Oyun eleştirilerini okuduğum için, biraz tedirgin olduğumu da söylemeliyim..
İzleyenler hiç beğenmemişlerdi..
Yanlış bir seçim mi acaba, diye epeyce düşündüm..
Pazar günü de gidip izledim..
Eleştirenler haklı..
Çok çok kötü değil ama kötü bir oyun..
Kötülüğü metnin zayıflığından geliyor..
Bildik bir konu ele alınmış..
Kent cangılında yaşayan ve giderek birbirinden uzaklaşan ama birbirine dayanmadan da yaşayamayan insanların açmazı..
Yabancılaşan karı kocalar,arkadaşlar;cıvıklaşan,ikiyüzlülüğü aşamayan ilişkiler..
Dost görünen ama bencilliğin girdabında dolananlar..
Bunların ortasında bunalan,derdini kimselere anlatamayan,anlatamayacak olanlar..
Konu bu..
Yeni bir şey değil yani..
Dolayısıyla kasacak,kasılacak bir şey yok ortada..
Tersine,yazar Özlem Saraç bu konuyu gerçekçilik adına o derece kabalıkla,kaba bir dille ele almış ki,zaman zaman rahatsız oluyorsunuz..
Yönetmen Çağman Pala da elinden geleni esirgememiş..
Daha da kaba olmuş..
O nedenle, ev dekoru bu kabalıkların yanında çok zarif kalmış..
Konu daha zekice,daha etkileyici bir dille,hiç de bayağılaşmadan da verilebilirdi..
Zaten kabalıkların paçalardan aktığı topluma daha iyi bir mesaj verilebilirdi..
Amaç mesaj vermek değil,eğlendirmekse,o amaca ulaşıldı doğrusu..
Tek perdelik,bir saat on beş dakikalık oyunda..
Benim asıl eğlendiğim yer ise,oyuncuların selamlama sahnesinde oldu..
Oyunda herkes başroldü bence..
Oyunun en eğlenceli ve gerçek anları da buydu bence..
Yapacak hiçbir işim yok,kendime eziyet etmek istiyorum ,
diyenlere bir seçenek olabilir Tahtsız Kraliçe..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder