Diyarbakır
Birinci gün sabah Maraş'ta başlayan gezi maratonu, öğleden sonra Adıyaman'da Karakuş Tümülüsü,Cendere Köprüsü ve Nemrut Dağı'na tırmanış ve gün batımından sonra tekrar Adıyaman'a dönüş ile gece 22.00 civarında bitti..
Ondan önceki gece otobüs yolculuğu ile uykusuz ve yorgun olup bir de hiç dinlenmeden geziye başlayınca bütün enerjisi biten kafilenin gözü yemekten sonra uykudan başka bir şey görecek halde değildi..
Kaldığımız otelde,havuz başında, güzel bir Adıyaman düğününün sesleri gelirken, acaba biraz kenardan izlesek mi diye içimden geçirmedim değil;ama uykusuzluk baskın geldi..
Duş aldıktan sonra uzandığım yerde yorgunluktan sızmışım..
Güneşli bir Adıyaman sabahına uyandığımda dinlenmiş ve zindeydim..
Otel çevresinde sabah yürüyüşü niyetine biraz gezindim..
Kahvaltı sonrası yola koyulduk..
İstikamet Atatürk Barajı..
Baraj ziyareti izlenimlerini Gap'ı "Gaptık"-4'te yazmıştım..
Dolayısıyla millî gururumuz olan Atatürk Barajı'ndan sonrasına geçiyorum..
Diyarbakır yolundayız..
Bozova'yı geçtik..
Hilvan'ı geçtik..
Yol boyu pamuk,fıstık tarlalarının yanından geçiyoruz..
Boş arazi yok..
Ekilebilir her karış toprak üzerinden bereket fışkırıyor..
Siverek'e doğru bazalt kayaları arttı..
Atatürk Barajı'nın su tutma duvarının bunlarla kaplandığından daha önce söz etmiştim..
Ve daha birkaç baraj duvarını kaplayacak kadar taşın arazide bulunduğundan..
Karacadağ'ın volkanık püskürmelerinin ovadaki yansımaları bu kapkara taşlar,kayalar..
Bazı tarla sahipleri toplayabildiklerini bir kenara yığmışlar..
Bu arada mikrofon başındaki rehberimiz bilgi veriyor:
"Siverek,Kahta,Midyat,Kızıltepe ilerde il olması beklenen,bazılarına göre kesin olan,ilçeler..
Örneğin Siverek nüfusu 254.000.."
Vaay..!
Saat 11.30..
Diyarbakır 'dayız..
Nüfusu resmî olarak 1.050.000..
Gayrı resmî olarak ise 1.500.000..
Oy,oy,oyy !..
Diyarbakır'ın eski adlarından biri de Amed..
Kara Amed..
Diyarbakır surlarının önündeyiz..
Blok halinde ülkemizin en uzun surları bunlar imiş..
Diyarbakır'ın eski adlarından biri de Diyar-ı Bekr..
Bekr Aşiretinin diyarı..
Yazık ki Diyarbakır gezimiz bir panoramik ziyaretten öteye gitmedi..
Sur içine gir(e)medik..
Sebep,rehberimizin çekincesi..
Güvenlik endişesi varmış,sorumluluk alamazmış..
Ben alırım kendi sorumluluğumu..
ama..
1-Beldeyi tanımıyorum,
2- Kendi başımıza gezmek için yeterli vakit verilmiyor,
3-Daha önemlisi benim tırsak kafilemden hiç kimse fikrime katılmadı..
Sur dışından selfie çekmekle yetindiler..
Dolayısıyla bir fırsat kaçırmış olduk..
Turumuzun 'efsanevi Gap turu' böylece 'geziden kaçınmak turu'na dönüşüyor giderek..
Bunu da benden başka dert edinen yok..
Üstelik daha sonra Mardin'de karşılaştığımız Diyarbakırlı ve Şırnaklı gezgin kızlar,Diyarbakır'ı gezemediğimizi,hele Suriçi'ne hiç gidemediğimizi anlattığımda,bize acıyarak baktılar..
Güvenlik endişesine ise güldüler..
Kendilerinin gayet rahat gezdiklerini..
