Epilog
(bir turun ardından son söz)
Gap turu ile ilgili izlenimlerimi çektiğim fotoğraf kareleri eşliğinde anlatmayı sonunda bitirebildim..
Altı günlük gezinin anlatılması biraz uzun sürdü..
29 yazı..
Daha da uzun olabilirdi elbette..
Şehirler gördük..
Düşmana yiğitçe direnişinin ödülü olan İstiklal Madalyası'nı gururla avucunda tutan..
Kahramanmaraş gibi..
Tarihi derinliği çok olan, kültürlerin binlerce yıldan ve çeşitlenerek günümüze aktarıldığı topraklarda gezdik günlerce..
Benliğimizi saran binlerce titreşimle..
Binlerce ruh, ruhumuza seslenmeye çalışıyor gibiydi....
Her mozayikte..
Her biçimlendirilmiş taşta..
Her çinide..
Her ibadethanede..
Her eski yapıda..
Hatta yöre insanının yüz çizgilerinde..
Nemrut Dağı'ndayken ufukta batmaya başlayan günün son ışıklarını izleyen yüzlerce kişinin suskunluğunda..
Müzeler gezdik..
Adıyaman'da..
Gaziantep'te..
Antakya'da..
Kendisi müze olan şehirlerde..
M.Ö.600,000'den başlayarak buluntuların sergilendiği camekanlarda sergilenen eşyalar gördük..
Şimdi o eşyaların bir başka görünümde yeniden üretilip satıldığını..
Örnek mi?
Adıyaman Müzesi'nde sergilenen ana tanrıça heykelciğinin başının Midyat'ta nazar boncuğu olarak üretildiğini gördük ..
Çocuklar gördük..
Biz gezginleri izleyerek
eğlenen,kendi gündelik yaşam sorunlarını belki birkaç dakika unutan..
Binlerce yıllık geçmişi gururla sergilerken kentin son elli yıllık sürecine de sevgiyle yaklaşan,onları hâlâ gülümseten yerel kişileri de anılarında ve heykellerinde yaşatan kentler ve müzeler gördük..
Adıyaman Müzesi'nin girişindeki heykeller gibi..
Baraj inşaatında çalışırken iş kazalarında ölen işçilerini vefa bilirlikle anıtta tek tek isimlerini yazarak yaşatan kentler gördük..
Atatürk Barajı'nın seyir terasındaki anıt gibi..
Masallarına çeyizlerinde sahip çıkan,nakışlarında yer veren Anadolu kadınları da gördük..
Binlerce yılın ardından sularda yüzen tarihiyle Hasankeyf'i gördük..
Aynı sular baraj gölü olarak çoğalıp kenti yutacak..
Bir günbatımında Hasankeyf'in sularında batan güneşe bakarken bunları düşünüp üzüldük..
"Gündüzü mezarlık,gecesi gerdanlık" diye anlatılan Mardin'i gördük..
Gündüz gözüyle..
Yeşilin az görüldüğü kentte taş evlerin üst üste kaleye kadarki görüntüsü bu sözü doğrulatıyor..
Ama..
Şehrin sokaklarına dalınca da geçmişten gelen yapı ustalığının,bilgi ve birikimin izlerini görüp hayran oluyorsunuz..
Olduk..
Gecesini görecek kadar kalamadık..
Taş işlemeciliğinden telkâri işlemeciliğinin örneklerine pek çok işleme çeşidi ile yöre insanının sanat ve zanaatkârlığa yatkınlığının bugün de sürdüğünü görüp sevindik..
Ününü çok duyduğumuz sıra gecesinden birine konuk olduk..
Fuzulî'nin dizelerinin şarkılarda yaşatıldığını
işitip sevindik..
Harran evlerini belgeseller dışında gözlerimizle gördük sonunda..
Birinin içine girdik,odalarını gezdik,eşyalarını inceledik..
Urfa'da Halilurrahman Camisi'nde cuma namazı vaktini bekleyenlerin oturduğu serin cami bahçesinin
hemen bitişiğindeki medrese binasının kültür merkezi şeklinde dönüştürülüp hizmet vermesini,kütüphane bölümünün gençlerle dopdolu olmasını memnuniyetle gördük..
Halfeti'nin ünlü siyah gülünü göremedik ama şöhretini gördük..
Mor renkli kolonyasını da..
Kolonyasının kokusu da hafızamızda..
Gaziantep'te bir parktaki Göktürk Kitabeleri'ni de unutamayacağım..
Benim için çok güzel bir sürpriz oldu..
Dakikalarca taşları,yazıları inceledim..
Kitabelerin en küçük detayına varıncaya dek birebir aynı boyutta dikilmesi Antep halkına çok güzel bir hizmet..
Darısı bütün illerin başına..
Bir de Göktürk Kitabeleri'nin dikili olduğu parkın hemen bitişiğindeki 14 Şehitler Anıtı'ndan söz etmek gerek..
Tekrar..
Antep Savunması'nda milis kuvvetlere erzak ve silah götürüp şehre dönerken Fransız askerleri tarafından ,silahsız oldukları halde, kurşuna dizildikt
en sonra bir de süngülenen henüz on dört ,on beş yaşlarındaki on dört bahtsız genç..
Antep Savunması'nı da bu savunmanın isimli isimsiz kahramanlarını da halka anlatmak için her fırsatı kullanan Antep yöneticilerini tebrik etmek isterim..
Tarih bilincini canlı tutmak için çok doğru işler yapmışlar..
Müzeler,anıtlar,parklarla..
Keşke vaktimiz olsaydı da hepsini daha sindirerek gezebilseydim..
Şehirler gördük..
Hatay ya da diğer adıyla Antakya gibi..
Bir yanda antik çağın inanışını,geleneğini yansıtan bir mezar boy gösterirken diğer yanda İslam anlayışının özelliklerini yansıtan başka bir mezar adeta ona arkadaşlık ediyordu..Az ötede de Habib-i Neccar Camisi'nin bodrumunda Hı
ristiyanlığın erken dönemlerinden üç azizin mezarlar
ı Hataylılar tarafından da kutsal gözüyle bakılıp ziyaret ediliyordu..
Çok eleştirilen Hatay meclis binasının sinema salonu olması sorunu giderilmiş,bina şimdi kültür merkezine dönüştürülmüştü..
Müzeye dönüştürülmesini gönülden dilerim..
Daha çok yakışır o güzel binaya..
Ve de Hatay'a..
Akşam karanlığında götürüldüğümüz,dolayısıyla pek tadına varamadığımızHarbiye,yine de çok güzeldi..
Hataylılar için de yakıcı ve boğucu sıcaklarda serin bir nefes olduğunu gördük..
Ve de güzel ülkemizi bir kez daha sevdik..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder