30 Eylül 2025 Salı
"İspanya'da Şatolar" 7
SEVİLLA
Müslüman İspanya'nın başkenti..
O zamanki adıyla İşbiliye..
Yeni dünya keşif seferlerinin başlangıç noktası..
Flamenkonun merkezi..
Hatta Sevilla adı verilen dans var..
Ve biz bu akşam Sevilla'da konservatuar öğrencilerinin flamenko danslarını izleyeceğiz..
M.Ö.II.yyda Hispalia adıyla Roma kenti olarak kurulur..
711'de Müslümanların eline geçince İşbiliye olur..
1248'de Kastilya ve Leon Kralı III.Fernando ele geçirir..
Mağripli ve Yahudi olanlar kovulur..
Yeni Dünya'nın keşfiyle oradan gelen zenginliklerin aktığı merkez durumuna gelir..
Hatta Yeni Dünya'dan gelen altın ve gümüşü basmak için darphane burada kurulur..
17.yydan sonra sömürge imparatorluğu çatlar..
İşin sanat yönüne bakılırsa, ünlü Cervantes,Donkişot'u Sevilla hapishanesinde iken tasarlar..
Velasquez,Zurbaran,Murillo gibi ressamlar,Montares gibi heykeltıraşlar,Fernando Herrera gibi şairler Sevilla'da yetişir..
1936 İspanya iç savaşında milliyetçilerin elinde kaldığı için tahribata uğramaz..
Muvahhitlerin 1172'de inşa ettiği caminin yerine yapılan Santa Maria Katedrali(Avrupa'nın 3.büyük katedrali) 1401-1506 arasında yapılır..
Giralda adıyla bilinen minare çan kulesine dönüştürülür..
İç mekanını Murillo,Zurbaran gibi ressamların eserleri süsler..
Mağrip,Gotik,Plateresk,Barok gibi birçok mimari üslubun etkisinde bir yapı..
ALKAZAR
Yani EL-KASR..
Yani hükümdarlar için şehir dışında yapılmış küçük saray..
Katedralin yakınındaki yapı Muvahhitler döneminde 1181'de başlanmış,1364'te bitilmiş..
Hem Mağrip hem Gotik üslupta..
Dış surların bir parçası olan,tuğladan 12 köşeli "Altın Kule"(Torre del Oro) şimdi denizcilik müzesi..
Katedralin bitişiğindeki 1559 tarihli Lonca Evi(Casa Lonca) şimdi Batı Hint Adaları Arşivi..
Sevilla aynı zamanda Katolik Piskoposluk Merkezi..
Rehberimizin verdiği bilgilerle ve otobüsün penceresinden aralıksız uzanan tarım arazileriyle iki saatlik yol bitiverdi..
Sevilla'dayız..
Önce her zamanki gibi panoramik şehir tur..
Ardından şimdi askeri müze olan sarayı gezme..
Sonra katedral gezisi..
Bu arada şehir sıcaktan kavruluyor..
Hele bizler..
Yüzümüze sıcak hava üfleniyor gibiyiz..
Şehri öğleden, gölgede 45 derecelik, o dehşetli sıcakta gezdik..
Sıcağa rağmen Sevilla'da da turist kalabalığı olağanüstüydü..
Akşam üzeri katedral meydanındaki Türkiye Büyükelçiliği önünde toplanma çağrısıyla verilen serbest zamanda meydan civarındaki sokaklara dalıp çıkarak biraz gezindikten sonra flamenko dansını izleyeceğimiz binaya gittik..
Biz gittiğimizde başlamıştı..
Hemen yerlerimizi alıp sahnedeki renk,hareket ve coşku seline biz de kendimizi kaptırdık..
Granada'da izlediğimiz dans kadar güzel,etkileyici bir gösteriydi..
Keyifle izledik..
28 Eylül 2025 Pazar
II.GORDİON ARKEOFİLM FESTİVALİ Final
Haftasonu Cumartesi günü Yassıhöyük Köyü'nde festival alanında yapılan final törenindeydik..
Ankara'dan gelen seğmenlerin oynadığı Ankara oyunları,adını Gordion'dan alan müzik topluluğunun söylediği güzel tangolardan sonra merakla beklediğimiz an geldi..
Yurt içinden.yurt dışından 1000'den fazla katılımcısı olan belgesel filmin kazananı kim oldu?
İran'dan katılan Nasim Suheili'nin 30 dakikalık "Wind's Heritage" (Rüzgarın Mirası) birinci olmuş..
Cuma günü yani benim gidemediğim gün gösterilen filmlerden biri..
Sürpriz olsun diye hiçbir filmi de alanda toplanan bizlere seyretme fırsatı sunulmadı..
O alanda olup çok azını da olsa (dokuz film)seyredebilmekle şanslı olanlardandım..
Buna sevinerek kazananları tebrik edip evimize döndük..
Yine bir etkinliğin kendisi için yapılmış olmasına rağmen ilgi göstermeyen şehrimizin daldığı uzun gaflet uykusundan uyanmasını dileyerek..
25 Eylül 2025 Perşembe
II.Uluslarası Gordion Arkeofilm Festivali
Çarşamba günü başlayan festivalin ikinci günü, boş günüm olunca, finale kalan filmleri izleme fırsatı buldum..
Mekan olarak Ankara'da Millî Kütüphane seçilmişti..
Ankaralılar için şahane..
Bizim gibiler içinse külfet..
Ama o kadar güzel filmler izledim ki,değdi..
Çarşamba günü gösterilenleri izleyemedim,bugün yani cuma günü gösterilecekleri de izleyemeyeceğim..
Ama İran'dan Hindistan'a,İtalya'dan Macaristan'a,Japonya'dan Rusya'ya kadar çok çeşitli konularda çekilen filmler ve hepsinde anlatılan insan hikayeleri,yitip gidene duyulan özlem ve onu arayıp bulma çabası ya da özlemi çok güzel anlatılmıştı..
Bizden de katılan vardı elbette.
Dünkü gösterimde üçünü izleyebildim..
Biri grafiticiler üzerineydi..
Ankara grafiticileri 19 dakikalık Gri Ankara adlı kısa filmde anlatıldı..
İkincisi ise Bir Orkestranın İzinde başlığını taşıyan 69 dakikalık bir filmdi..
1968-69'da o dönemin ünlü müzik öğretmeni Kemal Eroğlu'nun iki kızı ve yetiştirdiği iki öğrencisine kurdurduğu ve altı yıl boyuncu yaşatılabilen Türkiye'nin ilk kız orkestrası üzerine hazırlanan filmi de ilgiyle izledik.
Filmin sonunda salonda bulunan yönetmenler ve orkestranın üç elemanı da çekim aşamaları ile ilgili kısa bir söyleşide bulundular..
Son olarak da Oya başlıklı film vardı..
Anadolu'da yüzyerce yıldır kadınların baş süsü olan ve bütün kadınca duygu,düşünce,hayal ve umutların döküldüğü oyalarla ilgiliydi..
Film tadında olan 75 dakikalık belgeseli keyifle izledik..
Emeği geçenlerin ellerine sağlık..
23 Eylül 2025 Salı
"İspanya'da Şatolar "6
SEVİLLA-RONDO
Geceyi Granada'da geçirdikten sonra sabah erkenden yine yola revan..
İstikamet Sevilla..
250 kilometre..
Ama yol üstünde bulunan dağ kasabası Rondo'ya da uğrayacağız..
Turun ekstralarından..
Bir daha buralara gelemeyeceğimize göre gitmek en iyisi..
Yanımızdan sel gibi akan İspanya manzaraları,bir tarım ülkesinde olduğumuzu her an hatırlatıyor..
Dağ başlarına kadar her yer tarım arazisi..
Özellikle zeytin,badem dikili araziler sonsuza kadar uzuyor..
Fidan dikilebilecek her yeri tarıma açmışlar..
"Yağmur hasatı"denilen usulle göletler ya da devasa depolar yapıp,damla sulama sistemiyle de o dikilen fidanları ya da ağaçları suluyorlar..
Bunları otobüs penceresinden sürekli gözledim bütün İspanya turu boyunca her gün..
Ya bizim gördüklerimiz öyle ya da bütün İspanya tarım memleketi olmanın sorunlarını çözmüş,topraklarını en faydalı,verimli şekilde kullanıyor..
RONDO
Dağ kasabası Rondo'ya geldik..
Daha önce şehir üzerine biraz okumalar yapıp fotoğraflarını incelemiştim..
Ama hep dediğim gibi insanın kendi gözüyle görmesinin yerini hiçbir şey tutmuyor..
Yine öyle oldu..
Kısıtlı vaktimizde Rondo'yu önce kafileyle birlikte sonra kendimiz keşfe çalıştık..
Küçük ama her haliyle etkileyici bir şehir Rondo..
Ortaçağdan bugüne değişmeden gelmiş gibi duran evleri,sokakları,bir kaya bloğunun üzerine inşa edildiği için yüz yirmi metre aşağıya uzanan dik vadi El Tajo arasından pırıl pırıl akan sularıyla Guadalevin Nehri,yeşilliği ile her gelenin gönlünü fetheden bir şehir..
Şehrin yeni binalarla dolu tarafı da var elbette..
Ama bizler o tarafıyla ilgilenmedik doğal olarak..
Turist iştahıyla şehrin güzelliklerini görüp fotoğraflarını çektik bol bol..
Benim dikkatimi yine kapılar çekti..
Nasıl çekmesin?
Her biri sanat ve zanaat eseri..
Üstelik çağları aşıp gelmiş olanları var içlerinde..
Ronda'ya ayrılan süre bitti yazık ki..
Çok sevdiğimiz,çok sıcak olmasa buraya yerleşilir ve burada yaşanır,dediğimiz Ronda'dan ayrılma vakti geldi..
Hemingway burayı sevmekte haklı..
Çanlar Kimin İçin Çalıyor'u yazarken buradan esinlenmekte de..
Ve yine yola revan..
Bu kez istikamet Sevilla..
21 Eylül 2025 Pazar
"İspanya'da Şatolar "5
Granada'ya Devam..
Gün içinde Elhamra'yı görüp mimarlık,estetik,zarafet,doğanın ve insan eserinin iç içe geçmesindeki uyuma hayran kaldıktan sonra gözlerimiz ve aklımız arkada kalarak Granada'ya indik..
Granada şehre yukardan bakan kartal yuvası gibi bir kayalığın üzerine kondurulmuş..
Hem şehri hem de ufuklara kadar bütün araziyi gözetliyor..
Şehir de aşağıda yamaçlara doğru tırmanan düzlükte yayılmış ve İspanyol güneşinde yanıyor..
Temmuz ortasında İspanya ve yakan bir güneş..
Bütün şehirler su kenarında ya da ortasından nehirler geçtiği için nem de hiç küçümsenmeyecek seviyede..
Bu mevsimde gelmeyi göze alanların yakınmaya hakkı yok..
Dayanacağız sıcağa..
Granada'ya indik..
Bu kez otelimiz şehir içinde..
Odalara yerleştikten sonra isteyenler Sacromonte çingene mahallesi,Albaisin turuna katılacaklar..
Albaisin'i zaten kuşbakışı Elhamra'da görmüştük..
Şimdi de uzaktan bile etkileyen beyaz badanalı evleriyle ortaçağ mahallesinin içinde dolaşacağız..
Ancak yazık ki akşam karanlığına denk gelecek bu gezintimiz..
Ben gündüz gözüyle görmek isterdim ama yapacak bir şey yok..
Çingene Mahallesi
Şehrin sokakları çok dar olduğu için mimibüslerle önce flamenko dansını seyredip ve İspanyol ezgilerini dinleyeceğimiz çingene mahallesine gittik..
Mahalleler turistik bakımdan geçmiş..
Her yer tertemiz..
Döküntü,saçıntı yok..
Ama çingeneler kapı önlerinde oturmaktan vaz geçmemişler elbette..
Zaten küçücük mağaradan çevrilme evlerde,boğucu sıcakta oturmak mümkün değil bu mevsimde..
Hayat sokakta yaşanıyor..
Turistler de mahalleye sel gibi akıyor..
Biz de o selin yuvarladığı bir kafile olarak minibüsün durduğu evin önünde janti bir çingene bey tarafından karşılandık..
İçeriye buyur edildik..
Bizim Kapadokya'daki mağaradan dönüştürülmüş evler benzeri bir uzunca salonun iki uzun kenarına sıralanmış taburelere dizildik..
Ortam son derece canlı renklerle ve binbir çeşit eşyayla dekore edilmiş..
Az sonra ev sahibi gelerek içecek olarak ne içmek istediğimizi sordu..
Siparişleri toplayıp gitti..
Ondan sonra ev sahibinin torunları mı yoksa çocukları mı bilmem birkaç çocuk da boş kalan tabureleri doldurdu..
Bunlar da geleceğin flamenko adayları sanırım..
Şimdilik büyüklerini izliyorlar..
Sonra sırayı hanende ve sazendeler aldı..
Bir kadın ve iki erkek ..
Erkeklerden biri gitar çalıyor..
Hepsi de şarkı söylüyor..
Üç kadın da flamenko giysileri içinde,yani puantiyeli uzun fırfırlı etekli elbiseleri içinde önümüzden geçerek dipteki sahnemsi yerde gösteriye başladılar..
Bizimle birlikte içerde olan bir grup uzakdoğulu turist grubu de büyük bir coşkuyla gösteriyi daha da hareketlendirince hepimiz eğlence diyarına giden bir geminin yolcuları gibi bir saatlik bir müzik ve dans rüzgarına kapıldık gittik..
Sonunda bu rüzgar birden bitiverince de azıcık sersemlemiş ama çok keyifli bir halde dışarıya çıktık..
Bunda içilen sangriaların etkisi de olmuştur belki..
Ben sudan başka bir şey içmediğim için bunu sadece gözlemlerime dayanarak söyleyebiliyorum elbette..
Sırada Eski Müslüman mahallesi Albaisin var..
Yani El-Beyaz..
Ortaçağın içinden bugüne hiç bozulmadan gelivermiş gibi duran beyaz badanalı evleri,çakıltaşı döşeli daracık sokakları,hayatın tadını çıkaran ;sokakları,parkları,lokantaları dolduran insanları ile güzel ve az önceki keyfi sürdüren bir gece gezintisinden sonra istikamet otel oldu..
Yarın sabah yine yolculuk bizi bekliyor..
İstikamet Sevilla..
Yine zeytin ve badem ağaçlarının sonsuza kadar uzandığı tarlaların arasından yola revan olacağız..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)






