Günlük işleri bitirdikten sonra köşeye çekilip kitap okumayı biraz abarttım galiba..
Günde bir hatta bazen dün olduğu gibi iki kitap bitiriyorum şimdilerde..
Şimdi sözünü edeceklerim geçen hafta bitirdiğim beş,hayır altı kitap üzerine..
Altı dedim çünkü,iki hafta önce bitirdiğim Savaş ve Barış'ı bir kez daha okumak isteyince geçen hafta okuma listem kabardı..Beş yüz sayfa oldu bana bin sayfa..Neyse..
Bu sıralar biyografi,günlük,anı,röportaj türünden seçiyorum okuyacaklarımı..
İlk kitap bir aşçının,Emre İdrisoğlu'nun ,Chef Olmak İstiyorum başlıklı kitabı..
Aşçı adaylarına seslenen kitapta mesleğinin zorluklarını,çalışma hayatının güçlüklerini sıralıyor..
Yalnız kitap feci derecede yazım yanlışları,cümle bozuklukları ile dolu..
Aşçı adaylarının ifadelerini bozabilir..
İkinci kitap da aynı konuda..
Tuğba Termiyecioğlu adında gıda mühendisi olan girişimci bir hanımın hem iş hem mutfak tecrübelerini sıraladığı bir kitaptı..
İyi bir redaksiyondan geçtiği belliydi..
Bir iki yanlış dışında güzel bir ifadesi vardı..
Üçüncü kitap ülkemizin az sayıdaki "nev'i şahsına münhasır"larından biri olan "Hayalet Oğuz" adına yazılan bir derleme:
O Pera'daki Hayalet (Derleyenler:Sezer Duru-Orhan Duru)
Tam adıyla, Oğuz Haluk Alp
lâçin, kendince geçerli bazı sebeplerle, 46 yıllık ömründe hiçbir şekilde normal insanlar gibi yaşamıyor..
Kendine ait bir evi olmuyor;arabası ,yazlığı ise söz konusu bile değil..
Hatta kendine ait bir bavul bile taşımadan üzerindeki giysilerle dolaşıyor,kirlenenleri çöpe atıp yenilerini üzerine geçiriyor..
Hiç evlenmiyor,kısa bir nişanlılık dönemi yaşıyor ama onu da bir sonuca götürmüyor..
Parası olduğunda otellerde,olmadığında arkadaşlarının evlerinde kalıyor,kiminde birkaç gün,kiminde günler hatta haftalar boyunca..
Safa Önal'ın deyimiyle,onun evinde dokuz yıl boyunca misafir oluyor..Safa Önal eşinden ayrılınca birlikte çıkıyorlar o evden..
Hayattaki en büyük serveti aldığı eğitime bitişik yazı yeteneği..
Hayatını bunlarla kazanıyor zaten..
İngilizcesi ile kitaplar çeviriyor,yeteneği ile romanlar,senaryolar,hikayeler,şiirler yazıyor..
Kitaba bunlar da eklenmiş..
Elvis Presley ve Rock'n Roll üzerine yazdığı hikaye çok güzeldi..
Arkadaşları arasında çok sevilen,aranan,kollanan biri;hatta arkadaşlarının anneleri,eşleri tarafından daha çok korunup kollanan biri olarak aralarında yaşıyor..
Çünkü geceyi geçirmek için gideceği evin hanımına mutlaka bir çiçek,pasta alıp götürür,renkli sohbetiyle,asla yük olmamasıyla kendini çok sevdirirmiş..
Çok zayıf olduğu için de (48 kiloyu aşmamış hiç) bu lakapla anılmış..
Neyzen Tevfik'i,Manisa Tarzanı'nı biliyordum ama onlar gibi daha ne çok isim olduğunu öğrenince ülke topraklarının bereketini bir kez daha anladım..
Sakallı Celal mesela,Aktedron Fikret mesela..
Onları da bu vesileyle öğrendim..
Dördüncü kitap Ömer Seyfettin'in Bir Ermeni Gencin Hatıra Defteri adlı uzun hikayesi..
Ömer Seyfettin'in bu adda bir hikayesi olduğunu daha önce hiç fark etmemiştim..
Onu da çabucak okuyuverdim..
Başlattıkları Millî Edebiyat Hareketi'nin öncesindeki Jöntürkleri ,Batı hayranlarını eleştirmek için kaleme alınmış olan hikayede Kurtuluş Savaşı öncesinde toplumun ve toplumun önünde bulunması gereken aydınlarımızın ne durumda olduklarını alaylı bir dille anlatıyor..
Benim dikkatimi çeken cümlelerden biri Ahmet Mithat Efendi'nin Meşrutiyet'in ilan edildiği günlerde bir yazısında söyledikleri..
