Bir yandan Orhan Gencebay'ın bu şarkısını dinliyor,bir yandan da geçen gün gittiğim Huzurevi ziyareti izlenimlerini yazıyorum.
Sabiha Hanım'la geçirdiğim birkaç saatten sonra bir arabesk şarkı dinlemek farz oldu.İnsan orada görüp dinlediklerinden sonra keder katmanlarına gömülüyor.
Önceki gün Huzurevi'ne gitmeye karar verdim.Okuldaki seminer çalışması bittikten sonra eve giderken biraz hanımeli topladım,Sabiha Hanım geçen sene "Hanımelileri açtı mı?Biz burada mevsimlerin farkına varamıyoruz ."demişti.O nedenle mevsiminde mutlaka bahçe çiçeklerinden ne varsa götürüyorum.Akşam üzeri de mezarlığa gideceğim için önce eve gidip hazırlandım.Geçen gün karanfil şerbeti yapmıştım.Sabiha Hanım için küçük bir şişeye ondan koydum.Yolda giderken de ağaçtan biraz ıhlamur çiçeği topladım.Odası mis gibi ıhlamur ve hanımeli koksun..
.İnce ruhlu Sabiha Hanım odasını her zaman parfümlerle mis gibi kokulandırıyor..
Huzurevine girdiğimde önce salona baktım.Birkaç beyamca oturmuş,televizyon izliyordu.Kadınlarla konuşmayan bir beyamca var.Kadınlarla konuşmuyor,çocuk bile olsa elini vermiyor..O de gazete okuyordu..Metin Beyamca televizyon izleyen gruptaydı.Onunla selamlaştık,hatırını sordum.Sonra sigara odasına baktım.İki kişi tavla oynuyordu.Hemşire Gülçin odasındaydı.Onunla selamlaşıp üçüncü kata çıktım.Sabiha Hanım'ın oda kapısını tıklattım.Kapı açık,her zamanki gibi,O da Kanepesine oturmuş,misafir bekleme pozisyonunda..Sesimi duyunca hemen çağırdı içeri..Ben de aynı katta oturan teyzelere selam verip geçtim odaya..
Hanımelilerine sevindi..Ihlamurlara sevindi..Karanfil şerbetine sevindi..Beni gördüğüne sevindi...
Televizyonu on gündür tamirdeymiş..Dün oğlu gelmiş..Arkadaşı Salim Beyle ,neyseki,artık görüşüyorlarmış.Ara sıra kaprisleri olsa da sineye çekiyormuş."Ne yapayım,konuşabileceğim başka kimse yok ki!"diyor.
Dört saat boyunca anlattı,anlattı,anlattı...
Bazan güldük,çokça hüzünlendik..Evinden,çocuklarından,yaşadığı şehirden uzak yaşamak zorunda oluşunu hem tevekkülle karşılıyor,hem de çocuklarına olan kırgınlığını saklayamıyor...
Saat 17.00'de yemekleri getiriliyor.En çok şikayet ettikleri de kötü yemekler...O öğlenki yemekte verilen sulu köftenin kıymasız bulgur köftesi olduğundan şikayet etmişti..Akşam için de biber dolması getirdiklerinde onu da almadı..Dolabında her zaman peynir ve zeytin bulundurduğunu,yemekler böyle kötü geldiğinde peynir ekmek yediğini anlatmıştı..O akşam da öyle olacaktı anlaşılan."Zaten şöyle sıcacık bir çorbaya hasretiz,buraya gelene dek soğuyor."demesi ise içimi acıttı.
Orhan Gencebay'dan Vazgeç Gönlüm dinlemeye devam ediyorum.....
Vakit ilerleyince müsaade isteyip kalktım.Gitmeden önce hemen karşıdaki kapıyı tıklatıp,Niyazi Bey'i de selamlamak istedim."Buyrun !"deyince kapısını açtım.Banyodaydı.Kendisi klozetin kenarına ilişmiş,yere küçük bir elektrikli ocak koymuş,doğradığı soğanları tavada kavuruyor,bir yandan da salam doğruyordu."Ne yapalım,iş başa düşüyor."dedi.Yemekler kötü oldukça o da almıyor,dolabında bulundurduğu nevaleden bir şeyler yapıyormuş..Afiyet olması dileğiyle çekildim.Mezarlık ziyaretimi de yapıp eve döndüm.
"Kapat Çile Kapısını Girmesin O Vefasızlar"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder