıl geçti anlamadık..
Diğer rollerdeki oyuncular da iyiydi..
Özellikle Hürrem ve Şükriye rollerinde Deniz Yuca ve Melisa Dülger..
Bir de
oyunun
müziği dikkat çekiciydi..
Oyundan aklımda kalan bir şey de o oldu..
Gürkan Çakıcı'nın ellerine sağlık..
Kostümler iyiydi..
Ceren Karahan iyi iş çıkarmış..
Selim Cinisli de dekorda kendinden isteneni yerine getirmiş..
Bir kasaba konağı,bahçesi,sokağı tasarlamış..
Ancak biraz kartpostal gibi olmuş..
Bir de "Ay doğuyor" repliği için sahneye konulan dolunay çok büyük geldi bana..
Aşırı vurgulanmıştı..
Yağmur sahnesinde yağışın gerçekleştirilmesi de iyi bir sürpriz etkisi yaratıyordur izlenilen Anadolu sahnelerinde..
Bizde de öyle oldu..
Ancak ilk perdede sarkan oyun için bir çözüm bulunursa iyi bir oyun olduğu söylenebilir..
Özellikle Hürrem ve Doktor Rıza rollerindeki oyuncuları izlemek için gidilebilir..
Konya Devlet Tiyatrosunda Bengisu Gürbüzer Doğru'nun pişirdiği oyunu Ankara turnesinde izleme fırsatı da bize düştü..
Tarık Buğra'nın Yalnızlar adlı romanının tiyatro versiyonu..
Aslında,kendi ifadesiyle,tiyatro oyunu olarak yazmış..
Sahnelenmeyince,romana dönüştürmüş..
Böylece iki versiyonu da elimizde bulunan iki eser kaleme alınmış..
Tarık Buğra'nın ellerine sağlık,ruhuna rahmet..
Konuya gelince; bilindik esasen..
Yazarın da sık sık işlediği gibi,küçük kasabalardan birinde geçiyor..
Bu kasabalar halkının küçük dünyalarında kopan fırtınalar..
Kendilerini boğan kıstırılmışlıktan çıkma çabaları..
Sonunda yenilip hayal kırıklıkları içinde köşeye çekilişleri..
Burada da Doktor Ziya ile evlenerek sınıf atlamaya çalışan;ama eski aşkı Murat'ı da unutamayan Hürrem'in yalnızlığı,mutsuzluğu anlatılıyor..
Daha doğrusu önce bunu görüyoruz..
Aslında Hürrem'in sevmeden evlendiği Doktor Ziya da mutsuzdur ve yalnızdır..
Murat da öyle..
Murat'la evlenmesi için büyütülen Şükriye de..
Şükriye'nin babası da..
Hepsinin de hayattan beklentileri vardır ve bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyince içine düştükleri yalnızlıkları..
Sonunda sessizce acı çekerek hayatı o küçük kasabada sürüklemeye razı oluşları..
Anlatılıyor bizim de yüreğimizi burkarak..
Konu güzel..
Ancak iki perdelik ve her perdesi birer saati bulan oyunun ilk perdesinde sahneleme çok cansız geldi..
Bu nedenle izlemekte zorlandım..
İkinci perde ise oyun açıldı..
Özellikle Doktor Rıza rolündeki Yaşar Özboz giderek ışıldadı..
Final sahnesinde ise çok etkileyiciydi..
Rolüne çok yakışmış ve rolünü de iyice giyinmiş bir oyuncu görünce seyir keyfi nasıl da artıyor..
Doğrusu ikinci perdedeki bir saat nasıl geçti anlamadık..
Diğer rollerdeki oyuncular da iyiydi..
Özellikle Hürrem ve Şükriye rollerinde Deniz Yuca ve Melisa Dülger..
Bir de
oyunun
müziği dikkat çekiciydi..
Oyundan aklımda kalan bir şey de o oldu..
Gürkan Çakıcı'nın ellerine sağlık..
Kostümler iyiydi..
Ceren Karahan iyi iş çıkarmış..
Selim Cinisli de dekorda kendinden isteneni yerine getirmiş..
Bir kasaba konağı,bahçesi,sokağı tasarlamış..
Ancak biraz kartpostal gibi olmuş..
Bir de "Ay doğuyor" repliği için sahneye konulan dolunay çok büyük geldi bana..
Aşırı vurgulanmıştı..
Yağmur sahnesinde yağışın gerçekleştirilmesi de iyi bir sürpriz etkisi yaratıyordur izlenilen Anadolu sahnelerinde..
Bizde de öyle oldu..
Ancak ilk perdede sarkan oyun için bir çözüm bulunursa iyi bir oyun olduğu söylenebilir..
Özellikle Hürrem ve Doktor Rıza rollerindeki oyuncuları izlemek için gidilebilir..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)