Şöyle demiş Ahmet Mithat:"Bizim memlekette Osmanlı hanedanı dışında Türk soyundan tek bir aile bile yoktur. "..!!!
Kafalar çok karışık anlaşılan..
Beşinci kitap Pınar Öğünç'ün bir gazeteci olarak yaptığı meslek röportajları kitabı..Adı İnce İş..
En keyifli okuma da o oldu..
Ambulan şoföründen,lokumcuya,kaligraftan,hokkabaza.itfaiyeciden,egzozcuya,vapur makinistinden modeliste,dövmeciden turşucuya,mısırcıdan yorgancıya,yoğurtçudan hamamcıya,seyyar salıncakçıdan karagözcüye,tekne kaptanından dansöze ve daha pek çok meslek erbabına yönelttiği soruları ve aldığı cevapları fotoğraflarla destekleyerek kitabını oluşturmuş..
Söyledikleri arasında ilginç şeyler olanlar o kadar çoktu ki..
Örneğin son arzuhalcilerden biri,yeni mezun avukatların bir icra takip formu doldurmaktan aciz olduklarını,sorunun eğitim sisteminden kaynaklandığını düşündüğünü ekliyor sözlerine..
Lunaparkta ustabaşı olan Rafet Toksoy'un hayatı film öyküsü olabilir..Ablasının okul taksidi cebinde lunaparka gezmeye gittiğinde cebindeki parayı çaldırır..Korkudan eve dönemez..Haline acıyan bir lunapark ustası ona o gece için yer gösterir.ertesi gün oradan gidemeyen delikanlıya iş gösterir..Kalış o kalış..İşin ustası olur..Büyür,evlenir..Hayat geçer..Şimdi evde yatalak olan karısına da 18 yaşındaki oğlunun baktığını,bu nedenle kazandığı halde üniversiteye gidemediğini de usulca iliştiriyor acılı sözlerinin sonuna..
Karaburun'un tek fotoğrafçısı olan Mustafa Erecek'in bir tespiti var:"İçi kötü olanın fotoğrafı da çirkin çıkıyor !"..
Perukçu olan bir ustanın verdiği şu bilgi de ilginç geldi bana:"Gerçek saçtan yapılan perukların en büyük alıcısı İsrail..Hatta daha köylerden,hiç şampuan değmemiş en kaliteli saçları alıyorlar..Türk saçı özellikle tercih ediyorlar..Hint saçı da kaliteli ama ne yazık ki hiç çıkmayan ağır bir koku oluyor onların saçlarında !"..
Piyano satıcısı Birol Özbek de pek çok kişi gibi aslında başka bir mesleğin eğitimini almış..Spor akademisi mezunu..Piyano satışlarının önemli bir bölümünün Suudi Arabistan'a olduğunu söyleyip ekliyor.."Evlerinde güzel görüntü olarak tercih ediyorlar..Yurt içinde de en çok piyanı sattığımız yer Denizli.."
Kapalıçarşı'da halı ticaretiyle uğraşan Şişko lakaplı Osman Amca da Kahire'de Arap Dile ve Edebiyatı okuduğunu,üstüne Fransa'da siyasal ekonomi okuduğunu söyleyip ekliyor:"Fransa'da bir vesileyle tanıştığım Picasso'ya bizim el dokuması halıların renk ve desenleri üzerine bildiklerimi anlatınca şunları söyledi ,'Türk kadınının sanat ruhunun bu kadar yükseklerde olduğunu bilmiyordum.Bunu alkışlıyorum.' "..
Benim sayfalarda görmekten en çok sevindiğim tanıdık sima ise Mehmet Kuşman oldu..
41 yıldır Van Çavuştepe Kalesi'nde bekçi olarak çalışan,sonra kendisini dünyadaki çivi yazısını okuyabilen 38 kişiden biri olarak tanıdığımız orta okul mezunu olağanüstü insan..
25 sene süren çivi yazısını öğrenme çabasının öyküsünü anlatmış sayfalarda..
En çok istediği şeylerden birinin de çivi yazısının kullanıldığı 2800 sene öncesine gidebilmek,o zamanda yaşamak olduğunu iliştiriyor sözlerine..
Bitirdiğim,daha doğrusu ikinci kez bitirdiğim Savaş ve Barış'a gelirsek, o harikuladeydi..
Nataşa'ya kızarak,Andrey'e acıyarak,Pierre'e kah kızıp kah acıyarak,Sonya'ya çok acıyarak,Tolstoy'un dehasına ise hep hayran olarak okudum..Neredeyse her satırın altını çizerek.. İnsanı,insan ruhunu nasıl bu kadar iyi anlatabiliyor ,büyücü mü bu adam?