Diyarbakırlı gezgin kızlar ise,şehirlerine tekrar gelme fırsatı bulursam,beni memnuniyetle gezdireceklerini..
Söylediler..
Umarım..
Ben sur önündeki kafilemize döneyim..
Urfa Kapı'dan girdiğimiz eski kentte,Mardin Kapı'ya doğru devam ediyoruz..
Keçi Burcu'nun hemen aşağısından da ünlü Hevsel Bahçeleri başlıyormuş..
Tabii Hevsel Bahçeleri'ni de uzaktan seyretmekle yetinmek durumundayız..
Gerekçe aynı:
1-Güvenlik endişesi..
2-Her yeri gezdirmeye vakit yetmeyeceği için bazı noktalarda sadece fotoğraf molası verilebiliyor..
Bu nedenle Diyarbakır şimdi benim için uzaktan gördüğüm surlar,yemyeşil uzanan Hevsel Bahçelerinin uzaktan görünümü,şehrin kenarından geçişten ibaret..
Haydi haksızlık etmeyeyim,bir de Gazi Köşkü..
Diyarbakır'da içine girdiğimiz tek yapı bu oldu çünkü..
Bir diğer şey de surların hemen yanında sıra dükkanlarda gördüğüm pırıl pırıl kadınlar..
Diyarbakır Belediyesi,Umudum Kadın Ürünleri Değerlendirme Merkezi adında bir birim oluşturmuş..
İşsizliğin sonsuz olduğu şehirde kadınların emekleriyle evlerini geçindirebilmeleri için..
Bütün parasal giderleri belediye tarafından sağlanan bu birimlerde kadınlar iş gücünü kullanıyorlar..
Ev kadınları ve kızları için iyi bir fırsat..
Hele de bu kadar kapalı yerlerde..
Hem evlerinin geçimine katkı sağlıyorlar,hem kapalı hayatlarından biraz olsun topluma açılmış oluyorlar..
Başlarındaki koordinatör Berivan'ın canlılığı da ayrıca takdire değer..
Dikkatimi çeken bir diğer şey de her yerde gördüğümüz kürtçe tabelalar..
Belediye tabelası olsun,işyeri tabelası olsun,her yerde kürtçe özellikle kullanılıyor..
Adıyaman'da bu yoktu..
Daha sonra gezeceğimiz Şanlıurfa'da da görmedik..
Ama Diyarbakır'da ve Batman'da özellikle mevcut..
Bu arada Dicle'yi de unutmayayım..
Yanı başımızdan akıp geçiyor..
Geçtiği yere hayat vererek..
Tıpkı geçen sene gördüğüm Nil gibi..
Dicle'nin eski adı Tikris imiş..
Yani taç..
Gezebildiğimiz tek yapı olan Atatürk Müzesi yani Gazi Köşkü'ne gelince..
Aslında Semanoğlu Köşkü olan bina 16.yy eseri..
Akkoyunlu döneminden..
Atatürk,henüz Osmanlı subayı olduğu 1.Dünya Savaşı yıllarında,16.Kolordu komutanı olarak atandığı kentte 11 ay boyunca bu binada kalmış..
Cumhuriyetin ilanından sonra,1937'de tekrar Diyarbakır'ı ziyaret ettiğinde,o zamanki sahiplerinden alınan köşk Atatürk'e hediye edilmiş..
Biz de Atamızın iki kez gelip kaldığı bu binada onun hatırasını taşıyan bahçeyi,havuzu ve karşıda uzanan Diyarbakır ovasını O'nu anarak gezdik..
Dönüş yolunda da ünlü bir Artuklu eseri olan On Gözlü Köprü'de birkaç fotoğraf için mola verdik..
Yine yolda gördüğümüz eski Tekel Rakı
Fabrikası binasını da ,rehberin verdiği bilgiyi kaydederek yazayım..
Önce Mey içki firmasına satılmış,şimdi ise âtıl vaziyette akıbetini bekliyor..
Diyarbakır bu kadar..
Yazık ki..
Ahmet Arif Evi'ni görmeden..
Cahit Sıtkı Evi'ni görmeden..
Ziya Gökalp Evi'ni görmeden..
Geçip gittik yanı başından..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder