Hata sonu cumartesi Umut adlı oyunda derin bir hayal kırıklığı yaşadıktan sonra(Bir de salondan çıkarken tam o esnada ışık kumanda odasından inen görevliye bu 'umut' kırıklığını iletmeden edemeyip sanki sorumlusu oymuş gibi sitemleri sıraladıktan,aynı kızgınlık ve baş ağrısıyla eve döndükten sonra)pazar günü yine Ankara yollarına düştüm..daha doğrusu tiyatro yollarına...
İstikamet Altındağ Tiyatrosu..
Hava yine mis gibi,..
Altındağ Sahnesindeki oyunlar genelde sade suya tirit kabilinden oluyor ama dur bakalım, diyerek girdim kapıdan içeri..,
Oyunun başlamasına beş dakika vardı.
Ön sırada boş yerlerden birine oturdum,sağ yanımda da bir hanım var,az sonra sol yanımdaki boş koltuğa da bir hanım oturdu.Selamlaştık.Geçen hafta Cüneyt Gökçer sahnesi'nde Bir İnce Sızı'yı da birlikte izlemişiz.Yan yana değil de aynı salondaymışız..Tabii ben hatırlayamadım...Neyse oyun başladı..
Yine sade suya tirit! Maalesef yine yanılmadım!Of!
Kadın erkek,her iki cinsin,özellikle erkek tarafının 'skor düşkünlüğünü'n işlendiği bir oyun..ya da biz öyle izledik;çünkü sağ yanımda oturan hanım Bursa Devlet Tiyatrosu oyuncularındanmış ve altı sene önce bu oyundaki kadın rolünü o canlandırmış.Şimdi de oyundaki kadın oyuncu arkadaşını izlemek için gelmiş.
Sizin oyununuz da böyle,basit bir erkek gözüyle mi yorumlanmıştı,diye sordum.Hayır,dedi.Oyunun çevirmeni onların yönetmenliğini de üstlenmiş.1968 döneminin sorgulayıcı havasını yansıtmıştık biz,dedi.
Neyse,bizim şansımıza da bu yavan oyun düştü.Gerçi erkek seyirciler kıkırdayıp durdular oyun boyunca..
Bizim izlediğimiz Akıl Defteri'nin yönetmeni(Levent Ulukut) kendisine erkek oyuncu rolünü de ayırmış,doğrusu basit bir durum komedisi sundu.Dünkü oyunu alkışlamamıştım,bu kez gönülsüzce alkışladım.
Yürüyerek dönerken Hacıbayram'dan geçeyim,türbeyi ziyaret ederim,dedim.Camiye yaklaştığımda Kur'an sesi dikkatimi çekti.Çok etkileyici bir sesti,o kadar ki caminin önüne biriken halk içerden gelen ve dalga dalga avluya yayılan sesi,durup dinliyordu.Ben de onlara katıldım.Yanımdaki görevliye kim okuyor,diye sordum."Yunus Hoca"dedi.
Türbenin önü yine çok kalabalıktı.Kısa bir dua da ben okuyup, gara doğru yürüdüm.
Garda beklerken bir grup genç de askere gidecek olan arkadaşlarını uğurlamak için Doğu Ekspresi'nin yanına geldiler.Arkadaşlarını ellerinin üzerinde havaya fırlatırken bağıra bağıra tekerlemeler söylüyorlardı.Garı dolduran bizler gülümseyerek izledik bu sevimli şamatacıları ve sağlıkla gidip gelsin,dileklerine biz de katıldık.
Trenimiz geldi,her zamanki, sevdiğim yerime oturdum.Az sonra da eski bir öğrencim gelerek selam verdi,yanımdaki koltuğa buyur ettim.Birlikte geldik.
Trenden inince Cumhuriyet Meydanı'na yöneldik.Bu hafta Engelliler Haftası olduğu için etkinlikler de başlayacaktı.İlk etkinlik de engellilerin bir günlük askerlikleri nedeniyle bu akşam meydanda asker kınası töreni idi.
İyi de meydanda kimse ve hiçbir etkinlik izi yoktu.
Engelsiz Hayat Merkezi'ne yürümeye karar verdik.Nerede olacağını öğrenip oraya gideriz,dedik.
Merkeze yaklaşırken sokağın başına kadar gelen eğlencenin gürültüsü,doğru yere geldiğimizi de anlatıyordu zaten..
Merkezin bahçesi kına töreni alanı olarak düzenlenmiş.Engelliler ve aileleri sahneyi doldurmuş,hep birlikte eğleniyorlar..Zaten tekbirlerle kınalarının yakılması dışında, iki saat boyunca, hiç oturmadılar.
Saat 21.00'da esinti artınca,yanıma kalın bir şey almadan öğleyin evden çıkan şaşkın ben, üşüdüğüm için kalktık,meydana kadar yürüyüp ayrıldık.
Bugün de askere alınan engellilerin yemin merasimleri var birazdan..Öğleden sonra dersim olmadığı için ben de gitmeyi planlıyorum.
İzlediğim yavan oyun dışında güzel bir gündü.
Ah,Ankara Devlet Tiyatrosu!Seninle geçen son sekiz aylık süre ne tuhaf bir sezondu?Ya önümüzdeki sezon ne yapacaksın?Yine bize hüsran yaşatıp güzel oyunlara hasret mi bırakacaksın?Uyan sevgili tiyatrom!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder