28 Eylül 2021 Salı
Al Çiçeğin Moru
Sevinç çokum'un hikaye kitabı..
Hafta sonunda okuyup bitirdim..
14 hikaye var..
Bundan önce yine hikaye türündeki Evlerinin Önü adlı kitabını okumuş,biraz yavan bulmuştum..
Bu sefer öyle olmadı..
Sevinç Hanım inceliklerle örülü satırlarla bezeli hikayeleri peş peşe dizmiş..
Hepsini de beğenerek okudum..
Firak adlı hikayeden şu satırların da altını çizerek..
"Küçük bir adamdı o,sıradan.Sıradan insanlar toplumun kökleri olsalar da bitkinin gövdesine tırmanamaz,yaprağı ve hele hele çiçeği göremez,koklayamazlardı.Sıradanlık toplumu oluşturmak için gerekli parçalardır ama tek başına anlaşılamazlar ve tek başına yok gibidirler.Halkımız derken de tek bir varlıktırlar.Bütünleşmiş,konik bir yapı.Lök gibi dururlar tozlu tarih sayfalarında,kimse tozlarını almayı akıl etmez,hatta istemezler..."
24 Eylül 2021 Cuma
100 YILLIK GURUR-VI
Sakarya Savaşı konulu sempozyumun ilk günü epey yoğun geçti..
Toplamda on konuşmacının sunuşlarını dinledik..
Kendi payıma çok da bilgilendim..
İkinci gün dersim vardı..
Sabahki sunumlar için okul yöneticimizden iki saat izin alarak üç konuşmacıyı dinledim..
İlkin Kazakistan'dan çevrimçi katılan Doç.Dr.Uldar İsabekova Keldibekkızı,Kurtuluş Savaşı'nda Kadın konulu sunuşunu yaptı..
Yazık ki Kazakça yaptığı konuşmanın anlaşılabilmesi için Türkçe'den Türkçe'ye çeviri yapılmak zorunda kalındı..
Bu da özet şeklinde olduğu için ayrıntıları öğrenme fırsatımız olmadı..
Sonuçta anladığımız şu oldu ki,Kurtuluş Savaşı'nda yer alan kadınlarımız ve en ünlüsü olan Halide Edip,yaptıklarıyla Kazakistan'ın bağımsızlık mücadelesinde Kazak kadınlarına rol model olmuşlar..
İşte Uldar Hanım'ın söyledikleri:
"Anadolu'daki kurtuluş mücadelesini dikkatle takip eden Kazak aydınları,başta Halide Hanım olmak üzere Türk kadınlarının cesaret ve fedakarlıklarından çok etkilenmişler..
Onlardan da bir Halide Hanım çıkmamış;ama bağımsızlık fikrinin yaygınlaşmasında etkili örnekler olmuş..
Halide Edip'in aldığı Batı tarzı eğitim ve sonuçları,Kazak kadınlarını da etkilemiştir..
Yine Halide Hanım,Kurtuluş Savaşı'na aktif olarak katılıp,cepheye gitmek istediğini 11 Ağustos 1921'de çektiği telgrafla bildirmiştir..
Elde ettiği bilgileri gazetelere yazmıştır..
Ayrıca roman ve hikayelerinde kullanmak üzere notlar almıştır..
1917'de de Kazakistan'da buna benzer bir çalışmayı Kazak kadın yazarlar gerçekleştirmiştir..
Halide Hanım'ın Ateşten Gömlek romanındaki Ayşe,yeni bir Türk kadını modeli oluşturmuş,etkili olmuştur..
Gelecek yıllarda Kazakistan'daki kadınların haklarını elde etmede başta Halide Hanım olmak üzere Kurtuluş Savaşı'na katılan,destek veren Türk kadınlarının çok etkisi olmuştur..Kazak kadınları aktif olarak savaşa katılmamış;ancak kadının toplumda daha aktif olması,kadın hakları konusunda bilinçlenmiştir.."
Sonraki konuşmacı Ordu Fen Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Dr.Yavuz Selim Uğurlu oldu..
Bize Sakarya Zaferi'nin Türk romanına yansımalarını anlattı..
Zaten bildiğim(iz) bu konuda yeni bir şey söylemedi ne yazık ki..
Sabahki oturumun son konuşmacısı yüksek lisans öğrencisi Naz Sarıaslan idi..
Halide Edip ve Yakup Kadri'de sakarya Savaşı'nın izlerini anlattı..
Çok genç,çok heyecanlı olan konuşmacının üslubu da bunu yansıtınca,biz ak saçlılar gülümseyerek dinledik sunumunu..
Özet olarak denilen şu oldu:
"Halide Hanım'ın,Ateşten Gömlek (sayfa 195),Dağa Çıkan Kurt,Türkün Ateşle İmtihanı,Duatepe,Kırmızı Tepe,Azizin Karısı,Şebbe'nin Kara Hüseyini(İsmet Paşa'nın isteği ile yazar) adlı anı,roman,hikaye türlerindeki eserleri yanında Yakup Kadri'nin de yine roman,anı,hikaye türünde Yaban,Ergenekon,Vatan yolunda,Millî Savaş Hikayeleri(Ceviz,14 Yaşında Bir Adam,Teslim Teslim[Halide Hanım'ın anılarında da yer alır] adlı eserleri vardır..
Halide Hanım'ın zafer coşkusu,umut yüklü anlatımına karşın;Yakup Kadri'nin anlatımı yokluk ve savaşın yıkımları ile doludur..
Öğleden sonraki oturumda,Sakarya Savaşı'nın Türk ve Dünya basınındaki yansımaları konulu sunumlar vardı..
Onları da,basılırsa,sempozyum kitapçığından okurum ümidiyle okula döndüm..
21 Eylül 2021 Salı
100 YILLIK GURUR-V
Sakarya Savaşı konulu sempozyumun sekizinci konuşmacısı Dr.Veli Fatih Gülen idi..
Atatürk'ün Çanakkale'den tanıdığı,Sakarya Savaşı'nda da yeniden gördüğünde de hemen tanıdığı Yassıhöyük Köyünden İsmail Çavuş'un torunu imiş..
Bize İngiltere'nin Sakarya Savaşı Politikasını anlattı..
Lloyd George'un II.İnönü Savaşı sonrası sarfettiği bir sözüyle başladı:
""Artık Yunanlıları rüyamda bile görmek istemiyorum !"
O dönemde harp okullarında askeri coğrafya,stratejik coğrafya derslerinin olduğunu,
çok detaylı askeri coğrafya etüdleri olduğunu,
Goltz Paşa'nın I.Dünya Savaşı'nda haritacılıkla ilgili çalışmaları başlattığını anlattı..
Ahmet İzzet Paşa'nın da askeri haritalar konusuna ciddiyetle eğildiğini,
teorik bilginin yanına pratik bilgiyi ve tecrübeyi katarak bu konuda uzmanlaştıklarını anlattı..
İngilizlerin Yunan milli marşının sözlerini İngiliz milli marşının müziği ile düzenleyerek Girit Adası'nda söyletip,Yunanlıları örgütlemeye çalıştıklarını ama bu politikanın tutmadığını;hatta ters teptiğini söyledi..
Kurtuluş Savaşı başlarında da Havza'ya halı tüccarı kılığında gelen yabancıların gerçekte İngiliz subayları olduklarının anlaşıldığını da ekledi..
Kurtuluş Savaşı'nda Meclis'te İttihatçı Muhalefet,İslamcı Muhalefet,Liberal Muhalefet ve Sosyalist Cephe olmak üzere dört farklı muhalefet olduğunu,sosyalistlerin Talat Paşa ile görüşmelerinin mevcut olduğunu..
İttihatçı Muhalefet'ten Kuşçubaşı Sami'nin,Kurtuluş Savaşı sonrası,Sisam'dan gelip Atatürk'e suikastta bulunmak istediğini,yanlarına sığındığı Madran'daki Tahtacı yörüklerinin onu jandarmaya ihbar ettiğini,çıkan çatışmada öldürüldüğünü anlattı..
Diğer muhalefetin tasfiyesi için kurulan İstiklal Mahkemelerinde yargılananlardan bazıları için Atatürk'ten bağışlama istemeye gelen İsmet Paşa,"Paşam,bunlar Cumhuriyete sadıktır,affedelim."deyince,Atatürk'ün "Bana sadakat değil,itaat lazım !" dediğini de..
(Halide Ediplerin niçin muhalefete geçtiklerini şimdi tahmin edebiliyorum,onlar da itaat etmeyi reddetmişlerdi..
Bir seferinde Halide Hanım'ın,bir tartışma sırasında Atatürk'e,onun emir eri olmadıklarını söylediğini,hatta bir süre dargın kaldıklarını okumuştum..)
Dokuzuncu konuşmacı Dr.Fevziye Alsaç idi..
Sakarya Marşı'ndaki Milli ve Romantik Söylem başlıklı tebliğini çevrimiçi sundu..
Aslında bir metni kuru bir ifadeyle okudu,demeliyim..
Üstelik,lisede edebiyat öğretmeni olan konuşmacı,sanki öğrencilerine sıkıcı bir ders veriyormuş havası içindeydi..
Dolayısıyla bir şey öğrenilecek bir konuşma değildi..
Zaten dinle(ye)medik..
Onuncu konuşmacı Dr.Mesut Yavaş,Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nden katılmıştı..
Şiirlerle Sakarya Savaşı konulu sunumunu ilgiyle dinlerim..
Sakarya Savaşı'nın hemen ertesinden başlayarak 10 gazetede 20 civarında şiir yayınlandığını söyledi..
Dönemin gazete ve dergileri olan bu yayınlar:Açıksöz (Kastamonu),İleri,Küçük Mecmua (dergi),Tevhid-i Efkar,Anadolu'da Yenigün,Vakit,Varlık (Erzurum),Dergah(dergi),Hakimiyet-i Milliye,İkdam..
Yayınlanan şiirlere gelince..
Altun Ordu (Halit Fahri, Çavuşun Destanı,Düşman Kaçıyor (12 Eylül 1921),Elhamdülillah,Kaçma:Mağrur ve Makhur Kral'a (Kerim Refii),Kahramanların Destanı (Baba Remzi),Kaside-i Şükran (Aydın Mebusu Hoca Esat),Muazzez Mehmetçiğe (Turgut-Askerlik Şb.Bşk.bnb.Şevket Turgut),Mustafa Kemal Paşa (Halil Nihat Poztepe),Sakarya Başında Sakarya Cenginde (Suat Salih),Sakarya Zaferi (Florinalı Nazım,kendisini şairlerin kralı ilan eder !),Sakarya Güneşine (Mazlumların Şairi),Sakarya Önlerinde,Tarih-i Zafer,Tebrik-i Gaza (Kütahya Mebusi Besim Atalay),Tekrime-i Zafer/Gazi Mehmetçiğe (Ahmet Şiranı),Türk Askerine (Ali Ekrem),Zafer (Kemalettin Kamu),Zafer Davulu/Gave-i Zalim (Hüseyin Suat),Zaferden Sonra (M.K.)
Şiirlerden örnekler okudu..
Yetişebildiğimi yazdım..
İşte bir beyit:
"Yedi yüzyıl kanamayan Sakarya/
Yirmi gündür alkanlara boyandı."
veya şu:
"Sarı zeybek uyandı hâbından/
Bir seher vakti gördü bir rüya"
ya da şu:
"Eski benden biraz da tarihe bak/
Var mıdır Türkü mahveden ahmak/
Gördün evvelce de sen ol şiiri/
Titretir âumanı şimşir !"
veyahut bu:
"Düşman kaçıyor !Gördü ki iman doludur Türk !/
Son savleti gösterdi:Nasıl korkuludur Türk/
İslamın o dönmez o çelikten koludur Türk/
Binler yaşa ey harikalar yağdıran ordu/
Düşmanlara çiğnetme bu cennet gibi yurdu !"
Tabiî hepsini yazamadım..
Sunum sonrası bunları nasıl elde edebileceğimizi sordum konuşmacıya..
Dökümanların hepsinin sempozyum kitapçında basılacağını söyledi..
Umarım..
20 Eylül 2021 Pazartesi
İki Kitap
Sonunda bitirdim..
Necati Cumalı'nın Viran Dağlar'ı..
Bir süredir elimdeydi..
Adeta bitirmeye kıyamadım..
"Makedonya'nın son Osmanlı beyi,şövalyesi Zülfikar Bey"in hikayesi..
Hem bir bey oğlunun hayatını hem 19.yüzyıl Makedonyasını destansı bir dille anlatmış..
Usta işi bir roman olunca tadını çıkarta çıkarta okuyor insan..
500 sayfa da gözüne hiç büyümeden..
Romandan bir alınt ile bitireyim..
"Balkan Savaşı üstüne yazılanlar ürkütücüdür..
Kitaplara geçmeyip de savaştan sağ çıkanların anlattıkları daha da inanılmaz gelir savaş nedir görmeyen insanlara.İlk silahlar patladıktan sonra akıllar durdu,yaptığını ettiğini bilmez,ölçemez oldu silah seslerini duyanlar.
Kan tutmuştu ordudakilerle birlikte sivilleri de.
Çok kan döküldü cephelerde.
Cephelerden daha çok cephe gerisinde can aldı savaş.
Büyük ,küçük, kadın,çoluk çocuk,yaşlı demeden binlerce kişi süngülendi,ateşe verilen evlerinde öldü."
Viran Dağlar'ın sonuna gelmiştim..
Hafta sonunda biterse diye yanıma kütüphaneden Sevinç Çokum'un Evlerinin Önü adlı hikaye kitabını almıştım..
İyi ki almışım..
Viran Dağlar cuma akşamı bitiverdi..
Evlerinin Önü de hafta sonunda..
Sevinç Hanım'ın kitabı çoktan unuttuğumuz bir dönemi,80 darbesinin az öncesindeki korkulu günleri anlatıyor çoklukla..
Sabah evlerinden çıkan,akşama vuruldu haberi gelen gençleri,duvarlardaki "kahrolsun"ları,hep kapalı olan okulları,hep tedirgin,korkulu ana babaları..
Bu duyguları yansıtmakta çok başarılı olamamış ama..
Bir de milliyetçe ideolojiyi sindirmeye çalıştığı satırlarda da..
Necati Cumalı'nın usta kaleminden sonra biraz sığ geldiğini itiraf edeyim..
Yer yer Füruzan'ın içli,duyarlı,kahırlı insanlarını,incelikli anlatımını andırsa da ondan da uzaktı..
Keşke biraz daha uğraşsa imiş diyerek okudum..
Galata Bahçeleri öyküsünden iki alıntı iliştireyim:
"Yunanlılar İzmir'e girdiklerinde çocuktum,dedi.Evlerimizin kapısına birer lamba astırmışlardı.Zorla.Bir gün bozguna uğrarlarsa,kaçarken Türk mahallelerini ateşe vermek için."(Sayfa 95)
"Bizimkilerin İzmir'e gelişini bir görecektin!Hep gözümün önünde.Tüm atlar,tepeden tırnağa sırılsıklamdılar..."(sayfa 96)
17 Eylül 2021 Cuma
100 YILLIK GURUR-IV
Sakarya Savaşı konulu sempozyumun beşinci konuşmacısı yine emekli bir asker olan Dr.Mehmet Çanlı idi..
Batı Cephesi Coğrafyası başlıklı sunumunda coğrafyanın savaştaki önemini vurguladı..
Bu konu hakkında daha önce bilgim olmadığı için ilgiyle dinledim..
Strateji-kuvvet+zaman+mekan(coğrafya) diye özetlediği sunumda Anadolu dağlarının doğu-batı istikametinde olduğunu,bu nedenle savunmanın kolaylaştığını;mesela Kurtuluş Savaşı sırasında Gülek Boğazi'nda küçük bir birlikle bütün bir Fransız ordusunun durdurulduğunu anlattı..
Savaşta vadilerin önem kazandığını,Türkiye'de üç büyük vadi olduğunu da ekledi:Afyon-Murat Başyayla,Erzurum Başyayla,Sivas Uzunyayla..
Nitekim bunlardan Afyon'daki Büyük Taarruz'da önem kazanmıştır..
Altıncı konuşmacı olan Dr.Halil Özcan,Sakarya Savaşı'nın bir sonucunun da Arnavutluk'un Yunan İşgalinden Kurtulması üzerine olan sunumunu dinletti bize..
"Türkiye'nin güvenliği Adriyatik sahillerinden başlar."diyen Atatürk'ün işgal altındaki Arnavutluk ile ilgisini anlattı..
Ankara Hükümeti ile Arnavutluk Hükümeti arasında gizli bir anlaşma yapıldığını,üzerinde tarih olmayan bu anlaşmanın 1920 sonlarına ait olduğunun muhakkak olduğunu;Sakarya Savaşı bizim zaferimizle neticelenince İngiltere'nin Yunanistan'ı Arnavutluk üzerindeki isteklerinden vazgeçirdiğini;Arnavutluk'ta petrol olduğunu öğrenen İngiltere'nin,Anglo-Persian Oil şirketinin imtiyazını Arnavutluk Hükümetinden almayı garantilediğini anlattı..
Daha önce çok duyduğum Milne Hattı'nın yerini haritada gösterdi..
Dikili-Bergama üzerinden geçen hat Aydın'a uzanıyor..
savaşta bizim stratejimizin DİREN+VAKİT KAZAN+GERİYE ÇEKİL+ORDUYU KUVVETLENDİR şeklinde özetlenebileceğini söyledi..
Coğrafyanın savaşın kaderini şekillendirdiğini,
600 km.uzunluktan ötesinin savaşın sonucunu olumsuz etkilediğini(Örnek Napolyon'un Moskova Seferi,Hitler'in Rusya seferi,İngilizlerin Basra çıkarması)..
Son olarak ülkeyi yönetenlerin tıpkı Kurtuluş Savaşı komutanları gibi ülke coğrafyasını çok iyi bilmeleri gerektiğini ekleyerek sözünü bitirdi..
Yedinci konuşmacı olan Dr.Ali Güler Sakarya Savaşı'nda İttihatçı Muhalefet gibi ilginç bir konuyu anlattı..
İlk mecliste 40 kadar muhalif milletvekili olduğunu..
Kendisi de bir zamanlar İttihat ve Terakkili olan Atatürk ve Fethi Okyar'ın 2.İttihat Kongresi'nde,eleştirilerinden dolayı,gözden düştüklerini,
Atatürk'e üç suikast düzenlendiğini(Birinde suikastçı ünlü Yakup Cemil'dir)..
İttihatçı liderler arasında Atatürk'e karşı en ılımlı olanın Talat Paşa olduğunu,
Sakarya Zaferi üzerine Enver Paşa'nın Anadolu üzerine bütün ümitlerinin sona erdiğini ve Kafkasya'ya döndüğünü,Suriye Cephesi'nde iken Atatürk'ün Alman komutan Falkenheim ile tartışmasında Cemal Paşa'nın Atatürk'ün yanında yer almasına karşın,Enver Paşa'nın Alman komutanı yanında kaldığını,
Enver Paşa'nın mektuplarında Mustafa Kemal'den "Sarı Köle" diye söz ettiğini.hep küçümsediğini,
Cemal Paşa'nın cenazesini Tiflis'ten Erzurum'a getirtip törenle gömülmesi emrini Mustafa Kemal'in verdiğini..
Öğrendik..
15 Eylül 2021 Çarşamba
100 YILLIK GURUR-III
Sakarya Savaşı konulu sempozyumun dördüncü konuşmacısı Dr.Suat Akgül'dü..
Sakarya Savaşı'nda vazifeli olan Üstteğmen Cevdet (Çaldağ)ın anılarından söz etti..
Çaldağ Muharebelerinde bulunan ve soyadını da buradan alan Cevdet Çaldağ,Cumhuriyetten sonra yüzbaşı olarak emekli olur..
Vanlı'dır..
Erzincan Lisesi son sınıftayken I.Dünya Savaşı çıkınca İstanbul'daki Harbiye Talimgâhı'nda eğitim görür ve zabit adayı olarak ordu emrine alınır..
1912'den 1922'ye kadar aralıksız cephelerde geçer ömrü..
1917'de Filistin'de Sina Cephesindedir mesela..
Anılarını yazar..
Kızı da daktiloya çeker..
Babasının vefatından sonra da ATASE'ye başvurur..
Bu anıların basılmasını ister..
Anılar konuşmacımız Suat Akgül'ün eline gelir sonuçta..
Bunları basıma hazırlar..
Ancak Kızcağız da basıldığını göremeden vefat eder..
Kurtuluş Savaşı'nın başında Ankara Telgrafhanesi İngiliz kontrolündedir..
Bunu teslim almakla görevlendirilen Cevdet Çaldağ ve birliğidir..
İç isyanlarda,Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde,Sakarya Savaşı'nda bulunur..
Sakarya'da ilk kurşunu attığını yazar anılarında..
Birliğinin iki makineli tüfeği olduğunu..
Birinin Yusuf Çavuş'ta diğerinin kendisinde olduğunu..
Bölüğünden 25 kişinin şehit olduğunu..
Kendisinin de 11 Eylül 1921'de bir top mermisiyle ağır yaralandığını..
Alagöz'e götürüldüğünü..
İki yıl tedavi gördüğünü..
Sonunda ayağının beş santim kısa kaldığını..
Malûlen emekli olduğunu..
Henüz 15 günlük evli ikeh cepheye gittiği için evine dönerken çok tedirginlik yaşadığını..
Eşinin kendisini nasıl kabul edeceğinin bilemediğini..
Ancak eşinin ağzından şu cümlenin döküldüğünü:
"Cepheye çok yakışıklı bir subay yolladım.
Şimdi büyük bir kahramanı kucaklıyorum !"
Bravo Münevver Hanım !
14 Eylül 2021 Salı
100 YILLIK GURUR (II)
Sakarya Savaşı konulu sempozyumun ikinci konuşmacısı Cüneyt küsmez de emekli general olarak tanıtıldı..
O da Atatürk'ün Sakarya Meydan Muharebesi stratejisini harp prensiplerine göre,Atatürk'ün üçlemesi tanımı altında anlattı..
Atatürk'ün "Melhame-i Kübra" olarak tanımladığı savaşı,"Armageddon" yani kıyamet olarak niteledi..
Atamızın üç farklı cephedeki üç ünlü emrini sıraladı..
I-23 Nisan 1915-Çanakkale Cephesi;"Ben size taarruzu emretmiyorum,ölmeyi emrediyorum."
II-26 Ağustos 1921-Sakarya Savaşı;"Hatt-ı müdâfaa yoktur,sath-ı müdâfaa vardır,o satıh bütün vatandır."
III-30 Ağustos 1922-"Ordular,ilk hedefiniz Akdeniz'dir."
Üçüncü konuşmacı M.Özden Uluç,eğitim bilimleri uzmanı olarak tanıtıldı..
Verilen arada sohbet ederken ,Ankara'da bir lisede müzik öğretmeni olarak çalıştığını söyledi..
O da Sakarya Savaşı'nda şehit olan dedesi Yzb.İsmail Naci'nin ve onun bağlı olduğu 48.Alay'ın öyküsünü anlattı..
Takıldığım bir şey, Sakarya Savaşı'nda şehit sayısının 5436 olduğunun belirtilmesi oldu..
Bize 5713 olarak ifade edilmişti..
Birçok kaynakta da bu bilgi aktarılıyor..
Gelelim 48.Alay Ruhu adlı sunuma..
"Balkanlardaki son zaferimiz Soroviç Zaferidir..
Bu da 48.Alayın başarısıdır..
48.Alay,Çanakkale'de Kanlısırt'ta,Gazze Cephesinde de vuruşmuştur..
Mısır'daki Seydibeşir esir kampında gözleri kör edilenler de bu alaydandır..
İstiklal Harbi'nde de yerini alan ve son neferine kadar şehit olan 48.Alay son olarak Hatay'ın anavatana katılmasında özel olarak eğitilen birliğe verilen ad olur..
16.Tümene bağlı olarak Nurettin Paşa'nın komutasında oluşturulan 48.Alay,27 subay ve 385 erden oluşur..
Sızma va baskın harekatında tecrübelidir..
Beylikköprü'deki Yunan 7.tümenine karşı görevlendirilirler..
47. ve 49.Tümenlerle birlikte 1200 kişilik bir birlik oluşturulur..
Binbaşı Hasan Tahsin(Beştepe) komutasında bu birlik hiçbir yardım alamadan tek başına savaşır 25-28 Ağustos 1921'de..
30 Ağustos'ta, bir kişi dışında tamamı şehit olur..
24 saat üç yanından Yunan topçu ateşine karşı tek başına mücadele eden 48.Alaydan tek kurtulan ağır yaralı bir subay olur,Ali Rıza (Yalçınalp)..
Aynı akıbet 49.Alay için de geçerli olur..
İstiklal madalyasının verildiği ilk alaylar bunlardır..
Özden Uluç'un dedesi Yzb.İsmail Naci de bu kahraman 48.Alayın şehitleri arasındadır.."
Ailesinde yıllarca anlatılan bu hikayenin peşine düşerek dedesi hakkında bir kitap yazacak kadar bilgi ve belge toplamış..
Bu kitaptan bir tane de bana verme inceliğini gösterdi..
Okuyacağım..
Elimdeki Necati Cumalı'nın Viran Dağlar'ını bitirince..
13 Eylül 2021 Pazartesi
100 YILLIK GURUR (I)
Bugün Sakarya Meydan Savaşı'nın Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandığı,düşmanın Sakarya ırmağının batısına atılışının 100.yılı..
Dolayısıyla iki haftadan beri ilçemiz içinde etkinliklerle,törenlerle,konserlerle,bir de bu konunun iki gün boyunca enine boyuna konuşulduğu sempozyumla kutlan(dı)ıyor..
Zafer yolunun çilesini başta Atatürk olmak üzere o kahramanlar çekti;gururunu ve neşesini yaşamak bizlere nasip oldu..
Ne mutlu bize..
İki günlük sempozyumda ev sahibi Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü idi..
Ülkemiz içinden,dışından konuşmacılar bizzat gelerek veya on-line olarak tebliğlerini sundular..
Halka yönelik olduğu noktası da unutulmadığı için çok akademik olmamasına özen gösterildiğinden zevkle de takip edebildik..
Hatta ilginç olan bilgileri not alarak kendim için kalıcılaştırmaya da çalıştım..
Buraya yazarak hafızamı tazeliyeyim şimdi..
12 sayfa not almışım..
Bu kadar yazacağımı düşünemediğim için yeterince kağıt almamışım..
Hemen bitişikteki belediyeden kağıt almaya gittiğimi gören eski öğrencim,şimdi belediye basın sorumlusu Alparslan,beni göndermeyip kendisi koşturdu..
Az sonra da elinde yepyeni bir kalemle ve belediyemizin 100. yıl için hazırlattığı ajanda ile geldi..
Gene ne varsa kendi öğrencilerimizde var..
Üzerinde emeğimiz olanlar bir yerde karşılaştıklarında yardımcı olmak için çırpınıyorlar..
Gelelim sempozyumda dinlediklerime..
İlk konuşmacı,Ahmet Yavuz'du..
Emekli general olan konuşmacı,Atatürk'ün Stratejisi'ni kendisine konuşma başlığı olarak seçmişti..
Asker olunca konunun özü net cümlelerle anlatılıp,zihnin yormadan meselenin esası vurgulanıveriyor..
İki gün boyunca konuşanların beşi emekli askerdi ve hepsi de aynı formatta konuşmalarını hazırlamışlardı..
Dolayısıyla onları takipte hiç zorlanmadım..
Mesela MillÎ Mücadele evresi üç başlıkta toplanıvermiş:toparlanma,stratejik savunma,stratejik taarruz..
Sakarya Savaşı'nın stratejisi ise özetle şöyle:
Zorunlu çekilme,Başkomutanlık Tekalif-i Milliye Emirleri,İstiklal Mahkemeleri,İstenilen yerde muharebeyi kabul etme,Düşmanı ikmal üslerinden uzaklaştırma,Yeni bir savunma kavramına göre savaşma,Düşmanı vatanın mukaddes ocağında boğma,Düşmanın azim ve iradesini kırma,geri çekilmeye mecbur etme,Mümkünse takip..
İstiklâl Harbi'nin bütün stratejisi ise kısaca şöyle:
Hedef:Vatanı isgalden kurtarmak,
Maksat:Tam bağımsızlığı sağlamak,millî egemenliğe dayalı yeni bir ülke kurmak,
Güç:millet(Kongreler+meclis+müdaafa-i hukuk+kuvay-ı milliye+ordu+dış destek),
Mekan:Anadolu ve Trakya,
Zaman:Olabildiğince erken
Böyle anlatılınca nasıl da akılda kalıcı oluyor..
Bu arada Atatürk'ün yakınlarında bulunanlara söylediği bir cümle:"Dişimizi sıkarsak,üç yıl içinde zafere ulaşmış oluruz."
Tam dediği gibioldu !..
Bir de Sakarya Savaşı'nın en kanlı en dehşetli anlarından birinde,Türbe Tepe'nin kaybedildiği,cephenin yarılması üzerine verdiği ünlü emri:"Hatt-ı müdafaa yoktur,sath-ı müdafaa vardır.O satıh bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça düşmana terk olunamaz."(26/27 Ağustos 1921)
6 Eylül 2021 Pazartesi
Kırk Yıllık Ziyaret
Dün bursluluk sınavında görevliydim..
Sınavın yapıldığı okul eski mahallemize yakın,dolayısıyla eski komşularımızı ziyaret etmek için de iyi bir fırsat..
Zaten eski komşularımızdan ziyaret edebildiklerim bir elin parmaklarını geçmiyor artık..
Kimi bu dünyadan ayrıldı,kimi o mahalleden..
Kalanlar da artık ileri yaşta birer ihtiyarcık..
Dile kolay,kırk yıllık komşulardık..
Hâlâ da onları komşu sayabildiğime,kapılarını kolaylıkla çalabildiğime göre,karşılıklı sevgimiz çok..
Okuldan mahalleye doğru giderken,çevrenin ne kadar değiştiğine bir kez daha takıldı gözlerim ve kulaklarım..
Kimi evler içinde oturan olmayınca ve bakım da yapılmayınca,çatısı çökmüş,duvarları erimiş..
Kiminde,hatta çoğunda ya Suriyeli aileler oturuyor ya da güneydoğudan göçerek gelenler..
Dolayısıyla sokaklarda duyulan sesler arasında Türkçe o kadar az ki..
İlkin Ayşe Teyze ile Memduh Amca'ların kapısını çaldım..
Geçen seneden beri görmemiştim..
Bir yıl içinde daha da çökmüş,ufalmışlar adeta..
Bir yıldan beri soba yakmıyor,doğalgazla ısınıyorlarmış;bu iyi,soba kovasını kaldırabilecek güçleri yok artık..
Üstelik ev o kadar eski ki,durmadan tamir ve tadilatıyla uğraşmaları gerekiyor..
Benden az evvel, oturdukları odanın damını tamir eden ustaları uğurlamışlar..
Yakında oturan oğlu ve gelini en yakın yardımcıları..
Ama evin gündelik işleriyle iki ihtiyarcık kendileri uğraşmak zorunda elbette..
Birer torba ilaçlarını yutarak bunun üstesinden gelmeye çabalıyorlar..
Ayşe Teyze'nin müzmin bel ağrısı onu iyice zorluyor..
Bir de rahatsızlıkları için gittiğinde doktorların ameliyatla çözüm için yanaşmamaları..
O kadar zayıf ve küçücük ki,geçici tedavilerle yetinmek durumunda kalıyor..
Biraz yakınmalarını dinledim,biraz teselli ettim,biraz iki yaşlı karı kocanın birbirlerine çatmalarını izledim..
İzin isteyip oradan Zeliha Teyze'ye geçtim..
Annem rahmetlinin deyimiyle Berber Zeliha Teyze'ye..
Kocası rahmetli Cemal Amca berberdi..
Bu nedenle diğer komşusu Zeliha'dan ayırmak için onu böyle anardı..
Yalnız başına balkonda oturuyordu..
Gözleri uzağı seçemiyor,bu nedenle uzaktan seslendim..
İlkin sesimi ayıramadı..
Şişe dibi gibi camları olan gözlükleriyle görmeye çabaladı..
Yaklaşınca tekrar seslendim,tanıdı, ayağa kalktı..
Birlikte içeri girdik..
Yaşlıların evleri giderek bir örnek geliyor bana..
Eski eşyalar,kaldırılmayı bekleyen ufak tefek,çeşitli ilaç kutuları,sıkı bir temizlik isteyen ev hali..
Ve hepsinin ağzında aynı dilek:"iki gün yatak üçüncü gün toprak !"
Zeliha Teyze'nin de bacakları davul gibi şiş..
Doktor kan sulandırıcı haplar vermiş..
Şimdilik ayaklarındaki şiş biraz inmiş ama bacakları çok şiş..
Bir dolaşım sorunu var sanırım..
Bunun dışında büyük gelinlerinin,aynı zamanda iki kardeş olan iki gelini,kendisini inciten sözlerinden şikayet etti,biraz ağladı..
Biraz dinledim,ben de onunla beraber gelinlerine kızdım,biraz teselli ettim..
İzin istediğimde bir saat geçmişti..
İlle akşam yemeğine kalmam için ısrar etti.başka bir zamana erteleyip hemen bitişikteki Ulviye Teyze'nin evine yöneldim..
Ulviye Teyze evde yokmuş,Ankara'daki oğlu götürmüş;iyi de etmiş;son dönemde o da epey düşkünleşmişti..
Eh,o zaman son kapıya yönelebilirim,Güler Teyze'ye..
Bahçe kapısını açarken sesi geldi..
Adımı seslenip dua etmeye başladı her zamanki gibi..
İçeri girmedim,kapı önünde lafladık..
Geçen kış düşmüş,ayak bileği kırılmış..
45 gün alçıda kalmış ayağı..
Kızı ve damadı hiç yalnız koymamışlar..
Hâlâ da yalnız bırakmıyorlarmış..
Onlara,bütün torunlarına,bana bol bol dualar etti..
Ben izin isteyip bahçe kapısından çıkarken hâlâ dua ediyordu..
Ana yolu aşıp eve yönelirken Hatice Hanım'ın da uğrayayım,dedim..
Oğlu birkaç yıl önce şehit olmuştu..
Kapısını çaldım..
Evdeymiş..
Yine kapı önünde hatırını sordum..
İyiymiş,beraber oturduğu oğlu,eski öğrencim Ediz de iyiymiş,bu yıl sadece dershanede öğretmenlik yapıyormuş..
Ağrılar onun da hayatını çekilmez hale getirmeye devam ediyormuş..
Bacağından başlayıp beline vuran ağrılarından yakındı..
Biraz dinledim,biraz teselli ettim..
Daha fazla ayakta bırakmamak için izin istedim..
"Bütün ziyaretlerimi bitirdiğime göre artık evime geçebilirim..
Dört eski komşudan sadece üçünü ziyaret edebildim..
Bakalım seneye kimleri evinde bulabileceğim?"diyerek eve döndüm..
Kitap Oburluğuna Devam
Dört kitap bitirdim..
İkisi İlhan Tarus'un..
İkisi de Erol Toy'un..
Önce İlhan Tarus'tan başlayayım..
İlk olarak Hükümet Meydanı ile başlayayım..
İlhan Tarus'un bu romanı Bağımsızlık Savaşı içindeki iç isyanlardan biri olan Konya isyanını anlatıyor..
Romanın sonunda, Çoraklı'daki isyan bastırılmış,Sakarya Savaşı öncesinde ordu Eskişehir'den Sakarya'nın doğusuna çekilmeye başlamış,Çoraklı'daki isyanın bastırılmasında büyük emeği geçenler askeri mahkemede yargılanmış,olayların bastırılmasında fazla şiddet gösterenler,mahkum edilmiştir..
Onların kaybına üzülecek zaman bile yoktur,çünkü düşmanla boğuşmak için hemen yeni tedbirler almak gereklidir..
Romanın son paragrafı:
"Cepheler boyunca top sesleri,aralık vermeden gümbürdüyordu.En büyüğünden en küçüğüne kadar,bir şeye karar vermiş;bir şey uğruna sırası gelince ateşin ortasına atılmaya karar vermiş insanlar,bütün bir düşman dünyaya karşı çıkmışlardı.Sanki,iki dizinin ve iki yumruğunun üstüne,sıcak bir toprağa yaslanmış olan bir sevimli dev,sırtına binen bütün bir rezil medeniyete,bütün bir sefil insanlığa karşı,dayanıyor,direniyordu."
İlhan Tarus'tan okuduğum ikinci kitap Var Olmak..
Bağımsızlık Savaşı'nın Biga'dan yansımasını anlatıyor bu roman da..
Biga'da Reji Müdürü Hamdi Bey,Kuvayı Milliye'nin örgütlenmesi için elini taşın altına koyanlardandır..
Çerkez Anzavur'un da memleketi olan ilçede yaşananlar sonunda,Anzavur'un adamı Kara Hasan'ın Hamdi Bey'i makamında baskınla öldürmesine kadar varır..
Romandan bir pasaj:
"-Bu yer,bu katı taşlar,karış karış,tane tane müdafaa edilmeli...
Her karışın ortasında,her taşın dibinde bir gövde serilmeli yere...
Dudakları gülmeli son nefeste...Vatanım için öldüm diye,nâra atmalı..."
Her iki romanda da vatanın kurtuluşu için elini taşın altına koymaktan fazlasını yapanlar,canını ortaya koyan isimsiz kahramanlar anlatılıyor..
Kendisi de yıllarca hakimlik yapan İlhan Tarus'un duru,sakin,serinkanlı anlatımı da heyecanla okumaya engel olmadan su gibi okunuyor,yüz yıl önce yaşanan acı olayların küçük birer ölçek içinde işlendiği roman sayfalarında..
Erol Toy'un Azap Ortakları ise Timur'un ordusuyla Anadolu'yu istilaya gelmesi,Yıldırım Bayezit'i Ankara Savaşı'nda yenip esir etmesi ile başlıyor.Çelebi Mehmet'in Anadolu'da yeniden birliği sağlamasıyla bitiyor..
Ama aslında Şeyh Bedrettin ve onun düşüncelerini benimseyen Börklüce Mustafa,Torlak Kemal ve diğer inananlarıyla birlikte emeğin kutsallığına dayalı yeni bir düzen sağlama mücadelesini anlatıyor..
1068 sayfalık kitap iki ciltte toplanmış..
Şeyh Bedrettin'in babası Simavna Kadısı İsrail'den başlayarak bütün hayatını bir solukta okuma fırsatı buluyoruz..
I.Ciltte dikkatimi çeken bir şey de öztürkçe isimler oldu..
Tarihi kişiliklerin öztürkçe olan isimleri dönemin kültürünün ipuçlarını vermek açısından ilginçti..
Bu arada bazı tarihi kişilikler de Şeyh Bedrettin'in yanı başında sıralanmışlardı..
İbni Haldun,Kaygusuz Abdal..
Kaygusuz Abdal'ın birçok şiirini de kitapta yer verilmiş dolayısıyla..
Yazarın uzun ve incelikli çalışmasının ürünü olan kitabı çok eğitici,bilgilendiriciydi..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)